2002
seçiminin gösterdikleri
ve unutmamamız gerekenler
Sertuğ Çiçek
Bu yazı antikapitalist'in Aralık 2002'de
yayımlanan 20. sayısındaki seçim sonuçlarını değerlendirdiğim makalenin
güncellenmiş halidir.
Son genel milletvekilliği seçiminin sonuçları, DSP-MHP-ANAP
koalisyon hükümetinin uyguladığı politikalara yönelik öfke ve hoşnutsuzluğu
ifade etmişti. Toplum, koalisyon hükümetinde yer alan partileri cezalandırmış,
hükümeti oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın 16.6 milyon (yüzde 53,5) olan toplam
oyu, 4.6 milyona (yüzde 14,75) düşmüştü.
2002 seçimleri, toplumun politik yöneliminde ikili bir hareket
olduğunu gösterdi. Bu ikili hareketi, "MERKEZDEN KAÇIŞ"
ve "UÇLARDAN MERKEZE KAYIŞ" olarak tanımlamak mümkündür.
Merkezden kaçış
Bitip tükenmek bilmeyen yoksulluk, işsizlik ve yolsuzluklar
karşısında "sıkın dişinizi çözeceğiz" diye arka arkaya
uygulanan IMF programları, geniş kitlelerin refahını artırmak bir yana
daha da kötüleştirdi.
Bu durum, seçmenin yıllarca büyük bir sabır ve beklentiyle
oy vererek iktidara getirdiği geleneksel partilerden koparak merkezden
dışa doğru kaymasına neden oldu. Merkez sağ ve sol politikaları temsil
eden geleneksel partilerin (ANAP, DYP, DSP, CHP, vd) 1987, 91, 95, 99
ve 2002 seçimlerinde aldıkları toplam oyların oranı sırasıyla şöyle oldu:
%88.72, %82.99, %65.35, %58.11, %45.41.
Merkez politikaların ve bunu temsil eden partilerin yıpranması
yelpazenin sağında ve solunda farklı sonuçlar doğurdu.
Sağda radikalleşme ve de-radikalizasyon
Merkez sağdaki geleneksel partilerin oyları 1995 seçiminden
bu yana hissedilir biçimde azalmaktadır. Merkez sağ partilerin 1987, 91,
95, 99 ve 2002 seçimlerindeki oy oranları sırasıyla şöyle: %55.45, %51.04,
%38.78, %26,66, %, 23,14.
Merkez sağdan kopup radikal çözüm önerilerine kayanlar için çekim gücü
İslami hareket ve faşist hareket oldu. Bu iki hareketin toplam oy oranları
1987, 91, 95, 99 ve 2002 yıllarında sırasıyla şöyle oldu: %10.91, %16.88,
%30.01, %35.11, %46.85.
İslami harekete karşı gerçekleştirilen 28 Şubat sürecinin
ardından yapılan ilk seçimlerde (1999) sağ radikalizmin adresi faşist
parti MHP oldu. Milliyetçi histeri rüzgarını da arkasına alan MHP, bu
seçimde büyük bir patlama yaparak, yüzde 19.46 oy aldı. Merkez sağ partilerdeki
13.12 puanlık oy kaybının büyük bölümü için çekim merkezi olan MHP, devlet
karşısında geri çekilen İslami hareketin tabanından da 5 puan kadar oy
almıştı.
Son seçim, merkez sağdan kaçışın devam ettiğini gösterdi.
Merkez sağın 1999 yılında %26.66 olan toplam oyu, %23.14'e düştü. Bu toplamdan
Cem Uzan'ın Genç Partisi'nin oylarını (%7.2) çıkartırsak merkez sağdaki
düşüşün boyutları daha fazla görülür.
Merkez sağın geleneksel oylarının 2002'deki adresi AKP oldu.
Merkez sağdan koparak AKP'ye yönelen oylar bir RADİKALLEŞMEYİ ifade ediyor.
Samimi bir şekilde devlete bağlı olan, kurulu düzeni savunmak konusunda
oldukça muhafazakar olan DYP ve ANAP seçmeninin, devletle kavgalı, liderinin
milletvekili olmasına bile izin verilmeyen, kapatılma tehdidi altındaki
bir partiye yönelişi, sistemin merkezindeki politikalardan uzaklaşmayı,
görece radikal çözüm arayışını temsil ediyor.
Geleneksel olarak sağ muhafazakar kesimler içinde örgütlenen,
militanları ağırlıklı olarak küçük sermaye sahipleri (esnaf, çiftçiler,
küçük işletme sahipleri) ve yeni orta sınıftan (serbest çalışan mühendis,
avukat doktor vb, orta düzey yöneticiler) oluşan İslami hareket, 1990'larda
öğrenciler arasında da geniş bir militan ağı oluşturdu. İslami hareketin
militanları arasında gençlerin sayısındaki artış ve seçimlerde kazanılan
başarılar, militanların güvenini artırmıştı.
1995 seçimlerinde oylarını "adil düzen"
programı ve sosyal bir hareketin örgütlü gücüyle yükselten İslami hareketin
liderliği 28 Şubat Muhtırası karşısında neredeyse hiç mücadele
etmeden teslim oldu. Hareketin liderliği çatışmaktan kaçınıp uzlaşmayı
tercih ederken sokağa çıkan taban ise yenildi. Türban ve imam hatip ortaokullarının
kapatılması konularındaki yenik düşen tabanın "kazanabiliriz"
umudu kırıldı, mücadele etme güveni sarsıldı.
Bu süreçte bir bütün olarak radikallikten uzlaşmacılığa,
uçtan merkeze doğru kayan İslami hareket, liderliğinde yaşanan çatışmalar
ve devlet basıncı nedeniyle sonunda bölündü. Tayyip Erdoğan ve ekibi,
"değiştik" söylemi ve bu söyleme uygun tutumlarıyla sermayedarlar,
generaller ve hakimler başta olmak üzere, yönetici sınıfla çatışmaktan
özel olarak kaçındı. AKP, İslami hareketin tabanında yaygın olan "çatışmaktan
kaçınma" hissinin temsilcisi oldu. Hareketin diğer kanadı SP ise
tabandaki daha çatışmacı-mücadeleci kesimin temsilcisi oldu.
Saadet Partisi, IMF ve savaş karşıtı söylemine rağmen İslami
hareketin tabanından çok az oy alabildi. AKP ise türban gibi en geleneksel
konularda dahi hiç bir şey vaat etmeden bu kesimin oylarının neredeyse
tamamını kazandı. İslami hareketin oylarının SP yerine AKP etrafında toplanması,
hareketin tabanındaki de-radikalizasyonun somut ifadesidir. İslami hareket
bir bütün olarak radikal uçtan merkeze (ılımlı politikalara) kaydı.
AKP'nin hem merkez sağdan koparak radikalleşenlerin hem
de radikal İslamdan merkeze kayanların ilk durağı olması onu iktidara
taşıdı.
MHP ve GP
Eş zamanlı yaşanan merkezden ve uçtan kaçışın bir başka
göstergesi, MHP'nin büyük oy kaybı ve GP'nin oy patlamasıdır. MHP liderliği
hükümet ortağı olduğu süreçte büyük sermayenin programını uyguladı ve
saldırgan faşist tabanını kontrol etmekte üstün bir performans sergiledi.
MHP'nin geleneksel tabanını de-radikalize ettiği bu koşullarda aşırı sağa
doğru radikalleşen yeni ve örgütsüz seçmen Uzanlar'ın sağ popülist söylemlerini
ve seçim kampanyasını ödüllendirdi.
Sol oylardaki değişim
"Merkezden kaçış" eğilimi, politik yelpazenin
solunda da görülüyor. Merkez solun geleneksel partilerinin 1987, 91, 95,
99 ve 2002 seçimlerindeki toplam oy oranları sırasıyla şöyle oldu: %33.27,
%31.94, %25,56, %31.46, %22.27.
Milliyetçi histerinin doruğa ulaştığı 1999 seçimleri öncesinde
DSP milliyetçilik, CHP ise laik cephecilik üzerinden sağa doğru kaydılar.
Neo-liberal politikaları da kayıtsız kabulle birleşen bu kayış, merkez
solun geleneksel tabanını önemli ölçüde eritti. Merkez soldaki partilerin
1999 seçimlerinde aldığı toplam 9.8 milyon oy 2002 seçimlerinde 7 milyona
düştü. DSP seçmeninin bir kısmı CHP'ye geri dönerken merkez solda 2.8
milyonluk bir oy kaybı yaşandı.
Solun bu durumunun birinci nedeni, merkez solda duran CHP
ve DSP gibi partilerin ezilenlere ve emekçilere sırtını dönerek yönetici
sınıfın işlerini yapmayı görev edinmiş olmasıdır. Bu politikanın özünü
oluşturan üç nokta var: 1) Kapitalizmin uluslararası düzeydeki yeni saldırısının
ideolojisi olan neo-liberal politikalara (IMF ve TÜSİAD'a) teslim olmak.
2) Kürt sorununda, 1991 seçimleri sonrası devletten yana tutumu keskinleştirip
sağı güçlendiren milliyetçilik (=ulusalcılık) fikrini beslemek. 3) İslami
harekete saldıran 28 Şubat sürecinde laik cephede yönetici sınıfla saf
tutarak muhalif bir hareketin ezilmesine yardımcı olmak.
Yönetici sınıfın toplumsal muhalefete saldırmak için kullandığı
son 10 yıldaki en önemli ideolojik silahlar olan neo-liberalizm, laik
cephecilik ve milliyetçiliğin genel olarak solda yarattığı etki, solun
kendi mezarını kazmasına neden olmuştur. Devlete karşı muhalifleri, sermayeye
karşı emekçileri, ezenlere karşı ezilenleri savunması gereken sol, tam
tersini yaptıkça kan kaybetmiştir.
1999 seçimlerinde DSP'nin, 2002 seçimlerinde ise CHP'nin
meclise girmesini sağlayan faktör, seçim öncesi dönemde hükümette yer
almaması nedeniyle kendiliğinden kazandıkları muhalif kimliktir. Her iki
parti de, hükümetlerin uygulamalarından şu ya da bu nedenle rahatsız olan,
ama radikalleşemeyen sol seçmenin gittikçe azalan desteğiyle yetinmek
zorunda kalmıştır.
Ancak merkez soldan "kaçan" oyların adresi, sağda
yaşandığı gibi daha radikal (DEHAP, ÖDP ve TKP gibi) partiler olmadı.
DSP'nin uyguladığı IMF politikalarından ve CHP'nin Kemal Derviş'i transfer
ederek bu politikalara devam edeceğini ilan etmesinden rahatsız olan büyükçe
bir sol seçmen kitlesi sandığa gitmedi.
Böylece toplam sol oylar 2002 seçimlerinde dibe vurdu. Kendisini
solda tanımlayan (Merkez sol, Kürt hareketi ve sosyalist sol) bütün partilerin
2002'deki oyları 1999 seçimlerine göre toplam 2.8 milyon azaldı. 1999
yılından 2002 yılına kadar seçmen sayısının 4 milyon arttığı ve bunun
%30 kadarının (1.2 milyon) sol partilere oy vereceği de hesaba katılırsa
sol oylardaki düşüşün ne denli büyük olduğu daha iyi görülür.
Ekonomik kriz nedeniyle yoksulluğun arttığı, yolsuzluklara
öfkenin, mevcut partilere ve devlete güvensizliğin bu denli yükseldiği
bir ortamda radikal solun alternatif olarak tekrar sahneye çıkması çok
mümkündü. Ancak CHP ve DSP'den kopan kesimlere umut verecek gerçekçi bir
adres, solda bir çekim gücü ortaya çıkmadı.
Merkez solun ihanetinin yarattığı hayal kırıklığı ve öfkeyi
daha solda bir alternatif etrafında toparlayamamanın sorumluluğu, elbette
ki kendisini sosyalist olarak tanımlayan kesimlerdedir. Bu başarısızlığın
nedeni sayısal yetersizlikten çok politik hatalardır.
Bu hatalardan en önemlisi, sosyalist solun da merkez solu
takip ederek sağa kayışıdır. Merkez sol partilerin kaybettiği kitleleri
kazanmak için AKP'yi iktidara taşıyan merkez ile uç arasında konumlanma
yelpazenin solunda işe yaramadı. Çünkü solu sol yapan temel değerlere
tutarlı olarak sahip çıkmadan solu büyütmenin mümkün olamayacağı kadar
sert bir dönemdeyiz. Ulusalcılık ve laik cepheciliğin toplumda ciddi bir
yarılma yarattığı, yanı başımızda kanlı bir işgalin yaşandığı koşullarda
ortada durmak çoğu zaman pratik olarak olanaksızdır.
Bu nedenle merkez solun terk ettiği sosyal demokrat politikalara
doğru gitmek gerçek bir intihardır. Bu politikalar işe yarasaydı merkez
sol erimezdi zaten. Net ve tutarlı bir şekilde emek eksenli, ezilenlerden
ve barıştan yana, özgürlükçü olmayan politikaların sol adına şansı yoktur.
Doğru bir kararla merkez soldan kopanlara yüzünü dönen sosyalist
grupların ilkesel olarak savundukları ile gündelik tutumları arasındaki
uçurum açıldı. Bu ise hedeflenen kesime güven ve umut vermedi.
Kendisini sosyalist olarak tanımlayan gruplardan bazılarının,
tıpkı merkez sol gibi, milliyetçi (sol söylemle 'ulusalcı') ve laik cepheci
fikirlerin etkisi altında sağa kayışı bu hataların bir kısmını açıklar.
Ancak bunun yanı sıra ve en az bunun kadar önemli bir hata daha vardı:
Sosyalist soldaki, kendi grup çıkarları üzerinden, "benim partimin
bayrağı altında, benim önderliğimde" yaklaşımının hakim olması.
Bir başka hata ise merkez soldan kopanların kendiliğinden
devrimcileşerek sosyalist solu güçlendireceği beklentisi oldu. Bu yaklaşım
nedeniyle ilkesel olarak savunulanları gündelik mücadele için koşul haline
getirenler kitlelerden izole bir azınlık olarak kaldılar.
Oysa solu büyütecek olan temel şey, bir yandan bizi egemenlerin
kuyruğuna takan milliyetçilik ve laik cepheciliğe karşı sıkı durmak, diğer
yandan da ortak talepler etrafında "BİRLEŞTİREN"
işler yapmaktır. Burada bahsedilen "BİRLEŞTİREN"
işler, "BİRLİKTE" iş yapmaktan daha öte bir anlam ifade ediyor.
Sosyalist solun "birlikte" işler yapması yeterli değil. Çünkü
bu kesim zaten çok küçük bir azınlık. Önemli olan, merkez soldan kopan,
kendisini "sosyalist" olarak tanımlamayan, devrimi mümkün görmeyen
kesimleri mücadele alternatifine kazanacak işler kotarmaktır. Merkez solun
ihaneti karşısında öfkelenen bu kesimin eve gitmesini, pasifleşmesini
engelleyecek, kendine olan güvenini artırıp umudu yükseltecek olan işler
yapmak gerekiyor. Bunun için onları da kapsayacak BİRLEŞTİREN
kampanyalar, mücadeleler örmek, küçük de olsa kazanımlar elde etmek gerekiyor.
Nasıl?
Önümüzdeki seçimler bu yolda ciddi bir adım atmamız için
karşımıza çıkan fırsatlardan biridir. En temel sol değerlerin sesi olacak
milletvekillerini seçtirmek, uzunca bir süredir soldan ve kendisinden
umudu kesen yüzbinlerce kişiye umut ve güven verecektir. ORTAK
BAĞIMSIZ ADAY KAMPANYASI hedefine ulaşırsa Türkiye'de toplumsal
mücadele açısından yeni bir dönemin kapısını aralamış oluruz.
Antikapitalist; Sayı 44; Mayıs
2007
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |