Güncelleme:
06.02.2007
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


1908 Devrimi

Bu yazı Cem Uzun'un Kemalizm Sol Değil kitabından bir bölümdür.

1908 yazında yaşanan isyan genelde Makedonya’daki bir asker ayaklanması olarak tarif edilir. Halbuki bu politik bir hareketti ve subaylar bunun sadece bir parçasıydı. İttihat ve Terakki orduda önemli bir örgütlenme sağlamıştı; ama isyanın kendisi coğrafi olarak yayılmış ve hem ordu içinde, hem de dışında derin kökler salmıştı. İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinin çoğu asker değildi. Örneğin 1913 sonrasındaki yönetimde bulunacak olan Talat, bir posta memuruydu. Selanik İttihat ve Terakki’sinin 505 üyesinin % 40’ı sivildi. Dahası 1906 ve 1907’de Anadolu’yu saran vergi ayaklanmaları olmasaydı, 1908 İsyanı’nı başlatanların bu güvene sahip olacağı düşünülemezdi.

1905 Rus ve 1906 İran devrimlerinin etkileri de önemliydi. Devrimci propagandanın Rusya’dan Anadolu’ya doğru geldiğini daha önce görmüştük. Daha da önemlisi, sarsılmaz görünen iki otokrasinin sarsılabildiğini ortaya koyan iki örneğin yaşanıyor olmasıydı. Birisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel düşmanı Rusya’ydı. Diğeri, tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük güçler tarafından parçalanmak ve kaynakları paylaşılmak istenen yarı-sömürgeleştirilmiş İran’dı.

Jön Türklerin devrimci örgütlenme kurmaya yöneldikleri dönemin arka planında bu gelişmeler vardı. Tutuklama zabıtları İttihat ve Terakki ajitasyonunun ülkedeki yaygınlığını gösteriyordu. 1907 sonu ve 1908 başında İttihat ve Terakki’nin bir dizi lideri gizlice Selanik’e taşındı. Selanik’teki Rum devrimciler Nazım Bey’in Paris’ten gelmesi için kaynak sağladılar. Talat, Cavit ve Rahmi’nin de aralarında olduğu İttihat ve Terakki militanları, toplantılarını devrimci Rum doktor Zannas’ın evinde yapıyordu.

İttihat ve Terakki, bütün Selanik postane çalışanlarını örgütledi. Devrimci gazeteler Selanik’e ‘Abdülhamit’ adına gönderiliyor, oradan da gerçek okuyucularına ulaştırılıyordu. İttihat ve Terakki, Yunan Konsolosluğu’ndan da destek talebinde bulundu. Ancak Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, 27 Haziran 1908’de bütün konsolosluklarına bir uyarı mektubu yazarak İttihat ve Terakki’nin Rumlara sadece felaket getirebileceğini ve Osmanlı monarşisinin yıkılmasının Yunan ulusal çıkarlarına hizmet etmeyeceğini bildirdi. Yunan egemen sınıfı kendi kapısında bir devrim istemiyordu. Arnavutlar ve Makedonlar ise anayasal harekete açıkça destek veriyorlardı.

İmparatorluğun her tarafındaki ordu birliklerinde huzursuzluk yaygınlaşıyordu. Ücretlerin geç ödenmesi, erler arasında hoşnutsuzluğa neden oluyordu. Doğuda İskenderun’dan, batıda İskeçe’ye kadar asker ayaklanmaları baş gösteriyordu. Bitlis, Erzurum, Trabzon, Elazığ, Diyarbakır ve İzmir’de de asker ayaklanmaları yaşandı.
Bazı ayaklanmaların politik liderliğini Sabahattin Bey’in Cemiyeti gerçekleştirdi. Bu ayaklanmalarda da ordunun isyancılara ateş açmak istememesi önemli bir rol oynadı. İttihat ve Terakki için Selanik’teki Üçüncü Ordu’nun desteğini kazanmak kritikti. Ordudaki propaganda çalışması giderek daha fazla sonuç veriyordu. Ordu birliklerinde isyan ve itaatsizlik yaygınlaşıyordu.

Bütün bunlar olurken Avrupa büyük güçlerinin attıkları bir adım İttihat ve Terakki’yi ayaklanmaya itti. Britanya Kralı ve Rus Çarı 10 Haziran 1908’de Reval’de buluşarak Kosova, Manastır ve Selanik vilayetlerini Avrupa güçlerinin atadığı bir valinin kontrolüne vermek üzere anlaştılar. Bu, İttihat ve Terakki’nin, mutlak monarşiye karşı isyan etmesinin bir diğer nedeni oldu.
Ayaklanma, Arnavut kökenli bir Osmanlı subayı ve İttihat ve Terakki üyesi olan Niyazi Bey tarafından başlatıldı. Niyazi Bey, İttihat ve Terakki’nin etkisi sonucu bölgeye eşkıyaları etkisiz hale getirmek üzere atanmıştı. Niyazi Bey, konumunu kullanarak İttihat ve Terakki için ilişkiler geliştirdi. 3 Temmuz’da 100 asker ve bir dizi sivil memurla dağa çıktı. 800 silahlı sivil ‘İttihat ve Terakki Resen Birliği’ne katıldı. Birlik, Manastır vilayetindeki Arnavut bölgelerine yöneldi ve hızla bir dizi kenti kontrolü altına aldı. Gittikleri her yerde Arnavut milisler oluşturarak kentte güvenliği ve padişaha bağlı birliklere karşı direnişin örgütlenmesini sağladılar. Dağa çıkmış Arnavut direniş gruplarını ayaklanmaya katılmaya çağırdılar. General Şemsi Paşa, ayaklanmayı bastırmak için 7 Temmuz’da iki müfrezeyle Mitrovice’ye geldiğinde bir İttihat ve Terakki subayı tarafından öldürüldü.

Ayaklanma Skopje’ye yayıldı. Ayaklanmayı bastırmak üzere 14 Temmuz’da İstanbul’dan General Şükrü Paşa gönderildi. Ama varır varmaz kentten kovuldu. 17 Temmuz’da bir başka general, Hüseyin Remzi Paşa kente geldi. O da ayrılmaya zorlandı. Birlikler onu resmi törenle tren istasyonuna götürürken, kent halkı ve subaylar, ‘Padişahım, çok yaşa’ yerine, ‘özgürlük’ ve ‘terakki’ diye bağırıyordu.

İzmir’den ayaklanmayı bastırmak üzere bölgeye gönderilen iki bölük asker, devrimci propagandanın etkisi altındaydı. Askerler Manastır’a vardıklarında çatışmaya girmeyi reddederek, İttihat ve Terakki’ye karşı değil, despotlara karşı savaşacaklarını ilan ettiler.

Selanik İttihat ve Terakki’si, Makedonya’da kent kent anayasal düzen ilan etmeye başlayacağını açıkladı.
İlk kent Manastır’dı. On binlerce Hıristiyan ve Müslüman, İttihat ve Terakki temsilcilerinin, imamların ve Rum Ortodoks Piskoposu’nun konuşmalarını dinledi. Öğleden sonra hapishanenin kapıları açılarak Hıristiyan ve Müslüman politik ve adli tutuklular serbest bırakıldı. Kutlamalar üç gün üç gece sürdü.

Haber Selanik’e ulaştığında İttihat ve Terakki ayaklanmayı bütün Makedonya’ya yaydı.

Selanik’te subaylar ve Türk, Musevi, Rum ve Bulgar siviller bildiri dağıtıp bayrak astılar. Toplantılar ve konuşmalar yapıldı, kent halkı sabahlara kadar sokaklardaydı. Sabaha karşı padişahın bir telgraf gönderdiği haberi yayıldı.

Sabah 9’da 15 bin kişi padişahın telgrafını dinlemek üzere Müfettişlik Binası’nın önünde toplandı. Padişah, meşrutiyeti ilan etmeyi kabul etmişti. Telgraf şu sözlerle bitiyordu: ‘Padişah, halkın isteklerini kabul ettiğine göre artık İttihat ve Terakki’ye ihtiyaç kalmamıştır.’ Bir konuşmacı hemen yanıt verdi; halk, haklarını kendi özgür iradesiyle almıştı ve meclis açılıncaya kadar politik örgütlenmelerini koruyacaklardı.

Devrim, işçilerin de bayramı oldu. Musevi bir işçi önderi olan Abraam Benaroya, o günleri şöyle anlatıyor:

"Günlerce ve haftalarca Sabri Paşa Caddesi ve Beyaz Kule Bahçeleri bayraklar, kutlamalar ve Türkiye’nin kurtuluşu şarkılarından başka bir şey görmedi, duymadı. Bütün konuşmaların ortak bir temposu, ortak bir motifi vardı: ‘33 yıl boyunca, 30 milyon insan despot bir padişahın ve onun 300 hizmetkarı ve ajanlarının baskısı altında inledi. 30 kahraman, devrimin bayrağını yükseltti ve despot düştü; özgürlük gelmişti. Türkler ve Hıristiyanlar; herkes için özgürlük. Şimdi hepimiz kardeşiz. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler, Türkler, Arnavutlar, Araplar, Rumlar ve Bulgarlar, anavatan Osmanlı’nın özgür vatandaşlarıyız."

Devrim, aynı zamanda VMRO içindeki Makedon milliyetçilerini de etkiledi. İane Sandanski liderliğinde Selanik’e yürüdüler ve silahlarını Jön Türklere teslim ederek ‘imparatorluktaki bütün uluslara deklarasyon’larını açıkladılar:

Türk yurttaşlarımıza!
Siz halkın büyük bir çoğunluğunu temsil ediyorsunuz ve bu nedenle de ortak düşmanımızın baskısının büyük ağırlığını taşıdınız. Türk imparatorluğunuzda Hıristiyan eşitlerinizden daha az köle değildiniz.
Sevgili Hıristiyan yurttaşlarımız!
Çektiğiniz acıların bütün Türk halkı tarafından yaratıldığı inancıyla acımasızca aldatıldınız.
Sevgili arkadaşlarımız!
Türk halkıyla birlikte ortak mücadelemizin ve bunun barışçıl bir şekilde sürmesinin altını oymak üzere resmi Bulgaristan tarafından yapılması muhtemel ajitasyonun etkisi altında kalmayın.

Mustafa Kemal, devrim sırasında Selanik’teydi. Ona sempati duyan bir biyografi yazarı, Mustafa Kemal’in olaylara uzaklığını şöyle ifade ediyor:

"Bu devasa olaylarda Mustafa Kemal hiçbir rol oynamadı. Selanik’teki otelin balkonunda Enver Paşa’nın arkasında sadece bir gölgeydi."

Sarayın burnunun dibinde, Osmanlı başkentinde uygulanan baskının düzeyi, hareketin İstanbul’da yavaş gelişmesine neden oluyordu. Ancak 25 Temmuz’da meşrutiyet ilan edilir edilmez 50 bin Türk, Rum, Ermeni ve Musevi, iki bando eşliğinde birlikte gösteri yaptı. Ertesi gün 100 bin Türk, Rum, Ermeni, Musevi ve Bulgar, Beyazıt Meydanı’ndan Yıldız Sarayı’na yürüdü.

Bütün politik tutuklular serbest bırakıldı. Genel af, sürgündeki 80 bin Ermeni ve 60 bin Müslüman’ın eve dönemlerini sağladı. Kutlamalar bütün imparatorluğa aynı şekilde yayıldı. Erzurum’da 1906-07 vergi ayaklanmaları nedeniyle ömür boyu hapse mahkum edilen 92 (60 Ermeni, 32 Türk) tutsak hemen serbest bırakıldı. Şubat 1908’de hüküm giyen son 71 mahkum da serbest kalınca, önce Katolik, Rum Ortodoks, Ermeni Ortodoks kiliselerine uğrayan 20 bin Müslüman ve Hıristiyan, hükümet konağına giderek burada Ermeni Piskopos Saadetiyan ve bir subayın konuşmalarını dinlediler.
İstanbul’da 13 Ağustos’ta Ermeni Devrimci Federasyonu ve Türk devrimcileri ortak bir gösteri düzenlediler. Balık Pazarı’ndaki Ermeni Kilisesi’nde özgürlük ve adalet için ölen Müslümanlar için bir ayin düzenlendi. Ermeni Başpiskopos’un konuşmasından sonra Hıristiyan ve Müslümanlar birlikte Taksim’e yürüdüler.

Benzeri kutlamalar Edirne, İzmir, Aydın, Samsun, Bursa, Adana, Kayseri, Mersin, Trabzon, İskenderun’da da düzenlendi. Bu gösterilerin ortak özelliği, büyük olmaları ve farklı dinlerden insanları bir araya getirmeleriydi.

Temmuz 1908, çeşitli etnik yapıların özgürlük için ortak mücadelesiydi. Bu mücadeleyi tetikleyen şey ordu subaylarının liderlik yaptığı, iyi örgütlenmiş bir ayaklanma olabilir. Ancak devrimin özü, Temmuz 1908 öncesindeki ayaklanmalar ve sonrasındaki kutlamalarda açıkça görüldüğü gibi, aşağıdan yükselen mücadeleydi.

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön