| 
     Onların BOP'una
      HOP Diyelim!
      Türkan Uzun 
      İSRAİL’İN Lübnan'a saldırısının geri püskürtülmesi 
        üzerine bölgeye yerleştirilen Birleşmiş Milletler'in (sözde 'barış') işgal 
        gücüne Türkiye'den gönderilen donanma ve askerler de katıldı. AKP ve ordu, 
        5 Eylül teskeresini çıkartmak için gözü kara bir işbirliği ile savaşa 
        karşı olan toplumun ezici çoğunluğunun iradesini çiğnediler. Aynı zamanda 
        Lübnan halkının işgal edilmeme hakkını fütursuzca yok saydılar. Sadece 
        kendi aralarında anlaşmadılar; ABD ve İsrail'in pis işlerini yapmaya ve 
        bölgeye yönelik planlarının taşeronluğuna soyundular. İşte onların demokrasisi 
        bu!  
        Artık yeni bir durum ile karşı karşıyayız. Türkiye ordusu Ortadoğu'daki 
        savaşların içine çekildi, Ortadoğu'ya yönelik müdahaleciliği bir sıçrama 
        kaydetti. Afganistan'dan sonra Lübnan'a asker gönderen Türkiye devleti 
        bölgeye savaş açanların ve işgal edenlerin yanında taraf oldu; büyük olasılıkla 
        da sıcak çatışmalara girecek. Hizbullah'ın direnişi ile fren basılan İran'a 
        saldırı tehdidi ise varlığını koruyor. Afganistan'da, Irak'ta ve Lübnan'da 
        direnişle karşılaşan ABD'nin (ve İsrail'in) yaralı kaplan gibi daha da 
        saldırganlaşması son derece mümkün. Afganistan ve Lübnan'a taraf olan 
        İran'a da taraf olmaya itilecektir.  
        Türkiye egemenleri çok net bir şekilde yanlış taraftadır. Savaş karşıtlarının 
        tarafı ise ABD, İsrail ve müttefiklerine katılan Türkiye devletine karşı, 
        işgal altındaki halkların ve onların gösterdiği direnişin yanıdır.  
        Ekonomik zayıflığı nedeniyle şahinleşerek bütün Ortadoğu ve ötesini hedef 
        alan ABD'nin askeri alanda da yaralanması, saldırganlığını arttırabileceği 
        gibi tümüyle yenilmesi olasılığını da güçlendiri-yor. Bugün savaş ve işgalleri 
        sonlandırmak, ABD'yi Ortadoğu'dan defetmek, Afganistan'a ve Irak'a ilk 
        saldırdığı döneme göre çok daha gerçek bir olasılıktır, çok daha mümkündür. 
         
        Savaş karşıtları olarak bu yeni durum karşısında yeniden konumlanmalıyız. 
        Savaş ve işgalleri sonlandırma mücadelesinin somut talebi, Afganistan 
        ve Lübnan'dan Türk askerlerin geri çekilmesidir. Bulunduğumuz her alanda 
        savaş karşıtlığını aktif bir şekilde güçlendirerek, birleşik, kitlesel 
        ve etkin bir hareketi inşa edelim.  
        Halkların Ortadoğu Projesi! 
        Ortadoğu ve Kafkaslara yönelik emperyalist saldırganlığın kitle imha silahları 
        veya demokrasi ile herhangi bir ilgisi yok. ABD'nin saldırganlığı, zayıflayan 
        küresel hegemonyasını petrol kaynaklarını kontrol ederek yeniden tesis 
        etme girişimidir. Bunun adı Büyük Ortadoğu Projesi'dir. Bunun savaş ve 
        işgal gibi vahşi ön yüzüne karşı mücadele ile birlikte arka planda işleyen 
        Büyük Ortadoğu Projesi'ne karşı da net bir tutum alı-yoruz. Bölge halklarının 
        ekonomik ve politik demokrasi mücadeleleriyle kendi geleceklerini belirleme 
        hakları bizim için esastır.  
        Ortadoğu'ya yönelik saldırı birbirine bağlı iki kritik gündem oluşturdu: 
        İşgale karşı direniş İslami kesimlerden yükselirken, solun bir kesimi 
        ve Irak Kürt hareketi (Barzani) 'mo-dernleştirici' ve 'kurtarıcı' özellikler 
        atfederek BOP'a olumlu yaklaştılar.  
        Özellikle Batı kamuoyunda Bush'un yaygınlaştırmaya çalıştığı 'Terörist 
        Müslümanlar' söylemi savaş karşıtlarının bölge ile dayanışma bağlarını 
        zayıflattı. İslamofobik tutumlar zaman zaman hareketi tümüye felç etti. 
         
        Türkiye'de ise egemen sınıf ve özellikle TSK iki gündem etrafında toplumsal 
        paranoya yaratmaya yöneldi. Bir yandan şeriat, diğer yandan Kürt 'bölücülüğü'ne 
        karşı üniter laik Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkmamız istendi. Hal böyleyken 
        TSK, AKP iktidarının ve onun Bush ve Blair ile işbirliğinin önünü açmış, 
        Barzani'yi Ankara'da sürekli ağırlamış, İsrail ile ittifakını güçlendirmiştir. 
        OYAK ise Kuzey Irak'ta ihale üzerine ihale kapmaktan geri kalmamıştır. 
        Bu arada da Türkiye'deki Kürt hareketinin barış talebinin üzerine tank 
        ve tüfekle gidilmiştir. Şimdi de Lübnan'a asker göndererek ABD ile işbirliği 
        güçlendirilmiştir.  
        Ne yazık ki Türkiye'de savaş karşıtı hareket bu gündemlere yanıt geliştiremediği 
        gibi iki basıncın altında dağılmıştır. Bu dağınıklık ve zayıflık da hükümete 
        ve orduya hem Ortadoğu hem de Kürt sorununda askeri yaklaşımları öne çıkartabilme-lerine 
        açık kapı bırakmıştır.  
        30 Eylül-1 Ekim tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen Türkiye Sosyal 
        Forumu sırasında yapılan "BOP'a HOP diyelim" çağrısı bu nedenle 
        çok anlamlıdır. HOP, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye'nin işbirliğine 
        karşı bölge çapında dayanışmayı güçlendirme, Kürt sorununa eşit haklılık 
        ve gönüllü birlik temlinde siyasi bir çözüm geliştirme ve bu hedefler 
        etrafında sendikalar ve sol ile olduğu gibi İslami hareketle, kurumlarla 
        olduğu kadar bireylerle birlikte mücadele etme çerçevesiyle BOP'un dayattığı 
        gündemlere yanıt oluşturma çabasındadır.  
        Ortadoğu'da ve Türkiye'de askeri çözüm dayatan, kendi çıkarları için bütün 
        bölgeyi yakıp yıkan, bunu yapabilmek için Türk-Kürt düşmanlığını körükleyen, 
        işgal altındakilerle dayanışma duygumuzu yok etmek için karşımıza şeriat 
        öcüleri çıkartan ve sürekli ABD planlarının peşine takılanlara HOP diyelim. 
        Bölgedeki işçiler ve ezilenler için ekonomik ve politik demokrasi, eşit 
        haklılık ve gönüllülük temelinde birlikte yaşama olanakları BOP'un durdurulması 
        ve ABD'nin defedilmesi ile gelişecektir. BOP'a HOP diyerek bu mücadeleyi 
        güçlendirelim. 
      'Türkiye'de durum' 
        sayfasına dön 
        sayfa başına dön 
          
       |