| 
     Generallere 
        DUR diyelim
       Askeri Çözüme HAYIR
      Sertuğ Çiçek 
      Genelkurmay'ın siyasete müdahalesi, 28 Şubat 1997 öncesi 
        Sincan sokaklarında tanklarla demokrasiye yapılan 'balans ayarı' misali 
        yeniden arttı. 
        Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının başlattıkları yaylım ateşi 
        sadece AKP hükümetini hedeflemiyor; demokrasiden, barıştan, Kürt sorununa 
        siyasi çözümden, insan haklarından, azınlıklardan, ordunun Türkiye'deki 
        gücünden bahseden herkes generallerin hedef tahtasında yer alıyor. 
        
         
        Askerler herekese sopa gösteriyor 
       İrtica ve bölücülükle lafa başlayan generaller, "ordunun 
        cumhuriyeti koruma görevini gerektiği şekilde yerine getireceğinden kimsenin 
        kuşkusu olmasın" diyerek bütün muhalif kesimlere göz dağı veriyorlar. 
         
        TESEV Almanağı'nda orduya aktarılan kamu kaynaklarının büyüklüğü, askeri 
        harcamalar üzerinde sivil denetimin yetersizliği ve ordunun siyasetteki 
        ağırlığı gibi tabulardan bahsedilmesinin generallerin sinirlerini bozması 
        elbette anlaşılır bir şey. Genelkurmay başkanının 'sert mizacı' ve yaklaşan 
        cumhurbaşkanlığı seçimleri de önemli. Ancak her üç neden de generallerin 
        yeniden böyle yüksek sesle tehditler savurmasını açıklamakta yetersiz 
        kalıyor.  
        Generaller üç temel hedef gösteriyorlar: Birincisi irticacılar, ikincisi 
        bölücüler, üçüncüsü de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) ülkedeki güç 
        ve prestijini yıpratmaya çalışanlar. 
        Hedef tahtası öylesine geniş ki, vicdani retçilerden sendikacılara, sosya-listlerden 
        TBMM Başkanı'na, milletvekillerinden meslek kuruluşlarına kadar hemen 
        her kesimi kapsıyor.  
        Hakkari'de sivil kıyafetler giydirilmiş askerlerin emir komuta zinciri 
        içinde DTP'li belediyeye karşı gerçekleştirdiği 'bölücülük yapma, işini 
        yap' yürüyüşü bu saldırının boyutlarını görmemize yardımcı oluyor.  
        Sermayenin bir dediğini iki etmeyen, ABD'nin bölgedeki emperyalist planlarına 
        destek veren, IMF programlarını titizlikle uygulayan ve her zaman ordudan 
        gelecek tepkiyi hesaba katarak davranmaya çalışan AKP hükümeti neden hedef 
        tahtasının ortalarında yer alıyor?  
        Generaller ABD'nin Ortadoğu'daki planlarından ve AKP'nin buna desteğinden 
        mi rahatsız? Lübnan'a asker gönderilmesini memnuniyetle karşılayan Genelkurmay'ın 
        ABD'nin bölgedeki kirli işlerinden rahatsız olduğunu söylemek gülünç olur. 
         
        Generaller, ABD ile temel olarak bölgede bir Kürt devleti ve bunun Türkiye'de 
        yaratacağı etkiler üzerinde pazarlık yapmaya çalışıyorlar. ABD'nin, Kürtler 
        için Türkiye'den vazgeçmek istemeyeceğini bilerek hareket ediyorlar. 
        TSK, IMF programlarına ve AKP'nin bunları uygulamasına mı karşı? Hayır! 
        Generallerin konuşmalarına bakıldığında böyle bir rahatsızlıkları olduğuna 
        yönelik en ufak bir ip ucu dahi bulamazsınız. Hatta kendilerine ve 28 
        Şubat operasyonuna rağmen tek başına iktidara gelen AKP hükümetiyle anlaştıkları 
        en önemli noktanın ekonomi politikaları olduğu ortada.  
        Generaller bu müdahalelerini meşrulaştırmak için anayasadan, vatandaşların 
        orduya olan güven ve bağlılığından söz ediyorlar. Oysa doğrudan demokrasiye 
        saldırırlarken bir yandan anayasal bir suç işliyorlar, diğer yandan da 
        işçinin, memurun, ev kadınının, esnafın, işsizin, köylünün yani vatandaşların 
        çoğunluğunun gerçek sorunu olan yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, savaş 
        gibi konulara ilişkin tek bir laf etmiyorlar. Çünkü bütün bu sorunlar, 
        generallerin korumaya kararlı oldukları sistemin ayrılmaz parçasıdır. 
        Generallerin de içinde yer aldığı ayrıcalıklı azınlığın hayatının devamı 
        IMF programlarına, savaş ve işgallere, azınlıkların ezilmesine, işsizlik 
        korkusunun varlığına göbekten bağlıdır. 
        
        Büyükanıt, Erdoğan ABD’nin savaşına ortak olduğu veya İMF’yle anlaşma 
        imzaladığı zaman susuyor; çünkü iş, savaşa ve yoksulluk politikalarına 
        gelince Erdoğan’la gül gibi anlaşıyor.  
       Zaten generallerin son haftalardaki müdahalelerinin bu 
        denli sertleşmesinin temelinde yatan kendi sistemlerini koruma telaş ve 
        kaygısıdır. Dünyanın en süper gücünün Irak'ta baş edemediği direniş, Afganistan'da 
        emperyalist işbirliğinin bile işe yaramaması, ABD destekli İsrail'in ‘terörist’(!) 
        Hizbullah tarafından püskürtülmesi yönetici sınıflar için ciddi kaygılar 
        yaratıyor.  
        ABD'nin, Suriye ve İran'a müdahale etme yolunda ilerlediğini gören Türkiye 
        yönetici sınıfı, işlerin giderek sertleşeceğini, Türkiye'nin de ABD ile 
        işbirliği yapması gerektiğini seziyorlar. Bu işbirliğinin yaratacağı sorunlar 
        ise onları korkutuyor.  
        Öncelikle Türkiye yönetici sınıfının ABD projesine destek vermek için 
        toplumu ikna etmesi oldukça zor görünüyor. Bir yandan güçlü dini duygular, 
        diğer yandan ABD'nin emperyalist planının dünya ve Türkiye kamuoyunda 
        sıfıra inen inandırıcılığı yöneticilerimizi tedirgin ediyor. Ayrıca ABD 
        planının başarılı olup olmayacağı belirsiz. ABD projesinden bir Kürt devleti 
        doğma olasılığı ise generallerin tüylerini ürpertiyor.  
        Öte yandan ABD'ye sırtını dönmenin maliyeti de çok ciddi olabilir. Uluslararası 
        sermayenin Türkiye'den desteğini çekmesinin Arjantin'de yarattığı gibi 
        bir yıkım ve isyana yol açma olasılığı var.  
        Bu nedenlerle ABD ile ittifak yapmak yada yapmamak Türkiye yönetici sınıfı 
        için hayati bir soruna dönüşme potansiyeli taşıyor. Yöneticiler, her geçen 
        gün bu yol ayrımına yaklaştıklarını görüyorlar.  
        Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değil, Türkiye yönetici sınıfının da 
        genelkurmaylığını yapan Genelkurmay Başkanlığı, ABD ile ittifakın her 
        geçen gün biraz daha 'mecburi istikamet' haline geldiğini görüyor.  
        Böylesi hayati kararlar vermenin eşiğinde olan Türkiye yönetici sınıfı 
        bu nedenle gittikçe asabileşiyor. 1 Mart teskeresini TBMM'den geçirememe 
        gibi ciddi bir 'kaza' daha yaşamak istemeyen yönetici sınıf, emperyalist 
        ülkelerle pazarlığında kendi çıkarlarına en uygun kararları rahatça alabilmek 
        için içeride dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyor. Herkese sopa göstermelerinin 
        temel nedeni budur. 
        AKP tabanına yönelik "irticaya geçit vermeyiz" mesajı bu proje 
        içinde özel bir öneme sahip. Ciddi olasılıklardan birisi, ABD'nin İran'a 
        müdahalesinde Türkiye yönetici sınıfının ABD ile ittifakıdır. Böylesi 
        bir ittifak tıpkı Afganistan, Filistin, Lübnan ve Irak'ta olduğu gibi 
        ulusal bir anti-emperyalist direnişle karşılaşacaktır. Bu mücadelenin 
        li-derliğine de tıpkı Ortadoğu'daki diğer direniş hareketleri gibi önemli 
        ölçüde islami hareket damgasını vuracaktır. İran'da yaşanabilecek böylesi 
        bir direnişin tetiklemesiyle Türkiye'de zaten belirli bir tabanı olan 
        ve 28 Şubat'tan beri köşeye sıkıştırılmış islami hareketin canlanması 
        ve yönetici sınıfa karşı yeniden ciddi bir tehdit haline gelmesi çok olasıdır. 
        Bu nedenle islami hareketin tabanını umutsuzluğa, teslimiyete mahkum etmek 
        yönetici sınıf için önemlidir.  
        Kürt hareketi ve barış taraftarlarına gösterilen 'bölücülük' sopası da 
        iki yanıyla önem kazanmaktadır. Birincisi, ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu 
        Projesi (BOP) kapsamında sahip olduğu bölgesel ittifakların başında İsrail 
        ve Türkiye bulunmakla birlikte bölgedeki Kürt gruplar bu projede yerel 
        ittifaklar olarak sahne alabilmektedir. ABD'ye dönüp, "ya Kürtler 
        ya biz" diyecek kadar ileri gidemeyen Türkiye yönetici sınıfı, mesajlarını 
        PKK'ye yönelik politika değişiklikleriyle ileterek daha temkinli bir yol 
        izlemeyi tercih etmektedir.  
        Bölücülük sopasının ikinci yanı ise Türkiye yönetici sınıfının bölgede 
        daha büyük bir güç olma çabasının kendi iç muhalif hareketleriyle baş 
        edebilme yeteneğiyle doğrudan iliş-kili olmasıdır. Türkiye'deki Kürtleri 
        'Barzanicilik' dışında bir seçenek bırakmayacak biçimde sıkıştıran, her 
        türlü barış, demokrasi talebini provokasyonlar ve operasyonlarla bastıran 
        generaller, savaşı meşrulaştırmak, milliyetçilik üzerinden toplumun büyük 
        kesimini arkalarında toplamak istiyorlar. 
        Türkiye egemenlerinin bölgedeki emperyalist projenin yaratacağı sertleşme 
        ve krizleri hesaba katarak şimdiden önlem almaya çalışması onların ne 
        denli sıkışmış olduklarının bir göstergesidir. Yönetici sınıfın en önemli 
        parçasını oluşturan generaller, 'irtica tehlikesi' ve 'bölücülük' konuları 
        üzerinden bizleri bölerek, 'ulusal çıkarlar' adını verdikleri kendi çıkarlarına 
        onay ve destek vermemizi istiyorlar. Onlara net bir yanıtımız olmalı: 
        Askeri çözümlere ve ordu güdümlü siyasete hayır!  
        Başarabiliriz 
        ABD savaş planları Afganistan ve Irak'ta bataklığa saplanmıştır. Bütün 
        bölgeyi neredeyse yarım asırdır terörize eden İsrail, Lübnan'da yenilgiyi 
        tattı. Türkiye'de toplumun ezici çoğunluğu savaş ve çatışma istememektedir. 
        Ayrıca Türkiye yönetici sınıfı ne yapacağı konusunda kararsız, kendi arasında 
        bile anlaşamaz halde, asabileşmiştir. 
        Bu durum, savaş karşıtı muhalefet, barış, demokrasi, emek mücadeleleri 
        ve Kürt hareketi önünde duran büyük bir fırsattır. 1 Mart'ta olduğu gibi 
        hem kendimiz hem de dünya halkları için yeni bir zafer elde edebilir, 
        kendi yönetici sınıfımıza ve ABD emperyalizmine büyük bir çelme daha atabiliriz. 
        ABD'nin kanlı projelerine ortak olmamak, IMF programlarından kurtulmak 
        ve Kürt sorununa demokratik çözüm yolunda adımlar atmanın yolu silahlı 
        çözüm ve savaş dayatanlara dur demekten geçiyor. 
      'Türkiye'de durum' 
        sayfasına dön 
        sayfa başına dön 
          
       |