|
'Yaralı kaplan' köşeye
sıkıştı
Cem Uzun
ABD Başkan'ı Bush üç buçuk yıl önce Irak'ta "görevin tamamlandığını"
duyurmuştu. Ondan önce de Afganistan'da zafer ilan etmişti. Ne var ki
Kasım 2006'da, Irak kukla hükümetinin başbakanı Maliki ile Bağdat'ta görüşmeyi
bile göze alamadı. Dahası Amman'da iki gün sürmesi planlanan buluşma da
bir kaç saatle sınırlandırıldı. Maliki'nin Bush'la buluşmayı kabul etmiş
olması bile Irak kabinesinin önemli bir parçası olan Şii Mukteda el-Sadr
bloğunun istifa etmesine neden oldu.
Afganistan'da da ABD destekli hükümetin Kabil dışında hiç bir gücü yok.
Taliban yükselişte ve Bush Ortadoğu gezisi sonrası Riga'daki NATO zirvesine
giderek Letonya ve Estonya gibi küçücük ülkelere Afganistan'a daha fazla
asker göndermeleri için yalvarmak zorunda kaldı.
ABD yılda 400 milyar dolarlık silahlanma bütçesiyle dünyadaki toplam silahlanma
harcamasının neredeyse yarısını yapıyor. Dünyanın bu en büyük askeri gücünün
yaşadığı askeri yenilgilerin ciddiyeti gün geçtikçe ağırlaşıyor. Dahası
ABD tarafından desteklenen ve silahlandırılan İsrail, küçücük bir ülke
olan Lübnan tarafından yenilgiye uğratıldı.
ABD ve İsrail'in askeri yenilgilerinin önemi ortada fakat 'zafer' ilan
etmek için henüz erken.
ABD yönetici sınıfı yenilgiden yenilgiye koşuyor, ama geri çekilmesi de
çok zor. Bunun nedeni Afganistan ve Irak işgallerinin, ABD yönetici sınıfı
açısından çılgın bir maceradan ibaret olmamasıdır. ABD, Afganistan ve
Irak'a saldırarak zayıflayan ekonomik gücünü askeri üstünlüğünü kullanarak
yeniden artırmayı umut etmişti. ABD ekonomisi şu anda Avrupa Birliği ekonomisiyle
ancak aynı büyüklüğe sahipken, büyük bir dış (3 trilyon dolar) ve iç borç
yüküne sahip. Bu borç yükünü de ancak dev cari ve bütçe açıklarıyla finanse
ediyor.
Henry Kissinger gibi bazı Amerikan şahinleri hâlâ ABD'nin Irak'ta kaza-nabileceğini
iddia ederken çekilme senaryoları daha fazla konuşulur oldu. ABD'nin Afganistan
ve Irak'tan çekilmesi, Vietnam sonrasında olduğu gibi bu kez bir 'Irak
sendromu' yaratarak başka alanlarda da askeri mevzi kaybına yol açma riskini
ortaya çıkartır. Böylesi bir gelişme ABD'yi K. Kore, Venezüella, Rusya
ve Çin karşısında zayıflatacaktır. Dolar da bu durumdan nasibini alır.
Diğer ülkeler döviz rezervlerini dolar olarak tutmaktan vazgeçerse ABD
ekonomisinden bir kaçış tetiklenebilir. Dolayısıyla ABD açısından Irak'tan
çıkış hem askeri hem de ekonomik alanda büyük riskler barındırıyor.
ABD'de her ne kadar Demokratlar, savaş karşıtı bir görüntü ile ara seçimleri
kazanmış olsalar da yönetici sınıf açısından kabul edilebilir bir 'çıkış
stratejisi' geliştiremiyorlar.
Her kaybeden kumarbaz gibi ABD de bahsi ya iki katına çıkartma ya da oyundan
çekilme seçeneği ile karşı karşıya. ABD egemenleri Vietnam'da savaşı kaybetmeye
başladıklarında, Tayland ve Kamboçya'yı işgal ettiler. Kissinger'ın ifade
ettiği gibi 'taş devrine geri götüren' bir şekilde Kamboçya'yı bombaladılar.
Daha sonra en az üç milyon Kamboçyalı'nın öldürülmesinin sorumlusu olan
Pol Pot rejimini desteklediler.
ABD nihai olarak Irak'tan çıkmaya zorlanabilir. Ancak bu yine dünya çapında
savaş karşıtı mücadeleye bağlı olacaktır. Ancak o güne kadar ABD egemenlerinin
İran veya Suriye'ye saldırması yada bu işi İsrail'e yaptırması gibi çok
gerçek bir riskle karşı karşıyayız.
ABD egemen sınıfının karşı karşıya olduğu her iki seçenek de -askeri müdahaleleri
arttırma yada geri çekilme- Türkiye gibi bölgesel güçlerin önemi artıracaktır.
Türkiye yönetici sınıfı içinde bölgeye yönelik daha yayılmacı hedefleri
olan kanadın eli güçlenecektir. Bununla birlikte bölge ülkeleri arasında
savaş çıkma riski de azımsanmayacak ölçüde artmış durumdadır.
Bu nedenle dünya savaş karşıtı hareketi, zayıf ve yaralı ABD yönetici
sınıfının buna benzer askeri maceralara soyunmasını engellemek gibi çok
hayati ve yeni bir görev bekliyor.
Türkiye'de ise yönetici sınıf bölgeye yönelik yayılmacı emellerini Kürt
sorunu kullanarak inşa ediyor. Tam da bu nedenle sınır içi ve sınır ötesi
operasyonlar, ateşkes sürecinin arzu edilen sonuçları sağlaması vb konular
savaş karşıtı hareketin üzerinden atlayamayacağı gündemlerdir.
'Türkiye'de durum' sayfasına dön
sayfa başına dön
|