|
Kıbrıs’ta
Barış
Bu iğrenç çarpık kapitalist sistem içinde teşhir edilmesi gereken o kadar
çok konu, birey, olay üçlemesi var ki anlatamam. Bu büyük ve anlaşılması
zor küreyi çeviriyorum, parmağımı koyuyorum, küre duruyor. Tahmin et nerede!!
Hareketin yükseldiği, kazandığı bir coğrafya... Aman allahım, çok heyecanlandım,
KUZEY KIBRIS! Konu: BARIŞ, Birey: DENKTAŞ. Bu şakacıktan kurulu ama kapitalist
çarkların iyi işlediği küçücük coğrafyanın tarihi o kadar karmaşık ki
bize çok malzeme sunuyor. Bir de bana yalan yanlış, yamuk bir anlatıyla
tarihimi anlatmaya kalkışmaları bu malzemeyi daha da zenginleştiriyor.
Son zamanlarda "Akıllıca yapıldı" diye anlatılan sınırların
kalkması mevzuuna değinsem kısa ve öz bir teşhir olur sanırım. İşin özü,
2000 yılından itibaren Birleşmiş Milletlerin zoruyla (kimbilir hangi niyetle)
yürütülen Annan Planı ve Barışa Evet çerçevesinde 20 bin, 40 bin, 60 bin,
70 bin katılımla ivmeli bir şekilde artan ateşli mitingler vardı. Bu sırada
kulaktan kulağa fısıltılar dolaşıyordu, aynen aktarıyorum: "Be arkadaşlar,
bizim barışımızı bize ne Türkiye ne Yunanistan ne de BM bize sunabilecek.
Görüşmeler de zaten durumun böyle olduğunu haykırıyor. Bari biz radikal
bir çıkış yapalım ve sınırları delelim, o zaman çok özlediğimiz barışa
bir adım daha yanaşırız."
Bunu örmeye çalışan arkadaşlara verilen genel tepki de şöyleydi: "Türk
askeri bize acımadan bizi vurur. Demokratik haklarımızı maksimum kullanarak
barış arayışımızı sürdürmek daha sıhhatli olur."
Ama diğer arkadaş savunmasına devam ediyor ve bir grup insanı kazanıyordu:
"Be arkadaşlar, unuttuğunuz birşey var. Türk askerinin bu adada bulunma
nedeni bozulan anayasal ortamı tamir etmek ve (sözde) barış ortamı sağlamak.
Eğer bizlerden birine tek bir kurşun atarsa adada bulunma meşruiyetini
kendi eliyle teslim etmek zorunda kalır."
Bir süre sonra Denktaş Baba bir gecede kendi politikasının sonunu geldiğini
müjdeleyerek sınırların açıldığını beyan eder. Tabi aklımızda çok büyük
soru işaretleri bırakarak... Araştırmamız sonucunda edindiğimiz bilgi
ise küçük kitlecikler halinde sınır delme eylemlerinin başlatıldığı ve
bunun büyük ölçeklere ulaştırmak için örülmekte olduğudur. Askeri zor
duruma sokmamak için bu kararın, yani sınırları açmanın gerekli olduğu
kanısına varan Denktaş hemen sınırları açar. Bu, BİR MÜCADELENİN KAZANMASI
anlamına tekabül eder... ve bakıyorum Güneyden başka bir enternasyonalist
bana el sallıyor ve diyor ki: "Kazanacağız yoldaş, korkma."
Kıbrıslı Serkan
Kıbrıs’ta kardeşlik mi, milliyetçilik mi?
Kıbrıs'ta yaşanılanları anlamak için hayata bir Kıbrıslı gözü ile bakmak
zorundayız. Kuzey Kıbrıs halkı 29 yıldır dünyanın yok saydığı ve adeta
bir açık hava hapishanesi olan KKTC'de yaşıyor. Türkiye'nin kirli arka
bahçesi olarak kullandığı KKTC'de halk bu duruma itirazını son yıllarda
yüksek sesle dile getirdi.
İçinde bulundukları berbat koşullardan, Türkiye'nin ağıtlığı altında ezilmekten
kurtulmanın yolu olarak gördükleri Annan Planı'nın kabul edilmesi için
nüfusun 200.000 olduğu KKTC'de 80.000 kişilik eylemler yapıldı, köylerde
"barış ateşi" etrafında toplanıldı. Kuzey Kıbrıslılar grevse
grev, meclisi basmaksa basmak, ne gerekiyorsa onu yaptılar. Ama Denktaş
yine bildiğini yaptı ve halk oylamasına izin vermeyerek halkın değil temsil
ettiği Türk yönetici sınıfının çıkarlarını savunduğunu açıkça ortaya koydu.
Türk yönetici sınıfı da sadece kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece
demokrasiye evet dediğini gösterdi.
Kuzey Kıbrıslılar, halk oylamasına izin verilmeyince greve çıktı, meclisi
sardı, doğrudan eylem yaptı. Eylemler karşısında adadaki 35 bin kişilik
Türk askeri gücüne güvenen yöneticiler geri adım atmadılar. Ancak bu denli
büyük bir hoşnutsuzluk ve eylemlilik, zaten sıkışmış olan Türk ve KKTC
yöneticilerinin yıllardır ısrarla karşı çıktıkları değişiklikleri sonunda
kabul etmeye başlamasına neden oldu. 23 Nisan'dan itibaren sınır geçişleri
serbest bırakıldı ve 22 Mayıs'tan itibaren Kıbrıs Devleti pasaportu ile
Rumların Türkiye'ye geçişleri serbest hale geldi. Artık Kıbrıs'ta her
şey 29 yıldır olduğu gibi değil, bir şeyler değişmeye başladı.
Türk ve Rum yöneticilerin yaydıkları "birlikte yaşmak mümkün değil"
fikrinin ne denli saçma olduğu geçişler serbestleşince bütün çıplaklığıyla
ortaya çıktı. Bahçesinde sakladığı altınları, çekmecede bıraktığı fotoğrafları
geri vermek üzere 30 yıl saklayacak kadar dosttu bu halklar birbirine.
Ancak yöneticiler, kendi egemenliklerini korumak amacıyla, düşmanlık ve
milliyetçilik kozlarını kullanmaya devam ediyorlar. Yönetici sınıfın köpekliğini
yapan ülkücüler, Yakın Doğu Üniversitesi'ndeki bahar şenliğinde Kürtlere
saldırarak, gövde gösterisi yapıp Rumlarla kardeşliğe geçit vermeyecekleri
mesajı verdiler. Rum milliyetçiler, sınırda kardeşlik karşıtı bildiri
dağıttılar. Kıbrıslıları birbirine düşürüp adayı bölen milliyetçilik zehri,
bugün yeniden içirilmeye çalışılıyor.
Milliyetçilik, düşmanlık ve savaş; halkların kardeşliğini savunmak dostluk
ve barış getirir. Yöneticiler milliyetçilik, düşmanlık ve savaştan; emekçiler
ise halkların kardeşliği, dostluk ve barıştan beslenir. Kıbrıslıların
özgürleşmesi ve kendi geleceğini belirleyebilmesi için bizi bölen yöneticilere
ve itlerine karşı Rum ve Türk emekçilerin birliği, dayanışması önündeki
engelleri yıkmalıyız.
Antikapitalist; Sayı 24; Haziran 2003
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|