Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


DEMOKRASİNİN SINIRLARINI KİM BELİRLEYECEK?


MHP ve Avrupa Birliği IMF politikalarını itirazsız uygulamaya koyanlar, demokrasi meselesine gelince nasıl da krize girdiler. IMF ve AB'nin bizi yoksullaştıran, işsiz bırakan türdeki uyum yasalarını geçirmek için gece gündüz çalışan partiler ve milletvekilleri, sıra demokratik haklara gelince tatile çıkıyorlar. MHP, AB konusunda patronların ekonomik birliğine evet; azınlıkların anadilde eğitim, yayın hakkı, idamın kaldırılması ve Kıbrıs'tan Türk ordusunun çekilmesine hayır diyor. MHP Kürtlerin inkarı, muhaliflerin idamla cezalandırılması, işgalci Türk ordusunun meşruiyeti, anti demokratik ve demir yumruklu devlet siyasetini egemen kılmak için her türlü taktiği uyguluyor. Bu siyaseti egemen kılmaya çalışırken demokrasi taleplerinin karşısına 'vatanı böldürmeyiz' milliyetçi histerisini koyuyor. Bahçeli, Avrupa'daki güçlü emperyalist devletlerin ve sermaye gruplarının egemenliği altındaki AB sürecinde geleceğinin çok daha belirsiz olacağından korkan küçük burjuva tabanının 'güçlü devlet' talebine sahip çıkıyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları toplumun yüzde 30 kadarının AB'ye karşı, %70'inin de AB taraftarı olduğunu gösteriyor. Toplumun %70'inin AB'ye neden evet dediği açık. Çoğunluk, Avrupa'daki gelişmiş kapitalist ülkeler standardında refah, çalışma hakları, sosyal haklar, azınlık hakları ve özgürlükler istiyor. AB'ye katılım sürecinin Türkiye'nin bu standartlara doğru yükselmesini sağlayacağını düşünüyorlar. Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrası kazanılan bu hakların AB süreci ile korkunç bir saldırı altında olduğu gerçeği görülmezken, bu sürecin çoğunluk açısından kazanç değil kayıp hanesine yazılabileceği tartışması bugün Türkiye'deki büyük çoğunluk açısından çok spekülatif olarak değerlendiriliyor. Çok açık ki 70 milyonluk Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu için Avrupa sınırları yakın gelecekte sonuna kadar kapalı. Türkiye, ekonomik ve askeri kazanımlar karşılığında göçmenleri Avrupa kalesine varmadan durdurma görevini büyük bir şevkle üstlenmiş durumda. Orta Doğu'daki savaş ortamından kaçan mültecilerin Türk Ordusu tarafından sınırda öldürüldüğü haberlerine alışmamız bekleniyor. Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu iddia edenlerin yaşadığımız demokrasinin kanıtı olarak gösterdikleri Meclis, yaz tatiline girdi. Bu arada hükümet IMF'ye ek niyet mektubu yazarak Ekim ayı sonuna kadar 30 bin 533 işçiyi işten atacağını bildirdi. Refah nasıl gelir? Genç İşadamları Dergisi'nde yayımlanan bir araştırmaya göre, İsviçre bankalarında Türkiyeli zenginlere ait 65 milyar dolar var. Bu para IMF ve Dünya Bankasından alınan kredilerin üç katı! Milli gelirin ise %40'ına Kamu kesimi dış borçlarının %93'üne denk düşüyor. Biz yoksullaştıkça kimin zenginleştiği ortada. Hortumcuların mallarına el konulsun! Bu paralar ait olduğu yere, krizin bedelini işsizlikle, yoksullukla ödeyenlere, 2 yıl geçmesine rağmen konut sahibi olamayan binlerce depremzedeye geri dönmeli! Bu paraları bir avuç hortumcuya peş keş çekenlerin ya da Avrupa'da emeklilik yaşını yükseltmeye, devletin sosyal harcamalarını kısmaya çalışan AB yöneticilerinin bizim için bunu yapmasını bekleyemeyiz! Hakkımız olanı almanın tek yolu, tıpkı AB ülkelerindeki sınıf kardeşlerimizin yaptığı gibi, kendi gücümüze güvenerek sırtımızdaki soyguncuları köşeye sıkıştırmak. Sadece ekonomik olarak değil, demokratik haklarımız için de başka yol görünmüyor. Bu amaçla, 15 Ağustos'ta gerçekleşecek olan toplu görüşme sürecinde KESK'in yapmayı planladığı Kızılay eylemine hazırlanmalıyız. Barış ve Demokrasi İçin Mücadeleye! TOBB'un 1995'te yayımlanan bir araştırmasına göre, Güneydoğu'daki evlerde en çok konuşulan diller şöyle: % 65 Kürtçe, %15Türkçe, %14 ise hem Türkçe hem Kürtçe. Yöneticiler "Eğitim dili Türkçedir, başka dilde eğitim olmaz" derken; Türkiye'nin bütün kentlerinde tüm eğitimin salt İngilizce görüldüğü onlarca okul var. Kürtlerin kimliklerini teslim etmek, toplumsal barışın temel taşı. İnkara dayalı barış olmaz. Üniversite öğrencileri 'anadilde eğitim' dilekçeleri verdikleri için gözaltına alındılar, yargılandılar, tutuklandılar ve disiplin cezaları aldılar. Çocuklarının anadilde eğitim görmesi için dilekçe veren bazı velilere de 'terörist' muamelesi yapıldı. İllerde "sakıncalı isimleri belirleme komisyonları" kuruluyor. Bulgaristan'daki Türk azınlığa uygulandığı zamanlar büyük yaygara koparan Türk yönetici sınıfı aynı barbarlığı çocuğuna kendi dilinde isim vermek isteyen Kürtlere uyguluyor. HADEP'in 'Demokratik Türkiye İçin Bir İmza' kampanyası 'anadil' ile ilgili ifadeler nedeniyle yasaklandı. Kampanya yoksulluk ve işsizliğe karşı mücadele, düşünce özgürlüğü ve insan haklarına yönelik taleplerle başlatıldı. İmza metinleri ve kampanya afişleri Van Sulh Ceza Mahkemesi'nce "Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması ve amacını güttükleri bu yolda faaliyette bulundukları' gerekçesiyle yasaklandı. HADEP, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde TBMM Başkanlığı'na sunmak üzere yeni bir 'Demokratik Türkiye" kampanyası başlattı. Kürtlerin en temel haklarına sahip çıkmak, idam cezasını kaldırmak, daha güzel bir dünyada yaşayabilmek için mücadele etmekten başka şansımız yok. Demokratik haklarımız için Ecevit, Yılmaz, TÜSİAD ve AB patronlarına güvenemeyiz. Barış, demokrasi ve refah için KESK eylemlerine destek verelim, MHP'nin Nazi politikalarını teşhir edelim. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nü MHP'ye karşı Kürtlerin 'barış' talebine sahip çıktığımız, idamın kalkması, anadilde eğitim ve yayın hakkını güçlü bir şekilde savunduğumuz büyük gösterilere çevirmek için değerlendirelim. Demokrasinin sınırlarını faşistlerin, generallerin, patronların belirlemesine izin vermeyelim!

Antikapitalist; Sayı 17; Temmuz 2002

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön