|
DEMOKRASİNİN
SINIRLARINI KİM BELİRLEYECEK?
MHP ve Avrupa Birliği IMF politikalarını itirazsız uygulamaya koyanlar,
demokrasi meselesine gelince nasıl da krize girdiler. IMF ve AB'nin bizi
yoksullaştıran, işsiz bırakan türdeki uyum yasalarını geçirmek için gece
gündüz çalışan partiler ve milletvekilleri, sıra demokratik haklara gelince
tatile çıkıyorlar. MHP, AB konusunda patronların ekonomik birliğine evet;
azınlıkların anadilde eğitim, yayın hakkı, idamın kaldırılması ve Kıbrıs'tan
Türk ordusunun çekilmesine hayır diyor. MHP Kürtlerin inkarı, muhaliflerin
idamla cezalandırılması, işgalci Türk ordusunun meşruiyeti, anti demokratik
ve demir yumruklu devlet siyasetini egemen kılmak için her türlü taktiği
uyguluyor. Bu siyaseti egemen kılmaya çalışırken demokrasi taleplerinin
karşısına 'vatanı böldürmeyiz' milliyetçi histerisini koyuyor. Bahçeli,
Avrupa'daki güçlü emperyalist devletlerin ve sermaye gruplarının egemenliği
altındaki AB sürecinde geleceğinin çok daha belirsiz olacağından korkan
küçük burjuva tabanının 'güçlü devlet' talebine sahip çıkıyor. Yapılan
kamuoyu yoklamaları toplumun yüzde 30 kadarının AB'ye karşı, %70'inin
de AB taraftarı olduğunu gösteriyor. Toplumun %70'inin AB'ye neden evet
dediği açık. Çoğunluk, Avrupa'daki gelişmiş kapitalist ülkeler standardında
refah, çalışma hakları, sosyal haklar, azınlık hakları ve özgürlükler
istiyor. AB'ye katılım sürecinin Türkiye'nin bu standartlara doğru yükselmesini
sağlayacağını düşünüyorlar. Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrası kazanılan
bu hakların AB süreci ile korkunç bir saldırı altında olduğu gerçeği görülmezken,
bu sürecin çoğunluk açısından kazanç değil kayıp hanesine yazılabileceği
tartışması bugün Türkiye'deki büyük çoğunluk açısından çok spekülatif
olarak değerlendiriliyor. Çok açık ki 70 milyonluk Türkiye nüfusunun büyük
çoğunluğu için Avrupa sınırları yakın gelecekte sonuna kadar kapalı. Türkiye,
ekonomik ve askeri kazanımlar karşılığında göçmenleri Avrupa kalesine
varmadan durdurma görevini büyük bir şevkle üstlenmiş durumda. Orta Doğu'daki
savaş ortamından kaçan mültecilerin Türk Ordusu tarafından sınırda öldürüldüğü
haberlerine alışmamız bekleniyor. Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu
iddia edenlerin yaşadığımız demokrasinin kanıtı olarak gösterdikleri Meclis,
yaz tatiline girdi. Bu arada hükümet IMF'ye ek niyet mektubu yazarak Ekim
ayı sonuna kadar 30 bin 533 işçiyi işten atacağını bildirdi. Refah nasıl
gelir? Genç İşadamları Dergisi'nde yayımlanan bir araştırmaya göre, İsviçre
bankalarında Türkiyeli zenginlere ait 65 milyar dolar var. Bu para IMF
ve Dünya Bankasından alınan kredilerin üç katı! Milli gelirin ise %40'ına
Kamu kesimi dış borçlarının %93'üne denk düşüyor. Biz yoksullaştıkça kimin
zenginleştiği ortada. Hortumcuların mallarına el konulsun! Bu paralar
ait olduğu yere, krizin bedelini işsizlikle, yoksullukla ödeyenlere, 2
yıl geçmesine rağmen konut sahibi olamayan binlerce depremzedeye geri
dönmeli! Bu paraları bir avuç hortumcuya peş keş çekenlerin ya da Avrupa'da
emeklilik yaşını yükseltmeye, devletin sosyal harcamalarını kısmaya çalışan
AB yöneticilerinin bizim için bunu yapmasını bekleyemeyiz! Hakkımız olanı
almanın tek yolu, tıpkı AB ülkelerindeki sınıf kardeşlerimizin yaptığı
gibi, kendi gücümüze güvenerek sırtımızdaki soyguncuları köşeye sıkıştırmak.
Sadece ekonomik olarak değil, demokratik haklarımız için de başka yol
görünmüyor. Bu amaçla, 15 Ağustos'ta gerçekleşecek olan toplu görüşme
sürecinde KESK'in yapmayı planladığı Kızılay eylemine hazırlanmalıyız.
Barış ve Demokrasi İçin Mücadeleye! TOBB'un 1995'te yayımlanan bir araştırmasına
göre, Güneydoğu'daki evlerde en çok konuşulan diller şöyle: % 65 Kürtçe,
%15Türkçe, %14 ise hem Türkçe hem Kürtçe. Yöneticiler "Eğitim dili
Türkçedir, başka dilde eğitim olmaz" derken; Türkiye'nin bütün kentlerinde
tüm eğitimin salt İngilizce görüldüğü onlarca okul var. Kürtlerin kimliklerini
teslim etmek, toplumsal barışın temel taşı. İnkara dayalı barış olmaz.
Üniversite öğrencileri 'anadilde eğitim' dilekçeleri verdikleri için gözaltına
alındılar, yargılandılar, tutuklandılar ve disiplin cezaları aldılar.
Çocuklarının anadilde eğitim görmesi için dilekçe veren bazı velilere
de 'terörist' muamelesi yapıldı. İllerde "sakıncalı isimleri belirleme
komisyonları" kuruluyor. Bulgaristan'daki Türk azınlığa uygulandığı
zamanlar büyük yaygara koparan Türk yönetici sınıfı aynı barbarlığı çocuğuna
kendi dilinde isim vermek isteyen Kürtlere uyguluyor. HADEP'in 'Demokratik
Türkiye İçin Bir İmza' kampanyası 'anadil' ile ilgili ifadeler nedeniyle
yasaklandı. Kampanya yoksulluk ve işsizliğe karşı mücadele, düşünce özgürlüğü
ve insan haklarına yönelik taleplerle başlatıldı. İmza metinleri ve kampanya
afişleri Van Sulh Ceza Mahkemesi'nce "Türkiye Cumhuriyeti ülkesi
üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması ve amacını
güttükleri bu yolda faaliyette bulundukları' gerekçesiyle yasaklandı.
HADEP, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde TBMM Başkanlığı'na sunmak üzere yeni
bir 'Demokratik Türkiye" kampanyası başlattı. Kürtlerin en temel
haklarına sahip çıkmak, idam cezasını kaldırmak, daha güzel bir dünyada
yaşayabilmek için mücadele etmekten başka şansımız yok. Demokratik haklarımız
için Ecevit, Yılmaz, TÜSİAD ve AB patronlarına güvenemeyiz. Barış, demokrasi
ve refah için KESK eylemlerine destek verelim, MHP'nin Nazi politikalarını
teşhir edelim. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nü MHP'ye karşı Kürtlerin 'barış'
talebine sahip çıktığımız, idamın kalkması, anadilde eğitim ve yayın hakkını
güçlü bir şekilde savunduğumuz büyük gösterilere çevirmek için değerlendirelim.
Demokrasinin sınırlarını faşistlerin, generallerin, patronların belirlemesine
izin vermeyelim!
Antikapitalist; Sayı 17; Temmuz 2002
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|