Egemenlik
Planlarına Ortak Olmayalım!
Türkiye Orta Doğu’nun neresinde?
Coğrafi olarak tabii ki hemen yanı başında. Ya siyasi olarak? Türkiye’nin
Osmanlı İmparatorluğu’ndan kaynaklanan bir sömürü ve baskı tarihi var.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin ABD ile yakın ilişkisi Orta
Doğu’da öfke yarattı. Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’dan
sonra şimdi de AKP’li Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail ile ilişki kurması,
açık-gizli antlaşmalar yapması, ihale vermesi ve Filistin halkının katili
Siyonistler ile sık sık el sıkışması Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik politikalarını
gözler önüne seriyor. ABD’nin İncirlik’i daha kapsamlı kullanmak istemesi
ve yeni bir NATO üssü kurulma çalışmaları Türkiye’ye Ortadoğu’ya karşı
bir mızrak ucu görevi verilmesi üzerine durulduğunu da gösteriyor. Türkiye
1991’de Irak savaşına da ortak olmuştu. 1 Mart 2003’de 1. teskereyi reddetmiş
olması AKP’nin temsil ettiği Türkiye yönetiminin değil savaş karşıtlarının
bir eseriydi.
Sık sık “Araplar bizi sevmez” deniyor. Türkiye’nin gelmiş geçmiş bütün
yönetimleri Orta Doğu’ya sırtını dönmüş emperyalizm ile işbirliği yapmışlardır.
Sevmemelerine niye şaşırıyoruz ki?
Model mi olacak?
Bütünsel olarak Türkiye bölgesel hegemonya hırsına ortak edilmek isteniyor,
model ülke olarak sunuluyor. Türkiye, eski adıyla Büyük Orta Doğu Projesi
olarak bilinen Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’nin “demokratik
ortağı” olarak öne çıkartılıyor. Erdoğan geçen yıl ABD’nin Sea Island
kasabasında yapılan G8 toplantısına bile davet edildi. Bu toplantıda Türkiye’ye
İtalya ile birlikte Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi kapsamında
oluşturulan Demokratik Yardım Diyaloğu Grubu’na eşbaşkanlık verildi. Türkiye
“Gelecek İçin Forum”un parçası. Hatta Türkiye, Geniş Ortadoğu ve Kuzey
Afrika İnisiyatifi Koordinatörünü bile belirledi: Büyükelçi Ömür Orhun.
18 Nisan için planlanan ancak Irak Hükümeti’nin kabine çalışmalarını tamamlayabilmesi
için ertelenen Irak’ın Komşuları Zirvesi de İstanbul’da yapılacak.
Liste uzatılabilir ve buna kadın hakları konusunda yaz ayları için Türkiye’de
yapılması planlanan Orta Doğu toplantısı da eklenebilir. Türkiye ister
“model” ister “deneyim paylaşan” ülke olarak Orta Doğu’nun ABD hegemonyası
çerçevesinde yeniden yapılandırılmasında rol alıyor. Demokrasi ve kadın
hakları konusunda Türkiye’yi kimsenin ciddiye almayacağı düşünülebilir
ancak asıl mesele Türkiye’nin Orta Doğu’nun neresinde yer alacağı. Burada
da yine Türkiye’nin emperyalizmin yanında yer aldığını görüyoruz. İstedikleri
kadar “model değiliz deneyim paylaşacağız” diyerek yumuşatmaya çalışsınlar
Türkiye egemen sınıfı emperyalist planda öncü rolünü oynamaya hevesli
ve buradan da önemli mevzi ve kârlar elde etmek istiyor.
ABD-AB-Türkiye
Ancak Türkiye, ABD ve AB arasında ve her iki egemen sınıfın farklı talepleri
arasında bir süre gelip gitti. Türkiye’nin AB üyeliği bir ABD projesi
olmasına rağmen Avrupalı egemenler de Türkiye’nin kendilerine yaklaşması
ve ABD ile arasına mesafe koyması yönünde telkinlerde bulunuyor. ABD ve
AB arasında Irak savaşı sürecinde yaşanan gerginlik Ocak ayı sonunda yapılan
seçimler sonrası ve Irak’ın yeniden inşası konusunda işbirliği (pasta
paylaşımı) temelinde şimdilik giderildi. George Bush, Condoleezza Rice
ve yardımcısının yaptıkları Avrupa turları zaten Eski ve Yeni Avrupa ile
bir uzlaşma zemini bulmaya dönüktü. Dolayısıyla ABD ve AB’nin Türkiye’ye
yönelik beklentiler konusunda önümüzdeki süreçte daha uyumlu davranacakları
düşünülebilir. Uzun vadeli rekabet tabii ki sona ermedi ancak AB’nin şu
anda Irak’ta oluşan fırsatı kaçırmak istemediği son derece açık.
ABD-AB ve Türkiye ilişkilerinde iniş çıkışlar yaşanıyor ve yaşanmaya da
devam edecek. Egemenlerin birbirine ihtiyacı var, herkes bunu biliyor
ve bunun üzerinden pazarlık yapıyor. ABD-Türkiye gerginliğinde ABD’nin
bazı konularda geri adım attığı görülüyor. Eski CIA Başkanı Graham Fuller’den,
Richard Perle gibi has bir Şahin ABD’nin hatalı davrandığını yazıp çiziyor.
Denklemin bu tarafındaki Türkiye egemen sınıfı açısından da ABD ve AB
arasında denge ve pazarlık oyunu dönemi kapanmış görünüyor. Türkiye için
Irak’a Musul üzerinden yeni bir sınır kapısının açılması kararının da
etkilerini görüyoruz.
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’ye düşen küresel rol SSCB’ye karşı bir
ileri karakol olmaktı. Türkiye egemen sınıfı bu işlevi yerine getirdi
ve bunun için de fazlasıyla mükafatlandırıldı. Şimdi ise emperyalizmin
Türkiye’ye biçtiği rol Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’nin
ortağı olmaktır. Özellikle Suriye ve İran konusunda Türkiye’ye önemli
görevler biçilmektedir.
Orta Doğu’nun yanı başında ve Irak’a komşu bir ülke açısından böylesi
bir ortaklığın ne denli tehlikeli olabileceğinin herkes farkında. Emperyalist
müdahale bölgede daha fazla öfke ve istikrarsızlık yaratıyor.
Emperyalist düzenin yarattığı denklem 11 Eylül 2001 sonrasında George
Bush tarafından “ya benimlesin ya da teröristsin” şeklinde özetlenmişti.
Bölgedeki bütün egemen sınıflar açısından bu mesaj çok nettir. Dolayısıyla
Türkiye egemen sınıfı açısından projeye ortak olmamanın riski çok daha
yüksek görülüyor. Egemenlerin bir alternatifi yok…
Alternatif Var
Türkiye’deki işçi, yoksul ve ezilenlerin ise Orta Doğu halklarına karşı
bir mızrak ucu görevi üstlenmekten hiçbir çıkarı yok. Tam tersine bu projeye
ortaklık için yine bu kesimlerden fedakarlık istenecektir. Bizim çıkarımız
Orta Doğu haklarıyla emperyalizme karşı gerçek bir demokrasi mücadelesinde
güçlerimizi birleştirmektir.
Emperyalizmin bölgedeki 100 yılı aşkın bir süredir küçük bir azınlık için
zenginlik, büyük çoğunluk için ise baskı ve yoksulluk üretti. Kendi egemenlerimiz
ile emperyalist güçlerin peşinden gittikçe de daha fazla bedel ödedik.
ABD’nin hegemonya ve petrol için atıldığı macera, bölgede emperyalist
zinciri kırmak için de gerçek bir fırsat oluşturuyor. Bu fırsatı hep birlikte
değerlendirmek için Orta Doğu’ya sırtımızı değil yüzümüzü dönmemiz ve
anti-emperyalist, demokrasi yandaşı güçlerle dayanışmamızı arttırmamız
gerekiyor.
Emperyalizm ve ABD karşıtlığı
Türkiye’yi Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi olarak adlandırılan
emperyalist planın hedef ülkesi olarak algılama ve gösterme çabaları söz
konusu.
Gerek faşistler gerekse de yeniden güçlenmeye çalışan eski statükonun
temsilcileri “Türkiye bölünüyor, elden gidiyor” diye bayraklarına sarıldılar.
ABD’ye de asıl olarak Kürt sorunundan dolayı karşı çıkılıyor, milliyetçiliği
körüklüyorlar.
Halbuki Türkiye, Irak gibi bir hedef ülke değil, bu işin ortağı. Gerek
ABD gerekse de AB, sağlam bir ortak olması için Türkiye’de istikrarı sağlamak
ve bölgede örnek oluşturmak için uğraşıyorlar. Türkiye egemenleri de emperyalist
projenin ortağı. Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları buradan tarif ediliyor.
Bugün bayrağın temsil ettiği emperyalist işbirlikçiliktir.
Bu güçlerin anti-Amerikancılığı’nın anti-emperyalizm ile bir ilgisi yok.
ABD, Irak’taki PKK kamplarına bir operasyon çekse onlardan daha büyük
Amerikan şakşakçısı olamayacak. Amerikan askerinin bile artık kaçtığı
savaşa gitmek için birbirleriyle yarışacaklardır.
Söz konusu kesimlerin Türk bayrağına sarılarak sergiledikleri anti-Amerikancılık
Irak’taki kamplar meselesinin çözülmesi için ABD üzerinde baskı kurmaya
yöneliktir. Örnek ülke Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenebileceği mesajını
gönderiyorlar. Bu güçler emperyalizm ile işbirlikçiliğine karşı değiller,
sadece işbirliği koşullarında bir balans ayarı yapılmasını istiyorlar.
Anti-emperyalistlerin bu kesimler ile işi olamaz!
ABD’nin bölgedeki planlarını çöpe atmak anti-emperyalist bir duruş ile
birlikte Türkiye milliyetçiliğinin de reddini de gerektiriyor.
İncirlik Üssü Kapatılsın
ABD, İncirlik Üssü’nü daha kapsamlı kullanmak üzere kendilerine tahsis
edilmesini istiyor. Reddedilsin!
Ortadoğu’ya karşı bir mızrak ucu olmayacağız.
ABD, İncirlik Üssünü Haziran 2003’den beri Irak’a transit geçişler için
kullanıyor. Bakanlar kurulu 23 Haziran 2003’de buna gizli bir kararname
ile izin verdi ve Haziran 2004’de sözleşmeyi uzattı. Nisan ayında yeni
bir sözleşme daha yapıldı.
İptal edilsin!
İncirlik’te 1954’den beri ABD askeri bulunuyor.
Çekilsin!
İncirlik Üssü kurulduğu 1952’den bu yana Ortadoğu’ya karşı kullanılıyor.
1958’de ABD’nin Lübnan saldırısı için kullanılan üs, 1991 Irak Savaşı
ve sonraki “Çekiş Güç” operasyonları ve 2002 Afganistan Savaşı’na ortak
edildi. Kapatılsın!
Antikapitalist; Sayı 32; Mayıs
2005
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |