Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Susurluk Devletinin Gizli Yüzü

3 Kasım 1996 Susurluk kazası yıllardır sosyalistlere, aydınlara, işçi ve öğrencilere kan kusturan kontrgerillanın bir ayağını kısmen de olsa aydınlığa çıkardı. Tünelin içinde daha neler ve bilmediğimiz hangi ilişkiler var, araştırdıkça aydınlanıyor. Kirli ilişkiler çıkıyor. Birileri ise kapatmaya ve örtpas etmeye çalışıyor. Susurluk dolayımıyla ortaya çıkan bu çetenin binlerce siyasal cinayete, katliama ve yargısız infaza imza attığı kesin. Devlet adına cinayetler işleyen, bugün henüz bir kısmı deşifre olmuş illegal operasyonlar düzenleyen, eroin ticareti dahil her türden pis iş ve ilişkilere giren, bunun içinse verili yasalara takılmayan, normal mevzuatın dışında konumlanan bir örgütlenme. “Devlet adına kurşun atan da, kurşun yiyende kahramandır.” dedirtecek kadar devlet ve siyasetçilerle iç içe geçen, devletin en yüksek katlarından destek bulan bir şebeke: KONTRGERİLLA. Kontrgerilla ne iş yapar? Kontrgerilla ilk defa 1950’li yılların sonunda ABD emperyalizminin dünyanın herhangi bir yerinde kendi çıkarlarına karşı koyacak ulusal hareketlere müdahale etmek için oluşturulmuş özel kuvvetler olarak ortaya çıktı. CIA denetiminde ölüm mangaları oluşturuldu. Bir yandan baskıcı rejimler desteklendi, diğer yandan sol hareket ve gösteriler kanla bastırıldı. Uyuşturucu ticaretini eline aldı, paylaştırdı. Birçok ülkede grevleri bastırmak için mafya ve faşist örgütlenmelere para ve silah akıttı. Karşılığında onlara eroin ticareti serbestliği tanıdı. Ölüm mangaları Guatamala da, Arjantin’de onbinlerce cinayet işledi.Daha sonraları Nato içerisinde işler görmeye başladı. Burjuva demokrasilerinin en yerleşik olduğu Avrupa’da bile örgütlendi. Fransız kontraları Ruanda’da iç savaşın çıkmasında ve katliamlarda görev aldı. Okuyucularımız İtalyan gladyosunu yakından tanır. İtalyan kontrasının altında devletin en yüksek katmanı çıktı. İtalyan işçi sınıfı ve solun verdiği mücadele sonucu kontrgerilla geriletildi, kimi sorumluları cezalandırıldı. Cumhurbaşkanları bile işe bulaşmıştı ve hapis cezası aldı. Portekizde Suarez’in ölüm timlerinden haberi olduğu ve göz yumduğu hatta yargılanması gerektiği herkesçe biliniyor. Her ülkede her biri aynı işi yapıyor. Bulundukları coğrafyada olan ulus ya da sınıf hareketleri, sola karşı giyotin olarak çalışıyor. Devletin ve emperyalist güçlerin yasal yollar ve organları aracılığıyla yapamadığı ya da kamu oyu baskısından çekindiği için yapmakta tutuk davrandığı işleri bu örgüte havale ediyor. Türk Kontrgerillası ve Yaptıkları Yıllardır sola ve işçi hareketine karşı yürütülen mücadelede sayısız cinayetin ve katliamın sanığıdır bu örgüt. 12 Eylül öncesi 5000 solcunun, aydının, öğrencinin ve işçi önderinin ölümünden, Çorum, Maraş katliamından sorumludur. Balgat katliamından, Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesinden, 1977 1 Mayıs’ından da bunlar sorumludur. Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Hizbullah adı altında yapılan yüzlerce yargısız infazdan, JİTEM adı altında gerçekleştirilen eylemlerden ve daha nicelerinden de. “Ne yaptıysak devlet için yaptık” diyerek sırtlarını devlete dayadıklarını ilan ediyorlar. 7 TİP’liyi nasıl öldürdüklerini anlatan ve Mehmet Ağar’ın nikah şahitliğini yaptığı Haluk Kırcı, Çatlı’nın suç ortağıdır. Balgat katliamı sanığı Mustafa Pehlivanlı, “bütün olayların arkasında Çatlı vardır” diyordu. Ve bu Çatlı’nın silah ruhsatı, pasaportu, herşeyi devlet tarafından sağlanmış, dünyanın her bir yerinde iş ve eylem yapması emperyalist güçlerce planlanmıştı. Yine bu ekipten Korkut Eken, “Emirsiz ve devletten habersiz hiçbir şey yapmadım” diyerek bu suç örgütünün devletle ilişkisini itiraf ediyordu. Faşist Hareket ve Kontrgerilla İlişkisi Susurluk davası nedeniyle ortaya çıkan isimlerin hemen hepsi MHP, BBP orijinli. Çatlılar, Şahinler, Ekenler hep MHP kökenli kadrolar. BBP lideri, “Çatlı dava arkadaşımdır” derken doğru söylüyor. BBP Başkanı bir dönem ülkücü gençliğin birinci, Çatlı ise ikinci adamıydı. Cezaevlerinden salınan özel timcileri sloganlar atıp kurbanlar keserek karşılayanlar MHP’lilerdi. Bu olaylar bir kez daha gösterdi ki MHP ve BBP kontrgerilla için kadro kaynağıdır. Çeteler şeklinde örgütlenenler bir yandan da devlet içindeki kadrolarıyla pis ve kanlı işlerini yapmaya devam ediyorlar. OHAL’de kullanılan yöntemler diğer ülkelerin kontrgerillası tarafından kullanılan yöntemlere öyle benzer ki çoğu defa eylemleri, tatbik ve teknikleri ayırt etmek imkansız. Kontrgerilla dünyanın her yerinde tetikçilerini faşist hareketten devşiriyor. Faşizm kanla beslendiği için ölüm timleri de faşist hareketin kadrolaşmasını pekiştiriyor. Bu durum faşist partilerin devlet içinde örgütlenip kök salması işlevi de görmekte. Türk faşist hareketinde kaç solcu, komünist öldürüldüğünün kariyer edinmede, üst mevkiilere yükselmede önemli bir kriter olduğu bilinir. Susurluk’ta adı geçen JİTEM’ci asker ve generaller, MİT ve emniyet müdürleri, ırkçı polisler saymakla bitmez. “Bugüne kadar ne öğrendiysem Başbuğumdan öğrendim” diyen valileri, 5 bin kişinin ölüm emrini veren ve devlet töreniyle gömülen Türkeş’i ayrıca belirtmek gerekmez. Çeteleri savaş besliyor OHAL’de süren savaş devlet içindeki bu çeteleri finanse ediyor. İstihbarat örgütlerini, kafatasçıları harekete geçiren bir yandan savaştan elde edilen rantsa diğer yandan da azgın milliyetçilik ve ırkçılıktır. Resmi rakamlar bu savaşta yaklaşık 25 bin kişinin öldüğünü söylüyor. Hizbullah iç çatışması adı altında sayısız cinayet işlendi. Yargısız infazların, faili meçhul cinayetlerin sayısını kaydetmek, istatistiğini tutmak bile imkansızlaştı. Bütçenin yüzde 10’a yakını savaşa harcanıyor. Bu katrilyonlarla ifade edilebilecek kadar büyük para uluslararası savaş ve silah tacirlerinin ve ölüm timlerinin ilgisini çekiyor. Eroin trafiğinin bu ölüm timlerinin, faşist çetelerin elinde tekelleşmesiyle bir o kadar daha para ortaya çıkıyor. Ortada sözkonusu olan paranın bu kadar büyük olması zaman zaman terör örgütlerinin, cinayet şebekelerinin birbirine girmesine, çetelerin birbirlerinin ayağına dolanmasına yol açabiliyor. Emniyetçilerle JİTEM ve MİT’in birbirlerini suçlar açıklamalar yapması, sorunun ipuçlarını veriyor. Ordunun devreye girmesi ve parlamentoya müdahalesi bu sorunları şimdilik bir ölçüde giderdi ve kısmi de olsa bir uzlaşma sağladı. Savaştan rant sağlayanlar Sedat Bucak bölgedeki korucuların simgelerinden biri. Bucak hakkındaki iddialar, onun her türlü pisliğe girdiğini, savaştan, özelleştirmelerden, uyuşturucu ticaretinden rant alan çetelerin önemli ayaklarından birisi olduğu yönünde. Bu bölgede görev yapan devlet erkanı batıya gittiğinde devlet içinde daha önemli roller üstleniyor. Kıbrıs ve OHAL’de görev yapmanın devlet içinde üst kariyerlere tırmanmada öncelik sağladığını yetkililer kendileri açıkça söylüyorlar. Faşist hareket ve işbirliği içindeki tüm örgütler savaştan salt mali rant elde etmekle kalmıyorlar. Savaş onlara yeni savaşçılar, kafatasçılar edinme ve yetiştirmede sınırsız imkanlar sunuyor. Savaş dolayımıyla egemen sınıf milliyetçiliği, şovenizmi körüklüyor. Bu ise faşist harekete güçlenmesi için ciddi politik imkanlar sunuyor. “Kurt puslu havayı sever” sözü sanki bizim bozkurtlarımız için söylenmiş, onlara çok uyuyor. Savaş hali faşistlere batıda, metropollerde örgütlenmek için uygun politik iklim yaratıyor. Sola ve işçi hareketine saldırıyorlar Savaştan ve kentin hertür gayri meşru işinden, eroin trafiği vb’den elde ettikleri paraları ve yetiştirdikleri kadroları bize karşı kullanıyorlar. İşçilerin, öğrencilerin ve sosyalistlerin üzerlerine salıyorlar. Satırlarla yaptıkları saldırılar her geçen gün artıyor. Susurluk soruşturması çerçevesinde tutuklanan katil zanlıları tek tek serbest bırakıldı. Belli ki Ağar ve Bucak’ı da yargıda aklamak istiyorlar. Bu tahliyelerle daha da cesaretlenen ve polisten destek gören faşistler tekrar saldırılarını artırdılar. Egemen sınıf istikrar programını uygulayabilmek için polis baskısıyla toplumu terörize ederek korku ve panik havası yaratmak istiyor. Faşist saldırılar da yönetici sınıfın ekmeğine yağ sürüyor. Bu baskıları ve araçlarını, faşist çeteleri yaratan kapitalizmin doymak bilmez kâr hırsıdır. Ekonomik alandaki istikrarsızlığı ve 10 yıldır süren savaşın üstesinden gelememesi egemen sınıfı daha da saldırganlaştırıyor. Ekonomik krizin siyasal alanda yarattığı tahribat ve parçalanma egemen sınıfın işini daha da zorlaştırıyor. Onyıllardır toplumda kullanılan değerlerin çökmesi, devlete ve kurumlarına karşı artan güvensizlik ve çözülemeyen Kürt sorununun yanına bir de İslami hareketin yükselişinin eklenmesi egemen sınıfı iyice zora sokuyor. Bu ekonomik ve siyasal krizi darbe tehditleri ve milli mutabakat hükümetiyle hafifletmiş olması krizden çıkmaya yetmiyor. Çok parçalı ve dolayısıyla güçsüz olan bu hükümet ise çok katı bir istikrar programı uygulamaya -şimdilik- pek cesaret edemiyor. Saldırılar püskürtülüp çeteler cezalandırılabilir Çetelerin cirit attığı, polis baskısının arttığı, katliam sanıklarının tek tek serbest bırakıldığı bir ortamdayız. Kriz egemen sınıf ve onun her tür örgütlenmesi lehine de çözülebilir, işçi sınıfı ve demokrasiden yana olanların lehine de. Bunu mücadele belirleyecektir. İşçi sınıfı ve sol kapitalist sınıfın krizine ve istikrar paketlerine karşı bir direniş hattı oluşturabilir. Krizin faturasını yüklenmek, kemer sıkmak istemeyen güçler işçi sınıfının ana örgütleri ve mücadelesi etrafında geniş bir birliği örebilir. Toplumda terör estiren, yargısız infazları ve faili meçhulleri gerçekleştiren çeteler, kontrgerilla ve faşist sürüler işçi hareketinin gündemine sokulabilir. Ekonomik olarak yoksullaşmasının arkasındaki siyasal sorunları ve odakları farkedip gündemine almaya başlayan bir işçi hareketi hızla siyasallaşır. Siyasallaşan, giderek sistemi sorgulayan bir işçi hareketi ise Ağarların da, Bucakların da, onların bekçiliğini yaptıkları bu ekonomik-siyasal sistemin de üstesinden gelebilir. Bunu gerçekleştirebilecek başka sınıfsal güç de yoktur.

Eski İşçi Demokrasisi; sayı 1; Şubat 1998

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön