Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Kimin Cumhuriyeti

Cumhuriyetin 75. kuruluş yıldönümü hazırlıkları aylar öncesinden başladı. Belli ki 29 Ekim bu yıl dev gösterilere, şaşaalı balo ve yürüyüşlere sahne olacak. Düzenlenecek sivil ve askeri geçit törenleri bölücülere ve laik cumhuriyet karşıtlarına karşı gövde gösterisine dönüştürülecek. Tüm resmi-sivil erkan ordunun etrafında arzı endam eyleyecek. Cumhuriyetin 75. yılında memuruna zam yapmak için para bulamayanlar cumhuriyet kutlamaları için su gibi para harcıyor. Diğer taraftan SEKA’yı kapatıp onbinlerce işçiyi işten atıyor. Özelleştirme adı altında trilyonluk şirketler çetelere peşkeş çekiliyor. Devleti çeteler ele geçirmiş. Yargının yerini yargısız infaz almış. Yaşam hakkının faili meçhule gittiği, kişisel hak ve özgürlüklerin yok edildiği, doğuda kendi halkıyla savaş halinde batıda ise çalışanlar ve islamcı hareketle başı dertte bir devlet. Burjuva Cumhuriyet.
DARBELER CUMHURİYETİ
Cumhuriyet tarihini askeri darbeler tarihi olarak ele almak abartı sayılmamalıdır. Sermaye sınıfı her krize girdiği dönem zaten sınırlı olan hak ve özgürlüklere saldırdı.12 Mart 1971 muhturasını veren Genelkurmay Başkanı Memduh Tolmaç, “toplumsal bilinç ekonomik gelişmenin önüne geçti bunun durdurulması gerekir” diyerek askeri müdahalelerin sınıfsal ve politik içeriğini netçe ve sıkılmadan ifade etmekteydi. Her askeri müdahaleden sonra iktidar blokunda ordunun rolü arttı. 1960 darbesiyle kurumsallaştı. Bugün siyasal yaşamımızın en belirleyici ve düzenleyici organı haline geldi. MGK’nın aldığı tavsiye kararları hep emir telakki edildi. Hükümet dahil tüm cumhuriyet kurumları tarafından anında yerine getirilir. Bugün yaşanan kriz ne egemen sınıfa ne de ezilen kesimlere eskisi gibi yaşama ve davranma izni vermiyor. Onbeş yıldır süren savaş tüm kaynakları tüketmiş bir halde. Bir taraftan Suriye ile savaş gündeme giriyor ve sınır tatbikatlarıyla trilyonlar harcanıyor. Milyonlarca çalışan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kriz ve özeleştirmeler kitlesel işsizliğe yol açıyor. Cumhurbaşkanı Demirel “iç barışı sağlamakta zorlanıyorum“ diyerek içinde bulunulan durumu tarif ediyor. MESS sözleşmesi dolayımıyla metal işçilerinin sendikalarına gösterdikleri tepki ve SEKA eylemi, işçi hareketinin hızla radikalleşeceğinin ve bizim nereye bakmamız gerektiğinin işaretini veriyor. Laik cumhuriyet diyenler ise işçi hareketine değil orduya bakıyor. 12 Mart ve 12 Eylül’ün işkence hücrelerini ve zindanlarını kolayca unutan hafızasız bir sol ise tarihten ders çıkarmamaya inat ediyor.
CUMHURİYET VE SOL
Bugün Cumhuriyetin en hızlı savunucularından birisi ordu diğeri CHP’dir. Cumhuriyetin kurucusu olan CHP 1970’lerde sosyaldemokrat olmaya karar vermişti. Ancak bugün gelinen noktada doğuda Kürtlerle batıda islamcı hareketle derde giren ve çözülme evresine giren cumhuriyetin en hızlı savunucusu noktasına geldi. Kendisini demokrasi mücadelesiyle tanımlaması gereken sosyal demokrat hareketin, laik cumhuriyeti savunmak adına militarist güçlerle yanyana düşmesi ve egemen sınıfın programına destek vermesi hızla sağa kaymasına ve itibar kaybetmesine yol açıyor. SİP ve İP’de laikliği savunmak adına MGK planlarıyla örtüşüyor. “Gericiliğe karşı savaşmak bizim işimiz” diyerek egemen sınıfın sol içindeki politikalarının uzantısı haline geliyor. 75. yıl kutlamaları bugün esas olarak islamcılara ve Kürt hareketine karşı bir kampanyaya dönüştü. Sol ise cumhuriyetin 75. yılında cumhuriyeti savunmak değil savaş kışkırtıcılığı yapan, özelleştirmelerle KİT’ leri çetelere peşkeş çeken, SEKA’yı kapatan, işçileri açlığa işsizliğe mahkum eden, her türden demokratik hak ve özgürlüklerimizi gasp eden egemen sınıfa karşı mücadeleyi yükseltmeli. Bu mücadeleyi verecek yegane güçse işçi sınıfı ve onun birleşik mücadelesidir. Görevse bunu engelleyen işçi hareketini bölen burjuvazinin kuyruğuna takılmaya çalışan her türden burjuva milliyetçi reformist eğilimlerle mücadele etmek.
TARİHTE CUMHURİYET
Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesi içinde biçimlendi. Bir taraftan savaştı diğer taraftan uzlaştı. Zaferden sonra oluşan ulusal devlet sermayenin önüne çıkan ulusal ve sınıfsal direniş noktalarını temizledi O dönem oluşturulmaya çalışılan KİT’ler aracılığıyla hem sermaye birikimi yaratılmaya hemde sanayi için temel girdiler sağlanmaya çalışılmış. Devletçilik ve özel sermaye yanyana yürümüş. Devlet eliyle milyonerler yaratılmıştır. 1950 lere kadar işçilere sendika hakkı bile tanınmamış her türden işçi eylemi ve örgütlenmesi yasadışı sayılmış ve bastırılmış. İşçi sınıfı grev hakkını ancak 1963 de elde edebilmiştir. Cumhuriyet dini her zaman kendi çıkarları için kullanmış. Hiç bir zaman gerçek laik bir cumhuriyet olamamış. Devlet kontrolünde islamı çoğu kere sola karşı kullanmış. Zaman zaman partileşmesine bile izin vermiştir.1920’lerde Fethi Okyar, sonraları Erbakan’ın kurduğu partiler buna örnektir. Kontrolden çıktığını hissettiği anda kapatma yolluna gitmiştir. Egemen sınıfın istediği laik bir cumhuriyet değil kendi kontrolünde olan bir islami harekettir. 1945 lere kadar tek parti iktidarı yaşanmış. Ulusal kurtuluş mücadelesi sürecinde Kürtlere verilen sözler unutulmuş. Hak isteyen her Kürt hareketine asimilasyon politikası uygulanmıştır. Dünün İstiklal Mahkemeleri bugünün DGM’leri olarak devam ediyor. İkinci Dünya savaşı sonrası batıda esen, rüzgara ve ülkede oluşan tepkiyi almak için çok partili düzene geçilmiş Menderes yönetimi de kısa sürede baskıcı bir yönetime dönüşmüştür. Toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisini yanına alan Menderes ulusal sanayi burjuvazisinin önünü tıkamış. Bu ise darbeyle aşılmıştır. Cumhuriyetin tarihi sermayenin ekonomik siyasal iktidarını pekiştirmesinin işçi hareketini ve Kürt muhalefetini baskı altına almanın demokratik hak ve özgürlükleri yok saymanın yada yok etmenin tarihidir.
KEMALİZM ÜZERİNE
Osmanlı’nın dağılma sürecinde kendine yer edinmek, pazar oluşturmak isteyen mahalli Türk burjuvazisi emperyalist işgale karşı açık bir tutuma sahipti. Mahalli sınıfların yedeği ve desteğinde işgale karşı ulusal kurtuluş hareketine karşı önderlik eden bir kısım kadrolar çatışmalı ve tartışmalı bir süreçten geçerek çalışan ve çeşitli vaatlerle Kürt’lerin desteğini aldılar. Zaferden sonra ortaya çıkan ulus devlet kapitalist dünyayla işbirliği içinde kendine yer açacak gerekli sermaye birikimini sağlamak işine girişti. Emek yoğun sermaye birikim modeli devreye sokuldu. Bunun yoluysa her türlü hak aramanın yasaklanması ve muhalefetin susturulması ile mümkündü. Öyle de oldu. Demokrasisiz bir cumhuriyet ortaya çıktı. 1945’lere kadar böyle gitti. Sol Kemalizmden kopamadığı için bu hareketi desteklemeye devam etti . İlerici bir misyon biçti. Hareketin farklı evreleri arasındaki farkı göremedi. Kürtlere karşı Kemalist politikaları destekledi. Açık yada örtük. Cumhuriyet devletinin yanında yer aldı. Dün anti emperyalist olan bir hareketin iktidara gelince kolayca burjuva ve sömürgeci bir çizgiye kayabileceğini göremedi. Ki bu ulusal hareketlerin kaderidir. Açık işgale karşı tepkiyi örgütleyen hareket sonraki süreçte toplumu sermaye sınıfı etrafında birleştirmenin ve ulusal burjuva devleti inşasının çimentosu görevini gördü. Farklı ülkelerden tüm burjuva ideolojilerinin ortak özelliği toplumu sermaye sınıfı etrafında birleştirmede işleve sahip olmasıdır. Burjuvazi sadece zor yoluyla iktidarını sürdüremez. Toplumun onun hegomanyasına ikna edilmesi gerekir. İşte ideolojik kültürel politik araç ve aygıtlar burda devreye girer. Her ülkede egemen ideolojinin aldığı biçim ve isim farklılıklar gösterir. Gelişen ve değişen koşullara göre egemen ideoloji kendini yeniden üretmek zorundadır. Bu Kemalizm için de böyle işledi 1920’lerin Kemalizmi ile 40-50 lerin ve sonraki her onyılda bir parlemantoya müdahele eden ordunun Kemalizm’i özünde aynı kalmakla birlikte farklıdır. Egemen sınıf Kemalizmi kendi siyasal ve sınıfsal çıkarlarını sürdürmek için kullanmıştır. Burjuva sınıfının farklı fraksiyonları Kemalizm’in toplumsal kabul görmüşlüğü iddasından hareketle her yaptığını Kemalizimle tariflemiştir. Belli ki bugün bu konsensüs bozulmuş ve egemen sınıf bu konsensüsü tekrar kendi lehine yeniden kurmak istiyor 75. yıl kutlamaları buna hizmet ediyor.

Cumhuriyetin 75. Yılı ve İşçi Sınıfının Çıkarları
Bütün kamu binalarında cumhuriyetin 75. yılını kutlayan bez afişleri, koca koca dev bayrakları görmeyen yok. Tabi ki bu durum kamu binalarıyla sınırlı değil. Yine medya aylardır insanları 75. yıl bahanesiyle yoğun bir milliyetçilik bombardımanına uğrattı. Özellikle son günlerdeki savaş çığırtkanlığını yayan siyasi iktidar var olan toplumsal sorun karşısında her halde hiç bir zaman bu yıl olduğu kadar cumhuriyet ipine sarılmamıştır. İster istemez sormak geliyor insanın içinden : Neden ? Tabi ki bu kutlamaların gerekçesi cumhuriyetin 75 yılına girmesi olamaz. Bu durum hem daha sahici bir nedenin olduğunu düşünmemize hemde siyasi iktidarın politik olarak ne kadar panik halinde güçsüz olduğunun ip uçlarını veriyor. İç politikada açmaza giren, başta işçi sınıfının en temel taleplerine, Kürt sorununa ve türban konusunda alışılagelen şiddet ve baskı politikalarında başka çözümü olmayan siyasi iktidar Suriye ile olası bir savaşı gündemine alarak toplumsal muhalefeti “ vatan bütünlüğü ve miletin birliği” gibi geleneksel cumhuriyet politikalarıyla susturmak ve ideolojik olarak teslim almak istiyor. Sermaye sınıfının cumhuriyeti 75. yılında kutlamaları bu kadar abartmasının toplumsal nedeni bu. İşçi demokrasisi gazetesinde sürekli olarak bu sistemde egemen olan fikirlerin egemen sınıfın , yani tekelci sermayenin fikirleri olduğu vurgulanır. Ve bu fikirlerin işçi sınıfı mücadelesini böldüğü, zayıflattığı anlatılır. Kapitalizm var olduğundan bu yana sermaye sınıfı için milliyetçilik sınıf çatışmalarının üstünü örten en önemli ideolojik silah oldu. Öyle görünüyor ki kapitalizmin yıkılacağı zamana kadar da böyle kalacak. Bunun doğrudan sonucu olarak işçi sınıfının büyük bir kısmı milliyetçi fikirlere sahip. Bugün Kürt sorunu konusunda yıllardır sürdürülen devlet politikası ve son olarak savaş çığırtkanlığı karşısında işçi sınıfı tepkisiz ve egemen fikirleri savunmaya hazır açık halde. Bu politkanın işçi sınıfı içinde yaratmış olduğu bölünmenin etkileri ise oldukça derin . Bunun en açık örneği ise 1974 de Türk Rum savaşı sırasında en militan işçi mücadelesini örgütleyen DİSK işçilerinin bir günlük yövmiyelerini savaş fonununa vermesi için yürüttükleri kampanya sorunun vehameti açısından oldukça önemli.tabi bu soruna yol açan politikaların belirlenmesinde reformist ve stalinist önderliklerin miliyetçi ulusal bağımsızlıkçı olmalarını büyük payı var. İşçi sınıfının çıkarı hayata sınıfsal olarak bakmaktan geçer. Sosyalistler, kapitalist toplumda sermaye sınıfının tersine aynı coğrafyada yaşamak, aynı dili konuşmak aynı etnik kökenden geliyor olmanın aynı ortak çıkarlara sahip olmayı sağlamayacağını söylerler.Çünkü birbirinden farklı gelirlere sahip olmaları ve üretim araçları üzerindeki bir avuç azınlığın egemenliği birbiriyle çıkarları gereği uzlaşamayacak iki ayrı sınıfı oluşturur. Öte yandan işçi sınıfı ve sermaye sınıfı için aynı kavramlar farklı içeriğe sahiptir. Burjuva devrimlerin özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi en temel sloganları kısa sürede soyut, gerçek karşılığı olmayan içi boşaltılmiş birer kavram haline geldiler. Bunun için özel mülkiyetin olduğu, zenginliğin eşitsiz dağıldığı kapitalist toplumda sosyalistler, işçi sınıfının sermaye sahipleri ile eşit ekonomik sosyal hiç bir temel hakka olamayacağından dolayı gerçek kurtuluşu sosyalist toplumda görürler. Kapitalist devlet yöneticileri her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kendisini her kesimin devleti olduğu yalanına başvururlar.Bu durumu izah etmek için kimi formasyonlara ihtiyaç duyarlar. İlk başta toplumdaki sınıfların yerine ulusal birliği yani Türklüğü koymakla başladılar ikincisi ise bu ülkede yaşayan herkesi yasalar karşısında eşit göstermeye çalışırlar ki bunun asıl nedeni toplumda varolan sınıfsal ve ulusal eşitsizliği gizlemeyi amaçlamaktır. İşin başka demogojik tarafı var ki bu tam bir komedidir. Türkiye’de herhangi bir nedenden dolayı muhalif kesimlere yıllardır şunu söylüyorlar; “ efendim memlekette demokrasi var, demokratik yollarla mücadele edin parlementoda çogunluğu sağlayın , bu sisitemi beğenmiyorsanız değiştirin “1960 larda TİP’ lilerin başına gelenler 1990 larda önce DEP lilerin sonra RP’lilerin başına geldi sermaye sınıfı kendi egemenliğini sadece parlementoyla sağlamıyor. Ordu, polis,yargı v.s güçlerin birliğiyle yapıyor. Özellikle bu gelişmelerden çıkarılması gereken en temel şey, parlementonun hiç bir temel çözüm üretemediğidir. Demokrasi ancak işçi sınıfının kendi eylemiyle gelişir. Dünyada olduğu kadar Türkiye’de işçi sınıfına yükselen mücadelesidir ki başta grev , toplu sözleşme , sendika haklarını kazandırmıştır. 20 yılda üç askeri darbe 30 yıl tek parti diktatörlüğü son onyıldır da ha geldi gelecek beklentisi doğuran ve kendisine tatışmalarla toplumsal bir meşruiyet kazandırmaya çalışan askeri muhtıralar ekseninde “büyüyen “ cumhuriyet 75 yılda başta işçi sınıfı olmak üzere bu sisteme muhalif olan kadınlar, Kürtler , devrimciler üzerindeki baskı şiddet ve katliam uygulamaları vatan ve milletin bekası için yaptı. Kirli savaş politikaları ,yolsuzluklar işsizler ordusu kara para ve çete aklayıcıları, düşünce ve örgütlenme suçu, göç ettirme politikalarıyla sermaye cuımhuriyeti 75 yaşında. Bravo . Sermaye sınıfının çıkarları bakımından bu durumun anlaşılamayacak hiç bir tarafı yok. Ancak kendi emeğini satmaktan başka bir geliri olmayan ve toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işç sınıfı çıkarları açısından bu manzara oldukça kötüdür. Bu sömürü ve baskının devamını sağlayan politikalarla varlığını 75 yıldır sürdüren cumhuriyet var oldukça bir avuç sermayenin azınlık egemenliği devam edecektir. Bu sistem düşünen ve üretenlere baskı ve şidet uygulayarak ancak ayakta kalabilir. 4 Mart 1998 de Kızılay Meydanı’ndaki binlerce kamu çalışanına gaz bombalarıyla saldırmasının nedeni bu. Her gün yüzlerce işçinin işine son verilmesinin, işsiz, güvencesiz, milyonlarca işçiyi asgari ücretle çalıştırmanın, işçileri sendikasızlaştırmanın, sıfır zamla toplusözleşme dayatmasının nedeni bu . Devrimci marksistler ,işçi sınıfının içinde sermaye sınıfının milliyetçilikle yarattığı bölünmeye karşı ezilen ulusların haklarını savunarak işçi sınıfının birliğinin ancak bu temelde sağlanacağının mücadelesini vermek zorundadırlar. Doğru politikalar işçi sınıfının eylemleriyle birleştiği ölçüde ,egemen olan sermaye sınıfının fikirleri zayıflamaya başlar. Hatta iktidar hedefi ile hareket etmeye başladıkça da bu fikirlerin dağılmasına yol açar . Her türden ezme ezilme ilişkisinin ayakta tutarak varlığını sürdüren cumhuriyet işçi sınıfının , kadınların, Kürtlerin çıkarına uygun Sosyalistler en demokratik olan burjuva cumhuriyetinden milyonlarca defa daha demokratik olan her türlü ezme ezilme ilişkisini kaldıran sosyalizmi yani işçi sınıfının eylemiyle oluşan sovyet demokrasisini bu cumhuriyete karşı savunmak zorundadırlar.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 10; Kasım 1998

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön