|
Kimin Cumhuriyeti
Cumhuriyetin 75. kuruluş yıldönümü hazırlıkları aylar öncesinden başladı.
Belli ki 29 Ekim bu yıl dev gösterilere, şaşaalı balo ve yürüyüşlere sahne
olacak. Düzenlenecek sivil ve askeri geçit törenleri bölücülere ve laik
cumhuriyet karşıtlarına karşı gövde gösterisine dönüştürülecek. Tüm resmi-sivil
erkan ordunun etrafında arzı endam eyleyecek. Cumhuriyetin 75. yılında
memuruna zam yapmak için para bulamayanlar cumhuriyet kutlamaları için
su gibi para harcıyor. Diğer taraftan SEKA’yı kapatıp onbinlerce işçiyi
işten atıyor. Özelleştirme adı altında trilyonluk şirketler çetelere peşkeş
çekiliyor. Devleti çeteler ele geçirmiş. Yargının yerini yargısız infaz
almış. Yaşam hakkının faili meçhule gittiği, kişisel hak ve özgürlüklerin
yok edildiği, doğuda kendi halkıyla savaş halinde batıda ise çalışanlar
ve islamcı hareketle başı dertte bir devlet. Burjuva Cumhuriyet.
DARBELER CUMHURİYETİ
Cumhuriyet tarihini askeri darbeler tarihi olarak ele almak abartı sayılmamalıdır.
Sermaye sınıfı her krize girdiği dönem zaten sınırlı olan hak ve özgürlüklere
saldırdı.12 Mart 1971 muhturasını veren Genelkurmay Başkanı Memduh Tolmaç,
“toplumsal bilinç ekonomik gelişmenin önüne geçti bunun durdurulması gerekir”
diyerek askeri müdahalelerin sınıfsal ve politik içeriğini netçe ve sıkılmadan
ifade etmekteydi. Her askeri müdahaleden sonra iktidar blokunda ordunun
rolü arttı. 1960 darbesiyle kurumsallaştı. Bugün siyasal yaşamımızın en
belirleyici ve düzenleyici organı haline geldi. MGK’nın aldığı tavsiye
kararları hep emir telakki edildi. Hükümet dahil tüm cumhuriyet kurumları
tarafından anında yerine getirilir. Bugün yaşanan kriz ne egemen sınıfa
ne de ezilen kesimlere eskisi gibi yaşama ve davranma izni vermiyor. Onbeş
yıldır süren savaş tüm kaynakları tüketmiş bir halde. Bir taraftan Suriye
ile savaş gündeme giriyor ve sınır tatbikatlarıyla trilyonlar harcanıyor.
Milyonlarca çalışan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kriz ve özeleştirmeler
kitlesel işsizliğe yol açıyor. Cumhurbaşkanı Demirel “iç barışı sağlamakta
zorlanıyorum“ diyerek içinde bulunulan durumu tarif ediyor. MESS sözleşmesi
dolayımıyla metal işçilerinin sendikalarına gösterdikleri tepki ve SEKA
eylemi, işçi hareketinin hızla radikalleşeceğinin ve bizim nereye bakmamız
gerektiğinin işaretini veriyor. Laik cumhuriyet diyenler ise işçi hareketine
değil orduya bakıyor. 12 Mart ve 12 Eylül’ün işkence hücrelerini ve zindanlarını
kolayca unutan hafızasız bir sol ise tarihten ders çıkarmamaya inat ediyor.
CUMHURİYET VE SOL
Bugün Cumhuriyetin en hızlı savunucularından birisi ordu diğeri CHP’dir.
Cumhuriyetin kurucusu olan CHP 1970’lerde sosyaldemokrat olmaya karar
vermişti. Ancak bugün gelinen noktada doğuda Kürtlerle batıda islamcı
hareketle derde giren ve çözülme evresine giren cumhuriyetin en hızlı
savunucusu noktasına geldi. Kendisini demokrasi mücadelesiyle tanımlaması
gereken sosyal demokrat hareketin, laik cumhuriyeti savunmak adına militarist
güçlerle yanyana düşmesi ve egemen sınıfın programına destek vermesi hızla
sağa kaymasına ve itibar kaybetmesine yol açıyor. SİP ve İP’de laikliği
savunmak adına MGK planlarıyla örtüşüyor. “Gericiliğe karşı savaşmak bizim
işimiz” diyerek egemen sınıfın sol içindeki politikalarının uzantısı haline
geliyor. 75. yıl kutlamaları bugün esas olarak islamcılara ve Kürt hareketine
karşı bir kampanyaya dönüştü. Sol ise cumhuriyetin 75. yılında cumhuriyeti
savunmak değil savaş kışkırtıcılığı yapan, özelleştirmelerle KİT’ leri
çetelere peşkeş çeken, SEKA’yı kapatan, işçileri açlığa işsizliğe mahkum
eden, her türden demokratik hak ve özgürlüklerimizi gasp eden egemen sınıfa
karşı mücadeleyi yükseltmeli. Bu mücadeleyi verecek yegane güçse işçi
sınıfı ve onun birleşik mücadelesidir. Görevse bunu engelleyen işçi hareketini
bölen burjuvazinin kuyruğuna takılmaya çalışan her türden burjuva milliyetçi
reformist eğilimlerle mücadele etmek.
TARİHTE CUMHURİYET
Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesi içinde
biçimlendi. Bir taraftan savaştı diğer taraftan uzlaştı. Zaferden sonra
oluşan ulusal devlet sermayenin önüne çıkan ulusal ve sınıfsal direniş
noktalarını temizledi O dönem oluşturulmaya çalışılan KİT’ler aracılığıyla
hem sermaye birikimi yaratılmaya hemde sanayi için temel girdiler sağlanmaya
çalışılmış. Devletçilik ve özel sermaye yanyana yürümüş. Devlet eliyle
milyonerler yaratılmıştır. 1950 lere kadar işçilere sendika hakkı bile
tanınmamış her türden işçi eylemi ve örgütlenmesi yasadışı sayılmış ve
bastırılmış. İşçi sınıfı grev hakkını ancak 1963 de elde edebilmiştir.
Cumhuriyet dini her zaman kendi çıkarları için kullanmış. Hiç bir zaman
gerçek laik bir cumhuriyet olamamış. Devlet kontrolünde islamı çoğu kere
sola karşı kullanmış. Zaman zaman partileşmesine bile izin vermiştir.1920’lerde
Fethi Okyar, sonraları Erbakan’ın kurduğu partiler buna örnektir. Kontrolden
çıktığını hissettiği anda kapatma yolluna gitmiştir. Egemen sınıfın istediği
laik bir cumhuriyet değil kendi kontrolünde olan bir islami harekettir.
1945 lere kadar tek parti iktidarı yaşanmış. Ulusal kurtuluş mücadelesi
sürecinde Kürtlere verilen sözler unutulmuş. Hak isteyen her Kürt hareketine
asimilasyon politikası uygulanmıştır. Dünün İstiklal Mahkemeleri bugünün
DGM’leri olarak devam ediyor. İkinci Dünya savaşı sonrası batıda esen,
rüzgara ve ülkede oluşan tepkiyi almak için çok partili düzene geçilmiş
Menderes yönetimi de kısa sürede baskıcı bir yönetime dönüşmüştür. Toprak
sahipleri ve ticaret burjuvazisini yanına alan Menderes ulusal sanayi
burjuvazisinin önünü tıkamış. Bu ise darbeyle aşılmıştır. Cumhuriyetin
tarihi sermayenin ekonomik siyasal iktidarını pekiştirmesinin işçi hareketini
ve Kürt muhalefetini baskı altına almanın demokratik hak ve özgürlükleri
yok saymanın yada yok etmenin tarihidir.
KEMALİZM ÜZERİNE
Osmanlı’nın dağılma sürecinde kendine yer edinmek, pazar oluşturmak isteyen
mahalli Türk burjuvazisi emperyalist işgale karşı açık bir tutuma sahipti.
Mahalli sınıfların yedeği ve desteğinde işgale karşı ulusal kurtuluş hareketine
karşı önderlik eden bir kısım kadrolar çatışmalı ve tartışmalı bir süreçten
geçerek çalışan ve çeşitli vaatlerle Kürt’lerin desteğini aldılar. Zaferden
sonra ortaya çıkan ulus devlet kapitalist dünyayla işbirliği içinde kendine
yer açacak gerekli sermaye birikimini sağlamak işine girişti. Emek yoğun
sermaye birikim modeli devreye sokuldu. Bunun yoluysa her türlü hak aramanın
yasaklanması ve muhalefetin susturulması ile mümkündü. Öyle de oldu. Demokrasisiz
bir cumhuriyet ortaya çıktı. 1945’lere kadar böyle gitti. Sol Kemalizmden
kopamadığı için bu hareketi desteklemeye devam etti . İlerici bir misyon
biçti. Hareketin farklı evreleri arasındaki farkı göremedi. Kürtlere karşı
Kemalist politikaları destekledi. Açık yada örtük. Cumhuriyet devletinin
yanında yer aldı. Dün anti emperyalist olan bir hareketin iktidara gelince
kolayca burjuva ve sömürgeci bir çizgiye kayabileceğini göremedi. Ki bu
ulusal hareketlerin kaderidir. Açık işgale karşı tepkiyi örgütleyen hareket
sonraki süreçte toplumu sermaye sınıfı etrafında birleştirmenin ve ulusal
burjuva devleti inşasının çimentosu görevini gördü. Farklı ülkelerden
tüm burjuva ideolojilerinin ortak özelliği toplumu sermaye sınıfı etrafında
birleştirmede işleve sahip olmasıdır. Burjuvazi sadece zor yoluyla iktidarını
sürdüremez. Toplumun onun hegomanyasına ikna edilmesi gerekir. İşte ideolojik
kültürel politik araç ve aygıtlar burda devreye girer. Her ülkede egemen
ideolojinin aldığı biçim ve isim farklılıklar gösterir. Gelişen ve değişen
koşullara göre egemen ideoloji kendini yeniden üretmek zorundadır. Bu
Kemalizm için de böyle işledi 1920’lerin Kemalizmi ile 40-50 lerin ve
sonraki her onyılda bir parlemantoya müdahele eden ordunun Kemalizm’i
özünde aynı kalmakla birlikte farklıdır. Egemen sınıf Kemalizmi kendi
siyasal ve sınıfsal çıkarlarını sürdürmek için kullanmıştır. Burjuva sınıfının
farklı fraksiyonları Kemalizm’in toplumsal kabul görmüşlüğü iddasından
hareketle her yaptığını Kemalizimle tariflemiştir. Belli ki bugün bu konsensüs
bozulmuş ve egemen sınıf bu konsensüsü tekrar kendi lehine yeniden kurmak
istiyor 75. yıl kutlamaları buna hizmet ediyor.
Cumhuriyetin 75. Yılı ve İşçi Sınıfının Çıkarları
Bütün kamu binalarında cumhuriyetin 75. yılını kutlayan bez afişleri,
koca koca dev bayrakları görmeyen yok. Tabi ki bu durum kamu binalarıyla
sınırlı değil. Yine medya aylardır insanları 75. yıl bahanesiyle yoğun
bir milliyetçilik bombardımanına uğrattı. Özellikle son günlerdeki savaş
çığırtkanlığını yayan siyasi iktidar var olan toplumsal sorun karşısında
her halde hiç bir zaman bu yıl olduğu kadar cumhuriyet ipine sarılmamıştır.
İster istemez sormak geliyor insanın içinden : Neden ? Tabi ki bu kutlamaların
gerekçesi cumhuriyetin 75 yılına girmesi olamaz. Bu durum hem daha sahici
bir nedenin olduğunu düşünmemize hemde siyasi iktidarın politik olarak
ne kadar panik halinde güçsüz olduğunun ip uçlarını veriyor. İç politikada
açmaza giren, başta işçi sınıfının en temel taleplerine, Kürt sorununa
ve türban konusunda alışılagelen şiddet ve baskı politikalarında başka
çözümü olmayan siyasi iktidar Suriye ile olası bir savaşı gündemine alarak
toplumsal muhalefeti “ vatan bütünlüğü ve miletin birliği” gibi geleneksel
cumhuriyet politikalarıyla susturmak ve ideolojik olarak teslim almak
istiyor. Sermaye sınıfının cumhuriyeti 75. yılında kutlamaları bu kadar
abartmasının toplumsal nedeni bu. İşçi demokrasisi gazetesinde sürekli
olarak bu sistemde egemen olan fikirlerin egemen sınıfın , yani tekelci
sermayenin fikirleri olduğu vurgulanır. Ve bu fikirlerin işçi sınıfı mücadelesini
böldüğü, zayıflattığı anlatılır. Kapitalizm var olduğundan bu yana sermaye
sınıfı için milliyetçilik sınıf çatışmalarının üstünü örten en önemli
ideolojik silah oldu. Öyle görünüyor ki kapitalizmin yıkılacağı zamana
kadar da böyle kalacak. Bunun doğrudan sonucu olarak işçi sınıfının büyük
bir kısmı milliyetçi fikirlere sahip. Bugün Kürt sorunu konusunda yıllardır
sürdürülen devlet politikası ve son olarak savaş çığırtkanlığı karşısında
işçi sınıfı tepkisiz ve egemen fikirleri savunmaya hazır açık halde. Bu
politkanın işçi sınıfı içinde yaratmış olduğu bölünmenin etkileri ise
oldukça derin . Bunun en açık örneği ise 1974 de Türk Rum savaşı sırasında
en militan işçi mücadelesini örgütleyen DİSK işçilerinin bir günlük yövmiyelerini
savaş fonununa vermesi için yürüttükleri kampanya sorunun vehameti açısından
oldukça önemli.tabi bu soruna yol açan politikaların belirlenmesinde reformist
ve stalinist önderliklerin miliyetçi ulusal bağımsızlıkçı olmalarını büyük
payı var. İşçi sınıfının çıkarı hayata sınıfsal olarak bakmaktan geçer.
Sosyalistler, kapitalist toplumda sermaye sınıfının tersine aynı coğrafyada
yaşamak, aynı dili konuşmak aynı etnik kökenden geliyor olmanın aynı ortak
çıkarlara sahip olmayı sağlamayacağını söylerler.Çünkü birbirinden farklı
gelirlere sahip olmaları ve üretim araçları üzerindeki bir avuç azınlığın
egemenliği birbiriyle çıkarları gereği uzlaşamayacak iki ayrı sınıfı oluşturur.
Öte yandan işçi sınıfı ve sermaye sınıfı için aynı kavramlar farklı içeriğe
sahiptir. Burjuva devrimlerin özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi en temel
sloganları kısa sürede soyut, gerçek karşılığı olmayan içi boşaltılmiş
birer kavram haline geldiler. Bunun için özel mülkiyetin olduğu, zenginliğin
eşitsiz dağıldığı kapitalist toplumda sosyalistler, işçi sınıfının sermaye
sahipleri ile eşit ekonomik sosyal hiç bir temel hakka olamayacağından
dolayı gerçek kurtuluşu sosyalist toplumda görürler. Kapitalist devlet
yöneticileri her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kendisini her kesimin
devleti olduğu yalanına başvururlar.Bu durumu izah etmek için kimi formasyonlara
ihtiyaç duyarlar. İlk başta toplumdaki sınıfların yerine ulusal birliği
yani Türklüğü koymakla başladılar ikincisi ise bu ülkede yaşayan herkesi
yasalar karşısında eşit göstermeye çalışırlar ki bunun asıl nedeni toplumda
varolan sınıfsal ve ulusal eşitsizliği gizlemeyi amaçlamaktır. İşin başka
demogojik tarafı var ki bu tam bir komedidir. Türkiye’de herhangi bir
nedenden dolayı muhalif kesimlere yıllardır şunu söylüyorlar; “ efendim
memlekette demokrasi var, demokratik yollarla mücadele edin parlementoda
çogunluğu sağlayın , bu sisitemi beğenmiyorsanız değiştirin “1960 larda
TİP’ lilerin başına gelenler 1990 larda önce DEP lilerin sonra RP’lilerin
başına geldi sermaye sınıfı kendi egemenliğini sadece parlementoyla sağlamıyor.
Ordu, polis,yargı v.s güçlerin birliğiyle yapıyor. Özellikle bu gelişmelerden
çıkarılması gereken en temel şey, parlementonun hiç bir temel çözüm üretemediğidir.
Demokrasi ancak işçi sınıfının kendi eylemiyle gelişir. Dünyada olduğu
kadar Türkiye’de işçi sınıfına yükselen mücadelesidir ki başta grev ,
toplu sözleşme , sendika haklarını kazandırmıştır. 20 yılda üç askeri
darbe 30 yıl tek parti diktatörlüğü son onyıldır da ha geldi gelecek beklentisi
doğuran ve kendisine tatışmalarla toplumsal bir meşruiyet kazandırmaya
çalışan askeri muhtıralar ekseninde “büyüyen “ cumhuriyet 75 yılda başta
işçi sınıfı olmak üzere bu sisteme muhalif olan kadınlar, Kürtler , devrimciler
üzerindeki baskı şiddet ve katliam uygulamaları vatan ve milletin bekası
için yaptı. Kirli savaş politikaları ,yolsuzluklar işsizler ordusu kara
para ve çete aklayıcıları, düşünce ve örgütlenme suçu, göç ettirme politikalarıyla
sermaye cuımhuriyeti 75 yaşında. Bravo . Sermaye sınıfının çıkarları bakımından
bu durumun anlaşılamayacak hiç bir tarafı yok. Ancak kendi emeğini satmaktan
başka bir geliri olmayan ve toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işç sınıfı
çıkarları açısından bu manzara oldukça kötüdür. Bu sömürü ve baskının
devamını sağlayan politikalarla varlığını 75 yıldır sürdüren cumhuriyet
var oldukça bir avuç sermayenin azınlık egemenliği devam edecektir. Bu
sistem düşünen ve üretenlere baskı ve şidet uygulayarak ancak ayakta kalabilir.
4 Mart 1998 de Kızılay Meydanı’ndaki binlerce kamu çalışanına gaz bombalarıyla
saldırmasının nedeni bu. Her gün yüzlerce işçinin işine son verilmesinin,
işsiz, güvencesiz, milyonlarca işçiyi asgari ücretle çalıştırmanın, işçileri
sendikasızlaştırmanın, sıfır zamla toplusözleşme dayatmasının nedeni bu
. Devrimci marksistler ,işçi sınıfının içinde sermaye sınıfının milliyetçilikle
yarattığı bölünmeye karşı ezilen ulusların haklarını savunarak işçi sınıfının
birliğinin ancak bu temelde sağlanacağının mücadelesini vermek zorundadırlar.
Doğru politikalar işçi sınıfının eylemleriyle birleştiği ölçüde ,egemen
olan sermaye sınıfının fikirleri zayıflamaya başlar. Hatta iktidar hedefi
ile hareket etmeye başladıkça da bu fikirlerin dağılmasına yol açar .
Her türden ezme ezilme ilişkisinin ayakta tutarak varlığını sürdüren cumhuriyet
işçi sınıfının , kadınların, Kürtlerin çıkarına uygun Sosyalistler en
demokratik olan burjuva cumhuriyetinden milyonlarca defa daha demokratik
olan her türlü ezme ezilme ilişkisini kaldıran sosyalizmi yani işçi sınıfının
eylemiyle oluşan sovyet demokrasisini bu cumhuriyete karşı savunmak zorundadırlar.
Eski İşçi Demokrasisi; Sayı
10; Kasım 1998
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|