Güncelleme: 03.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
DEHAP ve SEÇİM SONUÇLARISeçimlerden önce Kürt ulusal hareketi ve Türkiye sosyalist solunun bir bölümü arasında DEHAP çatısı altında kurulan seçim ittifakı, birliği sağlama yönünde bir çabayı temsil ediyordu. DEHAP, Türk solunun milliyetçiliğine karşı bir tutum oluştururken HADEP tabanın bir kısmını da sola yakınlaştırdı. DEHAP'ın temel işlevi ise "birlikte mücadele edilebileceği ve solun yeniden umut haline getirilebileceği" havasını güçlendirmesiydi. ÖDP, TKP ve SHP'nin bu birlik içinde yer almaması, DEHAP'ın arzu edilen düzeyde güçlü bir çıkış yapmasını engelledi. Buna karşın, Sol İttifak, küçük de olsa ciddi bir heyecan dalgasına neden oldu ve merkez solun solundaki en önemli çekim merkezi oldu. Böylece bir önceki seçime göre Sol İttifakın oyları hem mutlak olarak hem de oransal olarak arttı. Rakamların dili Sol ittifakın oylarını geçen seçimle kıyaslamak oldukça zor. Çünkü ÖDP'den ayrılan SDP'nin 1999 seçimlerinde ÖDP ve HADEP oylarına katkısının ne olduğunu belirlemek zor. Ancak, gerçekçi olmasa da, ÖDP'nin bu seçimde kaybettiği bütün oyların geçen seçimde SDP oyu olduğunu varsayarak "en kötümser" analiz için bir veri sağlamış oluruz. Yani sol ittifak güçlerinin 1999 oylarını, (HADEP+EMEP+ÖDP1999-ÖDP2002) olarak hesaplayacağız. Bu varsayım altında 1999 yılında toplam 1.6676.482 oy alan sol ittifakın o günkü güçlerinin oyu 2002'de %17 artarak 1.960.660'a çıkmıştır. Bugün SDP'li olanların oldukça önemli bir kısmının 1999 seçimlerinde ÖDP'ye değil, HADEP'e oy verdiği gerçeği de hesaba katılırsa bu artış, gerçekte daha büyüktür. Eğer, seçim öncesi yaratılan "barajı aştık", "ikinci partiyiz", "iktidara geliyoruz" havası olmasaydı % 6.2 oy, Türkiye'de TİP'in 1965 seçimlerindeki %3 oyu gibi "TARİHSEL BİR BAŞARI" olarak değerlendirilirdi. Ne yazık ki %10 baraj sistemi nedeniyle TBMM'ye temsilci yollayamadık. Oysa TİP'in % 3 ile TBMM'ye 14 milletvekili yollaması hareketin kendine güvenini hissedilir biçimde artırmıştı. Sol ittifakın oyları yükseldi, ancak bu artış beklentileri tatmin edecek düzeye ulaşmadı. Çünkü OHAL'in kalkması ve Kürt illerindeki baskının nisbeten azalması nedeniyle bölgede oy patlaması yaşanılacağı beklentisi çok büyüktü. Ayrıca İstanbul mitinginin görkemi ve kalabalığı, başlangıçta daha gerçekçi olanların bile beklentisini yükseltti. Ancak Kürt illerinde beklenen "oy patlaması" yaşanmadı. DEHAP, 13 ilde birinci parti oldu (bu rakam 1999 seçimlerinde 11'di), hatta oylarını artırdı. Ancak bu, "patlama" yaratacak düzeyde değildi. Ayrıca batı metropollerinde de mitinglere gelen kalabalığın sandıkta kullanabileceği bir oy pusulasının olmadığı da sonradan anlaşıldı. DEHAP bileşenleri bu durumu açıklarken, "örgütsel başarısızlığa ve baskılara" vurgu yapıyorlar. Osman Öcalan, 6 Kasım'da Özgür Gündem'de çıkan seçim değerlendirmesinde, HADEP'in harekete geçirdiği örgütlenme performansı ve çalışma düzeyinin %25'i aşmadığını yazıyordu. Ancak DEHAP'ın beklentilerin altında oy alması tek başına "örgütsel başarısızlık ve baskılarla" açıklanamaz. Seçim sonuçları, Türkiye'de yaşanan genel eylemsizlik ve güvensizlik havasının Kürt hareketini de etkilediğini ortaya koydu. (Bakınız sayfa 4,5,6,7'dekiş ayrıntılı seçim analizi) Türkiye'de hareketsizliğe neden olan üç önemli ideoloji karşısında Kürt hareketi direnemeyerek merkeze doğru ılımlılaştı. Milliyetçilik Sağın ve faşist çetelerin yükselip Kürt gerilla mücadelesinin tıkandığı 1990'lı yılların ortalarına doğru Kürt hareketi geri çekilmeye başladı. Egemen olan milliyetçi hegemonya karşısında kazanabiliriz umudu azalırken radikal talepler, yerini uzlaşma arayışına bıraktı. Neo-Liberalizm Milliyetçiliğin etkisi altındaki Türk solu ve işçi sınıfından beklentileri neredeyse sıfırlanan Kürt hareketi geri çekilirken ittifaklarını da değiştirmeye başladı. Temel taleplerini ılımlılaştıran Kürt hareketi, kazanımlar için yönetici sınıflar arasındaki çelişkilerden yararlanma yöntemini öne çıkardı. Böylece Kürt hareketi, "şahin" egemenlere karşı, Avrupa ve Türkiye yönetici sınıflarının "güvercin" kanadıyla ittifakı meşrulaştırdı. Demokrasi taleplerinin kazanılmasında, TÜSİAD çevresi ve AB yöneticileri açıkça ittifak olarak görüldü. Bu yaklaşımın doğrudan sonucu ise, yeni ittifak güçlerinin en önemli önceliği olan neo-liberal ekonomik politikalarda Kürt hareketini tutumsuzlaştırdı. Laik cephecilik Yönetici sınıfın sola ve Kürt hareketine karşı besleyip büyüttüğü İslami fikirler, 1990'ların başından itibaren kontrolden çıktı. İslami hareket, esas olarak sisteme muhalefetin önemli bir temsilci haline geldi. Kürt illerinde devletin PKK'ye karşı mücadelesinde kullanılmak üzere desteklenen Hizbullah (hizbul-kontra) İslami hareketin sadece marjinal bir bölümünü temsil ediyordu. Yönetici sınıfın 28 Şubat müdahale süreci, bu nedenle Kürt hareketi tarafından sessizce izlendi. Ancak bu sürecin sonuçları Kürt hareketini zayıflattı. Yönetici sınıfın oldukça güçlü muhalif bir hareketi de bastırması devleti güçlendirdi, devlet karşısında mücadele etme güvenini azalttı. Demokratik Cumhuriyet Kürt hareketinin bir bütün olarak geri çekilişinin ifadesi Demokratik Cumhuriyet yaklaşımıyla kendisini ifade etti. Bu yaklaşım, tabandaki de-radikalizasyonu (ılımlılaşarak merkeze kaymayı) güçlendirdi. Tepede uzlaşma arayışı tabanda eylemsizleşme anlamına geliyordu. Kürt hareketi içindeki en sol unsurlar bu politik kayış karşısında demoralize oldular. Seçim kampanyasında HADEP'in örgütsel gücünün "%25 performans" ile kullanılmış olması, bu durumun bir ifadesidir. Kürtlerin sağı solu Kürt hareketi, sonuç olarak Sol İttifak'ı kurmuş olsa da, liderliğinin ittifak arayışları içinde Saadet, ANAP, CHP de vardı. Bu durum Kürt hareketi tabanındaki geniş politik yelpazenin bir göstergesidir. Kürt hareketi, sol bir tabana sahip olduğu kadar, sağ muhafazakarlardan oluşan bir kitlenin desteğine de sahip. Kürt hareketinin sağ partilerle ittifak arayışı, bu tabanın oyunu alma hedefiyle de ilişkilendirilmelidir. Liderliğin çağrısına karşın bu muhafazakar tabanın Sol ittifaka değil de özellikle AKP'ye yöneldiği bir gerçektir. Hareketin tabanındaki bu farklılığın yarattığı gerilim devam edecektir. Kürt hareketi liderliği, gerilla hareketinin tıkanması üzerine yaşanan geri çekilmeyi, Demokratik Cumhuriyet yaklaşımıyla merkeze doğru kayarak, kucaklamaya çalışıyor. Bizim "Demokrasi" ile sorunumuz yok. Demokrasi mücadelesinin en militanları olmak zorundayız. Ancak "cumhuriyet" ile sorunumuz çok. Çünkü "Cumhuriyet = Kemalizm = Türkiye Yönetici Sınıfı" demektir. Demokrasiyi kazanacak olan güç, işçi sınıfı ve ezilenlerin kitlesel mücadelelerdir. Demokrasi mücadelesinde Türk solu ve işçi sınıfının en önemli ittifakı Kürt hareketidir. Kürt hareketinin de gerçek müttefiki Türkiye işçi sınıfıdır. Türk solu ve işçi sınıfındaki milliyetçiliğe karşı bu birliği güçlendirelim. Antikapitalist; Sayı 20; Aralık
2002 |
|||||||||||||||||||||||||||||||||