|
Muhalefetini arayan Türkiye
üzerine…
Muhalefet aranmaz yaratılır…
CHP’nin koltuk kavgalı kurultay süreci hem büyük medyada hem de emekten
yana yayın organlarında sol alternatif tartışmasını alevlendirdi.
Bu tartışmalar, AKP’ye ve onun büyük bir hevesle uyguladığı neo-liberal
politikalara karşı gerçekçi bir sol alternatif ihtiyacını bir kez daha
bütün solcuların gündemine taşıdı. En azından bu yönüyle yararlı olan
tartışma, bir kez daha esas sorunumuzun nerede olduğu konusunda ciddi
bir ipucu verdi.
“Türkiye muhalefetini arıyor” tartışmaları, gazete sayfalarında, televizyon
ekranlarında bütün hızıyla sürerken, sol gözler körleşmiş gibiydi. İzmit
SEKA işçileri ve aileleri hem neo-liberalizm hem de AKP karşısındaki alternatifi
en keskin biçimde ortaya koyuyorlardı.
Ne yazık ki bu küçük ama çok önemli direniş hak ettiği dayanışmayı göremedi.
Ne yazık ki “aradığımız” muhalefetin yeşerip yaygınlaşması fırsatı, bu
direniş filizinin büyüyüp fidan haline gelme olasılığı sol tarafından
yeterince değerlendirilemedi. Alternatif olma sıkıntısı yaşayan sol, bir
kez daha kendisini gerçek bir alternatif haline getirebilecek bir muhalefeti
genelleştirmek için varını yoğunu ortaya koymadı.
Oldukça yalnız kalan, ama yine de kazanmak için bütün varlıklarını ortaya
koyan SEKA’lılar, kendi güçleriyle elde edebileceklerinin neredeyse en
iyisini kazandılar.
Neden? Neden SEKA’yla dayanışma sadece bildiriler, basın açıklamaları
düzeyinde kaldı? Neden özelleştirmelere, SSK hastanelerinin gaspına, taşeronlaştırmaya,
bir çok kamu işyerinin kapatılması ve ticarileştirilmesine karşı genel
bir mücadele dalgasına dönüşmedi?
Bu soruya verilecek yanıt sırasında ortaya koyulacak tek sorun yok elbette.
Ama Türkiye’nin “muhalefetini” nerede bulacağı konusuyla yakından ilgili
olan ve SEKA direnişi nedeniyle bir kez daha yüzleşmek zorunda olduğumuz
bir sorun var ki bu hiç de yeni değil.
Türkiye’deki solcuların büyük çoğunluğu ne CHP’den ne de yaptığı muhalefetten
memnun. Neredeyse herkes başka türlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunda
hem fikir. Ne yazık ki arzu edilen muhalefetin nasıl bir şey olacağı ve
daha da önemlisi bunun nasıl yaratılacağı konusunda kafalar karışık.
Genelde hakim olan fikre göre, sol muhalefetin yetersiz olması, başta
CHP, sonra da diğer sol parti ve gruplar ile sendika liderliklerinin beceriksizliği,
eksikliği ya da hatalarının ürünü. Sorunun kaynağı, parti ve sendika yöneticileri
olarak tespit edildiğinde çözüm tartışması da bu yöneticilerin nasıl değişeceği,
kimin kimden daha becerikli hatta karizmatik olduğuna odaklanıyor.
Bir başka önemli tespit ise soldaki örgütsel bölünmüşlük. Sol muhalefetin
yetersizliği, çok sayıda sol parti ve grup olmasına bağlandığında sihirli
çözüm getirecek örgütsel model arayışı başlıyor.
Yaygın olan sorun tespiti ve çözüm önerileri birbirinden çok farklı görünse
de ortak noktalara sahipler. Ortak noktalardan biri, toplumsal muhalefetin
örgütlerce yaratıldığı fikridir. Bu yaklaşım bir ölçüde doğrudur; elbette
ki örgütler toplumsal muhalefetin seyrine etki edebilirler. Ama esas olan
şey, toplumsal muhalefetin kendi örgütlerini yaratması ve kendine uygun
örgüt liderlikleri oluşturmasıdır. Toplumsal muhalefet, örgütlere göre
değil; kendi özgün, önceden kestirilemeyecek dinamiklerine göre ortaya
çıkar ve şekillenir. Tıpkı hiçbir sol örgütün –hatta hepsinin birden bütün
güçlerini kullanarak- greve bile ikna edemeyeceği İzmit SEKA işçilerinin
kapatılmaya karşı ikinci kez fabrikayı işgal etmesi gibi.
Mücadelenin yüksek olduğu dönemlerde fikirler de, örgütler de toplumsal
mücadelenin ve onun yaratıcılığının arkasından koşarlar. Mücadelenin düşük
olduğu zamanlarda ise tersinin doğru olduğunu söylemek mümkün değildir.
Biz materyalistiz, idealist değil. Yani yaşamın fikirler tarafından değil;
fikirlerin ve dolayısıyla da toplumsal örgütlenmelerin yaşam tarafından
belirlendiğini savunuruz. Oysa sol bir alternatif nasıl yaratılacak sorusuna
harıl harıl yanıt ararken bir anda idealizmin çukuruna düşebiliyoruz.
Yaşamın kendisi alternatifi filizlendirirken ve egemenler bunu bizlerden
saklamaya ve bastırmaya çalışırken biz çözümü başka yerde arıyoruz. SEKA’yı
görmüyoruz.
Aynı sorunu savaş karşıtı hareketin yükseldiği dönemde de yaşadık. Türkiye’de
çok yaygın savaş karşıtlığı yeni insanları harekete geçirmiş, toplumsal
muhalefet taze kan bulmuştu. Bu yeni kesim, kendi renkleri ve tarzlarıyla
hareketin aktif bir parçası olmuşlardı. Savaş karşıtlığı üzerinden bir
araya gelen farklı kesimler gerçek ve aradığımız türde bir toplumsal muhalefetin
nasıl bir şey olabileceği konusunda oldukça güçlü ip uçları veriyordu.
Ancak sol bu güçlü ve umut veren hareket karşısında, kendisini hareketin
etrafında ve onun ihtiyaçları üzerinden yeniden şekillendirmek, hareketi
bu yoldan daha ileriye götürmeyi hedeflemek yerine, hareketi kendi dar
gruplarının ihtiyaçlarına göre şekillendirmek istedi. Herkese heyecan
veren koalisyonumuz dağıldı, üstelik birlik neredeyse lanetli bir yük
olarak anlatılmaya başlandı. Büyük sol güçlerin bu yaklaşımı, savaş karşıtı
hareketle birlikte militanlaşan yeni kesimlerin ne yazık ki işgale karşı
yeniden alanlara döndürülememesinde önemli bir rol oynadı.
Solun, özel olarak da sosyal demokrasinin solundaki radikal olan solun
alternatif olabilmesi için her şeyden önce sihirli çözüm arayışından vazgeçmek
gerekiyor. Birlik, ittifak, çatı partisi, vb örgütsel biçimler elbette
alternatif olmak konusunda yardımcı olacak araçlardır. Ama bunlar sadece
güçlerimizi daha iyi kullanmanın aracıdırlar. Eğer güçlerimizi alanlarda,
özellikle de SEKA gibi, savaş karşıtı hareket gibi alanlarda, bu hareketlerin
ihtiyaçları üzerinden kullanmıyorsak bu modellerin sokağa etkisi olmaz.
Eğer güçlerimizi kullanırken önceliğimiz, mücadelenin genelleşmesi ve
büyümesi değil de kendi grubumuzun çıkarlarıysa bu modeller işe yaramaz.
Neo-liberal programın ürünü olan özelleştirme, yoksullaştırma saldırıları,
savaş ve işgaller devam ediyor ve bizim cephe dur diyene kadar da devam
edecektir. Bu saldırılara karşı SEKA’da olduğu gibi küçük ya da savaşa
karşı olduğu gibi çok daha büyük mücadelelerin kazanması ve genelleşmesi
için mücadelede ortaklaşmak kritik öneme sahiptir. Bu amaçlarla oluşturulacak
her türlü koalisyon, ittifak, çatı vb önemli ve gereklidir.
Ancak bu yapıların altını dolduracak olan şey, alanlarda ortak çalışma
ve bunun yaratacağı etkinin harekete geçireceği yeni kesimlerdir. Solun
yeniden güçlenmesi ve alternatif haline gelmesi ancak bu yoldan, sabırlı,
ısrarlı ve istikrarlı bir çabayla mümkündür.
Mücadele etmek isteyen kesimlerin farklı ve kendilerine özgü gündemleri
de vardır ve olması da normaldir. Örneğin işgale karşı ya da SEKA için
bir araya gelenlerin bir kısmı Kürt sorununun çözümü, bir kısmı kadın
hakları, bir kısmı çevre vb sorunlar etrafında çok daha hassas ve acil
sorunlarla karşı karşıya olabilir. Birlikte hareket etmeyi zorlaştırabilecek
bu gerçeklik karşısında hemen teslim olmak yerine ortak noktaları olabildiğince
öne çıkarmak hepimizin görevidir. Kapitalist sistemin bugün içinde bulunduğu
durumda ne Kürtler neo-liberal saldırılar ve işgal karşısında tarafsız
kalabilirler, ne de işgal karşıtları Kürt sorunu karşısında sessiz. Ancak
ezilenler ve emekçilerin aynı, sermayedarların ise başka gemide olduğu
bilinci hazır değildir. Ortak noktalar üzerinden birlikte mücadele ederken
tartışıp, yaşayarak geliştireceğimiz bu bilinç düzeyi de ciddi bir emek
gerektirir.
Çok dillendirdiğimiz ama pratiğe dökmekte sıkıntı çektiğimiz “eylemde
birlik, propagandada serbestlik” yaklaşımının samimi olarak yaşanması
bu nedenle önemlidir.
Savaş, işgal, fabrika kapatmalar, yoksullaştırma politikalarının bütün
dünyada hüküm sürerken, sosyal demokrat partiler dünyanın her yerinde
olduğu gibi Türkiye’de de burjuvazinin programlarını sosyal bir kılıf
geçirerek uygulamaya çalışıyorlar. Sosyal demokrasinin sağa kayışına alternatif
yaratmak bugün kritik bir öneme sahiptir. Ancak burada önemli olan, sağa
kayan sosyal demokrasinin boşluğunu, hasta yatağına düşen kapitalizme
doktorluk yapacak bir klasik sosyal demokrat alternatif yaratmak değil;
devrimci bir sol alternatif yaratmaktır.
Türkiye’deki işçi sınıfı ve ezilenlerin güçlü mücadele geleneği, bizlere
böylesi bir alternatif yaratmak için önemli bir zemin sunuyor. Sistemin
saldırılarına karşı her mücadeleyi destekleyip genelleştirmeyi hedefleyen,
ortak noktalar etrafında birlikte hareket ederken tartışabilecek bir birliği
ve bunun etrafında şekillenecek radikal sol bir alternatif yaratabiliriz.
Antikapitalist; Sayı 31; Mart
2005
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|