Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


SAVAŞ ÇIĞIRTKANLARINA, FİLİSTİNLİLERE SIRTINI DÖNENLERE, FAŞİSTLERE OY YOK

Bush yönetimi 11 Eylül saldırısını Ortadoğu'yu kana bulama bahanesi olarak kullanıyor. New York`ta ölen 3 bin kişiyi acıyla anarken, Bush'un savaş politikaları nedeniyle 11 Eylül sonrası çok daha fazla insan öldüğünü unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Afganistan'a gerçekleştirilen bombardımanlar sırasında 5000 kadar insan öldü. İsrail askerleri 11 Eylül sonrası 1.200 den fazla Filistinliyi öldürdü. Sadece 11 Eylül sonrası Irak`ta 40 bin çocuk ekonomik abluka nedeniyle öldü. Ve dünyada borç yükü nedeniyle her gün 19 bin çocuk açlıktan ölüyor. 11 Eylül sonrası BUSH`un `teröre karsı savaş` politikaları terörün nedenlerini ortadan kaldırmadı. Hatta dünya bugün 11 Eylül öncesine göre daha tehlikeli bir yer haline geldi. Savaşa seyirci kalamayız. Bulunduğumuz her yerde neo liberal politikalara karşı mücadelemizi savaşa karşı mücadeleyle birleştirmek zorundayız. ABD, Irak savaşına yönelik her türlü hazırlığını neredeyse tamamlamış durumda. Financial Times'da yer alan 2 Eylül tarihli bir makaleye göre, "Pentagon bütçesi sıralamada kendinden sonra gelen 12 ya da 15 ülkenin toplam askeri bütçesinin tamamına, ABD'nin hesaplarına göre dünyadaki 189 ülkenin toplam savunma harcamalarının yüzde 45'ine eşit." Dünyanın en büyük teröristi ve silah deposu ABD'nin Saddam'ı devirme iddiası bölgede ve dünyadaki birçok ülkenin müdahale karşıtlığına rağmen geri dönülmez bir noktaya ulaştı. Bu durum karşısında Türk yönetici sınıfının tutumu şöyle: “Bu savaşı istemiyoruz ama ABD savaşı başlatırsa biz de girmek zorundayız.” Borçların ertelenmesi, IMF’den gelecek kredilerin musluğunun kapanmaması ve daha da önemlisi Türkiye nin Ortadoğu'da ABD'nin İsrail'den sonraki bekçi köpekliği rolünü kapması için bu savaşa girmek zorundalar. Daha somut ifade edecek olursak bu saydığımız sebeplerden dolayı yönetici sınıf ABD'nin kan pazarlığına ortak olup, Saddam’dan kurtarma bahanesiyle binlerce masum insanın ölümüne imkanlar ölçüsünde katkıda bulunacaktır. Ancak bu durumun savaşa çocuklarını gönderecek Türk halkına ideolojik olarak iyi yutturulması gerekmektedir. Bu amaçla ABD tarafından ortaya atılan ve Türk hükümeti tarafından da kabul edilen en yaygın argümanlardan birisi bu savaşın Irak halkını Saddam Hüseyin gibi bir diktatörden kurtarmak gibi çok insani görünen bir amacı olduğudur. Biz bu yalanı ABD'nin Afganistan'ı işgali sırasında da duymuştuk. Taliban'ın baskısından kurtarıp insanca yaşatmak istedikleri Afgan halkını önce binlerce bombayla telef ettiler. Daha sonra da bu kan gölünün üstüne ABD'nin kukla yönetimini koydular. Gitti Taliban, geldi ABD'nin kukla yöneticileri! Bugün baktığımızda Afgan halkı için fazla bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Burkasını çıkaran kadınlar tecavüz korkusuyla yaşamaya devam ediyor. Bölgedeki savaş çeteleri arasında hala devam eden bir savaş var. Bu savaşın bedelini Afgan halkı binlerce ölü ile ödedi. ABD'nin Irak'ta yapmak istediği şey tam da budur. Evet Saddam bir diktatördür ve Irak halkının böyle bir diktatörden kurtulması gerekmektedir. Fakat bu ABD bombalarıyla hayata geçecek bir şey değildir. Irak halkının Saddam'dan kurtulmasının tek yolu Saddam'a karşı vereceği kitlesel bir mücadeledir. 91'den bu yana Irak'a karşı ABD'nin yürüttüğü askeri ve ekonomik müdahale Saddam'ı emperyalizme karşı mücadelenin bayrağı haline getirirken, demokratik muhalefeti ise zayıflatmıştır. Türk egemen sınıfı Irak savaşına girme arifesinde “IMF’den kredi alamazsak Arjantin gibi oluruz” diyerek ibret verdikten sonra en iyi yaptıkları şeyi yapmaya, yani yalan söylemeye devam ediyorlar: "Türkiye yi sıcak savaşa sokmayacağız." Biz biliyoruz ki, ABD savaşı başlattıktan sonra Türkiye yönetici sınıfının ABD’nin kuyruğuna takılması ve Kuzey Irak’ta sıcak bir savaşın içine girmesi içten bile değildir. ABD'nin bekçi köpekliğine soyunan Türk egemen sınıfı, kendi çıkarlarının peşine koşmak isteyecektir. Biz, 91 Irak Savaşı'nın bedelinin bize ödettirildiğini unutmamalıyız. Aynı hafıza bize Derviş'in IMF politikalarının ve neoliberalizmin en ısrarlı uygulayıcılarından biri olduğunu da unutturmamalı! Seçimlerde meclise girmesi kesin olan tek sol parti olan CHP, savaş konusunda ne yazık ki sağ partilerden farklı bir tutum almıyor. Neoliberal politikaları 'tek çözüm bu' diyerek bize yutturmaya çalışan Derviş ve yeni partisi CHP, sol gösterip sağ vurmaya hazırlanıyor. Bütün dünyada savaşları krizden çıkış yolu olarak önümüze koyan Derviş'in uygulamayı hedeflediği neoliberal politikalardır. Bugün Irak savaşına karşı çıkmanın yolu 'savaş çığırtkanlığı yapanlara, Derviş'e ve Derviş'li CHP'ye OY YOK!' demektir.
Savaş karşıtı cephe ve Sol ittifak DEHAP çatısı altında birleşenler, neo-liberal politikalara ve bu politikaların bütün dünyadaki karşılığı olan savaşlara hayır diyen bir seçim bildirgesine imza attı. Emek, barış ve demokrasi talepleri etrafında biraraya gelen bu seçim ittifakını Filistin halkıyla dayanışmak ve Irak savaşına karşı mücadeleyi yükseltmek için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz.

Antikapitalist; Sayı 19; Ekim 2002

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön