Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


HADEP VE SOL İTTİFAK

Kendisini merkez solun solunda görenlerin bir bölümü, DEHAP çatısı altında kurulan güç birliğini desteklemeyi reddediyor. Oluşan ittifakın "sol" olmadığı yönündeki eleştirilerde, Kürt hareketi liderliğinin Saadet Partisi ile ittifak arayışı, Avrupa Birliği, savaş ve neo-liberalizm konularındaki tutumları örnek gösteriliyor. Bu eleştirileri yapanların daha sol, daha radikal bir alternatif istediklerinden şüphe yok. Bu eleştiriler haklı olmasına karşın, merkez solun solunda gerçek bir alternatif yaratmak isteyenler açısından bu güç birliğinin dışında kalmak doğru değildir. Kürt hareketi liderliğinin Türkiye ve Avrupa yönetici sınıflarından beklentileri, HADEP'in ANAP ve Saadet Partisi ile ittifak görüşmeleri, parti Genel Başkanı Bozlak'ın Irak'a saldırı ve özelleştirme konularında gazete ve televizyonlara yansıyan demeçlerini eleştirmemek, Kürt hareketinin tabanının bu fikirlere ikna edilmesine göz yummak mümkün değil. Ancak Kürt hareketinin neden bu durumda olduğunu anlamadan ve Türk sosyalist solunun bu noktaya gelinmesindeki sorumluluğunu görmeden bu eleştiriler yolumuzu aydınlatmayacaktır.
Kızıl Gömlek Saplantısı
Sosyalist solda egemen olan yanlış anlayışlardan birisi, ulusal hareketlere "kızıl gömlek" giydirmektir. Ulusal hareketin devlet karşısında desteklenip desteklenmeyeceğini, "ulusal hareketin liderliğinin sosyalist olup olmadığına" bağlayan bu anlayış Marksist değildir. SSCB'yi bir uluslar hapishanesine çeviren Stalinizmin ulusal hareketlere yaklaşımını referans alan Türk sosyalist solunun büyük bölümü, ne yazık ki bu anlayışı benimsiyor. Marksistler açısından, ulusal hareketlerin liderlikleri sosyalist, hatta solcu bile olmak zorunda değildir. Ezilen ulusların başkaldırı hareketleri, doğaları gereği, ezen devlete ve dolayısıyla genel olarak emperyalist sistemin verili durumuna karşı bir duruşa sahiptirler. Bu durum, hareketin liderliğinin siyasi eğiliminden bağımsız bir gerçekliktir. Marksistlerin ezilen ulusların kurtuluş mücadelelerini ezen ulusun devletine karşı koşulsuz (ama eleştirel olarak) desteklemelerinin temel nedeni de budur. Ulusların kendi kaderini tayin hakkının tutarlı savunucusu olan Marksistler için, ulusal kurtuluş hareketlerinin sosyalist bir liderliğe sahip olup olmaması, koşulsuz desteğin bir kriteri olamaz. Çeçenistan'daki ulusal hareketin liderliği İslamcıdır ama bu durum onun Rus emperyalizmine karşı bölgedeki dengeleri ezilenler lehine sarstığı gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Filistin'deki Hamas örgütü İslamcıdır ama Filistin ulusal hareketine ihanet eden FKÖ'nün alternatifi haline gelerek ulusal hareketin bayrağını taşımaktadır.
Sınıfsal Değil Ulusal
Ulusal hareketler, yine doğaları gereği, dünya devletler sistemi içerisinde bir yer edinme, bir ulus devlet yaratma mücadelesi verirler. Hareketi birleştiren kimlik, sınıf kimliği değil; ulus kimliğidir. Bu nedenle ulusal hareketler farklı sosyal sınıfların güç ve fikirlerini içinde barındırır. Bu durum ulusal hareketlerin duruşlarına yansır. Ulusal hareketler, bu özellikleri nedeniyle sınıflar mücadelesindeki güçler dengesine bağlı olarak işçi sınıfının enternasyonalist ya da burjuvazinin ulusçu fikirleri arasında gidip gelirler. İşçi hareketlerinin güçlendiği dönemlerde yüzlerini sola, işçi sınıfına dönerler. Aksi durumlarda ise baktıkları yer burjuvazidir. Bu nedenle, bir dönem sosyalist söyleme sahip bir ulusal hareket, esas amacına ulaşmak için bu söylemi bırakıp daha sağ bir çizgiye rahatça kayabilir. Ya da daha sağ bir politik söylemle yürüyen bir ulusal hareket, yükselen bir işçi sınıfı hareketiyle birlikte sosyalist söyleme ağırlık verebilir. Bu anlaşılır değişimler, Marksistlerin konuya yaklaşımını değiştirmez. Marksistler, ezilen ulusların kurtuluş mücadelelerini koşulsuz desteklerken, kalıcı ve gerçek çözümün işçi iktidarlarıyla elde edilebileceği yönündeki fikirlerini hiçbir zaman saklamazlar, ezilen ulusun sosyalistlerine kendi burjuvazisinden bağımsız olarak işçi sınıfının en genel çıkarlarını savunan bir hareket yaratmaları için destek verirler. Ulusal Hareketlerin Sınırlılığı
Günümüz dünyasındaki ulusal hareketlerin gücü, ezen devletlerin gücü karşısında kıyaslanamayacak kadar küçüktür. Bu durum hem askeri, hem ekonomik, hem de fikirsel olarak geçerlidir. Dolayısıyla ulusal hareketlerin amacına ulaşması, bu dengenin değişmesinden bağımsız olamaz. Büyük bir ekonomik kriz ve/veya savaş ortamı bu dengelerin değişmesi için büyük fırsatlar yaratır. Bu dengeleri değiştirebilecek ve sosyalistlerin müdahale edebileceği alan kitlesel mücadelelerdir. Yönetici sınıflar arasındaki çatışmalar da fırsatlar yaratır; ancak demokrasi ve özgürlük yolunda atılacak gerçek adımlar için esas dinamik toplumsal mücadelelerdir. Bölge petrol kaynaklarının yeniden dağıtımı nedeniyle yaşanan emperyalistler arası çatışmanın Filistinlilere arzu ettikleri özgürlüğü vermesini beklemek gerçekçi değildir. Bu çatışma bölge halkları ve Filistinliler için fırsatlar yaratır ama bu fırsatların değerlendirilip değerlendirilemeyeceği Ortadoğu halklarının kitlesel mücadelesine bağlıdır. Türk yönetici sınıfının AB karşısındaki durumu da fırsatlar yaratabilir, ancak bu fırsatların Kürt hareketinin gerçek kazanımlarına dönüşüp dönüşmeyeceği işçi sınıfı ve ezilenlerin kitlesel mücadelesinden bağımsız düşünülemez.
Şaşırmayalım
HADEP'in SP ve ANAP ile ittifak arayışı, savaş, AB, TÜSİAD, özelleştirme vb. konulardaki fikirleri Marksistleri şaşırtmamalı. Türk sosyalist solunun öncelikle Kürt hareketinin ulusal bir hareket olduğunu, ulusal hareketlerin ise temel taleplerini gerçekleştirmek için her türlü ittifaka yönelebileceğini kabul etmesi gerekiyor. Bu yönelişin hangi yönde olacağını belirleyen temel şey, ezen devletteki sınıf mücadelesindeki dengelerdir. Bu dengeler işçi sınıfından ve dolayısıyla soldan yana değilse, kazanmak isteyen bir ulusal hareketin işçi sınıfı ve sol dışında ittifaklar araması kaçınılmazdır. Taban-liderlik Bir başka önemli hatalı yaklaşım ise, Kürt hareketi liderliğinin attığı her adımın tabanda aynen ve gözü kapalı bir biçimde benimseneceği fikridir. Bu doğru değil. Kürt hareketinin tabanı, devletin özel olarak uyguladığı baskı ve şiddete rağmen; batıda çalıştığı işyerinde, okulunda, mahallesinde "bölücü ve öteki" olarak görülüp ezilmesine rağmen; emek, barış ve demokrasi mücadelesi vermeye devam eden , kendilerini sosyalist olarak tanımlayan militanlarla dolu. Bu militanların bir kısmı, hareketin sağa doğru attığı adımlardan rahatsızlar. HADEP liderliğinin ANAP ve SP ile seçim ittifakı yapamamasının, emek-barış ve demokrasi talepleri etrafında oluşan sol ittifakın en büyük bileşeni olabilmesinin temel nedenlerinden birisi budur.
Sol İttifak Sevindirici
Kürt hareketinin, Türk solunun içler acısı durumuna karşın sonuç olarak yüzünü sola dönmesi ve Türk sosyalist solunun bir kısmıyla güç birliğine gitmesi sevindiricidir. Böylesi bir noktada Türk sosyalist solunun görevi, Kürt hareketini yanlız bırakmak, sağa doğru itmek değil; tersine sola doğru çekmek olmalıdır. DEHAP çatısı altında gerçekleştirilen güç birliğinin kendisi bile Kürt hareketini sola çeken bir işleve sahiptir. Kürt hareketinin sağa kaymamasını, solda kalmasını ya da daha solcu olmasını isteyenler için bu güç birliği önemli bir olanaktır. Kürt hareketi, halen Türkiye'deki toplumsal mücadelenin en büyük parçalarından birisi olmaya devam ediyor. Bu hareketin tabanı son yirmi yıl boyunca devletin ekonomik, politik ve ideolojik saldırılarına karşı büyük bir direnişin örgütçüsü oldu. Mücadelenin kazanımla sonuçlanamaması, ulusal ve uluslararası düzeyde minumumlarda uzlaşma çabası, bu hareketin tabanında derin bir ideolojik kriz yaratıyor. Bu koşullarda, ulusal hareketin tabanının sola çekilmesi aynı zamanda toplumun genel olarak sola çekilmesi için de büyük bir gücün harekete geçirilmesi anlamına geliyor.

İLKELER, BİRLİK VE MÜCADELE

Sandıkta birlikten, mücadele birliğine
Yönetici sınıfın sunduğu alternatifler karşısında, bizim cephemizi birleştirmeyi hedefleyen, minimumlar düzeyinde olsa da yönetici sınıfın programına direnmeyi önüne koyan sol ittifakın bu seçimlerde alacağı oy miktarı önemlidir. Bu ittifak, Kürtlerin taleplerini, IMF programlarına karşı çıkışı, savaşa itirazı temsil ediyor. IMF'cilikle, savaşla, anti-demokratik uygulamalarla mücadele etmek isteyenleri birleştirmeye uygun tek sandık alternatifidir. Çevremizdeki güveni, umudu artıracak ortak, birleştiren kampanyalar yapmak, CHP'den midesi bulananlara bir alternatif sunmak bugünün görevidir. Sorunun seçimlerle değil, toplumsal mücadelelerle çözülebileceğini, bunun için de somut talepler etrafında mümkün olan en geniş birliktelikleri sağlamak zorunda olduğumuzu anlatarak DEHAP'a oy isteyeceğiz. Kalıcı ve köklü çözümün işçi iktidarıyla mümkün olduğunu, bu amaçla örgütlenmek gerektiğini tartışacağız.
İlkesizlik meselesi
Sol güç birliğini eleştirenler, bu birliğin ilkesiz olduğu, programı olmadığını ısrarla vurguluyorlar. Evet, bu birliğin ortak bir programı yok. Evet, bu birliğin oluşumunda öne çıkan şeyler ortak hedefler olmadı. Ama bu birlik "minimumlar" üzerinden bir savunma-direniş birliğidir. Savunma hatları, programlar üzerinden değil minimumlar üzerinden kurulabilir. Bu güç birliğinin minimumları ise, "IMF politikalarına karşı duruş, barışı ve demokrasiyi savunmak"tır. Güç birliğinin bu anlamıyla politik ilkeleri vardır. Daha sol, daha net ilkeler arayışı elbette önemli ve gereklidir. Ancak bu arayış, minimumlar üzerinden bir araya gelişin önünde engel değildir ve olmamalıdır. Yoksullaştırma ve savaş politikalarına karşı, daha refah, adil ve demokratik bir toplum isteğinde olanların birlikte mücadele etmesi için yüzde yüz aynı düşünmeleri, hepsinin sosyalist olması gerekmiyor. Nasıl bir gelecek istediğimize dair fikirlerimizin doğruluğu ve tutarlılığı büyük çoğunluk açısından ancak mücadele içinde test edilebilir, gerçekçi ve güvenilir hale gelir.
Ya sosyalizm?
EVET, bu güç birliği "sosyalist" bir güç birliği değildir. Herkesin sosyalizm anlayışı farklı olduğu ve bu anlayışlara uygun farklı politik yapılanmalar bulunduğu gerçeği dikkate alınırsa, "sosyalist" bir birlik dahi minimumlar üzerinden inşa edilebilir. Böylesi bir dönemde mücadele birliğinin önüne yüzde yüz anlaşma zorunluluğunu koyanlar, programlarını dayatanlar birlik değil kendi parti bayrağı arkasına dizilecek asker arıyorlar. Sosyalizm bayrağını yükseltecek, sosyalizme doğru çekecek olan, sosyalistlerin bu birlik içinde yaptıklarıdır. Mücadele olmadan, güven artmadan, radikalleşenler sola çekilmeden sosyalist fikir ve örgütleri büyütmek mümkün değildir. Gerçekten sosyalist bir alternatif, mücadele içinde inşa edilebilir. Bolşevikler, Menşevik işçilerle birlikte Kornilov darbesine karşı Menşevik Kerensky hükümetini koruma mücadelesinin en sağlam ve güvenilir militanları olmasalardı, Ekim devrimini olanaklı kılan işçi sınıfı içindeki çoğunluğa ulaşamazlardı. Kornilov darbesine karşı oluşturulan birlik "sosyalist" değildi. Olamazdı da. Çünkü devrim koşullarına rağmen işçilerin çoğu halen burjuva Kerensky hükümetini destekliyordu. Güç olarak bugünün Türk sosyalistlerinden kat kat üstün olan Bolşevikler o dönemde, "bu hükümeti savunmak burjuvaziyi savunmaktır. Biz bu hükümeti yıkmak istiyoruz, onu savunmak isteyenlerle bir işimiz olamaz" deselerdi ne Kornilov darbesi durdurulabilir, ne de Ekim Devrimi gerçekleşebilirdi.

Türk sosyalist solunun milliyetçilik sorunu
Türk sosyalist solunun, Kürt sorunu konusundaki sicili hiç temiz değil. 1936-38 yılları arasında Dersim'de nüfusun üçte ikisi öldürülüp, on binlerce insan sürgün edilirken zamanın TKP liderliği, Kürt isyanlarını "feodal unsurların gerici ayaklanması" olarak tanımlıyordu. Kürt hareketinin esas olarak gerilla mücadelesi yöntemiyle yükseldiği, ciddi başarılar elde ettiği ve sonunda tıkanıp geri çekildiği son 20 yıllık süreçte de bu sicil düzelmedi. İP gibi bazı gruplar, Kürt hareketini "emperyalizmin bir ajanı" olarak değerlendirip açıkça devletten yana bir tavır alacak kadar milliyetçi bir tutum aldı. Başta ÖDP olmak üzere daha büyük kesimleri temsil eden bazı gruplar ise devlete ve Kürt hareketine "eşit uzaklıkta" durmaya çalıştılar. Sosyalist solun kalan kısmının Kürt hareketine koşulsuz desteği ise sınırlarını aşarak kuyrukçuluğa kadar vardı. Bu kesimlerce, Batı'da "gerilla toplama örgütü" gibi çalışan Kürt hareketinin stratejisi eleştirilmeden kabul, hatta takdir edildi. İşçi sınıfının genelinde hakim olan milliyetçi fikirler, bu sınıfı sola çekebilecek kitlesel büyüklüğe sahip tek güç olan merkez solun tabanında da egemen. Bu kesimi milliyetçiliğe karşı kazanmak, bu konuda ısrarla ve açıkça tartışmak, bunun önemli bir aracı olabilecek barış kampanyaları örmek küçümsendi. "Vur gerilla vur Kürdistanı kur" sloganının büyük bir inançla haykırıldığı dönemlerde, "Benim milliyetçilerle işim yok, barış değil savaş istiyorum, zaten bu işi gerilla çözecek" sekter yaklaşımı, yalnız başına kazanamayacak olan Kürt hareketini ve sosyalistleri izole etti. Türk solundaki bu 3 ana yaklaşım, büyük savrulmalarla birlikte yaşandı. Çok değil 10 yıl kadar önce Bekaa Vadisi'ne kadar gidip Öcalan ile görüşen İP Lideri Perinçek (bu nedenle hapiste bile yattı), bugün emperyalizmin maşası olarak tanımladığı Kürt hareketini düşman olarak görüyor. Gerilla mücadelesi yönteminin başarılı olduğu yıllarda PKK kuyrukçuluğu yapan maceracı gruplar, bugün başta ölüm oruçları konusundaki tutumu nedeniyle Kürt hareketine küfreder hale geldiler. Türk sosyalist solunun bu hataları, sahip olduğu politik geleneğin sonucudur. Bu ilişkiyi anlamazsak bu hatalara yeniden düşmek kaçınılmazdır.

Antikapitalist; Sayı 19; Ekim 2002

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön