Güncelleme: 03.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
ÇÖZÜM MÜCADELEDESon iki yıl içinde Türkiye'nin 7. büyük bankasının içinde olduğu 22 banka battı. Onbinlerce işyeri iflas etti. Üretim, satışlar, kârlar, istihdam düştü. Yoksulluk ve işsizlik arttı. Geleceğe olan güven iyice zayıfladı. Türkiye ekonomisi kriz içinde debelenmeye devam ediyor. Krizin anlamı büyük çoğunluk için işsizlik, yoksulluk oldu. Yüzbinlerce kişi işsiz kaldı. 6,5 milyon kişi açlık sınırının altında yaşıyor. Ancak küçük bir azınlık zenginliğine zenginlik kattı. Krizden çıkmak için IMF'den alınan yeni borçlar işe, ekmeğe dönüşmüyor; egemen sınıfın emrinde ya silahlanmaya harcanıyor ya da İsviçre bankalarına kaçırılıyor. Türkiyeli sermayedarların İsviçre bankalarındaki paraları 65 milyar doları aştı. Dünyayı saran ekonomik daralma ve bunun sonucu artan savaş tehditleri Türkiye egemen sınıfı içinde de paylaşım savaşını arttırıyor. ABD'nin Irak'a karşı çok ciddi bir saldırı hazırlığı içinde olduğu, Türkiye'yi de bu savaşa ortak etmek için çaba harcadığı, Türkiye egemenlerinin de bu konuda ABD ile pazarlık yaptığı ortada. Türkiye'yi 3 Kasım'da erken seçime götüren egemen sınıf, ekonomik ve siyasi istikrar sağlayarak uluslararası rekabette daha iyi bir konuma atlamak istiyor. Türkiye’nin egemenlerinin, ulusal ve uluslararası meselelere müdahale konusunda düşmanca bir rekabet içinde olsalar da bir sonraki hükümetin programı konusunda hemfikir oldukları şeyler var: 1) Kendi krizlerinden çıkabilmek için gerekli kaynağı büyük kitleleri daha fazla yoksullaştırarak elde etmek. 2) Geleceğimizi satarak yeni borçlar almak. 3) Kendilerine yeni kâr kapıları açabilmek umuduyla Irak halkına yönelik katliama bizi ortak etmek. 4) Uluslararası rekabette gittikçe daha sık ihtiyaç duydukları silahlı güçlerini büyütmek. Seçimler aracılığıyla bize sunulan "yeni" lider ve "yeni" partilere baktığımızda "eski hamam, eski tas" olduklarını görüyoruz. Bize "yeni" olarak sunulanlar da tıpkı "eski"leri gibi savaş, özelleştirme, hortumlama, kemer sıkma politikaları öneriyorlar. Kürt sorununda inkarcı, demokratik haklar ve özgürlükler konusunda samimiyetsizler. Toplumun büyük çoğunluğu insanca yaşamayı sağlayacak iş ve ücret talep ediyor; Irak'a saldırıya hayır diyor; Filistinli çocukları katleden İsrail ile ilişkilerin kesilmesini istiyor. Büyük kitleler yoksullaşırken, küçük azınlık zenginleşiyor. Biz işimizi kaybetmemek için "sıfır" zamma bile razı olurken birileri oluk oluk hortumluyor. Bizi Iraklı çocukların katliamına ortak etme planları yapanlar, dökülecek kan üzerinden çıkar hesabı yapıyor. Ne yapacağız? Televizyonda egemenlerin belirlediği gündemler üzerine spekülasyonlar yapıp, küfür etmeye devam mı edeceğiz? “Nerede o koca koca örgütler”, "bir şey yapan yok ki" diyerek şikayet edip, teslim mi olacağız? "Bugüne kadar uğraştık didindik de ne oldu ki, bir şey olmaz" diyerek aşımıza, ekmeğimize, Irak'lı çocukların canına göz koyanlara yol mu vereceğiz? Ekonomik kriz altında yoksullaşan, işsizleşenler; Refah içinde insanca yaşamak isteyenler; Kürtler için demokrasi ve onurlu bir barış talep edenler; Filistin ve Irak'ta çocukların ölümüne seyirci kalmak istemeyenler; ABD, çokuluslu petrol şirketleri ve Türkiye yöneticilerinin çıkarları için kan akıtılmasına hayır diyenler; Tek seçeneğimiz var: Mücadele etmek. Bize rağmen bu kararları verenlerin sayısı çok az, oysa biz milyonlarız. Çok olduğumuzu, tükürsek boğabileceğimizi hissetmek zorundayız. Bunu hissettirecek tek yol ise mücadele alanları. Bu nedenle bütün enerjimizle yoksullaştırmaya, işsizleştirmeye, savaşa karşı mücadeleleri örmek, bu küçük azınlığın hesaplarının bozulabileceği umut ve güvenini arttırmak ve yaygınlaştırmak zorundayız. Bugün neo-liberal yoksullaştırma programına karşı fabrikasını işgal eden Paşabahçe işçilerinin kazanması için, Beykoz'u hortumculara bırakmamak için; 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı olan 1 milyar lirayı söke söke almak için; bizim kanımız üzerinden pazarlık yapılarak tezgahlanan Irak savaşına izin vermemek için mücadele etmek dışında bir yol yok! Paşabahçe-Beykoz direnişinin kazanması, KESK'in sadaka ücrete karşı yapacağı 17 Ağustos Ankara eyleminin sonuç alması, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nün militan savaş karşıtı protestolarla inşa edilmesi bizlerin ellerinde. Bu karşı koyuşun küçük de olsa parçalarını örmek, bu parçaları mücadelede birleştirmek ve daha büyük mücadelelerin olabileceği umudunu yükseltmek için çağrımıza omuz ver! Antikapitalist; Sayı 18; Ağustos
2002 |
|||||||||||||||||||||||||||||||||