Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


1929 Krizi’nde Ne Oldu?

İşadamı Rahmi Koç dahil bir dizi ekonomi uzmanı, dünyanın 1930 Buhranı’na benzer bir ekonomik krize yuvarlandığını söylemekte. Ekonomik kriz var mı yok mu? Nasıl bir kriz var? Kapitalist ekonominin geçmişte yaşamış olduğu krizlerle karşılaştırıldığında, bugün ekonominin ne durumda olduğu üzerine tartışmalar alabildiğine yoğun yapılıyor. Serbest piyasa ekonomisinin en derin krizini yaşadığı 30’lar bu tartışmalara ışık tutacak nitelikte. 1930’lar sadece ekonomik bir krizden ibaret değildi, aynı zamanda yoğun bir politik istikrarsızlık dönemi idi. Bu süreçte ani, kitlesel işçi sınıfı ayaklanmaları yaşandı. Ayaklanmalar tarihin akışını değiştirebilecek ve egemen sınıfı dehşete düşürecek düzeydeydi. Kriz nasıl başladı? Buhran 29 Ekim 1929’da başladı. “Kara Salı” olarak anılan New York borsasının çöküşünün ardından Amerikan kapitalizmi temellerinden sarsıldı. ABD ve dünyanın diğer ekonomileri kaosa sürüklenirken milyonlarca işçi de işten atılıyordu. Borsanın çöküşünü takip eden on yıl boyunca dünyaya ekonomik, politik ve mali istikrarsızlık hakim oldu. 1929-38 arasında Amerika’da ise sanayi üretimi yüzde 28 düşerken, hemen hemen her üç kişiden biri de işsiz kaldı. Almanya’da sanayi üretimi üçte bir oranında düşerken, yine her üç işçiden birisi işini kaybetti. Geçen Ağustos ayında olduğu gibi kriz hiç beklenmedik bir anda başlamıştı. ABD ekonomisi 1920’ler boyunca hızla büyümüş, işsizlik orarıı yüzde 0.9’u aşmamıştı. Kapitalizmin ideologları kapitalizmin artık “yeni bir döneme” girdiğini ve krizlerin geçmişte kaldığını iddia ediyorlardı. Artan zenginleşme ve ekonomik genişleme patronların kendilerine olan güvenlerinin hızla artmasına yol açmıştt. Sosyalist Scott Fitzgerald bu dönemi “tarihteki en lüks zevkü sefa yılları” olarak tanımlıyordu. Amerikalı zenginler Londra’da öğle yemeği yiyip gece Berlin’de dansa gidecek kadar bolluk içinde yaşıyorlardı. Almanya’da ise Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden 1918-23 yılları arasındaki devrimlerin sisteme verdiği aksaklık atlatılmış, ekonomi istikrara kavuşmuştu. Bu dönemde Hitler’in Nazi partisi bir avuç fanatikten ibaretti. 1928 seçimlerinde sadece yüzde 2.5 oy almıştı. Egemen sınıf panik içinde Kriz dalgası karşısında geleneksel partiler ve egemen sınıf çözümsüzdü. Tam bir paniğe kapıldı. Amerikan patronlarının gazetesi Times“Bu işin sonu nereye varacak?”, “Bu kısır döngüden kurtulabilecek mıyiz” gibi çaresizlik ifade eden başlıklar atıyordu. Egemen sınıf tepeden tırnağa bölünmüştü. Geleneksel partiler erirken toplum aşırı sağ ve sol taraflara doğru kutuplaştı. 1927’de parlamenter demokrasi dünyanın 65 ülkesinde egemendi. 1933’e gelindiğinde ancak altısı böylesi bir iddiaya sahiptiler. Faşizm iktidara geliyor En büyük yenilgi Almanya’da yaşandı.. Kriz yoksullaşan millyonlarca insanı ve egemen sınıfın bir kısmını Nazilerin kucağına sürüklemişdi. 1932’de Nazilerin oyları yüzde 32’ye yükseldi, Alman parlamentosunda en büyük parti haline geldiler. Hitler ve Naziler 1933’de iktidara geldi. Aslında dünyanın en büyük işçi sınıfı partisi olan Alman SPD’nin ve Alman Komünist Partisi’nin toplam gücü Naziler’inkinden herzaman daha fazlaydı. Alman işçileri Hitler’e direnmeye çalıştılar. Naziler ve sosyalistler arasında çok sayıda sokak çatışmaları yaşandı. Ancak SPD ve Komünist Partisi Hitler’i durdurmak için eylem birliği yapmadılar. Dünyanın en güçlü işçi sınıfının yenilgisi sonrasında Hitler’in iktidarı sırasında Yahudilerin soykırım karabasanının yaşanması önünde hiçbir engel kalmamıştı. Faşizm daha öncesinden Mussolini liderliğinde İtalya’da iktidara gelmişti. 1930-31 yılları arasında yanlızca Latin Amerika’da 12 askeri darbe yaşandı. Alternatif vardı Toplumsal kutuplaşma sola doğru da yaşanıyordu. 1929 borsa krizi sonrasında büyük işçi mücadeleleri yaşandı. Ekonomik kriz ve kitlesel işsizlik otomatik olarak umutsuzluk ve güvensizlik anlammına gelmiyor. İşçilerin yaşam standartlarına vurulan böylesi bir darbe mücadeleleye de yol açabilmekte. 1930’larda kitlesel işsizlik milyonlarca işçiyi sefalete sürüklerken onlar bunu bir kader olarak kabul etmediler; direndiler. New York’lu bir gazeteci anılarında 40-50 işçiden oluşan grupların marketlere gidrip veresiye istekleri reddedildiğinde, sahibini bir kenara itip yiyecekleri alıp gittiklerini anlatıyor. 1932’de işsizlere yardım derneklerinin üye sayısı 300 bine çıkmıştı. Bunlar yüzlerce kentte işsizliğe karşı gösteriler düzenlediler. New York sokaklarında işsizliğe karşı büyük ayaklanmalar yaşandı. Bu dayanışma gruplarının büyük çoğunluğu sosyalistler tarafından kurulmuştu. Birçok ülkede egemen sınıfın içinde bulunduğu bölünmüşlük sosyalist ve komünistler için ciddi olanaklar sağlıyordu. Bu partiler grevlere ve kitle ayaklanmalarına öncülük etmekteydiler. Fransa ve İspanya’da hükümet ortağı oldular. Hatta Amerika’da komünistler belediye başkanlığına seçildi. İngiltere Komünist Partisi’nin kurduğu işsizler hareketi bütün ülkede örgütlenmişti. 250 bin kişilik gösterilere öncülük etmekteydi. Yaşanan ayaklanmalar sadece işsizleri içermiyordu. Amerika’da ücretler düşürülmeye çalışıldığında kitlesel grevler patlak verdi. Bunlardan en önemlisi 1932’de 150 bin tekstil işçisinin Kuzey Carolina’daki greviydi. San Fransisco, Toledo ve Minneapolis’de sosyalistlerin öncülüğünde üç büyük kitlesel grev yaşandı. 1930’lar boyunca Amerikan işçileri, işten atmalara, iş hızlandırmalarına karşı ve sendikalaşma hakkı için mücadele verdi. Grevler işçilerin önemli bir kısmının durumunu düzeltirken, Amerikan patronlarının işçilerin yaşam standartlarına yeniden saldırması önünde engel oldu. Fransa’da da işçiler işten atılmalar, fabrika kapatmaları ve reel ücretlerin düşmesi sorunlarıyla karşı karşıya idiler. Fransız faşistleri de Alman Nazileri gibi iktidara gelmeye çalışıyorlardı. 6 Şubat 1934’de faşist çeteler başkent Paris’teki parlamento binasını işgal etmeye çalıştılar. Faşist ayaklanmaya karşı Fransız işçileri kahramanca mücadele verdti. Beş milyon kadar işçi genel greve çıktı, bir milyon işçi de faşistlere karşı sokaklara döküldü. Sosyalist fikirler güç kazanıyor Faşizme karşı mücadele sosyalist fikirlerin güçlenmesini beraberinde getirdi. İki yıl içinde Fransız halkı sosyalisleri içeren bir koalisyon hükümeti seçti. Fransız işçileri seçim galibiyetini grevler ve fabrika işgalleriyle kutladılar. Bu mücadeleler sonucunda ücretler ortalama yüzde 12 artarken, haftalık çalışma saatleri 40’a düşürüldü ve iki haftalık ücretli izin kazanıldı. İspanya’da iç savaş 1930’ların en önemli gelişmesi İspanya’daki devrim oldu. İspanyol ekonomisi yabancı sermayeye bağımlıydı ve krizden çok yoğun bir şekilde etkilenmişdi. Ancak İspanyol işçileri bunu kader olarak kabul etmediler, direndiler. İspanya 1931’e kadar monarşi tarafından yönetilmekteydi ve büyük toprak sahiplerinin egemenliği altındaydı. Aynı yıl yapılan genel seçimler ve genel grev sonrası monarşi devrildi ve cumhuriyet kuruldu. 1932-33’de işçiler işten atılmalara karşı greve çıktılar ancak polis ve ordunun saldırısı karşısında geri adım atmaya zorlandılar. 1934’de 30 bin silahlı madenci ayaklandı ve madenleri işgal ettiler. Madenciler askerlerin müdahalesine iki hafta direndi. Ancak sonunda yenildiler. Baskı ve kriz işçi sınıfı içinde yeni bir birlik ruhunun gelişmesine neden olmuştu. 1936’da sosyalistleri içeren bir halk cephesi hükümeti seçildi. General Franco liderliğindeki İspanya ordusu askeri bir darbeyle cumhuriyeti devirdi. İspanyol işçileri cumhuriyeti savunmak için harekete geçtiler. Üç yıl boyunca başka hiçbir Avrupa ülkesinden yardım almaksızın devrimi savunma mücadelesi verdiler. Bu mücadelenin başarısı 20’nci yüzyılın gidişatını değiştirebilirdi. Kazanacağımız başka türlü bir dünya var Bugün ekonomik kriz henüz 1930’larınki kadar derinleşmiş değil. Ancak 1930’ların yavaş çekimini yaşıyoruz. Rusya ve Uzakdoğu’daki son gelişmeler filmin hızlanmaya başladığına işaret ediyor. Endonezya’da bir devrim, Güney Kore’de kitelesel grevler oldu, Rusya’da madenciler sokaklara çıkıyor. İşçiler krizin faturasını ödemeye hazır olmadılarını ifade ediyor ve yeni alternatifler arıyorlar. 1930’larda olduğu gibi kriz yeni mücadeleler ve politik hareketleri beraberinde getirecek. 1930’ların trajedisi solun, işçi sınıfı mücadelelerini ileriye taşıyabilme yeteneğinden yoksun, sosyal demokratlar ve Stalini kölece takip eden komünist partilerin egemenliği altında olmasıydı. Bugün kriz sosyalist fikrilere kitleselleşme olanakları sunuyor. Bizlerin patronların krizine gerçek ve somut bir çözüm sunmamızı gerekiyor. Sosyalizm için mücadele 1930’ların faşizm ve savaşla biten filmine farklı bir son hazırlayacaktır.

Yeni İşçi Demokrasisi; Sayı 1; Ocak 1999

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön