|
HORTUMCULARIN
MALLARINA EL KOYULSUN,
ZENGİNLER VERGİLENDİRİLSİN!
Bir banka krizi daha...
Kemal Derviş "bu son" diyor. BDDK geçen sefer bir bankaya el
koyduğunda Derviş yine "bu son" demişti. Ondan bir önceki sefer
de... Ancak bu kez diğerlerine göre çok daha büyük bir banka söz konusu.
Pamukbank Türkiye'nin 7. büyük bankasıydı ve iki milyar dolarlık (belki
de daha fazla) bir açık yarattı. Pamukbank ile birlikte, Türkiye'nin dördüncü
büyük bankası olan Yapı Kredi de TMSF'nin kontrolüne geçti. Bunun yanısıra
Turkcell ve Superonline gibi bazı şirketler de devlet kontrolüne geçti.
Yalanlar BDDK tarafından son haftalarda yapılan açıklamalar kamuoyunu
yanıltmayı amaçlıyor: 14 Haziran: "Bankaların 4 milyar dolar tahmin
edilen sermaye ihtiyacı 224 trilyon liraya indi. BDDK'ya göre ekonomideki
iyiye gidiş ihtiyacı 1.3 katrilyona indirdi, bankalar ise 1.1 katrilyonunu
karşıladı." Bu açıklamanın küçük harflerle yazılmış dipnotuna bakarsanız
bu hesaba Pamukbank ve Yapı Kredi'nin "birleşmek üzere oldukları
için" dahil edilmediğini görürsünüz. Açıklamada, ayrıca, "borsadaki
bankalar arasında sermaye durumu yeterli olmayan tek banka Şekerbank"
olduğu belirtilmektedir. Pamukbank'ın çöküşü öncesindeki haftalarda gazetelerin
ekonomi sayfaları sürekli "istikrar"dan bahsediyorlardı. Şimdi
ise yeni bir mali krizin tam ortasındayız ve temel göstergelerden biri
olan hazine bonosu faiz oranları 2001 Kasımı ortasındaki düzeyinde seyrediyor.
Bizim için anlamı ne? Bu krizin maliyeti de bizim cebimizden çıkacak.
(a) Pamukbank'ın iki milyar dolarlık açığını biz ödeyeceğiz (b) faizlerdeki
yükselme devletin bizim vergilerimizden ödediği faiz harcamalarını da
artıracak. Sadece Pamukbank açığını kapatmak her aileye 200 dolara mal
olacak. Neden oldu? Sahipleri tarafından soyulan bu bankaların neden bu
kadar uzun süre çalıntı para ile işletilmesine izin verildiği sorusunu
sormalıyız. Bunun cevabı çok açık: Çünkü bütün kapitalistler bu şekilde
çalışıyor. Karlarının büyük bölümü bizim vergilerimizle ödenen faizden
geliyor. Dolayısıyla bu sermayedarların her biri devletin bizden toplayıp
faiz adı altında onlara aktardığı paraya bağlı. Sermayedarlar, devlet
aracılığıyla bizlerden çalmaya dayalı sistemlerine (hortumlarına) dokunulmaması
için siyasi bağlantılarını kullanıyorlar. Bütün sistem hırsızlık ve yalan
üzerine kurulu. Çalınan paraları "kazanılmış" gibi göstermek
için de muhasebe kayıtları ile oynanıyor. Ancak soydukları insanlar tükeniyor.
Bıçak kemiğe dayandı. ABD'de, enerji devi Enron, ardından Tyco, Haziran
sonunda da iletişim devi WorldCom (6 milyar dolarlık usulsüzlük) ve büro
donanım sektörünün lideri Xerox'da (4 milyar dolarlık usulsüzlük) olduğu
gibi işler karışıyor, hırsızlar fazla açgözlü hale geliyor ve çok ince
ayarlarla oynanan bilançolar birden çöküveriyor. Türkiye ve ABD'de yaşanan
bu gelişmeler sadece söz konusu şirketlerin çalışanlarını değil, bütün
ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor. Şirket ve banka muhasebelerindeki rakamların
çoğu en iyimser tahminleri gösteriyor. Bankaların hesaplarına bakılırsa
toplam 24 katrilyon TL'lik kredi vermişler. Bu rakam banka bilançolarında
"aktif" yani "varlık" olarak görünüyor. Ancak bu paranın
7.8 katrilyonunun geri ödenmesi "şüpheli" olarak görülüyor.
Bu para karşılığında gösterilen garantilerin (hisse senedi ve emlak ipotekleri)
değeri ise 5 katrilyon TL. Ancak ekonominin içinde bulunduğu krizde bu
garantilerin değeri daha da düşüktür. Bunun anlamı, "sağlıklı"
görünen bankaların bile gerçekte devasa açıklar içinde olabileceğidir.
Ekonominin durumu kötüleştikçe de bu açıklar artıyor. Geri ödenmeyecek
borçların miktarı artarken bunlar karşılığında gösterilen garantilerin
değeri düşecektir. Dolayısıyla Derviş'ın "bu son" demesi yalnızca
bir niyeti ifade ediyor, çünkü bu koşullarda hangi bankaya ne olacağını
bugünden öngörmek mümkün değil. Karamehmet "bizim" kapitalistimiz
mi? Karamehmet, dünyanın en zengin 45. (bazı verilere göre ise 29'uncu)
kişisi. Bazıları, Pamukbank olayının Karamehmet'in varlığına göz koyan
"yabancı"ların komplosu olduğunu iddia ediyorlar. Örneğin Cumhuriyet
gazetesi bu yönde tartışıyor. Karamehmet, nesillerden beri zengin olan
bir aileden geliyor. Karamehmet, fabrikalarında çalışan işçileri sömürerek
ve hükümetteki bağlantılarını kullanıp ödediğimiz vergilerin bir kısmına
el koyarak yani bizi ikinci bir kez sömürerek dünyanın en zenginleri listesine
girdi. Bu süreç bir döner kapı yarattı. Özel sektör ya kamudan satın alarak
ya da sıfırdan kurarak banka sahibi oluyor. Ardından bu bankalar sahiplerince
soyuluyor, moda deyimle "içi boşaltılıyor". Sonra batmak üzere
olan bu bankaya devlet el koyuyor ve yeniden özelleştiriliyor. Her aşamada
faturayı biz öderken milyarlarca dolar patronların cebine gidiyor. Örneğin
Sümerbank çok ucuza (aslında bedavaya) özelleştirildi, içi boşaltılınca
el konuldu ve tekrar yüce ordunun yanı kuruluşu OYAK'a ve yine bedavaya
satıldı. Parti devam ediyor Laila diskosu bu yıl da geçen yılki kadar
dolup taşıyor. Bizim paramızı hortumlayan Karamehmet gibi zenginler, bir
bardak biranın 20 milyon TL olduğu diskoda günlerini gün etmeye devam
ediyorlar. Pamukbank battıktan sonra, 23 Haziran tarihli Radikal Gazetesi,
fiyatı 500 bin dolar olan lüks villa satışlarının krizden etkilenmediğini
yazıyordu. Çözüm ne? Bir işveren kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre
İsviçre bankalarında TC vatandaşlarına ait 65 milyar dolarlık hesap var.
Bu soyguncuların sırtımızdan kazandıkları paraların sadece İsviçre bankalarına
kaçırdıkları kısmı bile kamu sektörünün orta ve uzun vadelei dış borçları
toplamı olan 70 milyar dolara yakın. Yıllardır hırsız kapitalistlerin
yarattığı açıklar bizim vergilerimizle kapatılıyor. Batan banka veya şirketler
bizim vergilerimizle kurtarılıp yolsuzluğa batmış politikacıların kontrolüne
veriliyor ve sonra yeniden satılıyor. Batan banka ve şirketler işçilerin
kontrolünde kamulaştırılmalı ve çalışanlarınca yönetilmeli. Yıllardan
beri özelleştirmelerden ve faizden zenginleşenler ağır bir şekilde vergilendirilmeli,
hortumcuların bütün varlıklarına el konulmalı ve elde edilen para toplumun
genelinin refahını yükseltecek biçimde kullanılmalı.
Antikapitalist; Sayı 17; Temmuz
2002
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|