Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


HORTUMCULARIN MALLARINA EL KOYULSUN,
ZENGİNLER VERGİLENDİRİLSİN!


Bir banka krizi daha...
Kemal Derviş "bu son" diyor. BDDK geçen sefer bir bankaya el koyduğunda Derviş yine "bu son" demişti. Ondan bir önceki sefer de... Ancak bu kez diğerlerine göre çok daha büyük bir banka söz konusu. Pamukbank Türkiye'nin 7. büyük bankasıydı ve iki milyar dolarlık (belki de daha fazla) bir açık yarattı. Pamukbank ile birlikte, Türkiye'nin dördüncü büyük bankası olan Yapı Kredi de TMSF'nin kontrolüne geçti. Bunun yanısıra Turkcell ve Superonline gibi bazı şirketler de devlet kontrolüne geçti. Yalanlar BDDK tarafından son haftalarda yapılan açıklamalar kamuoyunu yanıltmayı amaçlıyor: 14 Haziran: "Bankaların 4 milyar dolar tahmin edilen sermaye ihtiyacı 224 trilyon liraya indi. BDDK'ya göre ekonomideki iyiye gidiş ihtiyacı 1.3 katrilyona indirdi, bankalar ise 1.1 katrilyonunu karşıladı." Bu açıklamanın küçük harflerle yazılmış dipnotuna bakarsanız bu hesaba Pamukbank ve Yapı Kredi'nin "birleşmek üzere oldukları için" dahil edilmediğini görürsünüz. Açıklamada, ayrıca, "borsadaki bankalar arasında sermaye durumu yeterli olmayan tek banka Şekerbank" olduğu belirtilmektedir. Pamukbank'ın çöküşü öncesindeki haftalarda gazetelerin ekonomi sayfaları sürekli "istikrar"dan bahsediyorlardı. Şimdi ise yeni bir mali krizin tam ortasındayız ve temel göstergelerden biri olan hazine bonosu faiz oranları 2001 Kasımı ortasındaki düzeyinde seyrediyor. Bizim için anlamı ne? Bu krizin maliyeti de bizim cebimizden çıkacak. (a) Pamukbank'ın iki milyar dolarlık açığını biz ödeyeceğiz (b) faizlerdeki yükselme devletin bizim vergilerimizden ödediği faiz harcamalarını da artıracak. Sadece Pamukbank açığını kapatmak her aileye 200 dolara mal olacak. Neden oldu? Sahipleri tarafından soyulan bu bankaların neden bu kadar uzun süre çalıntı para ile işletilmesine izin verildiği sorusunu sormalıyız. Bunun cevabı çok açık: Çünkü bütün kapitalistler bu şekilde çalışıyor. Karlarının büyük bölümü bizim vergilerimizle ödenen faizden geliyor. Dolayısıyla bu sermayedarların her biri devletin bizden toplayıp faiz adı altında onlara aktardığı paraya bağlı. Sermayedarlar, devlet aracılığıyla bizlerden çalmaya dayalı sistemlerine (hortumlarına) dokunulmaması için siyasi bağlantılarını kullanıyorlar. Bütün sistem hırsızlık ve yalan üzerine kurulu. Çalınan paraları "kazanılmış" gibi göstermek için de muhasebe kayıtları ile oynanıyor. Ancak soydukları insanlar tükeniyor. Bıçak kemiğe dayandı. ABD'de, enerji devi Enron, ardından Tyco, Haziran sonunda da iletişim devi WorldCom (6 milyar dolarlık usulsüzlük) ve büro donanım sektörünün lideri Xerox'da (4 milyar dolarlık usulsüzlük) olduğu gibi işler karışıyor, hırsızlar fazla açgözlü hale geliyor ve çok ince ayarlarla oynanan bilançolar birden çöküveriyor. Türkiye ve ABD'de yaşanan bu gelişmeler sadece söz konusu şirketlerin çalışanlarını değil, bütün ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor. Şirket ve banka muhasebelerindeki rakamların çoğu en iyimser tahminleri gösteriyor. Bankaların hesaplarına bakılırsa toplam 24 katrilyon TL'lik kredi vermişler. Bu rakam banka bilançolarında "aktif" yani "varlık" olarak görünüyor. Ancak bu paranın 7.8 katrilyonunun geri ödenmesi "şüpheli" olarak görülüyor. Bu para karşılığında gösterilen garantilerin (hisse senedi ve emlak ipotekleri) değeri ise 5 katrilyon TL. Ancak ekonominin içinde bulunduğu krizde bu garantilerin değeri daha da düşüktür. Bunun anlamı, "sağlıklı" görünen bankaların bile gerçekte devasa açıklar içinde olabileceğidir. Ekonominin durumu kötüleştikçe de bu açıklar artıyor. Geri ödenmeyecek borçların miktarı artarken bunlar karşılığında gösterilen garantilerin değeri düşecektir. Dolayısıyla Derviş'ın "bu son" demesi yalnızca bir niyeti ifade ediyor, çünkü bu koşullarda hangi bankaya ne olacağını bugünden öngörmek mümkün değil. Karamehmet "bizim" kapitalistimiz mi? Karamehmet, dünyanın en zengin 45. (bazı verilere göre ise 29'uncu) kişisi. Bazıları, Pamukbank olayının Karamehmet'in varlığına göz koyan "yabancı"ların komplosu olduğunu iddia ediyorlar. Örneğin Cumhuriyet gazetesi bu yönde tartışıyor. Karamehmet, nesillerden beri zengin olan bir aileden geliyor. Karamehmet, fabrikalarında çalışan işçileri sömürerek ve hükümetteki bağlantılarını kullanıp ödediğimiz vergilerin bir kısmına el koyarak yani bizi ikinci bir kez sömürerek dünyanın en zenginleri listesine girdi. Bu süreç bir döner kapı yarattı. Özel sektör ya kamudan satın alarak ya da sıfırdan kurarak banka sahibi oluyor. Ardından bu bankalar sahiplerince soyuluyor, moda deyimle "içi boşaltılıyor". Sonra batmak üzere olan bu bankaya devlet el koyuyor ve yeniden özelleştiriliyor. Her aşamada faturayı biz öderken milyarlarca dolar patronların cebine gidiyor. Örneğin Sümerbank çok ucuza (aslında bedavaya) özelleştirildi, içi boşaltılınca el konuldu ve tekrar yüce ordunun yanı kuruluşu OYAK'a ve yine bedavaya satıldı. Parti devam ediyor Laila diskosu bu yıl da geçen yılki kadar dolup taşıyor. Bizim paramızı hortumlayan Karamehmet gibi zenginler, bir bardak biranın 20 milyon TL olduğu diskoda günlerini gün etmeye devam ediyorlar. Pamukbank battıktan sonra, 23 Haziran tarihli Radikal Gazetesi, fiyatı 500 bin dolar olan lüks villa satışlarının krizden etkilenmediğini yazıyordu. Çözüm ne? Bir işveren kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre İsviçre bankalarında TC vatandaşlarına ait 65 milyar dolarlık hesap var. Bu soyguncuların sırtımızdan kazandıkları paraların sadece İsviçre bankalarına kaçırdıkları kısmı bile kamu sektörünün orta ve uzun vadelei dış borçları toplamı olan 70 milyar dolara yakın. Yıllardır hırsız kapitalistlerin yarattığı açıklar bizim vergilerimizle kapatılıyor. Batan banka veya şirketler bizim vergilerimizle kurtarılıp yolsuzluğa batmış politikacıların kontrolüne veriliyor ve sonra yeniden satılıyor. Batan banka ve şirketler işçilerin kontrolünde kamulaştırılmalı ve çalışanlarınca yönetilmeli. Yıllardan beri özelleştirmelerden ve faizden zenginleşenler ağır bir şekilde vergilendirilmeli, hortumcuların bütün varlıklarına el konulmalı ve elde edilen para toplumun genelinin refahını yükseltecek biçimde kullanılmalı.

Antikapitalist; Sayı 17; Temmuz 2002

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön