Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


DERVİŞ’İN CHP’SİNE OY YOK;
IMF POLİTİKALARINA ONAY YOK

Sol seçmenin yıllardır en çok şikayetçi olduğu konuların başında bölünmüşlük geliyor. Türkiye'de seçmenlerin yüzde 60-70 kadarı sağ partilere, kalan yüzde 30-40 kadarı da sol partilere oy veriyor. Toplumsal mücadelenin düzeyi sol oyları zaman zaman yüzde 40'ın üzerine de çıkarttı. Sağdaki partilerin bölünmüşlüğü arasında sol oyların tek bir partide toplanmasının solu tek başına iktidara taşıyacağı fikri, bu seçim döneminde yönetici sınıf tarafından da sıkça dile getirildi. CHP'nin yükselişi Medyanın bu "birleşin" bombardımanı ve DSP'nin 3 yıllık iktidarındaki uygulamalarının etkisiyle sol seçmenin ağırlıklı olarak CHP'ye yöneldiğini görüyoruz. Ekonomik krizin tek çözücüsü olarak sunulan Derviş'in CHP ile ittifak yapması ve AKP'nin yükselişi CHP'ye yönelişi artırdı. Aşırı sağın yükselmesi ile merkez sağ partilerin iktidarları arasında haklı olarak doğrudan bir ilişki kuran sol seçmen, "sağ parti iktidarları faşistleri ve İslamcıları büyüttü, bir de sol iktidar olsun, oylarımızı bölmeyelim" diyorlar. CHP'nin solcu olmadığını iddia edenlere karşı da haklı olarak, "AKP, DYP, MHP'ye göre CHP sol değil mi?" diye itiraz ediyorlar. Ama CHP'nin solculuğu nasıl bir solculuk diye tartışmak zorundayız. "Yeni Sol" Yaşanan uluslararası düzeydeki ekonomik kriz nedeniyle sadece Türkiye'de değil, dünyanın hemen her yerindeki merkez sol partiler eski dönemlerdeki gibi sol partiler değiller. İngiltere'de Blair liderliğindeki İşçi Partisi'nin "üçüncü yol" diye adlandırdığı bir çizgideler. Nedir bu çizgi? Esas olarak pazar ekonomisinin kurallarını ve işleyişini kabul eden, topluma piyasanın ihtiyaçlarına göre yön veren, uluslararası rekabeti, birikim ve kârı insan ihtiyaçlarından önce gören bir sol. Sosyal devleti küçülterek eğitim, sağlık ve temel altyapı alanları da dahil olmak üzere her alanı ticarileştirmeye çalışan bir sol. İşten atmayı kolaylaştıran, düşük ve ağır çalışma koşullarını dayatan esnek üretimi benimseyen, bunun önündeki en büyük engel olan sendikal örgütlenmeleri zayıflatmayı hedefleyen bir sol. İşçi sınıfıyla organik bağlarını kopararak Amerika'daki Clinton'ın Demokrat Parti modelini benimsetmeye çalışan bir sol. Türkiye'de CHP Bunun Türkiye'deki anlamı ise IMF'ci, savaşçı, özelleştirmeci bir sol oldu. Bu anlayışı büyük bir istekle benimseyen Baykal, 1999 seçimleri öncesi yaptığı son CHP kurultayında (basında Ricky Martin Kurultayı diye yankı bulmuştu) bu yaklaşımı ilan etmişti. Bu yeni sol anlayış, hükümet ortağı olduğu her dönemde yoksullaştırdı, savaştırdı. Bununla da kalmadı Kürt kimliğinin inkar edilmesi korosuna katıldı. Yoksulların sisteme öfkesinden beslenen İslami harekete karşı devletin gözü kara fedaisi oldu. Reformsuz reformizm Bugün CHP, DSP, YTP gibi merkez sol partilerde görülen bu "üçüncü yolcu" yeni sol, yoksullara ve ezilenlere hiçbir şey vaat etmiyor. Çünkü kapitalist sistem ciddi bir krizde ve reformlara para ayıracak durumda değil. Bu yeni sol ise sermayedarların uluslararası düzeydeki bu krizini yönetmeye talip. "Ben bir sosyal demokratım" diyen Derviş'te simgeleştirebileceğimiz bu hasta bakıcılık yaklaşımı, "piyasa ekonomisi sınırları içinde kalacağı, özelleştirmeler yapacağı, devleti küçülteceği, verimliliği artıracağı" yani sermayenin ihtiyaçlarına uygun davranacağını vaat ediyor sadece. Bugün en billur haliyle CHP'de görülen bu anlayışın ihtiyacımız olan sol olmadığını kabul eden ama yine de CHP'ye oy vereceğini söyleyen çok sayıda solcu var. Neden? CHP'nin ihtiyacımıza uygun bir sol parti olmadığı, yoksul, işsiz kitlelerin, ezilenlerin derdine derman olmayacağını bilen bu kesimin yine de CHP'ye oy vermesine neden olan temel şey başka bir alternatif görmemesidir. Piyasa ekonomisinin alternatifi olmadığını kabul ettiğiniz anda IMF ve Dünya Bankası politikalarını (içinize sinmese bile) uygulamak dışında seçenek kalmıyor. Sosyal devlet yaklaşımının terk edilmesi gerektiğine, eğitim ve sağlığın ticarileştirilmesine, buna karşı durmanın yanlış olduğuna ikna olursunuz. Bu uygulamalar doğrudan sizi vurana kadar da, bu fikirleri kabul etmenin aslında kendi ipinizi çekmek olduğunu fark etmeyebilirsiniz.


Politik kutuplaşma ve aşırı sağ
Merkez sağdaki partilerin uzun iktidar dönemleri sonunda hükümetlere gelen merkez soldaki partiler yukarıda anlatılan politikalarla seçmenlerini hayal kırıklığına uğratırken politik kutuplaşma hızlandı. Denenmiş merkez sağ partiler ile hayal kırıklığına uğratmış merkez sol partilerden uçlara kayış hızlandı. Marjinal olan aşırı uçlar, ekonomik krizin yarattığı öfke ve radikalleşme nedeniyle büyüme olanağı yakaladılar. Türkiye'de 1980'lerin sonu 90'ların başlarında yaşanan bu süreç Avrupa'da 1990'ların sonlarına doğru yaşanmaya başlandı. Bugün bir çok Avrupa ülkesinde merkezdeki sağ ve sol partilerin altının boşaldığına, aşırı sağın yükseldiğine ve solun solundaki alternatiflerin ciddi bir büyüklüğe ulaştıklarına tanık oluyoruz. Aşırı sağ ve solun solundaki hareketlerin yükselmesinin temel nedeni sistemin sorunları karşısında radikal değişiklikler önermeleri, yaşamımızda köklü değişiklikler gerçekleştirme sözü vermeleridir. Yaşanan uluslararası ekonomik kriz nedeniyle ne merkez sağ, ne de merkez sol böylesi bir söz vermiyor, veremiyor. Verseler de kitleler açısından inandırıcı olamıyorlar. Ne yazık ki Türkiye'de bu politik kutuplaşmanın sol ucu eksik kaldı. Bu nedenle de sağ uçtaki yükselme çok önemli boyutlara ulaştı. Faşist hareket Aşırı sağdaki hareketlerden birisi, MHP'nin temsil ettiği faşist hareket. Çok değil 10 yıl kadar önce toplumda marjinal bir hareket olan, demokrasiye, insan haklarına, çeşitliliğe düşman olduğu bilinen, faşist silahlı sokak çetelerinin partisi diye tanınan MHP'nin meşrulaşması, örgütsel gücünü artırması devam ediyor. 3 Kasım seçimlerinde MHP'nin oylarında meydana gelmesi beklenen düşüş, bu partinin gücünün azaldığını göstermez. Son seçimlerde tepki oylarının bir kısmı ile devletin saldırısı altındaki İslami hareketten 5 puan emanet oy alan MHP, bu oyları yitirecek olsa bile, iktidar ortağı olduğu süre içinde örgütsel olarak güçlendi. Bu hareketin güç aldığı toplumsal taban, esas olarak, küçük sermayedarlar (köylüler, esnaf vb), bunların yanında çalışan en örgütsüz işçiler, işsizlerden oluşturuyor. Bu kesimin kapitalizmin krizi karşısındaki öfkesini ezilen bir azınlığa (Kürtler, Aleviler, gayrı-Müslimler, eşcinseller vb.) yönelterek "kısa yoldan sorunları çözeceği" iddiasında bulunan bu partinin stratejisi, umutsuzluğun şiddet yoluyla daha alttaki bir kesime yönlendirilmesi üzerine kurulu. Orta sınıfların sisteme öfkesini yönetici sınıfa değil de bir azınlığa yönelten faşist söylem, ne yazık merkez sağın tabanından kopanlar için bir çekim gücü oluşturmaya devam ediyor. İslami hareket Aşırı sağdaki diğer güç ise İslami hareket. Adil düzen, iş, aş, adalet, Filistinlilerle dayanışma, anti-emperyalizm söylemleriyle orta sınıfların, kent yoksullarının öfkesinden beslenen bu hareket, devletin düşman ilan etmesine ve saldırmasına karşın güçlerini ve desteğini koruyor. Hatta ılımlılaşarak merkeze doğru kayan AKP aracılığıyla bu desteği büyütüyor. Yoksulların ve orta sınıfların öfkesini faşist hareketten farklı olarak yönetici sınıfa ve emperyalizme doğru yönlendiren İslami hareket, geniş kitleler için umut olmaya devam ediyor.

Aşırı sağın ilacı ne?
Aşırı sağın beslendiği yer, geniş kitlelerin iş, aş, adalet özlemleridir. Bu özlemlere yanıt vermeden, İslami hareketin liderliğinin bu konularda ikiyüzlü olduğunu pratikte göstermeden, düşmanlık ve kin üzerinden örgütlenen faşist hareketin toplumda izole edilmesi için özel bir çaba harcamadan aşırı sağın yükselişini durdurmak mümkün değildir. Aşırı sağın yükselişi altında ezilen merkez solun tabanı, solun İslami hareketle rekabet içinde olduğunu görmek ve faşist hareketin meşrulaşmasına dur demek zorundadır. Geleneksel olarak solun kaleleri olan varoşlardaki aşırı sağın egemenliği, "İslami hareketin rüşvetle satın aldığı oyları Kuran'a el bastırarak garantiye aldığı" gibi toplumsal gerçekliği görmeyen yaklaşımlarla açıklanamaz. Eğer varoşlarda yoksulluk, işsizlik, sefalet, gelecekten ve sistemden umutsuzluk hakim olmasa; eğer yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı umut veren mücadeleler olsa varoşlardaki politik eğilimler bu kadar kolay yönlendirilebilir miydi? Kaldı ki devletin baskısını ensesinde hisseden İslami hareket, bu tür yollarla anlamlı bir oy değişikliği yaratabiliyorsa, bu alanlarda zaten çok büyük bir örgütsel güce sahip demektir. CHP durdurur mu? Yoksullaştırma, işsizleştirme, inkar ve baskı politikalarının uygulayıcısı olmayı vaat eden CHP aşırı sağın ilacı olamaz. Kamu kesiminde kadrolaşarak su başlarını tutan sağcılar, belki geçici bir süre temkinli davranmak zorunda kalacak, hatta değişmiş gibi davranacaklardır. Ancak bu sırada, aşırı sağı besleyen nedenler ortadan kalkmayacak, hatta uygulanacak ekonomik program nedeniyle derinleşecektir. IMF'nin yoksullaştırma, işsizleştirme, özelleştirme, örgütsüzleştirme programı nedeniyle radikalleşenler için solun bir seçenek olması daha da zorlaşacaktır. CHP, eğitim, sağlık, temel altyapı, enerji ve iletişim alanlarındaki ticarileştirmeleri hızlandıracaktır. Bize umut verecek, solu güçlendirip sağın etki alanını daraltacak kitlesel mücadeleler ise CHP iktidarınca teslim olmaya zorlanacaktır. CHP kendisine oy veren kesimlere bile açıkça ihanet edecek, sola inançsızlığı ve güvensizliği artıracaktır. Tıpkı DSP'nin faşistleri hükümete taşıdığı gibi, CHP de, yönetici sınıf isterse MHP'yi hükümet ortağı yapacaktır. İsrail ile stratejik işbirliğine devam edecek olan CHP iktidarı, başta Filistinliler olmak üzere Ortadoğu'nun ezilen halklarıyla dayanışmak isteyenlerin, ABD müdahalelerine itiraz edenlerin aşırı sağa kaymalarına çanak tutmuş olacaktır. Kısacası CHP aşırı sağın yükselişini durdurmayacak; aksine aşırı sağın yükselmesine neden olan temel ekonomik ve sosyal politikaların uygulayıcısı olacaktır. Ne yapmalı? Peki aşırı sağın yükselişini durduracak, Türkiye'yi sola çekecek yol ne? Bunun tek yolu politik kutuplaşmanın soldaki ucunda yaşadığımız boşluğu dolduracak bir alternatif yaratmaktır. Solun solunda (ya da CHP'nin solunda) yaratılacak böylesi bir alternatifi güçlendirmek dışında bir çözüm yok. Böyle bir alternatif yaratmanın zor olduğu doğru; ama bu zoru başarmak dışında akılcı bir yol yok. Bugün DEHAP çatısı altında oluşturulan Sol İttifak bu yolda adım atmamızı sağlayacak tek seçim adresidir.

BARAJ SORUNU
DEHAP'a değil CHP'ye oy vereceğini söyleyen bir çok solcu, "Oyumun çöpe gitmesini istemiyorum, DEHAP barajı aşamaz" diyor. Gerçekten de DEHAP'ın barajı aşması çok zor görünüyor. Ancak, sağa karşı "ne de olsa sol" diye CHP'ye verilecek oylar, yönetici sınıfın programına onay vermek anlamına gelecektir. Yönetici sınıfın iktidar adayı olan CHP'nin bugün Derviş'in solundakilerin oyuna ihtiyacı yok. Yönetici sınıfın programını uygulayabilmesi için ihtiyaç duyduğu neo-liberal, milliyetçi ve laik cepheci fikirler merkez sol tabanda hakim ve bu büyük kesim CHP'ye oy verecek. Zaten medya, generaller, savcılar ve emniyet güçleri bu durumu garantilemek için harıl harıl çalışıyorlar. Ancak aşırı sağı büyüten bu fikir ve politikalara itirazı olanlar, emek, barış ve demokrasi taraftarları, CHP'nin solunda kalanları kucaklayıp sola çekecek bir alternatif yaratmak zorundalar. Bu alternatifin bu seçimdeki adı DEHAP'tır. Bu ittifakın güçlenmesi, emek, barış ve demokrasi talepleri etrafında mücadele etmek isteyenlerin güvenini artıracaktır. DEHAP'a giden oyların büyüklüğü, emek, barış ve demokrasi talepleri etrafında birlikte durmak isteyenlerin büyüklüğünü gösterecektir. Daha çok oy, ortak taleplerimizi kazanmamızı sağlayacak olan mücadele birliklerinin oluşmasında ihtiyacımız olan moral ve güvene daha çok katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, DEHAP barajı aşamayacak bile olsa, alanımızda DEHAP'a oy kampanyalarını en iyi şekilde yapmak, DEHAP'ın oylarını artırmak, mücadele birliklerini oluşturmak zorundayız. Zoru başarmak Toplumsal mücadelenin moralsiz ve düşük olduğu bu dönemde DEHAP'a oy istemek kolay değil, biliyoruz. Neo-liberal, milliyetçi, laik cepheci fikirlerle tartışmak zorundayız. Sadece bu da değil, neye ihtiyacımız olduğunu ve bunu neden CHP'ye oy vererek elde edemeyeceğimizi sabır ve inatla anlatmak zorundayız. Bu da yetmiyor, DEHAP'ın nasıl bir birlik olduğunu, Kürt hareketi ve Türk sosyalist solunun içinde bulunduğu durumu da tartışmak zorundayız. Üstüne bir de baraj tartışması gelecek. Bu zorlu tartışmalardan sonra DEHAP'a oy vermeye ikna edilecek her bir kişi, Türkiye'nin sola çekilmesinde, bunu sağlayacak mücadelelerin, bu mücadeleleri kitleselleştirecek birliklerin yaratılmasında altın değerinde olacaktır. Bu mücadele birlikleri oluşmadan, solun solunda bir alternatif yaratmak da, sola çekmek de mümkün değildir.

Antikapitalist; Sayı 19; Ekim 2002

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön