| 
     DERVİŞ’İN 
        CHP’SİNE OY YOK; 
        IMF POLİTİKALARINA ONAY YOK
      Sol seçmenin yıllardır en çok şikayetçi olduğu konuların başında bölünmüşlük 
        geliyor. Türkiye'de seçmenlerin yüzde 60-70 kadarı sağ partilere, kalan 
        yüzde 30-40 kadarı da sol partilere oy veriyor. Toplumsal mücadelenin 
        düzeyi sol oyları zaman zaman yüzde 40'ın üzerine de çıkarttı. Sağdaki 
        partilerin bölünmüşlüğü arasında sol oyların tek bir partide toplanmasının 
        solu tek başına iktidara taşıyacağı fikri, bu seçim döneminde yönetici 
        sınıf tarafından da sıkça dile getirildi. CHP'nin yükselişi Medyanın bu 
        "birleşin" bombardımanı ve DSP'nin 3 yıllık iktidarındaki uygulamalarının 
        etkisiyle sol seçmenin ağırlıklı olarak CHP'ye yöneldiğini görüyoruz. 
        Ekonomik krizin tek çözücüsü olarak sunulan Derviş'in CHP ile ittifak 
        yapması ve AKP'nin yükselişi CHP'ye yönelişi artırdı. Aşırı sağın yükselmesi 
        ile merkez sağ partilerin iktidarları arasında haklı olarak doğrudan bir 
        ilişki kuran sol seçmen, "sağ parti iktidarları faşistleri ve İslamcıları 
        büyüttü, bir de sol iktidar olsun, oylarımızı bölmeyelim" diyorlar. 
        CHP'nin solcu olmadığını iddia edenlere karşı da haklı olarak, "AKP, 
        DYP, MHP'ye göre CHP sol değil mi?" diye itiraz ediyorlar. Ama CHP'nin 
        solculuğu nasıl bir solculuk diye tartışmak zorundayız. "Yeni Sol" 
        Yaşanan uluslararası düzeydeki ekonomik kriz nedeniyle sadece Türkiye'de 
        değil, dünyanın hemen her yerindeki merkez sol partiler eski dönemlerdeki 
        gibi sol partiler değiller. İngiltere'de Blair liderliğindeki İşçi Partisi'nin 
        "üçüncü yol" diye adlandırdığı bir çizgideler. Nedir bu çizgi? 
        Esas olarak pazar ekonomisinin kurallarını ve işleyişini kabul eden, topluma 
        piyasanın ihtiyaçlarına göre yön veren, uluslararası rekabeti, birikim 
        ve kârı insan ihtiyaçlarından önce gören bir sol. Sosyal devleti küçülterek 
        eğitim, sağlık ve temel altyapı alanları da dahil olmak üzere her alanı 
        ticarileştirmeye çalışan bir sol. İşten atmayı kolaylaştıran, düşük ve 
        ağır çalışma koşullarını dayatan esnek üretimi benimseyen, bunun önündeki 
        en büyük engel olan sendikal örgütlenmeleri zayıflatmayı hedefleyen bir 
        sol. İşçi sınıfıyla organik bağlarını kopararak Amerika'daki Clinton'ın 
        Demokrat Parti modelini benimsetmeye çalışan bir sol. Türkiye'de CHP Bunun 
        Türkiye'deki anlamı ise IMF'ci, savaşçı, özelleştirmeci bir sol oldu. 
        Bu anlayışı büyük bir istekle benimseyen Baykal, 1999 seçimleri öncesi 
        yaptığı son CHP kurultayında (basında Ricky Martin Kurultayı diye yankı 
        bulmuştu) bu yaklaşımı ilan etmişti. Bu yeni sol anlayış, hükümet ortağı 
        olduğu her dönemde yoksullaştırdı, savaştırdı. Bununla da kalmadı Kürt 
        kimliğinin inkar edilmesi korosuna katıldı. Yoksulların sisteme öfkesinden 
        beslenen İslami harekete karşı devletin gözü kara fedaisi oldu. Reformsuz 
        reformizm Bugün CHP, DSP, YTP gibi merkez sol partilerde görülen bu "üçüncü 
        yolcu" yeni sol, yoksullara ve ezilenlere hiçbir şey vaat etmiyor. 
        Çünkü kapitalist sistem ciddi bir krizde ve reformlara para ayıracak durumda 
        değil. Bu yeni sol ise sermayedarların uluslararası düzeydeki bu krizini 
        yönetmeye talip. "Ben bir sosyal demokratım" diyen Derviş'te 
        simgeleştirebileceğimiz bu hasta bakıcılık yaklaşımı, "piyasa ekonomisi 
        sınırları içinde kalacağı, özelleştirmeler yapacağı, devleti küçülteceği, 
        verimliliği artıracağı" yani sermayenin ihtiyaçlarına uygun davranacağını 
        vaat ediyor sadece. Bugün en billur haliyle CHP'de görülen bu anlayışın 
        ihtiyacımız olan sol olmadığını kabul eden ama yine de CHP'ye oy vereceğini 
        söyleyen çok sayıda solcu var. Neden? CHP'nin ihtiyacımıza uygun bir sol 
        parti olmadığı, yoksul, işsiz kitlelerin, ezilenlerin derdine derman olmayacağını 
        bilen bu kesimin yine de CHP'ye oy vermesine neden olan temel şey başka 
        bir alternatif görmemesidir. Piyasa ekonomisinin alternatifi olmadığını 
        kabul ettiğiniz anda IMF ve Dünya Bankası politikalarını (içinize sinmese 
        bile) uygulamak dışında seçenek kalmıyor. Sosyal devlet yaklaşımının terk 
        edilmesi gerektiğine, eğitim ve sağlığın ticarileştirilmesine, buna karşı 
        durmanın yanlış olduğuna ikna olursunuz. Bu uygulamalar doğrudan sizi 
        vurana kadar da, bu fikirleri kabul etmenin aslında kendi ipinizi çekmek 
        olduğunu fark etmeyebilirsiniz. 
       
        Politik kutuplaşma ve aşırı sağ 
        Merkez sağdaki partilerin uzun iktidar dönemleri sonunda hükümetlere gelen 
        merkez soldaki partiler yukarıda anlatılan politikalarla seçmenlerini 
        hayal kırıklığına uğratırken politik kutuplaşma hızlandı. Denenmiş merkez 
        sağ partiler ile hayal kırıklığına uğratmış merkez sol partilerden uçlara 
        kayış hızlandı. Marjinal olan aşırı uçlar, ekonomik krizin yarattığı öfke 
        ve radikalleşme nedeniyle büyüme olanağı yakaladılar. Türkiye'de 1980'lerin 
        sonu 90'ların başlarında yaşanan bu süreç Avrupa'da 1990'ların sonlarına 
        doğru yaşanmaya başlandı. Bugün bir çok Avrupa ülkesinde merkezdeki sağ 
        ve sol partilerin altının boşaldığına, aşırı sağın yükseldiğine ve solun 
        solundaki alternatiflerin ciddi bir büyüklüğe ulaştıklarına tanık oluyoruz. 
        Aşırı sağ ve solun solundaki hareketlerin yükselmesinin temel nedeni sistemin 
        sorunları karşısında radikal değişiklikler önermeleri, yaşamımızda köklü 
        değişiklikler gerçekleştirme sözü vermeleridir. Yaşanan uluslararası ekonomik 
        kriz nedeniyle ne merkez sağ, ne de merkez sol böylesi bir söz vermiyor, 
        veremiyor. Verseler de kitleler açısından inandırıcı olamıyorlar. Ne yazık 
        ki Türkiye'de bu politik kutuplaşmanın sol ucu eksik kaldı. Bu nedenle 
        de sağ uçtaki yükselme çok önemli boyutlara ulaştı. Faşist hareket Aşırı 
        sağdaki hareketlerden birisi, MHP'nin temsil ettiği faşist hareket. Çok 
        değil 10 yıl kadar önce toplumda marjinal bir hareket olan, demokrasiye, 
        insan haklarına, çeşitliliğe düşman olduğu bilinen, faşist silahlı sokak 
        çetelerinin partisi diye tanınan MHP'nin meşrulaşması, örgütsel gücünü 
        artırması devam ediyor. 3 Kasım seçimlerinde MHP'nin oylarında meydana 
        gelmesi beklenen düşüş, bu partinin gücünün azaldığını göstermez. Son 
        seçimlerde tepki oylarının bir kısmı ile devletin saldırısı altındaki 
        İslami hareketten 5 puan emanet oy alan MHP, bu oyları yitirecek olsa 
        bile, iktidar ortağı olduğu süre içinde örgütsel olarak güçlendi. Bu hareketin 
        güç aldığı toplumsal taban, esas olarak, küçük sermayedarlar (köylüler, 
        esnaf vb), bunların yanında çalışan en örgütsüz işçiler, işsizlerden oluşturuyor. 
        Bu kesimin kapitalizmin krizi karşısındaki öfkesini ezilen bir azınlığa 
        (Kürtler, Aleviler, gayrı-Müslimler, eşcinseller vb.) yönelterek "kısa 
        yoldan sorunları çözeceği" iddiasında bulunan bu partinin stratejisi, 
        umutsuzluğun şiddet yoluyla daha alttaki bir kesime yönlendirilmesi üzerine 
        kurulu. Orta sınıfların sisteme öfkesini yönetici sınıfa değil de bir 
        azınlığa yönelten faşist söylem, ne yazık merkez sağın tabanından kopanlar 
        için bir çekim gücü oluşturmaya devam ediyor. İslami hareket Aşırı sağdaki 
        diğer güç ise İslami hareket. Adil düzen, iş, aş, adalet, Filistinlilerle 
        dayanışma, anti-emperyalizm söylemleriyle orta sınıfların, kent yoksullarının 
        öfkesinden beslenen bu hareket, devletin düşman ilan etmesine ve saldırmasına 
        karşın güçlerini ve desteğini koruyor. Hatta ılımlılaşarak merkeze doğru 
        kayan AKP aracılığıyla bu desteği büyütüyor. Yoksulların ve orta sınıfların 
        öfkesini faşist hareketten farklı olarak yönetici sınıfa ve emperyalizme 
        doğru yönlendiren İslami hareket, geniş kitleler için umut olmaya devam 
        ediyor. 
      Aşırı sağın ilacı ne?  
        Aşırı sağın beslendiği yer, geniş kitlelerin iş, aş, adalet özlemleridir. 
        Bu özlemlere yanıt vermeden, İslami hareketin liderliğinin bu konularda 
        ikiyüzlü olduğunu pratikte göstermeden, düşmanlık ve kin üzerinden örgütlenen 
        faşist hareketin toplumda izole edilmesi için özel bir çaba harcamadan 
        aşırı sağın yükselişini durdurmak mümkün değildir. Aşırı sağın yükselişi 
        altında ezilen merkez solun tabanı, solun İslami hareketle rekabet içinde 
        olduğunu görmek ve faşist hareketin meşrulaşmasına dur demek zorundadır. 
        Geleneksel olarak solun kaleleri olan varoşlardaki aşırı sağın egemenliği, 
        "İslami hareketin rüşvetle satın aldığı oyları Kuran'a el bastırarak 
        garantiye aldığı" gibi toplumsal gerçekliği görmeyen yaklaşımlarla 
        açıklanamaz. Eğer varoşlarda yoksulluk, işsizlik, sefalet, gelecekten 
        ve sistemden umutsuzluk hakim olmasa; eğer yoksulluğa ve adaletsizliğe 
        karşı umut veren mücadeleler olsa varoşlardaki politik eğilimler bu kadar 
        kolay yönlendirilebilir miydi? Kaldı ki devletin baskısını ensesinde hisseden 
        İslami hareket, bu tür yollarla anlamlı bir oy değişikliği yaratabiliyorsa, 
        bu alanlarda zaten çok büyük bir örgütsel güce sahip demektir. CHP durdurur 
        mu? Yoksullaştırma, işsizleştirme, inkar ve baskı politikalarının uygulayıcısı 
        olmayı vaat eden CHP aşırı sağın ilacı olamaz. Kamu kesiminde kadrolaşarak 
        su başlarını tutan sağcılar, belki geçici bir süre temkinli davranmak 
        zorunda kalacak, hatta değişmiş gibi davranacaklardır. Ancak bu sırada, 
        aşırı sağı besleyen nedenler ortadan kalkmayacak, hatta uygulanacak ekonomik 
        program nedeniyle derinleşecektir. IMF'nin yoksullaştırma, işsizleştirme, 
        özelleştirme, örgütsüzleştirme programı nedeniyle radikalleşenler için 
        solun bir seçenek olması daha da zorlaşacaktır. CHP, eğitim, sağlık, temel 
        altyapı, enerji ve iletişim alanlarındaki ticarileştirmeleri hızlandıracaktır. 
        Bize umut verecek, solu güçlendirip sağın etki alanını daraltacak kitlesel 
        mücadeleler ise CHP iktidarınca teslim olmaya zorlanacaktır. CHP kendisine 
        oy veren kesimlere bile açıkça ihanet edecek, sola inançsızlığı ve güvensizliği 
        artıracaktır. Tıpkı DSP'nin faşistleri hükümete taşıdığı gibi, CHP de, 
        yönetici sınıf isterse MHP'yi hükümet ortağı yapacaktır. İsrail ile stratejik 
        işbirliğine devam edecek olan CHP iktidarı, başta Filistinliler olmak 
        üzere Ortadoğu'nun ezilen halklarıyla dayanışmak isteyenlerin, ABD müdahalelerine 
        itiraz edenlerin aşırı sağa kaymalarına çanak tutmuş olacaktır. Kısacası 
        CHP aşırı sağın yükselişini durdurmayacak; aksine aşırı sağın yükselmesine 
        neden olan temel ekonomik ve sosyal politikaların uygulayıcısı olacaktır. 
        Ne yapmalı? Peki aşırı sağın yükselişini durduracak, Türkiye'yi sola çekecek 
        yol ne? Bunun tek yolu politik kutuplaşmanın soldaki ucunda yaşadığımız 
        boşluğu dolduracak bir alternatif yaratmaktır. Solun solunda (ya da CHP'nin 
        solunda) yaratılacak böylesi bir alternatifi güçlendirmek dışında bir 
        çözüm yok. Böyle bir alternatif yaratmanın zor olduğu doğru; ama bu zoru 
        başarmak dışında akılcı bir yol yok. Bugün DEHAP çatısı altında oluşturulan 
        Sol İttifak bu yolda adım atmamızı sağlayacak tek seçim adresidir. 
       BARAJ SORUNU 
        DEHAP'a değil CHP'ye oy vereceğini söyleyen bir çok solcu, "Oyumun 
        çöpe gitmesini istemiyorum, DEHAP barajı aşamaz" diyor. Gerçekten 
        de DEHAP'ın barajı aşması çok zor görünüyor. Ancak, sağa karşı "ne 
        de olsa sol" diye CHP'ye verilecek oylar, yönetici sınıfın programına 
        onay vermek anlamına gelecektir. Yönetici sınıfın iktidar adayı olan CHP'nin 
        bugün Derviş'in solundakilerin oyuna ihtiyacı yok. Yönetici sınıfın programını 
        uygulayabilmesi için ihtiyaç duyduğu neo-liberal, milliyetçi ve laik cepheci 
        fikirler merkez sol tabanda hakim ve bu büyük kesim CHP'ye oy verecek. 
        Zaten medya, generaller, savcılar ve emniyet güçleri bu durumu garantilemek 
        için harıl harıl çalışıyorlar. Ancak aşırı sağı büyüten bu fikir ve politikalara 
        itirazı olanlar, emek, barış ve demokrasi taraftarları, CHP'nin solunda 
        kalanları kucaklayıp sola çekecek bir alternatif yaratmak zorundalar. 
        Bu alternatifin bu seçimdeki adı DEHAP'tır. Bu ittifakın güçlenmesi, emek, 
        barış ve demokrasi talepleri etrafında mücadele etmek isteyenlerin güvenini 
        artıracaktır. DEHAP'a giden oyların büyüklüğü, emek, barış ve demokrasi 
        talepleri etrafında birlikte durmak isteyenlerin büyüklüğünü gösterecektir. 
        Daha çok oy, ortak taleplerimizi kazanmamızı sağlayacak olan mücadele 
        birliklerinin oluşmasında ihtiyacımız olan moral ve güvene daha çok katkıda 
        bulunacaktır. Bu nedenle, DEHAP barajı aşamayacak bile olsa, alanımızda 
        DEHAP'a oy kampanyalarını en iyi şekilde yapmak, DEHAP'ın oylarını artırmak, 
        mücadele birliklerini oluşturmak zorundayız. Zoru başarmak Toplumsal mücadelenin 
        moralsiz ve düşük olduğu bu dönemde DEHAP'a oy istemek kolay değil, biliyoruz. 
        Neo-liberal, milliyetçi, laik cepheci fikirlerle tartışmak zorundayız. 
        Sadece bu da değil, neye ihtiyacımız olduğunu ve bunu neden CHP'ye oy 
        vererek elde edemeyeceğimizi sabır ve inatla anlatmak zorundayız. Bu da 
        yetmiyor, DEHAP'ın nasıl bir birlik olduğunu, Kürt hareketi ve Türk sosyalist 
        solunun içinde bulunduğu durumu da tartışmak zorundayız. Üstüne bir de 
        baraj tartışması gelecek. Bu zorlu tartışmalardan sonra DEHAP'a oy vermeye 
        ikna edilecek her bir kişi, Türkiye'nin sola çekilmesinde, bunu sağlayacak 
        mücadelelerin, bu mücadeleleri kitleselleştirecek birliklerin yaratılmasında 
        altın değerinde olacaktır. Bu mücadele birlikleri oluşmadan, solun solunda 
        bir alternatif yaratmak da, sola çekmek de mümkün değildir. 
      Antikapitalist; Sayı 19; Ekim 
        2002 
       
      'Türkiye'de Durum' sayfasına dön 
        sayfa başına dön    | 
    |