|
Ekonomik
Krizden Çıktık Mı
Cem Uzun
Kemal Derviş önce, "krizden çıktık" dedi. Ardından da IMF'nin
kredi musluğunu kısacağı korkusuyla, "özerklikte ipin ucu kaçtı,
yasa değiştirilecek" diyen Ecevit'i bu sözlerini geri almaya ikna
etmek zorunda kaldı. Patronlar açısından iki kriz Egemen sınıf açısından
iki kriz söz konusu. Birincisi mali sistemin krizi diğeri de reel ekonominin
çöküşü. İşçi sınıfı açısından bir kriz İşçi sınıfı açısından bir kriz
söz konusu. Hala işi olanlar iki yıl önce de zaten düşük olan ücretlerinin
yarısından fazlasını kaybettiler. Resmi rakamlara göre de 1.5 milyon kişi
işsiz. Dolayısıyla her ailenin geliri daha da azaldı. Mali kriz riski
18 Şubat 2001'de yaşadığımız türde bir mali krizin tekrarlanma olasılığı
yüksek. İki yıl önce 1.5 milyon TL olan dolar şu sıralar 1.3 milyon TL
civarında seyrediyor. Ancak enflasyon hızla artıyor. Bu işte bir mantık
var ise o zaman TL bir kez daha çökecek çünkü Şubat 2001'de olduğu gibi
aşırı değerlenmiş durumda. TL son bir yılda satın alma değerinin yarısını
kaybetti ancak geçen yıla göre daha fazla dolar satın alabiliyor. Ama
bu bir tımarhane ekonomisi. Dolayısıyla bu mantık işlemeyebilir ya da
daha ileri bir aşamada devreye girebilir. Borçlar Türkiye'nin iç ve dış
borçlarında bir azalma yaşanmadı. Egemenler eski borçları ödeyebilmek
için sürekli yeni borçlar alıyorlar. Bankacılar verdikleri borçların faizlerini
alamayacaklarını düşündükleri anda yeni bir mali krizin kapıları aralanacaktır.
Derviş'in, Ecevit'in "özerklik" sözleri üzerine paniklemesinin
altında yatan gerçek bu. Hükümetin vergileri arttıran, harcamaları düşüren
ve yüzbinlerce işçiyi kapı önüne koyan kararları bankerleri borç ödemelerinin
uzun vadede yapılacağına ikna etti. Derviş bu nedenle "krizden çıktık"
diyebiliyor. Daha da önemlisi bu saldırılara karşı işçi sınıfından şu
ana kadar ciddi bir yanıt gelmedi. İşçilere taviz yok Derviş için önemli
olan işçilere yaşam standardını yükseltecek KDV oranının düşürülmesi gibi
tavizlerin verilmemesidir. Derviş açıkça, "KDV'yi %18 'den %15 indirmek
bizim mali hedeflerimizi bozar. Hedeflerimiz bozulunca da piyasada güven
bozulur, dış desteğimiz de biter" diyor. Görüyoruz ki "kriz
bitti" söylemi, yöneticilerin ve sermayedarların yarattıkları krizin
faturasının şimdiye kadar işçi sınıfı tarafından ödenmiş olmasının verdiği
güvene sıkı sıkıya bağlıdır. Gerçek ekonomi Reel ekonomideki çöküş devam
ediyor. Otomotiv sektörü imalat sanayisinin durumunu göstermek için iyi
bir örnek. Ocak 2002 Türkiye'de sadece 849 otomobil satıldı. Ocak 2001'de
bu rakam 8443'dü. Otomobil fabrikalarındaki üretimin yüzde 90'ı ihracata
yönelik. Türkiye'de ücretler o kadar düşük ki burada üretip ihracat yapmak
son derece kârlı oluyor. TL'nin yeniden aşırı değerlenmiş olması da ihracatı
olmusuz etkilemiyor. Kilit faktör durumunda olan ücretler düşük ise TL'nin
aşırı değerlenmiş olması patronlar için sorun teşkil etmiyor. Ama bu durum
bizim için sorun. İhracata yönelik sektörlerde çalışan işçiler harcamalarını
arttırıp ekonominin başka alanlarında talep ve dolayısıyla istihdam yaratamıyorlar.
Verili döviz kurları üzerinden gıda, elektrik, yakıt fiyatları dünya standartlarına
göre yüksek, ücretler ise son derece düşük. Bunun anlamı işçiler yoksulluk
çekerken bazı patronların kâr ediyor olmasıdır. İstihdam Bizler, işçi
sınıfı açısından bakıp, "krizden çıkış"tan istihdamın artması,
harcamaların artması ve bunun sonucundan istihdamın yeniden artmasını
anlıyoruz. Patronlar ise sadece kâr etme fırsatlarını düşünüyorlar. Türkiye'de
yaşanılan yeniden yapılanma sürecinde bazı patronlar batıyor ama ister
yerli ister yabancı olsun daha güçlü bazı patronlar da batanların mallarını
ucuza satın alıyor. Bu işçilerden daha fazla artı-değer elde etmeyi de
kolaylaştıran bir tekelleşme sürecidir. Medyada duyup gördüklerimiz tabii
ki bu süreçten kazançlı çıkanlar. Kameralar kaybedip batanları göstermiyor.
Dolayısıyla Derviş "krizden çıktık" derken aslında "işçiler
henüz mücadele etmedi" demek istiyor. Savaş tehdidi Yeni bir mali
krizin yaşanıp yaşanmayacağını kimse kesin olarak tahmin edemez. ABD'nin
Irak'a saldırıp saldırmayacağını ya da ne zaman saldıracağını ve bunun
bankerlerin güven düzeyini nasıl etkileyeceğini kestirmek de mümkün değil.
Kesin olan bir şey varsa o da patronların 1980 ve 90'larda yarattıkları
borç sorununun sistemde istikrarsızlık yaratmaya devam edeceğidir. Açlık
sınırının altına düşen ücret düzeyi ve işsizlik olarak yaşadığımız krizden
çıkmak için ise İtalyan, Alman ve Avrupa işçilerinin mücadelesi yol gösteriyor.
İşçi sınıfı açısından krizi çözmek için mücadele etmeliyiz, aksi takdirde
Derviş gibiler faturayı bize ödeterek "krizden çıktık" demeye
devam edecekler.
Antikapitalist; Sayı 15; Nisan
2002
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|