Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Küresel Saldırılardan Payımıza Düşenler

YENİ NEO-LİBERAL SALDIRI: KAMU REFORMU
Kapitalist ekonomi kendi içsel dinamikleri nedeniyle bunalımlara giriyor. Bu bunalımlardan çıkmak üzere ikinci dünya savaşı sonrası üretilen çözümler, sistemin 70'li yılların başında yeniden krize girmesiyle tıkandı. Sistemin sözcüleri, krizin sebebini devletin ekonomide söz sahibi olmasına ve sermayeye hareket edecek yer bırakmamasına bağladılar. "Sosyal devlet" anlayışı işte bu süreçte tasfiye edilerek neo-liberal politikaların temeli atıldı ve sınıf çelişkisinin küresel düzeyde derinleşmesi sağlandı.
Başlatılan özelleştirmeci politikalarla devletin etkin olduğu alanlar (eğitim ve sağlık da dahil) kapitalistlerin kar alanları haline getirildi. Devleti kapitalizmin güvenliğiyle ilgili işlerden (ordu, polis, yargı vs.) sorumlu gören neo-liberal politikalar, uluslararası ölçekte 11 temel hizmetin (eğitim, telekom, enerji, ulaşım, çevre gibi) patronlara devredilmesi işini DTÖ çerçevesinde, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların "kredi karşılığı yapılması zorunlu işler" olarak dayatmasıyla birlikte hayata geçirmektedir.
TÜRKİYE'DEKİ SÜREÇ
Türkiye, 12 Eylül darbesinden sonra uluslararası kapitalizmin yeni yönelimine dahil edildi. Özelleştirmelerle devlet kaynakları, zenginlere peşkeş çekildi. İşte neo-liberal politikalar sonucunda Türkiye'de yaşanan başlıca sorunlar:
İşçiler örgütsüzleştirilerek, düşük ücretlerde ve kötü koşullarda çalışması sağlandı. Sosyal güvenlik hakkı '99'da çıkan bir yasayla 'güvence' olmaktan çıktı. Emeklilik yaşı yükseltildi. SSK'da sağlık ve sigorta işleri birbirinden ayrıldı ve SSK'lar işletme haline dönüştürüldü. Devletin az bütçe aktarmasından ötürü döner sermaye ile işleyen hastaneler hastalarından fazla ücret talep ederken, döner sermayeye bağlı personel çalıştırılmaya başlandı. Benzer durum okullarda da yaşanmaktadır (katkı payları vs.). Emeklilik sigortası alanında özel şirketlere bu hizmeti yürütebilmesi için yasa çıkarıldı. SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı'nın tek çatı altında toplanmasına yönelik yasal hazırlıkların bitmesinden sonra şekil değiştirecek olan özel emeklilik sigortacılığıyla, milyonlarca insanın hayati güvence olarak gördüğü sigortası, sayıları 10 kadar olan şirketin borsadaki kazanma oyunlarına alet edilecek. İşsizlik %20, 3'te 1 kayıt dışı çalışan, borç faizinin korkunçluğu, eğitim ve sağlığa bütçeden ayrılan pay %2, vb..
Tamamiyle küresel kapitalist güçlerin güdümünde ilerleyen bu süreç, büyük sermayelerin, küçük yerli sermayeleri içine katarak, ülke pazarlarını ele geçirmesiyle sonuçlanıyor. Türkiye'nin, dünyanın kendine yeterli 7 tarım ülkesinden biriyken, buğday ithal eder konuma düşmesi, çay, tütün gibi temel ürünlerini de uluslararası sermayeye bırakması bu politikaların sonuçlarındandır.
Devletin küçültülmesi adıyla yürütülen, devletin sosyal niteliklerinin tasfiyesi anlamına gelen uygulamalarla devlet sadece yargı, savunma ve güvenlik hizmetinin dışında bir hizmetle uğraşmayacak hale getirilirken bayındırlık, sağlık, eğitim gibi temel kamu hizmetleri ya doğrudan taşeronlaştırma yoluyla özelleştiriliyor ya da yerel yönetimlere devredilerek işletme haline getirilmesinin ya da satılmasının ön koşulları hazırlanıyor. Diğer deyişle, devletin çapı küçülüyor, merkezi güçleniyor, yani militarize edilerek toplum üzerindeki baskı arttırılıyor.
Tayyip'in 5 Nisan 2003'te İMF'ye sunduğu 4. Gözden Geçirme Raporu'nda uygulayacaklarını vaat ettiği Kamu İdaresi, Yerel Yönetimler ve Kamu Personeli Rejimi Reformu adı altındaki yasal düzenlemeler, 4 Nisan'da yapılan Tüsiad, Koç Holding, Doğan Holding, TOBB Başkanlarının ve onların uşağı Tayyip'in katıldığı toplantıda, bu yasaları hızla çıkarması gerektiğini belirten 3 sayfalık bir raporla Tayyip'e sunuldu. Sendikal hareket açısından da önemli sonuçlar doğuracak ve kamu hizmetlerinin ticarileşmesini amaçlayan 1 milyon kamu emekçisini derinden etkileyecek bu düzenlemeler bize AKP iktidarının sermayenin işlerini yapması açısından diğer iktidarlardan farkı olmadığını gösteriyor.

YENİDEN YAPILANDIRMA DÜZENLEMELERİ
A) Merkezi Yönetim Reformu: Bu yasayla hedeflenen, devletin asli ve sürekli işlerini yeniden belirlemek ve bu belirleme dışında kalan alanları yerel yönetimlere devretmek ve bir ara mekanizma olan yerel yönetimler eliyle de tümüyle piyasaya açmaktır. Böylece, devletin asli işlerini kim yapıyorsa, onlar "memur ve kamu görevlisi" diğerleri sözleşmeli personel olarak istihdam edilecekler. Eğitim, sağlık gibi temel hizmetler yavaş yavaş tamamiyle sermayedarlara bırakılacak ve iş güvenceli kamu çalışanlarının çalışma koşulları da piyasanın işleyişine göre düzenlenecektir.
*not: Piyasaya devredilen bütün alanlar Türkiye'nin de 25 Temmuz 1995'te onayladığı GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) anlaşmasına dayanır. Bu anlaşmaya göre Türkiye birçok alanı piyasaya devretmeyi taahhüt etmiştir.
B) Yerel Yönetimler Reformu: Belediye kanunu tasarısıyla belediyelerin vereceği hizmetlerin tümünün paralı hale getirmesinin yolunu açmaktadır. 12. Maddede, belediyenin görevleri sayılmakta ve görevlerin tarifinde her fıkrada "işletmek ya da işlettirmek" ifadeleri yer almaktadır. Bunun anlamı, belediyenin hizmetlerini bir süre sonra işlettirilir hale getirmektir. Yani sermayeye devretmektir.Hazine arazilerinin belediyeye devredilmesiyle sermaye için yeni rant alanları yaratılırken başka bir maddeyle toplu sözleşmeler sınırlandırılır. İl Özel İdaresi Kanunu ile bunlar desteklenirken Belediye ve İl Özel İdaresi Gelirleri Kanunu ile vergi oranları arttırılırken yolcu taşıma, değer artış, doğal gaz ve likit petrol gazı vergileri gibi yeni vergiler çıkarılmaktadır.
C) Personel Rejimi Reformu: Devletin yeniden tanımladığı asli ve sürekli işleri yapanlar memur olacaklar. Bu alanlar dışında kalanlar da memurluktan çıkarılarak, iş güvenceleri ellerinden alınacaktır. Artık, tam istihdamlı, iş güvenceli memurlar yerine, çalışma süresi sözleşmelerle belirlenen, ücreti performansına göre ayarlanan çalışanlar haline geleceklerdir.
İstenenlerdeki asıl hedeflenenler kısaca bunlar. Yapılanlar "kamuda çalışan fazlası, demokratik, katılımcı, şeffaf devlet" propagandalarıyla meşrulaştırılmak isteniyor.
Etkin devlet olarak; kamu çalışanlarının piyasa ile çalışması öngörülüyor, şeffaflık olarak; sermayenin yatırım ve işletmeciliğini kolaylaştıracak bir yapı ön görülüyor ve "devlet sırrı" kavramına dokunulmuyor, hesap verebilirlik olarak; sermayenin uluslararası denetim kuruluşlarının denetim yapması hedefleniyor, hızlı ve adil yargı ile; uluslararası tahkimin kabul edilip edilmediğine bakılıyor, katılımcılık olarak da, yönetişim ve toplam kalite yönetimi öneriliyor.

NE YAPACAĞIZ ?
İstenenler, neo-liberal politikaların bir uzantısı olup tüm işçi ve emekçilere birer saldırı niteliğindedir. Kamu çalışanları işçi sınıfıyla dayanışarak burjuvazinin egemenliğine karşı birleşik cephe yaratmalı ve kitlesel eylemlerle taleplerini dile getirmelidir. 23 Ağustos'ta Ankara'da KESK'in düzenleyeceği eylemlerde AKP hükümetinden başta toplu iş görüşmesi üzerinden sermayedar sınıfa yarayacak yeniden yapılandırma için hesap sormalı ve 31 Ağustos gününe aktarılan Dünya Barış Günü ve 27 Eylül küresel eylemlerinin aktivisti ve inşa edicisi olup taleplerimizi en somut ve en kitlesel biçimde ifade etmeliyiz. Ne eski çürümüş kamusal düzen ne de pis neo-liberal saldırı! Başka birşey mümkün! Çözüm Direnişte! Çözüm Birlikte! Birleşen ve direnen işçi ve emekçiler kazanırlar!

Antikapitalist; Sayı 25; Eylül 2003

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön