Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


“Pervasızca Saldırıya Bütünsel Bir Yanıt Geliştirmeliyiz”

Çiğdem Özbaş, sendika Uzmanı İrfan Kaygısız ile Türkiye’de neo-liberal yeniden yapılandırma ve buna karşı mücadele olanakları üzerine görüştü.

Türkiye’nin neo-liberal gündeminde neler var?

Bugün gündemde olan yasalar ve uygulamalar İkinci Dalga Yapısal Uyum Politikaları olarak adlandırılıyor. 2000’li yıllarda Derviş’in 15 günde 15 yasa girişimi sonrası Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile ortaya çıkan hızlı dönüşüm süreci içindeyiz. Bu kapsamda devletin yeniden yapılandırılacağı ifade ediliyor. Dönüşüm sürecinde sermaye ve devlet oldukça hızlı yol aldı.
AKP belgelerinde üç temel alanda yapılacak düzenlemeler ve çeşitli ekli düzenlemelerden bahsediliyor. Bunlardan yeni yapılanmanın temel çerçevesini oluşturacak olan Yerel Yönetimler Yasası mecliste bekliyor. Ancak bu yasaya ilişkin kimi düzenlemeler parça parça hayata geçiriliyor. Devlet içindeki çeşitli çevreler hukukî gerekçelerle direnç gösteriyor.Daha köklü bir değişim için anayasanın çeşitli maddelerinde değişim söz konusu. Çeşitli liberal çevrelerde önce anayasanın değişmesi gerektiğini söyleyen insanlar da var. AKP bu teknik sorunu aşmak için parça parça yolunu seçti. Köy Hizmetleri bunun bir parçasıydı. İkinci adım yerel yönetimlerde reform. Üç yasa çıktı ve yürürlüğe girdi.
Üçüncü temel değişim Personel Rejimi Yönetmeliği’ndeki değişikliktir. Geçen hafta yasa son haline geldi. Mehmet Ali Şahin bu yılın ortalarında çıkacağını belirti. Mayıs haziran anlamına geliyor. Kamu çalışanları açısından en kritik yasalardan biri. Bu kapsamda gündemde olan iki temel yasa tasarısı söz konusudur.
IMF ile yapılan Stand-by anlaşması çerçevesinde gelirler idaresi yasası, sağlık ve sosyal hizmetlerin yasaları. Üç yıllık Stand-by koşullarında bankacılık reformuyla birlikte bu iki yasa vardı. Gelirler idaresi direnişe rağmen geçen hafta çıktı. Şimdi gündemdeki düzenlemeler sağlık ve sosyal güvenliğe ilişkin olanlardır. Birden fazla olan düzenlemeler mecliste tek kanun tasarısı haline geldi. Bakanlar Kurulu imzasıyla meclise sunuldu. Bu tasarı çalışanlar ve yurttaşlar açısından önemli sonuçlar doğuruyor.
Sağlık açısından çeşitli sağlık hizmetlerine ek ödemeler getirilirken prim esası katkı payı arttırılıyor. Sosyal güvenlik alanında emeklilik hakkı prime dayalı olarak 7000’den 9000’e çıkartılıyor. Memurlar için emeklilik süresi yükseliyor, emeklilik maaşı düşürülüyor. Sağlık ve sosyal açıdan temel olan emeklilik özelleştiriliyor. 2016’dan itibaren emeklilik fiilen ortadan kalkıyor. 9000 iş günü zorunluluğunu doldurmak bu yaşam beklentisi ve çalışma koşulları açısından fiili olarak emekliliği ortadan kaldırıyor. Kısa bir süre sonra devlet önemli bir yükten arınmış olacak.

Türkiye’de neoliberal gündemin AB süreci ile bir ilişkisi var mı?

Doğrudan bir ilgisi var. Maastricht Kriterleri’nin gerçekleştirilmesi açısından bağlantısı var. Kamunun yeniden yapılandırılması bağlamında AB uyum programına ilişkin verilen raporda hükümet Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve yapılan değişiklerden uzun uzun övünçle bahsediyor.

AKP ekonomi politikalarının geçmiş dönemlerle benzerlikleri ve farklılıkları neler?

Hem benzerlikleri hem de farklılıkları var. Devletin dönüşümüne ilişkin ilk çıkardıkları “Değişimi Yönetmek İçin Yönetimde Değişim” kitabında 1980’den 2000’e kadar yapılan Birinci Dalga Yapısal Uyum Programlarının eksik kaldığını, İkinci Dalga Yapısal Uyum Programlarıyla tamamlanması gerektiği ifade ediliyor.
Birinci dalga, sermaye önündeki engellerin kaldırılmasıyken, ikinci dalga devletin yeniden tanımlanmasıdır. Devletin temel işlevini düzenleyici devlet olarak sınırlıyor. AKP’nin önemli bir farkı neo-liberal tüm kavramlar ve politikalar hem parti programında hem de hükümetin acil eylem programında kavramlar ve kurumlarıyla açıkça yazılmıştır ve uygulanmaktadır.
Bugüne kadar hiçbir hükümet bunları parti programına koyacak kadar pervasız ve cüretkar olmamıştı. Uygulama açısından en temel fark tek parti hükümeti olması ve sermayenin bütün farklı kesimlerinden açık desteğe sahip olması. AKP bu anlamda sermayenin bir kesiminin temsilcisi olarak ifade edilemez. Bütün sermaye kesimlerinin çıkarını karşılayan pozisyonda.

Hükümetin özelleşme ve yerelleşme politikalarında gelinen durum nedir?

Özelleştirme konusunda hızlı adım atıyor ve atacak gibi de görünüyor. TEKEL satılamadı diye medyada 800 trilyon zarar edildi gibi manşetler var. Bunlar kamuoyunu hazırlamak üzere manşetler, tesadüf değil. Devlet Demir Yolları için de Dünya Bankası ile ortak bir proje kapsamında demiryolu çalışanlarının beş yıl içinde yarı yarıya azaltılması hedefleniyor. Yerelleşme süreci açısından çeşitli düzenlemeler yapılmış olsa da tamamlanabilmesi Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun çıkarılabilmesi ile mümkün. Ancak Köy Hizmetleri gibi acil önlemleri tek tek alabilir.

Yerel yönetimlere devredilen Köy Hizmetleri ve SEKA’nın geleceği nasıl görünüyor?

Köy Hizmetleri’nin devri hukuken bitti. Ama sonuçları önümüzdeki uzun olmayan dönemde ortaya çıkacak. SEKA’nın belediyeye devir işleminin asıl amacının mücadeleyi bitirmek olduğu çok açık. Düzlem değişti; ama mücadele değişmedi açıklamalarının gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Bu tür söylemler içimize sinmeyen, kabul etmek istemediğimiz bir sonun ifade tarzı.
Belediyenin komisyon raporu olumsuz çıktı. SEKA işçileri yarından itibaren üç gün işletme önüne gidecekler. Açılmasını talep ediyorlar. Belediye valilikten işçilerin vize edilmesini talep etti. Geçici işçi statüsünde çalışan işçiler maliye bankalığı tarafından 11 aylık sürelerle sürekli onaylanması gerekiyor. Selüloz-İş Sendikası başkanı yaptığı açıklamada belediyede çalışan işçilerin çoğunun geçici işçi olduğunu ifade etse de bu doğru bir açıklama değil. Belediyelerdeki istihdamın içinde geçici işçilerin toplamı kadrolu işçileri aşmıştır. Ancak tümünün geçici işçi olduğunu söylemek yanlış.
Mücadele bir şekilde devam etmez ise önümüzdeki yıllarda geçici işçi vizelerinin yapılmaması mümkün. Yerele devredilmesi açısından bir başka sonuç ulusaldan yerele hapsolması. Ama aynı zamanda yerelleşme sürecinin tamamlanması sonrası için de önemli bir deneyim. Diğer sonuçları bir yana SEKA merkezi idareye bağlıyken muhatabı hükümet olduğu için mücadele bütün yurt çapında sürdürüldü.
İstanbul, Ankara ve başka yerlerde SEKA direnişinin ve dayanışmanın önemli bir anlamı vardı.Özelleştirmelere karşı dayanışma politik bir sonuç doğuruyordu. Ancak belediyeye devri ile birlikte genel düzlemdeki mücadele önemini ve anlamını kaybetti. Çünkü sorunun çözüm merkezi belediyeye geçti. Dolayısıyla mücadele yerele hapsoldu. Yerele hapsolması mücadeleyi destekleyenler açısından sürecin dışında kalmaları anlamına geldi.
Ancak bu süreç bu olumsuzlukların yanında bir başka mücadele yönteminin önemini ortaya çıkardı. Bu da yerel güçlerin birlikteliğidir. Bu anlamda yerel güç ilişkilerini işçi sınıfı açısından değiştirmekte rol oynayacak işçi sınıfı ve diğer tüm kesimlerin birlikte örgütlenme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum bir dönem bir başka işlev ve amaçla ortaya çıkan ama bugün birkaç ille sınırlı kalan Yerel Demokrasi Platformu gibi örgütlenmelerinin yeniden ve eskisinden farklı olarak oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Bu tür platformların bileşenleri sendikalar, odalar, mahallî denek ya da partiler gibi muhalif bütün örgütlenmelerdir.
Uzun dönem açısından bu tür yerel örgütlenmeler merkezi bir yapıya dönüşmezlerse onların mücadelesinin de yerelde boğulma yada siyasallaşmayı engelleyen bir yol üstlenmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla bir yandan yerel mücadeleler önemli hale gelirken bunun merkezi mücadelelerle birleştirilmemesi niyetten bağımsız olarak yerelleştirme politikalarına uyum anlamına gelir.

Çalışanların neo-liberal gündeme yanıtları ne durumda?

Gelir İdaresi Yasası’na karşı BES Sendikasının mücadelesi önemli ve anlamlıydı. Ancak ne kadar güçlü bir mücadele olursa olsun sadece bir sendikanın durdurmasının mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi. bu süreçte maalesef başta KESK sendikaları olmak üzere sadece söylemde kalan bir dayanışmanın ötesinde eylemlilik süreci örgütlenmedi. Sorun sadece BES’in ve maliye çalışanlarının sorunu olarak görüldü.
Şimdi daha önemli başka bir süreçle karşı karşıyayız: Sağlık ve Sosyal Güvenlik Yasası. Bu tasarının da bir bütün olarak işçi sınıfına getirdikleri anlaşılmadı, anlatılmadı ve dolayısıyla diğer yasada olduğu gibi SES’in ve TTB’nin mesleki ve sektörel sorunu olarak görüldü. KESK kısmen bunu aşan bir tutum ve karar alarak 27 Nisan için hizmet üretiminden gelen gücünü kullanma kararı aldı. Ancak sorundan en az memurlar kadar etkilenen işçi sendikaları ve konfederasyonları gelişmeyi görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.
Sorunun önemini, boyutunu, vahametini görmek buna karşı bir tavır alışı beraberinde getirecektir. Görmezden gelerek sessizlik içinde süreci geçiştirmeyi hedefliyorlar. Buna benzer bir süreç daha önce yaşandığında mücadeleyi örgütlemek için hem de Türk-İş öncülüğünde Emek Platformu oluşturulmuştu. O süreçte yakın dönemin en kitlesel eylemi 300 bin kişiyle Ankara’da yapılmıştı. O gün yapılan değişiklikle bugün yapılan değişiklik arasında esas fark işçi konfederasyonlarının bugünkü üyelerini kısmen, ama yakın gelecekteki potansiyel üyelerini doğrudan etkileyecek olmasıdır.
İşçi sendikalarının tutumları açısından Köy Hizmetleri’nin devri ve Yol-İş işçilerinin eylemleri önemli bir gösterge. Sürecin başlangıç aşamasında yapılan iki merkezi Ankara eylemine en kitlesel ve en disiplinli olarak katılan ve ciddi bir kararlılık gösteren işçiler yasanın çıkma aşamasında sendika tarafından pasifize edildiler.

Son dönemde gelişen bayrak krizi gibi gelişmelerle ekonomik politikalar arasında nasıl bir ilişki var?

Genel laflar bir tarafa toplumsal gerginliğin arttığı dönemlerde sınıf hareketinin kendi çıkarları için mücadele etmesi yerine millî hassasiyetlerin öne çıkartıldığı dönemler sendikal mücadelenin kullanılmadığı dönemlerdir. Örneğin Trabzon’da gelişen olaylar sonrası KESK’e bağlı sendikalar çeşitli gerekçelerle sendika binalarını kapatma kararı almışlardır. Bu somut örnek sorunun boyutunu anlatmak için yeterlidir.

İşçi sınıfının bu süreçte etkin olabilmesi için önerileriniz neler?

Tüm bu saldırıların önlenebilmesi ve yeni kazanımların elde edilebilmesi sendikal hareketin örgütlü mücadelesinden politik açıdan köklü bir değişimle mümkündür. Geleneksel sendikal yapılar bugünkü mücadele ve örgütlenme anlayışları ve önderlikleri bu süreci aşamaz. Böyle bir niyetleri de söz konusu değil. Sendikal hareket dar anlamıyla üyesinin çıkarlarını koruma perspektifiyle mevcut durumu bile koruyamaz.
Mevcut işçi sendikalarının, esas olarak kamuda örgütlü işçi yada memur, kamuda çalışanların tasfiyesinin hızlandığı bir süreçte sınıfın bütününü hedefleyen bir örgütlenme politikasını hayata geçirmesi zorunludur.
Meşruiyetini sermaye ve devlet katında arayan ve sorunlarını uzlaşma ve diyalogla çözmeyi hedefleyen sendikal hareket mevcut haklarını bile koruyamayacaktır.
Yeni bir sendikal odağın inşasına ihtiyaç var diye düşünüyorum. Elbette her yeni, mevcut içindeki örgütlü kadroların eliyle olacaktır. Yeni sendikal odak işçi sınıfının bütününü örgütlemeyi hedefleyen iç ilişkilerine ilişkin bir demokrasi oluşturan ve genel saldırıların bütün mağdurlarıyla ilişkilene mücadele anlayışı açısından asıl olanın meşruluk olduğunu temel alan yasalcılığa sıkışmayan bir perspektifle hareket etmelidir.

Antikapitalist; Sayı 32; Mayıs 2005

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön