Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Sosyal Güven(siz)lik Tasarısını Durduralım!

Tülay Koçak, Genel Sağlık Sigortası alanında planlan değişiklikler ve bunların çalışanlar için ne anlama geleceği konusunda SES Genel Başkanı Köksal Aydın ile görüştü.

TBMM Meclis Alt Komisyonunda görüşülen yasa tasarısı toplumun tamamını ilgilendiren, sosyal güvenlik ve sağlık sorunlarını derinleştiren çok ciddi bir tehdittir. Bu tasarı mevcut haliyle yasalaşırsa sosyal güvenlik hakkından söz etmek mümkün olmayacaktır. Zihniyet tamamen ticaridir. Bu alanı piyasalaştırmayı hedeflemektedir, sosyal güvenlik alanında çalışanların da yükümlülüklerini ağırlaştırmaktadır. Tasarıdaki en göze batan örnekler şunlardır:
 Prim ödeme gün sayısı 7000’den 9000’e çıkarılmaktadır.
 Emeklilik yaşları 58-60 yaşından 68 yaşına yükseltilmektedir.
 Prim ödeme sonunda emeklilik hakkı elde etmek Türkiye koşullarında bir mucize anlamına gelir. İş güvencesi olamayan, esnek ve kuralsız çalışmanın yaygın olduğu Türkiye’de 9000 bin gün düzenli prim ödemeye bir değil iki yaşam yetmez..
 Şayet böylesi bir mucize gerçekleşirse alacağınız emekli aylığı da bugünden daha az olacaktır çünkü prim bağlanma oranı %75 den %50’lere düşmektedir.
 Genel sağlık sigortası, sağlık alanını “sosyal” olmaktan çıkarıyor. Bireylerin ödedikleri prim oranınca sağlık hizmetlerinden yararlanacakaları bir ortam yaratılmak isteniyor.
 Üstelik acımasız bir belirleme yapılmış, asgari ücretin 1/3’nden fazla ücreti olanlar prim yükümlüsü olarak belirlenmiştir. Yani geliri aylık 127 YTL’den fazla olan yurttaşlar prim ödemek zorundadırlar. 130 YTL’nin 64 YTL’sini prim olarak ödemek zorunda kalacaklar. Aksi halde sağlık hizmetlerinin hiç birinden yararlanılamayacaktır.
 Prim ödemek yetmiyor, aldığınız hizmete katkı payı da ödemek zorundasınız. Bu da yetmiyor alacağınız hizmetin kapsamı daraltılabiliyor. Bu tasarıya göre örneğin; şeker hastaları başta sigorta kapsamındayken sonradan kapsamdan çıkartılabiliyor. Tedavi olabilmeniz için ya ek poliçe yaptıracaksınız yada cebinizden ödeyeceksiniz.
 Tasarı bir insanın yaşamı boyunca karşılaşabileceği tüm sağlık risk ve sorunlarını da kapsamamaktadır.
Hükümet tasarıyı şöyle gerekçelendirmektedir:Hükümet aktöriyel ve aktif-pasif dengenin bozuk olduğunu, SSK kurumunun sürekli açık verdiğini ve bütçe üzerinde yük oluşturduğunu bu nedenlerle de sistemin değiştirilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Dengelerin bozukluğunun sorumlusu ise hükümetlerdir.
Bizim önerimizse istihdam politikalarının değiştirilmesidir. Bugün kayıt dışı istihdam edilen 11 milyon insanımız vardır. Bu insanları kayıt altına alınması ve sigortalı yapılması ile durum yük olmaktan çıkacaktır. Aynı zamanda çalışanlar ile emekliler arasındaki aktif-pasif oranında yerine oturacaktır. Ayrıca daha da ileri gidilerek ülkemiz de 5 milyon işsize istihdam alanı açılarak problemi çözmek mümkün olacaktır.
Hükümet bütçe açıklarından söz etmektedir.Oysa Türkiye’nin sosyal güvenlik kurumlarına ayırdığı bütçe Avrupa ülkelerine nazaran çok daha düşüktür. Avrupa ülkeleri üstelik bütçeden doğrudan pay ayırmaktadır. Bu oran yaklaşık %10 civarındadır. Avrupa ülkelerinde sosyal güvenlik kurumları kaynaklarının %40-50’si devlet bütçesinden aktarılmaktadır. Oysa ki bu orran Türkiye de %5,7’i geçmemektedir. Bunun nedeni 5 yıldır siyasi iktidarların bu kurumlar üzerindeki manüpilasyonlarından kaynaklanmaktadır.Ayrıca biliyoruz ki;geçmişte SSK’nın kaynakları hortumlanmıştır, birilerine “0” faizli kredi olarak verilmiştir. Aynı zamanda kuruma ayrılan bütçeler devlet bütçesinin açıklarını kapatmak için de kullanılmıştır.
Sosyal güvenlik kavramı bütçe üzerinde bir kambur olarak değerlendirilemez. Bu devletin asli görevidir. İnsanları işsizliğe, yoksulluğa mahkum eden temel politikaları kendileri belirlemiyor. Bunu siyasi iktidar belirliyor. Sorumluluğunu da bu iktidarlar almalıdır.
1999 senesinde aynı gerekçelerle (depremden faydalanarak) toplumun muhalefetine rağmen sözde sistemin düzeleceği iddiasıyla yasalar çıkartılmıştır. Yeni yasa tasarısında da görülüyor ki siyasi iktidarların bu söylemleri samimi değildirdir. Hatta bu söylemler kendilerine ait değildir. İMF ve Dünya Bankası’na bağımlılık devam ettiği sürece de bu durum değişmeyecektir. Bu sistem Avrupa da çökmüş bir sistemdir. Türkiye gibi ekonomisi zayıf ve gelir dağılımı düşük ülkelerde ise intihar olacaktır. Binlerce insanı ölüme terk etmektir.
Biz emek örgütleri olarak önümüzde ki süreçte yasanın geri çekilmesi için bir dizi eylem ve etkinlik hazırlığındayız. Kent merkezlerinde standlar açılarak halkı bilgilendirmeyi hedefliyoruz. Sağlık emekçileri sendikası olarak 9-14 Mart tarihlerinde yoğun ve kitlesel eylemler düşünüyoruz.

Antikapitalist; Sayı 37; Mart 2006

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön