|
Sosyal
Güven(siz)lik Tasarısını Durduralım!
Tülay Koçak, Genel Sağlık Sigortası alanında planlan değişiklikler
ve bunların çalışanlar için ne anlama geleceği konusunda SES Genel Başkanı
Köksal Aydın ile görüştü.
TBMM Meclis Alt Komisyonunda görüşülen yasa tasarısı toplumun tamamını
ilgilendiren, sosyal güvenlik ve sağlık sorunlarını derinleştiren çok
ciddi bir tehdittir. Bu tasarı mevcut haliyle yasalaşırsa sosyal güvenlik
hakkından söz etmek mümkün olmayacaktır. Zihniyet tamamen ticaridir. Bu
alanı piyasalaştırmayı hedeflemektedir, sosyal güvenlik alanında çalışanların
da yükümlülüklerini ağırlaştırmaktadır. Tasarıdaki en göze batan örnekler
şunlardır:
Prim ödeme gün sayısı 7000’den 9000’e çıkarılmaktadır.
Emeklilik yaşları 58-60 yaşından 68 yaşına yükseltilmektedir.
Prim ödeme sonunda emeklilik hakkı elde etmek Türkiye koşullarında bir
mucize anlamına gelir. İş güvencesi olamayan, esnek ve kuralsız çalışmanın
yaygın olduğu Türkiye’de 9000 bin gün düzenli prim ödemeye bir değil iki
yaşam yetmez..
Şayet böylesi bir mucize gerçekleşirse alacağınız emekli aylığı da bugünden
daha az olacaktır çünkü prim bağlanma oranı %75 den %50’lere düşmektedir.
Genel sağlık sigortası, sağlık alanını “sosyal” olmaktan çıkarıyor.
Bireylerin ödedikleri prim oranınca sağlık hizmetlerinden yararlanacakaları
bir ortam yaratılmak isteniyor.
Üstelik acımasız bir belirleme yapılmış, asgari ücretin 1/3’nden fazla
ücreti olanlar prim yükümlüsü olarak belirlenmiştir. Yani geliri aylık
127 YTL’den fazla olan yurttaşlar prim ödemek zorundadırlar. 130 YTL’nin
64 YTL’sini prim olarak ödemek zorunda kalacaklar. Aksi halde sağlık hizmetlerinin
hiç birinden yararlanılamayacaktır.
Prim ödemek yetmiyor, aldığınız hizmete katkı payı da ödemek zorundasınız.
Bu da yetmiyor alacağınız hizmetin kapsamı daraltılabiliyor. Bu tasarıya
göre örneğin; şeker hastaları başta sigorta kapsamındayken sonradan kapsamdan
çıkartılabiliyor. Tedavi olabilmeniz için ya ek poliçe yaptıracaksınız
yada cebinizden ödeyeceksiniz.
Tasarı bir insanın yaşamı boyunca karşılaşabileceği tüm sağlık risk
ve sorunlarını da kapsamamaktadır.
Hükümet tasarıyı şöyle gerekçelendirmektedir:Hükümet aktöriyel ve aktif-pasif
dengenin bozuk olduğunu, SSK kurumunun sürekli açık verdiğini ve bütçe
üzerinde yük oluşturduğunu bu nedenlerle de sistemin değiştirilmesi gerektiğini
iddia etmektedir. Dengelerin bozukluğunun sorumlusu ise hükümetlerdir.
Bizim önerimizse istihdam politikalarının değiştirilmesidir. Bugün kayıt
dışı istihdam edilen 11 milyon insanımız vardır. Bu insanları kayıt altına
alınması ve sigortalı yapılması ile durum yük olmaktan çıkacaktır. Aynı
zamanda çalışanlar ile emekliler arasındaki aktif-pasif oranında yerine
oturacaktır. Ayrıca daha da ileri gidilerek ülkemiz de 5 milyon işsize
istihdam alanı açılarak problemi çözmek mümkün olacaktır.
Hükümet bütçe açıklarından söz etmektedir.Oysa Türkiye’nin sosyal güvenlik
kurumlarına ayırdığı bütçe Avrupa ülkelerine nazaran çok daha düşüktür.
Avrupa ülkeleri üstelik bütçeden doğrudan pay ayırmaktadır. Bu oran yaklaşık
%10 civarındadır. Avrupa ülkelerinde sosyal güvenlik kurumları kaynaklarının
%40-50’si devlet bütçesinden aktarılmaktadır. Oysa ki bu orran Türkiye
de %5,7’i geçmemektedir. Bunun nedeni 5 yıldır siyasi iktidarların bu
kurumlar üzerindeki manüpilasyonlarından kaynaklanmaktadır.Ayrıca biliyoruz
ki;geçmişte SSK’nın kaynakları hortumlanmıştır, birilerine “0” faizli
kredi olarak verilmiştir. Aynı zamanda kuruma ayrılan bütçeler devlet
bütçesinin açıklarını kapatmak için de kullanılmıştır.
Sosyal güvenlik kavramı bütçe üzerinde bir kambur olarak değerlendirilemez.
Bu devletin asli görevidir. İnsanları işsizliğe, yoksulluğa mahkum eden
temel politikaları kendileri belirlemiyor. Bunu siyasi iktidar belirliyor.
Sorumluluğunu da bu iktidarlar almalıdır.
1999 senesinde aynı gerekçelerle (depremden faydalanarak) toplumun muhalefetine
rağmen sözde sistemin düzeleceği iddiasıyla yasalar çıkartılmıştır. Yeni
yasa tasarısında da görülüyor ki siyasi iktidarların bu söylemleri samimi
değildirdir. Hatta bu söylemler kendilerine ait değildir. İMF ve Dünya
Bankası’na bağımlılık devam ettiği sürece de bu durum değişmeyecektir.
Bu sistem Avrupa da çökmüş bir sistemdir. Türkiye gibi ekonomisi zayıf
ve gelir dağılımı düşük ülkelerde ise intihar olacaktır. Binlerce insanı
ölüme terk etmektir.
Biz emek örgütleri olarak önümüzde ki süreçte yasanın geri çekilmesi için
bir dizi eylem ve etkinlik hazırlığındayız. Kent merkezlerinde standlar
açılarak halkı bilgilendirmeyi hedefliyoruz. Sağlık emekçileri sendikası
olarak 9-14 Mart tarihlerinde yoğun ve kitlesel eylemler düşünüyoruz.
Antikapitalist; Sayı 37; Mart
2006
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|