Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Fillerin tepişmesine alan bırakmayalım

Ocak ayında statüko-derin devlet ile hükümet arasında “filler tepişiyor” diye ifade edilen çekişme sürecinde bir sıçramaya tanık olduk. Erken seçim ve İran’a saldırı olasılığı, Ağca bir serbest bir içerde, Şemdinli’de suçüstü yakalanan subay serbest… Orhan Pamuk davası düştü ama 60 dava daha var ve TCK’nın 301 ve 305. maddeleri yerinde duruyor. Tepişme, Van rektörü Yücel Aşkın ve hatta Futbol Federasyon Başkanlığı üzerinden yürütüldü. Orhan Pamuk’un davasının düşmesi tabii ki olumlu ama “kişiye özel” bir demokrasi çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılamaz.
Sonra?
Genel Kurmay’dan bazı apoletliler, isim vermeden Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına itiraz etmeyebileceklerini açıkladılar. Necdet Sezer pek bozuldu. Ulaştığımız nokta? Ekonomi konusunda zaten bir tepişme ve anlaşmazlık yoktu. İki tarafta neo-liberal küreselleşme, İMF ve AB’ye uyum, işçi, yoksul ve çiftçinin sırtından zenginleşme modelinde yüzde 100 anlaşıyorlar. Erdoğan, bizi daha da yoksullaştıran en temel haklarımıza saldıran neo-liberal politikaları dolu dizgin uygulamayı sürdürüyor. Erdemir özelleştirmesi OYAK’a verildi ve muhalefet “en azından Türk şirketin elinde kalsın” diye mücadeleyi geri çekti. Sonra? OYAK’a yabancı bir şirketin ortak olacağını duyduk!
Aslında 2002’den beri süren bu tepişmeden toplumun çoğunluğu için refah ve demokrasi çıktı mı? Ekonomi yüzde 20 büyüdü deniliyor. Kimin için büyüdü? Milliyet’te Melih Aşık’ın da dikkat çektiği gibi büyüme rakamları hormonlu ve gerçeği yansıtmıyor. Dahası söylenenden daha düşük bir orana sahip olan büyüme, çoğunluğu yoksullaştırıyor. Yani yine filler büyüyor.
Devlet ve Erdoğan İran politikaları konusunda hem ABD hem de kendi aralarında uyumlu görünüyorlar. Erdoğan, “Kürt sorunu ve çözümü” gündemini hepten düşürdüğü gibi “vatan, millet, sakarya”, “terörizmle mücadele” söylemini güçlendirdi, Türk bayrağına iyice sarıldı. Erdoğan, cumhurbaşkanlığını garantilemek için giderek derin devlet politikalarına teslim oluyor, yakınlaşıyor.
Toplumun ve muhalefetin statüko ve hükümet arasında laiklik / anti-laiklik üzerinden tutum alması için ortalıkta tepişip duruyorlar ama kısa bir süre içinde aralarında gül gibi anlaşıyorlar. Kaybeden yine işçi, yoksul, çiftçi ve bu toplumun kimlik sorunlarına çözüm bekleyenler oluyor.
Laiklik taslayanlar, emperyalizme kafa tutan asker kökenli bir Hugo Chávez mi ki destek istiyor? Derin devlet ile kararlı bir şekilde hesaplaşarak demokratik açılımlar yapan, Susurluk ve Şemdinli’nin hesabını soran bir demokrat mı var ki cumhurbaşkanlığına sıcak bakılsın?
Tabii ki, 12 Eylül rejiminin çetelerine karşı en kötü sivil iktidar bile desteklenmelidir ve derin devlet tasfiye edilmelidir. Ama Erdoğan tepişerek demokrasiye değil sadece “kendine” (yine kişiye özel) alan açıyor, üstelik de derin devlete sürekli taviz veriyor. İran’a bir saldırı söz konusu olduğunda bu ikili ABD’nin peşine takılacak.
“Bu filler tepişmesinden bize bir şey düşer mi acaba” beklentisi olanlar da var. Laik cephenin çare olacağını bekleyenler olduğu gibi... Ne var ki bu beklenti muhalefeti atalete sürükleyerek fillerin sorunları kendi aralarında büyük çoğunluğa karşı çözmelerine hizmet ediyor. Bunlara tepişme alanı bırakmamak gerek. Savaşa, emperyalizmin bölgeyi kana boğan bütün planlarına, neo-liberal küreselleşmeye ve faşistlerin güçlenmesine karşı işçi, yoksul, köylü ve ezilenler olarak kendi tarafımızı güçlendirmemiz gerekiyor.
Olası bir İran saldırısına karşı önlemlerimizi almaya başlarken, erken veya zamanında yapılacak bir seçimde şu koca fillerin alanını daraltacak emek, barış ve demokrasi güçlerini toparlayarak, sandıkta ve sokakta bir alternatif yaratmayı gündemimize alalım. Şu seçim barajlarının üzerinde de birlikte tepinelim…

“Derin devlet tasfiye edilmelidir”

Çiğdem Özbaş, 78’liler Vakfı Girişimi Türkiye Sözcüsü Celalettin Can ile Türkiye’deki demokrasi gündemi ve ne yapılması gerektiği üzerine görüştü.

Derin devlet Kürt sorununda barışçıl bir çözümü mümkün kılmamak için Şemdinli bombalamaları gibi çeşitli saldırılar ve engellemeler gerçekleştirdi.
Şemdinli de suçüstü yakalanan derin devlet tasfiye edilmezse gündem parlamento dışındaki güçler tarafından belirlenmeye devam edecektir. Derin devlet ile hesaplaşılmadığı taktirde Şemdinli gibi olaylar daha da fazla yaşanacaktır. Şemdinli Susurluk’tur ,12 Eylül Darbe sürecinin devamıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor. Arınç’ın ifade ettiği “türban olayını kabul eden Cumhurbaşkanı” talebi aslında Özel Harp Dairesi’nin ve derin devletin üzerinde çalıştığı başka bir kesişme noktası. Cumhurbaşkanlığı seçimleri etrafında bir kargaşa ortamı yaratılarak Türkiye erken seçime götürülmek isteniyor. Demokratik gelişmelerin önünün kesilmesi isteği ile hükümet erken seçime ikna edilmeye çalışılıyor.

Ağca ve Genel Af
Ağca’nın erken bırakılması da derin devletin etkin ve denetimsiz olduğunu gösteriyor. Şemdinli katliamından sorumlu olan başçavuş bu arada serbest bırakıldı. Aynı zamanda medya tarafından Ağca Genel Af talebine karşı bir argüman olarak kullanıldı. Genel Affa karşı kamuoyu maniple ediliyor. Şimdi Ağca tekrar alınarak tepkiler durduruldu.
Şemdinli ise sürüncemeye bırakıldı. Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanması ağırlaştırıldı. Buradan bakıldığında derin devlet hala siyaseti belirliyor. Hükümet odaklı bir siyasetin gelişebilmesi için derin devlet ve onun Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Anayasası ve Anayasa’nın 15. maddesi olmak üzere bütün sonuçlarıyla tasfiye edilmeli. 12 Eylül gerçeklerinin araştırma ve adalet komisyonu üzerinden açığa çıkarılması gerekiyor.
Hükümet bu olayların ve derin devletin üzerine gitmekte kararlı davranmıyor, çekimser duruyor. Parlamento içi muhalefet derin devletin kontrolü altında, onu aşan bir politika izlemiyorlar. Bu nedenle değişimi zorlayacak bir kamuoyu baskısı oluşturulmaya ihtiyaç var.
Diğer taraftan İran’a her an müdahale olabilir. Savaş karşıtı güçler bir an evvel derlenip toparlanmalıdır. Devlet nasıl hazırlanıyorsa biz de hazırlanmalıyız. Türkiye’de savaş karşıtları; Irak işgali ve İran’a olası saldırılara karşı çıkarken Türk milliyetçiliği gerçeğinin üzerinden atlamamalıdırlar. Kürtlerin savaşa zorlanmak istendiği Şemdinli gibi provokasyonlara karşı da mücadele etmeli ve kapsamlı bir program uygulanmalıdır.
Savaşın kaynağı militarizm, çizimleşmiş ifadesi ise gizli devlettir. Gizli devlet de tüm kurum ve kurallarıyla 12 Eylül’ün ürünü. Savaş karşıtı güçler bu eksenden bakarak militarizmi kaynağından kurutmaya çalışan bir tarz ve politika bütünlüğü yakalamalı.
78’liler savaş karşıtı güçler arasında aktif bir şekilde yer almalıdır. Bu bağlamda 12 Eylül rejimi ile hesaplaşılması ve savaş karşıtı güçlerin anti-militarist yaklaşımları örtüşmüştür. Türkiye’de geniş ve birleşik bir savaş karşıtı ittifak kurma imkanı vardır.

Antikapitalist; Sayı 36; Şubat 2006

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön