|
Susurluk Düzeni Şemdinli’de;
Demokrasi İçin Bir Işık Yak!
Türkan Uzun
Devletin güvenlik güçleri kitapevi bombalıyor, ölüm listeleri çıkarıyor;
halk zanlıları yakaladığında da polisler onları serbest bırakıyor, bu
adaletsizliğe isyan edenler üzerine ateş açıyor, daha fazla insanı öldürüp
yaralıyorlar…
Yaptılar, daha doğrusu yine yaptılar! Ama onaylamıyoruz. Susmayacağız!
Bunlar güvenlik değil, toplumu terörize etme, umut ve geleceğimizi çökertme
güçleri, demokrasi düşmanı. Bu güçler durdurulmadıkça demokratikleşme
hayal.
9 Kasım’daki Umut Kitapevi saldırısı, Hakkari’de ve Yüksekova ve Şemdinli
gibi ilçe merkezlerinde son aylarda yapılan 15. bombalama. Kitapevinin
bombalanması sonucu ortaya çıkan gerçekler Susurluk düzeninin olduğu gibi
devam ettiğini gösteriyor. 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen trafik
kazası sonucu ortaya çıkan devlet-mafya-siyasetçi pis ilişkileri tam olarak
aydınlanamamıştı. Birkaç tetikçi evlatlarını feda ederek, İbrahim Şahin
gibi kilit isimleri de Cumhurbaşkanı’na affettirerek, Mehmet Ağar ve Sedat
Bucak’ın dokunulmazlığını kaldırmayarak, dokunulmazlığı düşen Bucak’ı
da serbest bırakarak, medyaya sansür uygulayarak derin devletin ne kadar
derine indiğini gizlemeye devam ettiler. Bu kez izin vermeyelim!
Susurlukta kendini temize çıkaran ordu, Şemdinli’de suçüstü yakalandı.
Bu kez, her akılına estiğinde darbe yapan, seçilmiş siyasileri, Deniz
Gezmiş ve arkadaşları, Erdal Eren gibi 17 yaşındakileri göstermelik mahkemelerle
darağacına gönderen, sendikalara kapatma davaları buyuran, bu topraklardaki
demokrasinin güdüklüğünün başlıca sorumlusu olan TSK’nın kendini aklamasına
izin vermeyelim. Peşlerini bırakmayalım!
“Ankara’da şaşar”…
Başbakan Erdoğan, Şemdinli olaylarının aydınlığa kavuşturulacağını söylüyor.
Ancak Erdoğan’a ve AKP’ye güvenemeyiz. Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti sırasında
açılan bir pankart durumu çok iyi özetliyor: “Şemdinli’de doğruyu söyler,
Ankara’da şaşar”
Erdoğan’ın iktidara geldiği günden bu yana apoletlilere sürekli taviz
veren şeceresi ortada. Erdoğan “siz bana fazla dokunmayın, ben size fazla
dokunmamayım” politikası yürütüyor, küçük çatışmaların dışına çıkmıyor.
Derin devletle hesaplaşma ise küçük bir iş değil. Erdoğan, Susurluk’tan
Şemdinli’ye uzanan derin devlet çarkının cılız da olsa var olan demokratik
kazanımları da öğütmesine izin vermeyecekse konuşmaktan daha fazlasını
yapmak zorunda.
Üstelik Erdoğan hepten “şaşarak” Şemdinli olayını kadrolaşma çabaları
için fırsatçı bir şekilde kullanıp üstünü kapatmaya çalışabilir.
Sadece Kürtlerin sorunu mu?
Erdoğan, olayın Kürt bölgesinde meydana gelmiş olmasından dolayı “Türkiye’nin
bir mozaik”ten oluştuğunu, Kürt, Laz, Alevi vb alt-kimliklerinin Türk
üst-kimliğinde buluştuğunu, kimseye karşı ayrımcılık uygulanmasının söz
konusu olmadığını söylüyor.
Erdoğan yaz aylarında Diyarbakır’a giderek bir “Kürt Sorunu” olduğunu,
“geçmişte hataların yapıldığını” söylemişti. Sonra? Sonra Ankara’ya dönerek
“şaştı” ve sorunu daha da ağırlaştırmaktan başka bir şeye hizmet etmeyen
anti-terör yasaları, ABD ile PKK pazarlıkları için harıl harıl çalıştı.
Derin devlet ise Şemdinli’de sadece bir tanesine tanık olduğumuz “çözüm”
planlarına hız verdi.
Şemdinli olayı Kürt bölgelerinde meydana geldi ve Kürt Sorunu’na siyasi
bir çözüm süreci başarılı bir şekilde işletilmedikçe bu tür provokasyonlara
zemin olacaktır. Derin devlete ve yöntemlerine karşı mücadelede bir “Kürt
Sorunu” boyutu bu nedenle bulunmalıdır. Ancak derin devlet sorunu kendi
başına bir Kürt Sorunu değildir. İşçi, köylü, aydın, solcu, sağcı, Kemalist,
İslamci, Alevi, Sünni… Hiç fark etmez. Derin devlet yöntemi hep aynı!
“Şemdinli’den bana ne”, “Kürtler de hak ediyor” deyip bugün seyredenler
kendi geleceklerini çetelere havale ederler. “Derin” Türk Devleti’nin,
hepimizi ABD ve AB’nin yanında Ortadoğu ve Kafkasları hedef alan macera
ve savaşlara sürüklemesine zemin ve ortam hazırlayan gerginlik politikalarına
hep birlikte “dur” demek zorundayız.
“Bunlar Erdoğan’ı da götürür” mü?
Şemdinli’de yeniden tanık olduğumuz derin devlet düzenini olsa olsa Erdoğan’ın
temizleyeceğini umut edenlerin dışında bir kesimde de kararlılıkla Şemdinli
olaylarını üzerine gitmesi halinde Erdoğan’ın “temizleneceği” korkusu
söz konusu. AB müzakereleri ne de olsa başladı. Erdoğan, Türkiye egemenleri
için reformcu işlevini yerine getirdi. “Artık düzen, Erdoğan’ın Kürt Sorunu
ve derin devletin üzerine gitmesine katlanmak zorunda değil.” kanaati
oluşuyor. Erdoğan’ın siyasi hayatı gelecek seçimlerde bitirilirse şahin
politikaların daha güçleneceği korkusu yaygın. ABD tarafından yapılan
kamuoyu yoklamaları (Türkiye’de açıklanmadı) MHP’nin AKP ile baş başa
gittiğine işaret ediyor olması bu korkuların basit bir paranoya olmadığını
gösteriyor. Ordunun “düğmeye basıp” köpekleri tekrar ortaya saldığı, ırkçı
linç ortamının yaratıldığı ve MHP’nin güç kazandığını bilmek için ABD
kamuoyu yoklamalarına ihtiyacımız yoktu gerçi ya…
Bunun dışında Şemdinli olaylarının da karanlıkta kalacağına dair umutsuzluğun
temelinde, ordunun, Susurluk sonrası gelişen temizlik mücadelesinin en
canlı noktasında 28 Şubat 1997 müdahalesini yapmış olmasının yarattığı
kuşku yatıyor.
Askeri darbe olasılığı zayıf olsa da daha “şahin” bir yönetim tehlikesi
az değil. Ne var ki bugün Şemdinli olaylarının aydınlanması için bir demokrasi
mücadelesi ile birlikte Kürt Sorununa siyasi çözüm açılımları yaratılmazsa
“şahinlerin” kazanacağı kesin. Karanlık senaryoları önlemenin tek yolu
mücadeleyle olumlu değişimlerin yolunu aydınlatmaktır.
Tek çözüm mücadelede
Susurluk ve Şemdinli öncelikle bir demokrasi sorunudur. Topumun büyük
çoğunluğuna karşın bir azınlığın (devletin) her türlü ekonomik ve askeri
gücü elinde bulundurması zaten tümüyle anti-demokratiktir. Bir azınlığın,
bir bölgede gerginliği tırmandırmak için gizli operasyonlarla sağa solu
bombalayacak, suikastlar düzenleyecek, uyuşturucu ve silah kaçakçığı yapacak
kadar kontrolden çıkması hepimiz için demokrasiyi zedeliyor, daraltıyor.
Susurluk’ta derin devletin pis işlerinin bir kısmı “Sürekli Aydınlık İçin
Bir Dakika Karanlık” eylemlilik süreci sayesinde ortaya çıkmıştı. Bugün
emek, barış ve demokrasi güçlerinin hiçbiri Susurluk’tan Şemdinli’ye uzanan
derin devlet ile hesaplaşmadan sadece kendisi için bile olsa, hak kazanamaz.
Bunların birleşik mücadelesi karşısında ise ne kadar derin olursa olsun
hiçbir devlet duramaz. Ana halkası demokrasi olan bu mücadele Kürt Sorununu
tartışmak ve siyasi çözümü gündemine almaya başlamalıdır.
Şemdinli olaylarının aydınlığa kavuşturulması için kurulan mücadele platform
ve etkinliklerine hep birlikte güç verelim. Derin devlet güçleri üzerindeki
toplumsal kontrolü arttırdıkça işçi-köylü, genç-yaşlı, Türk-Kürt, Alevi-Sünni
hepimiz için demokrasinin sınırları genişleyecek, savaş değil barış politikaları
güç kazanacaktır.
Aydınlar tarafsız mı?
Şemdinli olayları sonrası Aydınlar Girişimi, Barış Girişimi ve Yurttaş
Girişimi yeni bir toplantı yaptı. Toplantıda “Şiddet isteyen iki tarafın
arasında kalmayacağız!” denildi.
Gençay Gürsoy’un okuduğu açıklamada şöyle deniliyordu:
Şiddetin alabildiğine yaygınlaştığı ülkemizde, etnik çatışma tehlikesine
karşı uyarı görevini yerine getirmeye çalışan girişimlerin temsilcileri
olarak, daha önce birkaç kez ifade ettiğimiz gibi PKK’nın silahlı eylemlere
derhal son vermesini, Devletin ve Hükümetin de Sayın Başbakan’ın ağzından
verilen sözleri vakit geçirmeden yerine getirmesini ve provokatörlerin
Susurluk davasında olduğu gibi dokunulmazlık zırhlarının yada koruma duvarlarının
arkasına saklanmasına fırsat vermemesini bekliyoruz...
1993’de başlayan ateşkes süreçlerinde, 1999’da savaşın Abdullah Öcalan’ın
açıklamasıyla tek taraflı bitirildiği, “ateşkes iki taraflı hale getirilsin”
çağrılarının yapıldığı yani silahların Kürt tarafının çabalarıyla sustuğu
dönemlerde bu kesimlerden “çözüm” girişimleri gelmedi. Şu anda da tarafsızlıklarını
vurgulamak için büyük çaba harcıyorlar. Susurluk devletinin son dönemde
kim bilir kaçıncı kez Şemdinli türü operasyonlar yapmış olduğu gerçeğinin
de üstünden atlıyorlar.
Aydınların tarafsız gibi görünme çabaları, sürekli tek taraflı ateşkes
çağrıları yapmaları bir tarafın elini güçlendiriyor: Yıllardır aydınlanmasını
bekledikleri Susurluk’un derin devleti. Dolayısıyla çabaları, içlerinden
çoğunun samimi hedeflerinin tam tersi sonuçlara doğru akıyor…
'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|