Güncelleme:
15.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


İrlanda:

‘Demokratik Cumhuriyet’ Çıkmaz Sokak

Caroll Williams

6 Nisan 2005’te Sinn Fein Başkanı Gerry Adams IRA’yı silahları bırakmaya çağırdı ve hedeflerini barışçıl ve demokratik araçlarla başarmak üzere çalışmalarını istedi. Eskiden IRA’nın silahlı mücadele hakkını savunurken şimdi “Cumhuriyetçi ve demokratik hedefler için politik desteğin inşa edilmesi” gerektiğini söylüyor ve IRA’yı “bu alternatifi tam anlamıyla kucaklamaya ve kabul etmeye” çağırıyor.

Cumhuriyetçilerin (1) gerilla savaşçılarından yasal politikacılara dönüşmeleri İrlanda tarihinde ilk kez olmuyor. Bu durum sadece İrlanda’ya özgü de değil. Geçmişte bir dizi kurtuluş mücadelesi veren savaşçıların sistemle barıştıklarını takım elbiselerini giyerek emperyalizm ile barış içinde yeni bağımsız ülkelerini yönettiklerini gördük.

Sosyalistler, silahlı mücadele stratejisine geri dönüşü reddediyor. Bu strateji sekter bölünmüşlüğün üstesinden gelememiştir ve gelme potansiyeline de sahip değildir. Bu nedenle bir çıkmaz sokaktır. Ancak Britanya ve Cumhuriyetçi yöneticilerin sekter bölünmüşlükleri sadece “donduracak” anayasal politika önerileri de bir çözüm sunmadığını görüyoruz.

1919-21 arasındaki İrlanda Bağımsızlık Savaşı’nın sonuçlarına bakarak her ikisinin de başarısızlığını görebiliriz.

17. yüzyılda İrlanda İngiltere’nin ilk sömürgesiydi. Baskı ve yoksulluk rejimi altında yaşayan İrlanda halkı için Britanya yönetimi korkunç bir yıkıma neden oldu. 1840’lardaki kıtlık sırasında Britanya gıda ihracatı yaparken İrlanda’da bir buçuk milyon insan açlıktan öldü, bir buçuk milyon insan da ülkeden kaçtı. Britanya İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu ve sınırlarına ulaştığı 1921’de baskı direnişe yol açtı ve İrlanda bağımsızlığını kazanan ilk sömürge oldu.

Politik olarak bu çok önemli bir gelişmeydi. Britanya yönetici sınıfının kendine olan güvenine büyük bir darbe vurdu. Michael Collins (IRA lideri) ve diğerleri anlaşmayı imzalamak üzere başbakanlık binasına girdiklerinde, bu Britanya İmparatorluğu’nun sonunun başlangıcı anlamına geliyordu. Bağımsızlık hareketinin başarısı İmparatorluğun her tarafında ulusal kurtuluş hareketlerine güven verdi.

Kazanım neydi?

İrlanda’nın en önemli Marksistlerinden ve anti-emperyalistlerinden olan James Connolly bölünmüş bir İrlanda’da bir “gericilik karnavalı” yaşanacağı ve Protestanlar tarafından yönetilen Kuzey ve Katoliklerin egemenliği altındaki Güney arasındaki bölünmenin sekterliği güçlendirerek sınıf bölünmüşlüğünü maskeleyeceğini söyledi. Yaşananlar, Connolly’nin haklı olduğu kanıtlandı. IRA’nın askeri kampanyası Britanya’yı, İrlanda’nın kuzeydoğu köşesinde, Belfast çevresindeki Protestanların egemenliği altındaki sanayi bölgesi, dışına çekilmeye zorladı. Katoliklerin egemenliği altındaki Güneyi Michael Collins’in yeni hükümeti liderliğindeki bağımsız yönetime bıraktı. Ancak Kuzeyde Connally’nin “gericilik karnavalı” dediği süreç geçen 84 yıl boyunca yaşanmaya devam etti.

Katolik azınlık ağır bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Seçim bölgeleri Protestan kontrolünü garantileyecek biçimde bölündü. Britanya tarafından kontrol edilen Unionist (2) hükümet kendi iktidarını koruyabilmek için böl-yönet taktiklerini kullandı. Katoliklere en kötü evler verilirken istihdamda da ayrımcılık yapıldı.

1969’da unionist çeteler Katolik bölgelere girip yakıp yıktıklarında Britanya ordu gönderdi. Bazıları bunun Katolikleri kuruyacağını ümit etse de asıl olarak Katolik direnişin bastırılması için kullanıldı.

1921 sonrası etkinliğini kaybeden IRA tekrar büyümeye başladı ve silahlı mücadeleye geri döndü. Kanlı savaş sırasında her iki taraftan da bombalama kampanyaları ve sekter cinayetler gerçekleştirildi.

Baskı ve isyan

1916’daki Paskalya ayaklanmasının başarısızlığı Britanya’nın büyük baskısıyla sonuçlandı. James Connolly ve diğer bir dizi lider idam edilirken bir çoğu da hapse atıldı. Britanya askeri güçleri direnişe karşı işkence ve cinayetler de dahil olmak üzere çok yoğun bir baskı uyguladı. Nefret edilen Unionist Black and Tans çeteleri Britanya iktidarını ve ulusal hareketi bastırmak için sokaklarda insanları vurdular.

Bu durum beklenilenin aksine müthiş bir halk ayaklanmasına dönüşerek IRA’nın büyümesine olanak verdi. 1918’de Cumhuriyetçi liderler hapisten çıktıklarında arkalarında büyük bir halk desteği vardı.

Bağımsızlık için silahlı mücadeleyle işçi sınıfı mücadelesi yan yana gidiyordu. Birinci Dünya Savaşı sonunda Kuzey dışında İrlanda sanayisi az gelişmişti. Ancak küçük işçi sınıfı ağırlığına göre çok daha sert yumruk indirebiliyordu. Fabrika işgalleri ve toprağa el koymalar gerçekleşiyordu. Limerick’te, şehrin Britanya ordusu tarafından işgal edilmesine karşı bir genel grev gerçekleştirildi. Bir sonraki yıl da açlık grevlerini desteklemek üzere genel grev yapıldı. Demiryolu işçileri İngiliz askerlerini ve silahlarını taşımayı reddettiler. 1919 1 Mayısı’nda 100 bin işçi Belfast’ta kızıl bayraklarla yürüdü. 1917’de Dublin’de Rus Devrimi’ni kutlamak için 10 bin kişi bir araya geldi.

İrlanda Solu milliyetçiliğe teslim oldu

Ancak sosyalistler bu hareketi emperyalizme karşı mücadelede etkin kılmakta başarısız kaldılar. Bunun en önemli nedeni İrlanda Solunun sendikalizmi ve emperyalizme karşı işçilerin birliğini sağlayan bir örgütlenme inşa etmekteki başarısızlıktı. Bu durum işçi sınıfı içinde milliyetçilik üzerine kendisini inşa eden Cumhuriyetçilere açık bir alan bıraktı.

Britanya’nın baskılarına karşı giderek artan direniş, aşırı büyümüş ve genişlemiş Britanya İmparatorluğu için politik bir yenilgiyi temsil ediyordu. Baskı politikalarının işlemediğini gören Britanya Başbakanı Lloyd George Cumhuriyetçilerle bir anlaşma yapmayı kabul etmek zorunda kaldı. Michael Collins anlaşmayı kabul ettirmek için hareketi uzlaşmaya zorladı ve hatta anlaşmayla oluşturulan yeni devleti güvence altına almak için güneydeki muhalefeti bastırmak üzere Britanya’nın silahlarını kullandı.

Neden böylesi bir anlaşmayı kabul etti? 1919’da gerçek bir devrimci potansiyel vardı. Kuzeydeki Unionizme destek kırılgan durumdaydı. Yeni Unionist hükümet Cumhuriyetçi ayaklanmayla yada Britanya’nın devleti devam ettirme kararlılığıyla baş etme güveninden çok uzaktı. Britanya İrlanda’da geniş çaplı bir mücadele devam ettirme pozisyonunda değildi ve kendi topraklarında ayaklanmaya karşı karşıyaydı. Lloyd George hızla anlaşma imzalanmazsa, kötü bir savaş yaşanacağı tehdidinde bulundu; ancak bu sadece bir blöftü.

Fakat Güney yönetimine gelme yada silahlı mücadeleye devam seçenekleriyle karşı karşıya olan Collins’in milliyetçi politikaları uzlaşmasına yol açtı.

Çoğunluğu Britanya İmparatorluğu ile çalışan İrlanda üst sınıfları İrlanda mücadelesinin şampiyonu olmaya başladığında Collins onları kucakladı, “yarım ekmek, ekmeksizlikten daha iyidir” diyerek imzaladığı anlaşmayı meşrulaştırmaya çalıştı. Britanya hükümeti, İrlanda’yı açlık yıllarında ekmek ihracına zorluyordu.

Michael Collins gibi Gerry Adams’da, 1970’lerin sonuna geldiğimizde silahlı mücadeleden politik mücadeleye doğru yönelimi savunmaya başladı.

Bütün bu sürece sosyalistlerin yanıtı farklıdır. İrlanda’daki iki sekter devleti yaratan Britanya yönetiminden başkası değildir. Kuzey ve Güneydeki her iki grup farklı kimlik ve çıkarlara sahip “aşiretler” fikrini işçilere kabul ettirmeye çalışır. Ancak Katolik bir hastane temizlikçisinin Katolik hastane yöneticisiyle çok az ortak yanı vardır.

Protestan-Katolik birliği

1994’te IRA’nın ateşkes kararı almasına yol açan sekter saldırılara karşı büyük bir ortak gösteri gerçekleştirildi. Katolik ve Protestan işçiler birlikte yürüdüler. Baskıcı Katolik rejime karşı 1995’te boşanma hakkını savunmak için oy kullananlar Katolik işçilerdi.

Gerçek bir değişim için her iki devletin de ortadan kalkması gerekiyor. Sosyalizm parlamenter yada paramiliter yollarla işçi sınıfına yukarıdan dayatılamaz. Ancak işçi sınıfının kendisini iş yerlerinde, yaşadığı bölgelerde kapitalizmi yıkabilecek güçte bir hareket inşa etmesiyle mümkündür.

Gerçek umut sekterliğe, gericiliğe ve baskıya karşı, iki toplumu birbirinden ayrı gören etnik politikalardan koparak işçi sınıfıyla birlikte inşa edilebilir. Protestanların Katoliklere yönelik baskıdan çıkarları olduğu doğru değildir. Protestanlar Avrupa’nın en yoksul işçileri arasındadır. Sekterlikten çıkarları olan işçi sınıfının bir kesimini diğerine karşı kullanmak isteyen kapitalistlerdir. İrlanda’daki gerçek değişimi kazanacak olan işçi sınıfının gücüdür.

(1) Cumhuriyetçiler, İrlanda’nın birleştirilerek İngiltere’den bağımsızlaşmasını talep edenler. Çoğunlukla Katolik kesimi temsil ederler.

(2) Unionistler, Kuzey İrlanda’nın İngiltere’ye bağlı kalmasını isteyenler. Katoliklere eşit haklar sağlanmasına karşı çıkanlar.

Antikapitalist; Sayı 32; Mayıs 2005

'Kürt Sorunu' sayfasına dön
sayfa başına dön