Güncelleme: 15.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
Nazilerin büyümesine izin verme;BARIŞ İÇİN İDAMA HAYIRAbdullah Öcalan idama mahkum edildi. PKK lideri Öcalan’ın idamına karar verilen 29 Haziran, Türk devletine karşı isyan örgütleyen bir başka Kürt lider olan Şeyh Said’in asılmasının 74’üncü yıldönümüydü. Şehit yakınları bu günü bayram ilan ettiler. Ancak yönetici sınıf Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu ve bayramlar ya da idamlarla bu sorunun bitmeyeceğinin farkında. Bu nedenle kararın hemen ardından medya aracılığıyla idamın çözüm olup olmadığı tartışmasını başlattılar. Kürt sorununa daha uzun vadeli bakan egemen sınıf, 15 yıldır bitirilemeyen savaşın ekonomik ve politik sonuçlarından memnun değil. Türkiye’yi uluslarararası düzeyde istikrarsız ve zayıf bir ülke haline getiren Kürt sorununu çözmek isteyen yönetici sınıf Öcalan’ın idamı, pişmanlık yasası ve Kürt kimliğinin tanınması konularında çeşitli tavizler vermeye hazırlanıyor. Barış için mücadeleye!Ancak PKK’ye karşı örgütlenmesi teşvik edilen ve kitleselleşen faşist hareket şimdi idam istiyor. Yıllardır süren kirli savaşta yakınlarını yitirenlerin öfkelerini yönetici sınıf yerine ezilenlere yönlendiren, gençleri “Türksen öğün, değilsen itaat et!” sloganıyla ırkçılık ve şiddet üzerinden örgütleyen Naziler ağızlarından salyalar akarak “hemen asalım” diyorlar. Bu propagandanın etkisiyle öfkesini yöneticilere değil de Kürtlere yönlendirilen şehit babalarından biri, “şimdi sıra Meclis’te, açık oylama yapılsın. İdama karşı oy verenlerin ellerini kıracağız. Sıra onlara gelecek. Orada kimler olduğunu biliyoruz, Kamer Genç’i tanıyoruz!” diyor. Bir şehit annesinin sözleri ise faşistlerin ellerini ovuşturmasına neden oluyor: “Apo’yla bitmez ki. Aramızda daha binlercesi var bunların. Köklerini kurutmak lazım!” Tehditlerin, Tunceli’nin devlete saygıda kusur etmeyen DYP’li milletvekili Kamer Genç’e kadar uzanmasının nedeni “kökünü kurutma” anlayışıdır. Sözü edilen “kök” ise Kamer Genç’in de içinde olduğu bütün Kürtleri kapsamaktadır. Yıllardır savaşın yarattığı kin ve öfkeyi “kana kan” anlayışıyla örgütleyen Naziler bugün elbette “asalım” çığlıkları atacaklar. Tek başına iktidar için “görücüye çıkmış” MHP yöneticileri şimdilik egemen sınıfla açık bir çatışmaya girmek istemiyorlar. Ancak bu durum faşistlerin kendi hayat damarları olan kin ve nefreti işyerleri, okullar ve mahallelerde körüklemelerine engel değil. Naziler, bulundukları alanlarda “idam” kampanyası yaparak örgütlenmeye çalışacaklar, toplumdaki öfkenin “idam çözüm değil” diyenlere, Kürtlere, solculara, sendikacılara, barış, demokrasi, özgürlük, kardeşlik isteyen herkese yönelmesi için çaba sarfedeceklerdir. Nazilerin sokaklarda terör estirerek yıllardır özlemi çekilen barış için ortaya çıkan fırsatları yoketmesine izin vermeyelim. Bugün “barbarlık mı, barış mı” seçeneğiyle karşı karşıyayız. Barış isteyenlerin ve toplumda çoğunluğu oluşturanların karşısında “kana kan” mantığıyla örgütlenmiş faşist bir güruh var. Ya, kinle hareket eden ve başta Kürtler olmak üzere ve farklı olan herkese yönelecek bu faşist güruhun büyümesine seyirci kalacağız ya da “yaşasın halkların kardeşliği” diyerek barış ve demokrasinin egemen olması için mücadele edeceğiz. Bu nedenle İnsan Hakları Derneği’nin “idam cezasına hayır!’ kampanyasına katılarak barış için atılan bu adıma destek vermeli, heryerde nazilerin insanlık düşmanı aşağılık fikirlerini toplum içinde değersiz hale getirmek için çabalamalıyız. İDAM CEZASI KALDIRILSINİdam cezası devlete yasal olarak insan öldürme hakkı veriyor. Herşeyden önce bir insanın hayatına yasal yoldan son verilmesi doğru değildir. Böyle geri dönüşü imkansız bir cezanın altında yatan “kana kan” felsefesi kimseye yarar sağlamaz. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası kurulan Yassıada Mahkemesi’nin kararı sonucu sağın üç siyasetçisi Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan asıldı. 12 Mart Muhtırası ardından devrimci gençler Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan “3’e3” felsefesiyle devlet eliyle öldürüldüler. 12 Eylül 1980 sonrası, seçim olsa oy bile kullanamayacak olan 17 yaşındaki Erdal Eren “ibret-i alem” için asıldı. Menderes ve arkadaşlarına daha sonra “itibarları iade” edildi. Yıllar sonra devletin en üst makamlarındakiler Denizlerin idamının “hata” olduğunu söylediler. Ne var ki yapılan yanlışı düzeltmek, ölenleri geri getirmek mümkün değildi. İdam cezasından geri dönüş yok. İdam caydırıcı değil!İdam cezasının, suçu önlemekte işe yaramadığını gösteren pek çok araştırma var. Kesinlikle caydırıcı değil. Birleşmiş Milletler’in cinayetle idam cezası arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışmasında varılan sonuç “hiçbir delil, ölüm cezasının suçu önlediği hipotezini desteklemiyor” şeklinde. Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI’ın istatistiklerine göre, idam cezası olan bazı ABD eyelatlerindeki cinayet oranı idam cezası uygulanmayan eyaletlere göre iki kat fazla. Keza Kanada’da ölüm cezasının kaldırıldığı 1975 yılından buyana cinayet oranlarında bir artış olmadı. Karl Marks 1850’lerde New York Tribüne yazarken ölüm cezasının kendisine uygar diyen hiç bir ülkede kabul edilemeyeceğini yazıyordu. Rusyada 1917 işçi devrimi sonrasında idam cezası kaldırılmıştı. Türkiye toplam dört ayrı yasada ve bu yasaların kırkbir maddesinde düzenlenen çeşitli suçlar için ölüm cezası öngeren tek ülke. Geri dönüşü olmayan idam, devlet eliyle cinayettir. Türkiye idamları yakından tanıyan bir ülke olarak ölüm cezasına hayır demelidir. İstiklal Mahkemeleri’nin verdigi ve uyguladığı idam kararları dışında geçen yetmiş beş yıllık sürede 613 kişi hakkında idam kararı verilmiş, bunlardan 385’i infaz edilmiştir. Devlet eliyle cinayetGeri dönüşü olmayan idam cezasının insanlık dışı bir uygulama olduğu ortada. İnsan Hakları Derneği 14 Hazirandan itibaren “İdama Hayır” kampanyası başlattı. 1985 ‘den bu yana verilen 116 idam kararı TBMM’de beklemekte. Çoğunluğunu Kürt sorunu nedeniyle ceza alanların oluşturduğu bu insanların listesine 29 Haziran’da hakkında idam kararı verilen PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan da eklenecek.Yeni bir bin yıla girerken “idama hayır” demek Kürt ve Türk halklarının kardeşliğini ve barış çağrılarını güçlendirecek bir adım olacaktır. Suçun ve şiddetin asıl sorumlusu insanları açlığa işsizliğe mahkum eden, kendi çıkarlarına göre, insan ihtiyaçlarını değil de kârı öncelik eden, başka halkları baskı altına alan ve sömüren bir avuç kan emicinin sistemi olan kapitalizm ve onların uluslararası sistemi emperyalizmdir. “Dişe diş, kana kan” mantığı da yine bu sistemin hakimlerinin mantığıdır. Bizler bu fikre karşı her yerde tartışmak ve “İdama Hayır” kampanyasına çevremizdekileri kazanmak zorundayız. “İdama Hayır” imza dilekçesini çevremizdekilerle tartışmalı, imza toplamalı, kampanyaya destek olmalıyız. Yeni İşçi Demokrasisi; Sayı 6; Temmuz 1999
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||