|
“Lübnan
BOP’a mezar olacak!”
Yaz aylarında İsrail'in işgaline maruz kalan Lübnan
halkı şimdi de ABD-İsrail destekli hükümete karşı ayakta. Lübnan'ın geçmişinde
büyük bir iç savaşa neden olan dini-mezhepsel bölünmüşlüğe dayanan sisteme
karşı sıradan insanlar; Şii, Sünni, Hıristiyan, Dürzi demeden bir araya
gelerek büyük eylemler yapıyorlar. ABD-İsrail destekli Sinyora hükümeti
büyük bir kriz içinde. Liderliğini Hizbullah'ın yaptığı hareket, dini
ayrımcılığa karşı yeni bir anayasa ve politik sistem talep ediyor. Elbette
sadece bu da değil; Türk ordusunun da dahil olduğu işgalci orduların derhal
Lübnan'ı terk etmesi ve ABD-İsrail destekli hükümetin uygulamaya koyduğu
neo-liberal programın ortadan kaldırılması da öncelikli talepler arasında.
Ülkenin önde gelen Sünni liderlerinden Fethi Yeken, eylemlerin 8. günü
olan 8 Aralık'taki gösteride "Lübnan Büyük Ortadoğu Projesi'ne mezar
olacaktır" diyordu. Kısaca ABD ve dostlarının kan gölüne çevirmeye
çalıştığı Ortadoğu'da Lübnan, önümüzde ışık gibi parlıyor..
Lübnan'da değişim isteyen yüzbinler sokakta;
"Lübnan BOP'a mezar olacak!"
Lübnanlı sosyalist Ghassan Makarem, ülkedeki
son gelişmeleri ve başkenti sarsan büyük protestoları anlatıyor.
Beyrut, ABD destekli politik sisteme meydan okuyan yeni hareketin odak
noktası haline geldi.
Bu hareket şehrin tarihindeki en büyük gösterilerle oluştu. Bir milyondan
fazla insan (Lübnan'ın nüfusu 4 milyon) geçen hafta cuma günü ulusal birlik
hükümetinin kurulması talebiyle başkente yöneldi.
Fakir mahallerden yürüyen aileler başkenti inletirken; kamyonlar, otobüsler
ve arabalar protestocularla doluydu. Şehir merkezinin işgal edilmesi dev
bir gösteriyle tamamlandı. Bir kısmı köylülere, diğerleri de mahallelere
ve politik partilere ait olan çadır denizi hükümet binalarını kuşatmıştı.
Her akşam 50 binin üstünde insan toplantılar, konuşmalar ve tartışmalara
katılıyor.
Artık ulusal enstitüler de kampanyaya dahil oldu. Toplantı çadırları politik
tartışma merkezleri haline gelirken, üniversiteler çadırlar kurup dersler
vermeye başladılar.
Din ve mezhep ayrımcılığı üzerinden politika yapan partilerin koalisyonu
olan hükümet, protestolar devam ederse iç savaş başlatma tehdidi savuru-yor.
Milyarder patron-politikacı Saad Hariri taraftarları, bir grup göstericiye
ateş açtı. Genç bir metal işçisi öldürüldü. Hükümetin eylemlere dini bölünmüşlük
zehri enjekte etme çabası bu cinayete rağmen geri tepti; protestolar daha
karma hale geldi. Provokasyonlara rağmen protestocular intikam eylemlerine
girişmedi.
Hizbullah, diğer Şii partiler, komünistler ve Hıristiyan Hür Yurtsever
hareketinin büyük kısmından oluşan eylem örgütleyicileri, muhalefetteki
Sünni partilerce bir araya getirildi. Hareket genişlerken Beyrut'taki
çoğu Sünni eylemlere katıldı.
İsrail'in ülkeye saldırısına karşı yükselen mücadeleye katılmayan hükümetten
tiksinen halkın hayal gücünü harekete geçiren protestolar direnişe olan
popüler destek tarafından cesaretlendirildi.
Ancak iktidarın dini gruplar arasında yeniden paylaşımına dönük stratejiler
hakkında sorular yükseliyor. Muhalefetin liderleri uzlaşmak istiyorlar
ve ulusal bir birlik hükümeti talep ediyorlar. Ama protestoların yarattığı
yükseliş, ulaşılmış taleplerin ötesine geçiyor. Ulusal birliğe dönük şarkılar
söylemek, dini bölünmüşlüğün ve ona dayalı sistemin sonlandırılması, ücret
artışları ve yoksulları vuran yeni verginin kaldırılması çağrılarının
önünü açıyor.
Protestolar ikinci haftasına girerken hükümet daha da izole hale geldi,
ama sistemle uzlaşma girişimlerinin, kitlesel protestoların değişim için
yarattığı dev gücü çarçur etme tehlikesi sürüyor.
İngiliz Socialist Worker gazetesinin 9 Aralık 2006
tarihli sayısından çevrildi: http://www.socialistworker.co.uk
Beyrut Barış Konferansı’nın ardından;
Emperyalizme karşı hepbirlikte
Beyrut Konferansı’na katılan Türkiye kafilesinde yer
alan Türkan Uzun izlenimlerini anlatıyor.
Neden Beyrut'a gittin?
İsrail'in tümüyle insanlık dışı saldırısına maruz kalan Lübnan, birleşik
bir direniş sergileyerek İsrail'i püskürttü. Bölgeyi 50 yıldır terörize
eden İsrail yenildi. Konferansa, böylesi bir başarı sağlayan direnişle
ve Lübnan halkıyla dayanışmak ve bölgedeki mücadele unsurları arasında
Ortadoğu'nun genelinde anti-emperyalist mücadelenin oluşturulmasına dönük
diyalog sağlamak amacıyla gittik.
Konferansa katılan en kalabalık uluslar arası delegasyonduk. 23 farklı
örgüt temsilcisi ve örgütsüz bireyler, konfe-ransa 'Türkiyeli anti-emperyalistler'
olarak katıldı.
Ben Halkların Ortadoğu Projesi'nde (bilgi için: http://hopk.wordpress.com)
yer alan Antikapitalist'in temsilcisi olarak katıldım.
Konferansta öne çıkan konular nelerdi?
Direniş, geniş bir ittifakla gerçekleştirildi. Sünniler, Şiiler, Hıristiyanlar,
İslamcılar ve komünistler arasındaki bu ittifak konferansın havasını da
belirledi. Bütün kesimlerin bu ittifakı korumak için yoğun bir çaba harcadıklarını
ve birbirlerine sahip çıktıklarını gözlemledim. Direniş özneleri, İsrail'e
ve ABD'nin BOP'una karşı askeri bir zafer kazandıklarına, ancak bunun
henüz politik düzlemde sonuçlanmadığına vurgu yapıyorlardı.
Atölye çalışmaları şeklinde örgütlenen konferansta medya atölyesine katıldım.
Burada holding medyasının Ortadoğu, ABD-İsrail, savaş ve direniş konularındaki
yalanlarına karşı ve tüm direnenleri kapsayacak internet üzerinden bir
bilgi ağı oluşturulması karara bağlandı.
Diğer atölye çalışmalarında da ilk olarak İsrail'in yargılanacağı uluslar
arası bir savaş suçları mahkemesinin kurulması, bölgesel işbirliğinin
gelişti-rilmesi, Irak, Lübnan ve Filistin direnişlerinin desteklenmesi,
ABD ve İsrail'e karşı boykot uygulanması, başta İsrail'in elindekiler
olmak üzere bölgedeki bütün nükleer silahların imha edilmesi için mücadele
edilmesi kararlaştırıldı.
İsrail saldırısının yıl dönümü olan 12 Temmuz 2007'de uluslar arası düzeyde
Lübnan halkıyla dayanışma eylemleri çağrıldı.
Konferansın yapıldığı günlerde bir hükümet krizi ortaya çıktı. Direniş,
İsrail ve ABD ile işbirliği yapan Sinyora hükümetinin istifasını talep
ediyor. Biz oraya giderken direnişin içindeki örgütlere mensup 5 bakan
seçime gidilmesi talebiyle hükümetten ayrıldılar. Şu anda da bu talep
etrafında kitlesel bir eylemlilik süreci yaşanıyor.
Lübnan'da geçmişte kanlı bir iç savaş yaşandı. Sence bu hükümet krizi
yeni bir mezhepsel çatışmaya mı gebe?
Konferansın tüm havasını belirleyen şey, (Şii-Sünni veya Müslüman-Hıristiyan)
mezhep çatışmalarına karşı ortak tutumdu. Son günlerde de Hizbullah lideri
Nasrallah'ın açıklamalarına bakarsak direniş kanadının bir mezhep savaşına
karşı net bir duruş sergilediğini görüyoruz. Ancak Hıristiyan Bakan Cemayel'in
öldürülmesi ve gösterilere katılan genç bir metal işçisinin katledilmesi
birilerinin mezhep savaşı istediğine işaret ediyor. Bu, Cemayel suikastının
tetikçilerinin kim olduğu değil, kimin bu gerginliklerden yarar sağlayacağı
sorunudur. Bu noktada Sinyora hükümeti, İsrail ve ABD akla geliyor. Zaten
suikastın, direnişin sokağa çıkmaya hazırlandığı bir anda yapılması kendi
sorusunu cevaplıyor.
Konferansın küresel savaş karşıtı harekete bakışı nasıldı?
Direnişi gerçekleştiren özneler küresel düzeyde bir mücadele hattının
oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyorlardı. Konferansta sık sık Châvez'den,
savaş karşıtı Amerikalı ve Avrupalılarla aynı mücadele içinde olmaktan
bahsediliyordu.
Türkiye delegasyonunun konferansa yaptığı katkılar nelerdi?
Türkiyeli anti-emperyalistler olarak Lübnan'da Türk askerlerinin bulunmasını
kınayan ve Türk ordusunun geri çekilmesini isteyen bir basın açıklaması
yaptık. Konferansta Leman dergisinin savaş karşıtı karikatürlerinin yer
aldığı bir sergi düzenledik. HOP bileşenleri bölge çapında birleşik mücadele
çağrısı yaptı.
Konferansın eksik tarafları var mıydı?
Konferansta Filistin ve Irak direnişinin temsilcileri yoktu. Önümüzdeki
süreçte bölgede yaratılmaya çalışılan Şii-Sünni çatışmasına karşı, bu
temsiliyetin sağlanması önemliydi. Konferansın örgütleyicileri de bu eksikliği
açıkça ifade ediyorlardı. Örgütleyiciler konfe-ransa katılmaları için
Kürt gruplarına da çağrıda bulunmuşlardı; ancak onlar da yoktu.
Bu konferans önümüzdeki dönem Türkiye'deki mücadeleye neler katabilir?
Türkiye, Ortadoğu işgalinde kilit konumunda. Ordusu, Afganistan ve Lübnan'daki
işgal ordularının bir parçası. Irak ve İran pastasından pay kapma derdinde;
kısaca bölgesel gücünü artırma peşinde. Böyle bir ortamda direniş ve muhalefet
güçleri arasında diyalog çok önemli bir rol oynayacaktır. Konferanstaki
mücadele ve direniş birliği havasının Türkiye'deki muhalefetin derlenip
toparlanmasında olumlu bir etkide bulunacağını umuyorum.
Bunun yanında dini bir damardan beslenen Hizbullah hareketinin örgütleyicileri
arasında yer aldığı bir konferansa Türkiye'den çok çeşitli kurumların
katılmış olması kendi başına bir önem taşıyor. Toplumu, Türkiye'nin Ortadoğu'daki
işgallerin parçası olması yönünde ikna etmeye çalışanların ideolojik olarak
laik cepheciliği pompa-ladığı bir ülkeden böyle bir konferansa geniş katılım
ciddi bir açılımdır.
Ben, laik-antilaik ayrımına karşıyım. Ortak hedefler etrafında birlikte
mücadele etmenin mümkün ve başarılı olduğunun en güzel kanıtı Lübnan'dır.
Konferansa birlikte katılan yapıların önümüzdeki süreçte bir dizi etkinliği
birlikte örgütleme kararını vermiş olmaları konferansın olumlu bir katkısıdır.
Hem basına hem de halka yönelik konferans izlenimleri ve Lübnan'ın maruz
kaldığı saldırıya tanıklık toplantıları düzenleyeceğiz. Ayrıca direnişin
'temiz hükümet' talebine destek etkinlikleri yapacağız.
'Dünyada
durum' sayfasına dön
sayfa başına dön
|