Kapitalizme
Karşı İsyan
Prag'da gerçekleştirilen küresel sermayeye karşı protestolar IMF ve Dünya
Bankası'nı savunmaya itti.
850 kişinin gözaltına alınması, sayısız kişinin kötü muamele görmesi
ve Çek Cumhuriyeti'ne girişilerin yasaklanmasıyla sonuçlanan devasa polis
operasyonuna rağmen IMF ve Dünya Bankası toplantılarını bir gün erken
bitirmek zorunda kaldılar.
Medya, kapitalizm ve kurumlarına karşı yaygın öfkeyi reddederek "bir
avuç anarşistin ortalığı karıştırması" diye gösterileri küçümsemeye
çalıştı.
Gerçekte ise Prag protestoları, son bir yıl içinde Seattle, Washington
ve Melbourne'de tanık olduğumuz gibi küresel hoşnutsuzluk buzdağının sadece
görünen kısmı ve kapitalizme karşı büyüyen direnişin sembolüydü.
Dünya Bankası ağız değiştirdi. IMF artık yapısal uyum yerine "yoksulluğu
azaltmak"tan bahsediyor. Ancak bu kuruluşların ikisi de borç batağı
içindeki en yoksul ülkeleri borç geri ödemesine zorladıkları için her
gün 19 bin çocuğun ölüm fermanını imzalıyorlar. Neo-liberal serbest piyasa
önlemleri dayattıkları için milyonlarca insanın hayatını mahvediyorlar.
Bu politikaların sesiz sedasız kendi bedenleri üzerinde uygulanmasına
razı olmalarını istedikleri insanlar ise küresel düzeyde mücadele ediyorlar.
Dünya Kalkınma Hareketi'nin "Çalkantılı Ülkeler: Yoksul Ülkelerde
IMF Politikalarına Karşı Direniş" başlıklı raporu Dünya Ticaret Örgütü'ne
karşı Seattle'de yapılan protestolardan bu yana geçen 10 ay içindeki mücadeleleri
özetliyor:
Arjantin'de işçilerin sendikal haklarına saldırı olan IMF politikalarına
karşı geçen Aralık ayında grev ve protesto dalgası yükseldi. Sosyal güvenlik
harcamaları ve ücretlerde devasa kesintiler öngören IMF istikrar paketine
karşı Mayıs ayında 80 bin kişinin katıldığı gösteriyle doruğa ulaşan protestolar
yapıldı. Haziran ayında ise yedi milyon işçi yeni çalışma yasalarına karşı
24 saatlik genel greve çıktı. Ağustos'ta da öğretmenler ve akademisyenler
ücretlerdeki yüzde 12'lik kesintilere karşı greve çıktılar. Patronların
gazetesi Financial Times geçen ay "Arjantin'i bir uçtan diğer uca
bir hoşnutsuzluk dalgası kapladı" diyordu.
Bolivya'da işçi, köylü ve öğrenciler su faturalarında yüzde 200'lük bir
artışa neden olacak IMF Yapısal Uyum Programı uyarınca yapılacak özelleştirmelere
karşı Cochabamba kentinde birleştiler. Protestolar dört gün süreyle kenti
sardı. Hükümet özelleştirmeden ve su ücretlerindeki artıştan vazgeçtiğini
açıklamak zorunda kaldı. 130 bin öğretmenin grevde olduğu Eylül ayı sonunda
köylüler de ülke çapında yollara barikatlar kurmuşlardı.
Kolombiya'da yüzbinlerce işçi IMF istikrar paketine karşı Ağustos ayında
genel greve gitti. Protestocular binlerce kamu çalışanının işten atılmasına
neden olacak IMF dayatması bütçeyi "ter ve gözyaşı bütçesi"
olarak adlandırmışlardı.
Bir başka Latin Amerika ülkesi olan Costa Rica'da Mart ayı boyunca IMF
patentli özelleştirme programına karşı 40 ayrı gösteri yapıldı. 16 Mart'ta
polis ve göstericiler arasındaki çatışmada bir kişi öldü. Bir hafta sonra
da 10 bin kişi başkanlık sarayını kuşatarak özelleştirme programının çöpe
atılmasını talep etti.
Ekvador bu yılın başında başkan Jamil Mahaud'u deviren bir IMF isyanı
yaşadı. Ordu tarafından Mahau'un yerine geçirilen yardımcısı da IMF patentli
aynı neo-liberal politikaları uyguluyor. Protesto hareketi ise büyüyerek
devam ediyor. Haziran ayında petrol işçileri, öğretmenler, doktorlar ve
diğer kamu çalışanlarının katıldığı bir genel grev yapıldı.
Honduras'da IMF'nin istediği kamu hizmeti kesintilerine karşı Mayıs'tan
Temmuz'a kadar bir dizi grev yapıldı. Hükümet ise kamu hastanelerindeki
8 bin grevciye karşı polisi kullandı. 26 Haziran'da da binlerce işçi asgari
ücretin arttırılması için ulusal çapta bir grev yapıp yollara ve kamu
limanlarına barikatlar kurdular. 27 Temmuz'da binlerce öğretmen maaşlarını
alabilmek için greve çıktılar. Ağustos'da ise IMF programı ve özelleştirmelere
karşı 24 saatlik bir genel grev yaşandı.
Paraguay'da işçiler telekom, sular idaresi ve demiryollarının IMF direktifleri
üzerine özelleştirilmesi planlarına karşı 48 saatlik genel grev yaptılar.
Latin Amerika IMF ve Dünya Bankası'nın neo-liberal politikalarına karşı
en yaygın protestolara sahne olan bölge olmakla birlikte dünyanın başka
bölgelerinde de önemli isyanlar yaşanıyor.
Kenya'da borç yükünün hafifletilmesi için barışçıl bir gösteri sırasında
kilise liderleri tutuklandı. Diğer bir Afrika ülkesi olan Malawi'de yine
Mayıs ayında yaygın IMF karşıtı protestolar yapıldı.
Nijerya IMF'nin petrol fiyatlarını arttırma emrine karşı Haziran ayında
genel greve sahne oldu. Petrol işçileri kamu ve taşımacılık çalışanlarına
katılarak yolları ve limanları bloke ettiler.
Nisan ayında Zambiya'da polis IMF Yapısal Uyum Programı'nın çöpe atılmasını
isteyen göstericilere saldırdı. Protestoculardan Emily Skiazwe, "IMF
bizi, özellikle kadın ve çocukları öldürüyor" diyordu.
IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı politikalara karşı yapılan protestoların
dışında bu kurumlar tarafından doğrudan hazırlanmasa da benzeri politikaları
uygulamaya çalışan hükümetlere karşı da yaygın isyanlar yaşandı.
Güney Afrika'da Mayıs ayında bir milyon işçi işten atılmalara ve ücret
kesintilerine neden olacak olan hükümetin sermaye yandaşı politikalarına
karşı greve çıktı, gösteri yaptı.
Dünya Ticaret Örgütü'ne katılma hazırlığında olan Çin'de hükümetin neo-liberal
politikalarına karşı grev ve gösteriler artıyor.
Bütün bu mücadeleler anti-kapitalist protestoların sadece bir azınlığın
işi olduğu iddiasını çok açık bir şekilde yalanlıyor.
Dünya Kalkınma Hareketi raporu yazarlarından Jessica Woodroffe şunları
söylüyor: "Dünya Bankası ve IMF'nin protestocuları 'zengin öğrenciler'
diye damgalamaya çalışması hem hakaret hem de naifliktir. Dünya çapında
milyonlarca insan IMF politikalarına karşı gelecek kadar cesur. Arjantin'den
Zambiya'ya kadar köylüler, dini liderler, öğretmenler ve sendikacılar
IMF dayatması ekonomik reformların durdurulması çağrısında bulundular."
Prag'daki gibi protestolar anti-kapitalist isyanın sadece muhteşem sembolleridir.
Şimdi dünya çapındaki bütün anti-kapitalistlerin görevi bu farklı mücadeleleri
birbirine bağlayarak yöneldikleri sisteme karşı birleşik bir harekete
dönüştürmektir.
İnadına Prag; İnadına Direniş
Ankara Küreselleşme Karşıtı Girişim aktivistlerinden Abdullah Anar
IMF ve Dünya Bankası toplantılarını engellemek için Prag’a giden 20.000
küresel direnişçiden birisiydi. Toplumsal Ekoloji Grubu üyesi Abdullah’ın
Prag izlenimleri özetle şöyle:
Karşımda dev gibi duran kapitalist sistem insanı, doğayı, düşleri ve
gülüşleri yok eden varlığı ile nasıl engellenebiliri düşünürken bir grup
insan Seattle'da tarih yazdı. Sonra Washington ve sonra Melbourne. İnsanlar
ve insanlar. Fransa da Jose'nun direnişi.
Onlar sefalet yaratıyor, biz tarih yapıyoruz
21 Eylül'de gerek grup olarak ilk tanışmamız, gerekse hiç tanımadığımız
bir ülkeye küresel direniş için gideceğimizin bilinmeyenleri ve heyecanı
ile dolup taşmalardaydık. Varışımız var olma adına önemli anlamlar içermekteydi.
Sabah heyecanlı uyanış ve 22 Eylül'ü ilk kılan ya da diğer 22 Eylüllerden
ayıran keşif gezisi. Önce Bağımsız Basın Merkezi (Independent Medya Center,
IMC) ziyareti yaptık. Adres bırakarak INPEC Info Center'a ulaştık. Bilgi
Merkezi olarak kullanılan bu ofis eski meydana 100 metre mesafede ve insanların
ilk iletişim noktası işlevi görüyor.
Gözleri ve ilk heyecanı yada "ben de varımlar"ı ilk burası
karşılıyor. Eller yalnızca hoş geldin değil birlikteyiz diyor. Şimdi ve
bundan sonra.
Ofiste insana gereksinim var diyorlar. Ben hemen, "varım" diyorum.
Ertesi gün saat 15:00'e söz veriyorum. Yani INPEG ofisi'nin görevlisi
olmaya söz veriyorum. Söz verirken duvardaki yazı dikkatimi çekiyor.
"Eğer buraya bana yardıma geldinse evine dön, ama eğer bu mücadeleyi
kendi mücadelenin bir parçası olarak görüyorsan birlikte bir şeyler yapabiliriz.
Aborijin Kadını"
Program şöyleydi:
22-24 Eylül, Alternatif Zirve; 24 Eylül, Direniş sanatı festivali; 22-25
Eylül, Eğitim ve Atölye Çalışmaları; 26 Eylül, Küresel Eylem Günü.
INPEG de ilk gün İspanyol Ageta bana ne yapmam gerektiğini söyledi ve
işe başladım. Yaptığımız gelen insanlara bilgi vermek ve bunun karşılığında
onlardan direniş heyecanı almak idi. İşimizi severek yaptık ve karşılığında
çok çeşitli ülkelerden gelen ve para merkezli toplum yaratanlara karşı
direniş heyecanı taşıyanların heyecanlarını paylaştık.
Convergence Center'da etkinliklerin yapıldığını öğreniyoruz. Oraya metro
kullanarak gittiğimizde biraz şehir dışı yada kenar mahalle manzarasında
bir terk edilmiş boş fabrika binası olduğunu görüyoruz. Bu büyük binada
bir bilgi yada danışma masası var. Bu iki binadan biri pankartların, kuklaların
ve maketlerin yapıldığı yer olarak kullanılmakta idi. Kapıdaki basın giremez
işareti oldukça dikkat çekmektedir. Bu yazı bana IMC'de karikatür üstüne
yazılı 'Basını Beslemeyin' sözünü anımsattı. Basına samimi olarak verilen
ifadelerin manşetlere basın patronlarını mutlu eder şekilde çıkması artık
basına güveni ortadan kaldırmış. Basının büyük sermaye tekellerine ait
olduğunu bildiğimiz için fazla şaşırmadık. Üç ana pankart hazırlanıyor.
Biri Pembe ve üzerinde direniş yazıyor. Diğeri Sarı üzerinde çeşitlilik
ve son olarak mavi üzerinde birlik yazısı var. Bu aynı zamanda 3 yürüyüş
kolunu tanımlıyor. Pembe en önde, arkada sarı ve en arkada mavi yürüyüş
kolu olacak. Pembe, sarı ve mavi pankarta Türkçe "Çeşitlilik",
"Direniş" ve "Birlik" yazıyoruz. Çeşitlilik içinde
birlikte direnmeyi arzuluyoruz. Ne kadar başarıyoruz tartışılır. Başarmaya
niyetimiz ise hep var.
İskelet kuklaları, hormonlu tavuk ve yok edilmek istenen dünyaya ait
maketler hep burada yapılıyor. Biz grubumuza ait pankartı sınırdan sokamama
riskine karşı getiremeyince burada hazırlamaya karar verdik.
Pankart yapmak için gerekli boya malzemesi bir masa üstünde. Gereksinimi
olan bunlardan alıp kullanıyor. Fırçada bir kutudan alınıp kullanılıyor
ve yıkanıp yerine konuluyor. 3-4 günlük gözlemimde yıkanması unutulmuş
ve donmuş bir fırça göremedim.
Kahve için kutular var. Eğer paranız var ise 10 kron bir tasa bırakılıyor
ve kahve içiliyor. Tahsildar yok. Paranız yok ise sadece içiyorsunuz.
Kullandığınız metal fincanı işi bitince kirli fincanlar bölümüne bırakıyorsunuz.
İşi olmayan biri gidip bu fincanları yıkıyor ve temizlerin yerine koyuyor.
Yemek yapılacağı zaman gönüllüler yemek hazırlığına girişiyor ve yemek
herkese 80-100 krondan satılıyor. Yine parası olmayanlar yemeği ücretsiz
yerken buna genel olarak uyulmuyor. Çünkü INPEG için ana para kaynakları
buralar.
Bina oldukça büyük. Buna rağmen binada sigara içilmiyor.
Tüm bu söylenenler yazılı olmayan ve bir hiyerarşi içermeyen bir şekilde
yapılıyor. Öneriniz var ise hemen dinleniyor ve hayata geçiriliyor. Önerinizi
dinleyen sizden bir gün önce gelen başka bir üstlenici.
Şiddetsiz doğrudan eylem teknikleri, sivil itaatsizlik tartışılıyor.
Medikal, Hukuk, Sokak ve Basın olarak ekipler kuruluyor. Gruplar sabah
10:00 da ilk birlikte tartışmalarından sonra aktivitelere başlayıp akşam
19:00 da günün çalışmalarını özetleyen bir toplantıda da genel eylem güzergahı
belirleniyor.
Konuşmalar önce İngilizce yapılıyor ve İspanyolca'ya çeviri yapılıyor.
Bu esnada Fransız grup kendi katılımcılarına Fransızca, biz ise birlikte
katıldığımız arkadaşlarımıza Türkçe çeviri yapıyoruz..
Bir senfoniyi anımsatan tahakküm içermeyen bu çalışmalarda konuşulanlar
kadar yöntemde bizim için eğitici oldu. Dayanışmanın baskıcı tahakkümcü
olmayan, komutansız halini görmek bence alınması gereken en önemli eğitim
oldu.
Küresel Saldırıya Küresel Direniş
26 Eylül günü 3 grup olacak; pembe, sarı ve mavi. Pembe grup samba dansı
eşliğinde en önde ilerleyecek ve yasal güzergahtan yoluna devam edecek.
Bu grup güzergahı en uzun olan grup. Arkasından sarı grup gelecek ve Ya
Bastacılar öncülüğünde barikatları aşarak sivil itaatsizlik yöntemi ile
şiddet uygulamadan Kongre Merkezine ulaşacak. Ya Basta süngerler giyinerek
en önde yerini aldı arkasında Yunanlı ekip arkasında biz ve Fransızlar
var.
Mavi ekip anarşistler ve otonomlardan oluşan ve polisle daha sıkı bir
mücadeleye girip engelleri aşacak olan ekip. İlk plan sarı ve mavi ekibin
kongre binasına erişip kuşatması bekleniyor. Hedef kongre binası ve halkı
yoksulluğa mahkum eden kararların alınmasının engellenmesi.
Uluslararası dayanışma
Yürüyüş başladığında pembe grupta yunanlar ile yerimizi almışız. TMMOB
pankartı arkasında başladığımız yürüyüş Yunanlı dostların ellerimizi yürekleri
ile sıkmaları zaten kafalarımıza kazıyamadıkları sınırları, ortadan tümüyle
kaldırdı. Sonra ya bastaların öncülüğündeki sarı grupla birleşip barikata
yürüyoruz. Biz yürüyoruz, ÖDP yürüyor ve Mai karşıtları yürüyor. Türkiye
Mai ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma grubu çalışmalarına ara verip bugün
yürüyor kendi pankartı ardında, kapitalizme karşı dünya halkları ile beraber.
İtalyan grup Ya Basta önde. Push, Push (bastır, bastır) sesleri ile barikatlara
dayanıyor ama aşamıyoruz. İkiye bölünüp ikinci bir barikatı daha zorluyoruz.
Karşımızda panzerli, gaz bombalı, joplu bir sürü polis Türkiye'dekilerin
aynı kostümleri ile küreselleşmiş Polis Çek, Alman ve İtalyanlardan oluşuyor.
Mavi grup polis ile çatışmaya girmiş ve ciddi miktar polis onlara yığınak
yapmış. Sarı grup olarak Ya Bastalar ile birlikte tehdit unsuru olan sarı
grup polisi meşgul edince samba eşliğinde pembe grup kongre binasına ulaşmıştı.
Pembe grubun Kongre binasına ulaştığı haberleri belki de günün en güzel
haberi idi.
Daha sonra toplantının erken kesildiği ve ertesi günkü toplantının iptali
haber alındı. Akşam opera binasında yemek yiyeceklerinin haberi ile beraber
sarı grup olarak biz opera binasına yönlendik ve binayı bloke ettik. Dünya
halklarının keyiflerini kar adına sürekli bozan beylerin akşam opera ve
yemek keyiflerini bozmuş olduk.
Ankara'dan haberler
Sokakları evimiz yapıp otururken Ankara'dan haber alıyoruz. Ankara Küreselleşme
Karşıtı Girişim 1000 kişi ile miting yapıyor ve küresel şenliği oralarda
da sürdürüyormuş. Heyecanı cep telefonları ile ses yapıp Kızılay'a taşıyoruz
Çiğdem ve ben. Miting sonrası Sertuğ'un heyecanı bu sefer Opera önlerine
geliyor, kulak beyin ve yüzlerimizden.
Polis yakaladığı yabancı ise sınır dışı ederken Çek ise kolunu ya da
parmaklarını kıracak kadar hayasızlaşıyordu. Gözaltında insanları uyutmuyor,
yemek vermiyor ve uyumak isterlerse tekmeliyordu.
Artık daha fazlayız, onlarsa daha az
Bu öykü Seattle'da başladı ve Prag'da devam ediyor. Ageta, Marry Lue,
Selami, Kevin, Amerikadan yaraları sarmaya gelen Ezo, kamerasını çaldırıp
fotoğraf makinası polis tarafından kırılan Jeff, Ali, Selim, Gaye, Simon,
Armağan, Selma, Mustafa, Güneş, Önder, Chris, Çiğdem, Sertuğ, Megan, 1000
İtalyan, babası İtalyan çek kız, bir kolunda sevgilisi ve diğer kolunda
benle direnen Fransız, Yunanlı, “seninle anti-faşist gösteriye beraber
gidelim” diyen İsrailli, faşist saldırıya beraber gülümsediğimiz Leo,
Fatma, David, Şiar, Başak, Fecri, Oya, Lauri, Kıvanç, Narmada'yı anlatan
Hintli, Jose, Erhan, Alex, İrfan, Mark, Moris, 67 yaşın ihtiyarlığı değil
direnişin gençliğini taşıyan Dr. Atilla, Olivier ve niceleri yazıyor bu
öyküyü. Canımıza okuyanlara okutmak üzere....
“sınırları aç, İMF’yi kapat!”
Ankara’daki kampanyanın aktivistlerinden ve A-KAP girişimcisi Güneş
Yıldırım 26 Eylül’de Prag’daydı. Güneş’in küresel eylem günü izlenimleri
şöyle:
Oradaki bir pankartta da yazdığı gibi küresel direniş treninin yeni
durağına, Prag'a gelmiştik.
26 Eylül sabahı saat 6.30'da İngiltere, Almanya, Norveç, Fransa, Avusturya
ve Yunanistan'dan gelen 4-5 bin Uluslararası Sosyalizm Geleneği'nden sosyalist
ve sendikacıyı karşıladık. Daha sonra ortak toplanma yerine yürüdük. Yol
boyunca "Dünyamız satılık değil, bankacıları hapse tık", "Kâr
değil insan", "IMF'yi kapat", "IMF öldürür, IMF'yi
öldür", "Birleşen işçiler yenilmezler" gibi sloganlar İngilizce,
Fransızca, Almanca ve Çekçe atıldı. Almanya ve Yunanistan'dan gelenlerin
sınırda bekletildiği öğrenilince "Sınırları aç, IMF'yi kapat"
sloganı attık.
Yürüyüş sırasında çevrede bulunan Çekler gösterileri şaşkınlıkla izliyordu.
Yaşlı bir kadın tramvaydan sarkarak göstericilerin ellerini sıkıyordu.
Oysa Prag'da hükümet 3 aydır "Çek Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne
girmeye çalıştığı, bunun yoksulluğa karşı tek çözüm olduğu ve göstericilerin
buna engel olduğunu" anlatarak halkın gösterilere destek vermesini
engellemeye çalışmıştı. Hatta Başbakan gösterilerden bir hafta önce "ben
tatile gidiyorum, burada bu hafta terör olayları olacak aklı olan da benim
gibi davranır" demiş. Buna karşın gösteriler sırasında tutuklanan
859 kişiden sadece 200'ü yabancıydı.
Bütün gösteriler, yürüyüşler yasaklanmıştı. Ancak bu yasak sabahın erken
saatlerinde delindi. Polis gösterileri engelleyecek gücü bulamadı. Daha
sonra herkes -anarşisti, çevrecisi, kilise grupları, işçisi, sendikacısı,
sosyalisti- saat 9'da bir meydanda buluştu. Burada daha önceden INPEG'in
aldığı karara göre eylem 3'e bölünecekti. Üç ayrı grup üç ayrı koldan
IMF'nin toplantı merkezine ulaşmaya çalışacaktı. Uluslararası toplantılarda
konferans merkezine tek bir birleşik yürüyüş çağrısı yapılmış ancak bu
çağrı, çoğu nihai olarak gerçekleşmemiş olan koordine edilmemiş sokak
çatışmalarını tercih edenlerce benimsenmemişti. Alanda Uluslararası Sosyalizm
Geleneğinin müdahalesiyle 3 koldan ikisi önemli ölçüde birleşti.
IMF merkezine ulaşmak için bir köprüyü geçmemiz gerekiyordu. Robokop
polisler panzerleriyle, askerler de silahlanmış bir şekilde köprüde konumlanmış
durumdalardı. Önce İtalyan Ya Basta grubu 20'şer kişilik minik ekipler
halinde polis barikatını aşmaya çalıştı. Ancak bu yöntemin işlemediğini,
barikatı aşma girişiminin kitlesel gösteriye uygun olarak kitlesel yapılması
gerektiğini düşünen bizler ikinci bir cephe açarak barikatı kitlesel olarak
zorladık. Burada "bütün dünya izliyor", "demokrasi dedikleri
işte bu" sloganları attık. Herkes biber gazı, göz yaşartıcı bomba
yemeye ve ellerindeki limonlu bezlerle kendini korumaya hazırdı. Saat
3'e kadar barikatı zorladık. IMF toplantılarının bittiğini duyunca, IMF
heyetinin akşam gideceği opera binasının önünü işgale ve eğlencelerini
engellemeye karar verdik.
Dönüş yürüyüşü sırasında boyunca da oldukça hoş uluslararası dayanışma
örnekleri yaşandı. Örneğin birlikte yürüdüğümüz Fransız grup bizden kendilerine
Türkçe slogan attırmamızı istediler, Yunanistan'dan gelenler bizi çok
sahiplendi. Opera binasına ulaştığımızda polislerin IMF'yi korumakla uğraştığından
şehrin sokaklarının tamamen bizim elimizde olduğunu gördük. Meydanda,
binlerce kişinin katılımıyla gösteriler değerlendirildi ve "Prag'dan
sonra nereye" tartışıldı. Bu arada mavi gruptaki otonom ve anarşistlerin
IMF'nin toplantı merkezine çok yakınlaştığını, o gruptakilerin polisle
çatıştığını, çok sayıda yaralı ve gözaltı olduğunu öğrendik. Biz bir süre
daha opera binasının önünde kaldık. Gelen haberlerden IMF'nin "acaba
göstericiler mi geliyor" korkusu içinde toplantılarını tam yapamadıklarını,
şehir içine lüks arabalarıyla dolaşamadıkları için polisin onları metroyla
otellerine taşıdığını ve bütün eğlencelerinin de mahvolduğunu öğrendik.
Akşam sokaklar yine bizimdi. Yolda birkaç arkadaşımız lacivert takımlı
-IMF temsilcileri böyle giyiniyor- bir grup gördü. Bizi fark edince hızlanarak
az ilerdeki otellerine yönelen kişilerin Türkçe konuştuğunu anlayınca
"yakalayın IMF heyeti kaçıyor" diye bağırdık. Otellerine doğru
koşarak kaçmaya başlayan bu kişilerin panik ve korkularını görmek müthişti.
Göstericilerin bir kısmı uluslararası şirketlerin en önemli temsilcilerinden
McDonalds, KFC, Mercedes'e imzalarını atmayı unutmadılar. Medyada bu olaylar
şiddet olarak gösterilse de INPEG'in açıklamasında da belirttiği gibi
dünyada gerçek şiddet yaratanlar bir günde binlerce çocuğun açlıktan ölmesine
neden olan IMF, Dünya Bankası ve uluslararası şirketlerdir. Gerçek şiddet
cam kıranların kolunu kırın emri verenlerce uygulanmaktadır.
Prag küresel kapitalizmin saldırılarına "dur" diyenler için
önemli bir adım. Seattle'da başlayan hareketin her geçen gün daha fazla
yaygınlaştığının kanıtı.
Hareketin İçindeki Tartışmalar: Şimdi Nereye?
Bu soru sadece IMF ve Dünya Bankası karşıtı protestocular tarafından
değil IMF ve Dünya Bankası tarafından da soruluyor. Serbest piyasacı neo-liberal
politikalara dünya çapındaki direniş ve bunların kurumlarına karşı protestolar
egemen sınıfı zorluyor.
Patronların gazetesi Financial Times Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn'u
Prag'daki protestoculara karşı çok yumuşak olmakla suçladı. "Sivil
toplumu temsil eden bu medeniyetten nasibini almamışlara dünya nasıl karşılık
vermeli?" diye sorulan yazıda bu yanıtın ne olması gerektiği şöyle
ifade ediliyor: "Onları aşağılamalı. Tek yanıt bu. Onlara karşı durulmalı."
Ancak Wolfensohn, dünya yoksullarına karşı yürütülen saldırıları kınayan
sivil toplum örgütlerini kendilerine yaklaştıracak bir strateji izlemek
istiyor.
Dünya Bankası Yapısal Uyum Programlarının adını değiştirerek bunlara
"yoksulluğu azaltma stratejileri" adını verdi. Artık ekonomik
büyüme ve eşitlikten söz eder oldular. Wolfensohn Prag'da "Yeni bir
neslin yoksulluğu karşı mücadele kararlılığını kucaklıyorum. Onların tutkusunu
paylaşıyorum" diyordu.
Sivil toplum örgütleri şimdi bu kadar pozitif bir yaklaşıma nasıl yanıt
vereceklerini tartışıyorlar. Prag'da yapılan sayısız toplantı bu tartışmaların
izlerini taşıyordu.
Yoksul ülkelerin borçlarını silinmesini isteyen ünlü Jubilee 2000 kampanyasından
Ann Pettifor Çek Başkanı Vaclav Havel, Dünya Bankası Başkanı Welfensohn,
IMF'den Horst Köhler'in ve bir dizi sivil toplum örgütünün bulunduğu bir
toplantıya katıldı.
Ann Pettifor, Wolfenshon ve Köhler'in yetkisiz memur olduklarını asıl
gücün dünyanın zengin ülkelerinin kulübü G7'de olduğunu ve IMF ve Dünya
Bankası'nın reforme edilmesi için bu ülkelere baskı uygulanması gerektiğini
tartıştı.
Filipinli ünlü anti-kapitalist yazar Walden Bello ise aynı toplantıda
IMF'nin reforme edilemeyeceğini ve ortadan kaldırılması gerektiğini savundu.
Bello, protestocuları bu kurumların yaşadıkları meşruluk krizini derinleştirmeye
çağırdı.
Yardım kurumu Oxfam'ın temsilcileri de Dünya Bankası ile başka bir forumda
karşı karşıya geldiler. Panelistler "diyalog" çağrıları yaparken,
katılımcılar Dünya Bankası'nı açıkça suçlayan ve protestoların devam etmesi
gerektiğini tartışanlara sempatiyle yaklaştı.
Peki protestocuların uğruna mücadele ettikleri alternatif nedir? İngiltere'de
yayınlanan The Guardian gazetesinin yazarı Larry Elliott Güney Afrika
maliye bakanının "Neye karşı olduklarını biliyorum. Ama ne istediklerini
bilmiyorum." sözlerini aktararak bu soruyu bütün çıplaklığı ile ortaya
koydu. Elliott "Diyalog ve tartışma, molotov kokteyli atmak kadar
heyecanlı değil" diye ekledi. Bu değerlendirme, Avrupa'nın her köşesinden
Prag'a gelen 20 bin göstericiye hakarettir.
Protestocular daha iyi bir dünya için mücadele ettiklerini biliyorlardı.
Alternatif Zirve sırasında tartışılan "kapitalizmin alternatifi nedir?"
sorusu son derece yaşamsal öneme sahipti. İnsanlar, çoğunluğun çıkarına
işleyen toplumsal bir düzeni nasıl oluşturabileceğimizi bilmek istiyorlar.
Yoksulluğu ve adaletsizliği nasıl durdurabileceğimizi de bilmek istiyorlar.
Alternatif Zirvede konuşan İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi'nden
(SWP) Alex Callinicos alternatif bir toplum vizyonunu anlattı:
"Sorun küreselleşme değil, küresel kapitalizm. IMF, Dünya Bankası,
Dünya Ticaret Örgütü ve NATO gibi kilit kurumlar küresel kapitalizmi savunuyorlar.
Bunlar reforme edilemez. Onları yıkmak için güçlerimizi harekete geçirmeliyiz.
Sokaktaki protestoların gücünü üretimi durdurma gücüne sahip işçilerle
birleştirmeliyiz. Bu güçleri kapitalizmin rekabet ve kâra dayanan üretim
mantığının yerine insan ihtiyacını koymak için yoğunlaştırmalıyız."
Antikapitalist; Sayı 2; Ekim 2000
'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön
|