Güncelleme: 08.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
DÜNYAMIZ SATILIK DEĞİL !IMF, Dünya Bankası gibi küresel kapitalizmin kurumlarından olan Dünya Ticaret Örgütü dünya ticaretini bir kat daha serbestleştirme görüşmelerini yürütmek üzere 9 Kasım'da küresel efendilerin sahte demokrasi çerçevesi içinde bile değerlendirilemeyecek bir aşiret diktatörlüğü tarafından yönetien Katar'da toplanıyor. Dünya Ticaret Örgütü'nün Kasım 1999'da ABD'nin Seattle kentindeki toplantısı antikapitalist Küresel Direniş Harketi'nin doğuşu olan protestolara sahne olmuştu. Çelik işçilerinden kaplumbağa sever gençlere kadar sayısız kesimi biraraya getiren gösteriler DTÖ'deki dünya ticaretinin serbestleştirilmesi görüşmelerini felç etmişti. Dünya Ticaret Örgütü 1995'de neo-liberal ekonomi politikaları dünya çapında yerleştirmek üzere kurulmuştu. DTÖ serbest ticareti engellediğine karar verdiği ülkeler aleyhinde ambargo uygulamasına gidecek yetkilere sahip. 142 üyesi olmasına karşı kararlar en zengin ülke yöneticilerinin gizli görüşmelerinde verilmektedir. DTÖ'de görüşülecek anlaşmalardan birisi de Hizmet Ticareti Genel Anlaşması GATS'dır. GATS, akla gelebilecek her tülü hizmet alanını kapsamaktadır. Bunların içerisinde doğayı, kültürü, ulusal kaynakları, içme suyunu, sağlığı, eğitimi, sosyal güvenliği, ulaşım, posta ve tüm belediye hizmetlerini saymak mümkün. Dünya ekonomisinin yüzde 60'ının, ABD ekonomisinin yüzde 70'inin hizmet sektörü içinde tarif edildiği, dünya sağlık sektörünün 3,5 trilyon dolar, eğitim sektörünün 2 trilyon dolar ve su hizmetlerinin 1 trilyon dolarlık birer "pazar" olduğu düşünülürse GATS anlaşmasının dünya efendileri için ne kadar büyük bir önem taşıdığı görülmektedir. GATS dışında TRIPS patent hakları ve TRIMS gibi yatırım garantisi anlaşmaları, yakın dönemde Güney Afrika'nın ucuz AIDS ilacı üretimini bloke etmeye çalışmalarında da görüldüğü gibi, insan sağlığını tümüyle kâr güdümüne sokmak istemektedir. 1990'ların başından bu yana yaşanan gelişmeler küreselleşme ve serbest ticaretin yoksul ülke ve insanların çıkarına olduğu iddiasını tümüyle yalanlıyor. Çalışma alanını yoksullaşmayı kapsayacak şekilde genişleten Uluslararası Af Örgütü'nün Genel Sekreteri Pierre Sane, "Küreselleşme bir azınlık için zenginlik, çoğunluk için ise yıkım ve çaresizlik getirdi. 2000 yılında 80'i aşkın ülkede kişi başına milli gelir 10 yıl öncesine göre geriledi" tespitinde bulunmaktadır. Günde 1 dolardan az bir gelirle yaşamak zorunda kalanların sayısı Latin Amerika'da 4 milyon, Güney Asya'da 27 milyon, Sahara'nın güneyindeki Afrika ülkelerinde de 49 milyon arttı. Sri Lanka'nın Malabe kentinde toplanan Bangladeş, Hindistan, Endonezya ve Filipinli taban örgütlenmeleri Dünya Ticaret Örgütü'nün "Asya Kalkınma Bankası, IMF ve Dünya Bankası tarafından uygulanan Yapısal Uyum Programları'nın ekonomik, sosyal ve politik sömürü mekanizmalarını güçlendirdiğini" açıklamıştı. Afrika, Hindistan ve Latin Amerika neo-liberal ekonomi politikalara karşı sokak isyanları ve genel grevlere tanık oldu. Bunlar hem zengin hem yoksul ülkelerde bu politikaların istenmediğinin açık göstergesi. DTÖ'nün antikapitalist Küresel Direniş Hareketi'nden kaçarak toplantısını ulaşımı zor ve baskıcı bir ülkeye alması üzeride her ülkede yerel etkinlere öncelik verildi. ICFTU (Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından çağrılan 9 Kasım 'Küresel Eylem Günü' için ICFTU üyesi TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK ve KESK eylem kararı aldı. 'İşsizliğe, Yoksulluğa, Yolsuzluğa ve Savaşa Karşı Küresel Eşitlik, Adalet ve Barış Yürüyüşü' ve uyarı mitingi Emek Platformu tarafından da desteklendi. Sermayenin küresel düzeyde kâr hırsına ve bunu destekleyen savaş aygıtına karşı yerel ve küresel düzeyde birleşik bir mücadele ağı örmek için bu etkinlikleri inşa edelim ve katılalım.
Ortadoğu’da AntikapitalizmDünya Ticaret Örgütü'nün 9 Kasım toplantısına karşı yapılacak protestoların bir parçası olarak 5-8 Kasım tarihleri arasında Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta bir konferans örgütlendi. "DTÖ hakkında Dünya Forumu" adı altında toplanacak konferans, anti-kapitalist Küresel Direniş Hareketi'nin Ortadoğu'da kök salması yönünde önemli bir adım teşkil ediyor. Lübnan, emperyalist güçlerin bölüşüm kavgasıyla ve onun uzantısı Hıristiyan falanjistler ve Müslüman gerillalar arsındaki çatışmalarla paramparça edilen bir ülke. 1980'lerde ülkede bulunan Filistin kampları sayısız defa İsrail'in saldırılarına uğradı, Sabr ve Şattilla'da katliamlar yaşandı. Sivil toplum örgütleri tarafından çağrılan, Lübnan sendikaları ve sol örgütlerince desteklenen konferansın DTÖ'ye katılma görüşmeleri yürütülen Lübnan'da yapılması kapitalist küreselleşmenin yarattığı hayal kırıklığını ifade ediyor. İç savaşın bitmesinden sonra neo-liberal serbest piyasaya yönelimin ülkedeki Hıristiyan-Müslüman çatışmasını yatıştıracağı umut edilmişti. Solun bile umut beslediği piyasa kapitalizminin daha fazla yoksulluk ve savaşa sürükleyen etkileri alternatif arayışlarını güçlendirdi. Lübnan'ın DTÖ'deki 142 üye arasında yer alması ise nüfusunun 1/3'ünün yoksulluk sınırı altında yaşayan Lübnan'da yaygın özelleştirmeler, işsizlik, sağlık alanında kesintiler ve sosyal güvenlik haklarına saldırıları beraberinde getirecek. Neo-liberal uygulamalara karşı gelişen öfke zaman zaman kendini grev hareketleriyle de ifade ediyor. Beyrut Konferansı, Kasım 1999'da Seattle'da DTÖ'ye karşı yapılan gösteriler üzerinde yükselen anti-kapitalist Küresel Direniş Hareketi'den esinlendi. Seattle'dan Cenova'ya uzanan bu hareketin Filistinlilerin yanında, İsrail işgali ve baskılarına karşı tutum alması, hareketin bölgesel sorunlar açısından da önemli bir açılım sağladığını gösterdi. Lübnan'daki kamplarda yaşayan bir Filistinli yaşadıkları sorunun sadece bir Hıristiyan-Müslüman ya da Yahudi-Müslüman sorunu olmadığını şu sözlerle ifade etti: "Belgrad'da, Prag'da ve Rammallah'da asıl ayrım tanklar ve insanlar arasında." Afganistan'a açılan savaş ise kapitalist küreselleşmenin ancak askeri yollarla yürütüldüğünün göstergesi olarak algılanıyor. Savaş Beyrut Konferansı'nın ve Küresel Direniş'in savaşa karşı vurguyla devamının önemini bir kat daha artırıyor. Mısır'da kısa süre önce bulunmuş bir sosyalist, Batı'daki savaş karşıtı gösterilerin sorunun bir Hıristiyan-Müslüman çatışması olmadığı, bunun bir emperyalist savaş olduğunu ve Batı'da da kitleselleşen bir muhalefet ile karşılaştığı sonuçlarının çıkarıldığını ifade ediyor. Beyrut Konferansı da Hıristiyan ve Müslümanları tabanda emperyalist dünya düzenine karşı biraraya getirecek ve hareketin Ortadoğu'da kök salmasına hizmet edecek. ABD başkanlık seçimlerinin Yeşil Parti adayı Ralph Nader, ATTAC Hareketi Başkan Yardımcısı Susan George, Hintli çevreci aktivist Vandana Shiva, Filipinli ekonomist Walden Bello, Filistinli politikacı Hanan Ashwari, Cezayir Kurtuluş Hareketi liderlerinden Ahmed Bin Bella, Uluslararası Sosyalist Akım'ın temsilcisi Lindsey German'ın katılacağı konferans Oxfam, World Development Movement (Dünya Gelişme Hareketi), Globalise Resistance (Direnişi Küreselleştir) ve Greenpeace gibi Küresel Direniş'in parçası olan kurumlar tarafından destekleniyor. Konferans Sudan, Hindistan ve Pakistan ile birlikte bütün Ortadoğu ülkelerinden katılımcıları küresel sermayeye ve savaşa karşı biraraya getirecek. Antikapitalist; Sayı 11; Kasım 2001
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||