Güncelleme: 08.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
LATİN AMERİKA İSYANDA'Küba, Castro, Sosyalizm' kitabının yazarı Mike Gonzalez Latin Amerika'da yeni solu anlatıyor.
Brezilya'da geçen Ekim ayında gerçekleşen başbakanlık seçimlerinde İşçi Partisi adayı Lula'nın zaferi milyonlarca işçinin umudunu temsil ediyordu. Porto Alegre'de Dünya Sosyal Forumu'nda bol alkış alan konuşmasından hemen sonra doğruca Davos'a Dünya Ekonomi Forumu'nda patronlarla konuşmaya giden Lula sözünün arkasında ne kadar duracak? Lula'nın seçim zaferini iyi anlamak gerekiyor. Lula 70'lerden bu yana Brezilya işçi sınıfı mücadelesini temsil ediyor, işçi hareketinin simgesi oldu. Onun militan sınıf mücadelesindeki prestiji herkesten daha fazla. Ama şimdiden bazı politikaları yüzünden Brezilya işçi sınıfının örgütlü bir kesimiyle yüzyüze gelmek zorunda kaldı. Sözleri her ne kadar radikal olsa da, kapitalizmin kısıtlamaları içinde iş yapmaya çalışıyor. İktidara gelir gelmez yaptığı ilk iş bankacıları kabinesine almak oldu. Yıllardır zam alamayan ve Lula`nın da ücret artışı yapmayacağı belediye işçileri Lula`yla karşı karşıya geldi. Lula yı destekleyen topraksız köylüler örgütü MST, politik bağımsızlığını korumakta kararlı olduğu için hükümetle bu gruplar arasında gerginlikler ortaya çıktı. Başkan Chavez`in Venezuela`da 90larda patlayan protestolara karşı sunduğu çözüm de yeni bir devletçi reformizmdi. Bu işe yaramadı. Brezilya`da halkın değişim umudu olan Lula hükümeti de iktidara gelmesinin üzerinden henüz bir kaç ay geçmişken küresel sistemin gerçekleriyle yüz yüze kaldı. Aralık 2001 deki ayaklanmalardan bu yana Arjantin`de ortaya çıkan halk meclisleriyle tanıştınız. Bize bunlardan bahsedebilir misiniz? Aralık 2001`de Da la Rua hükümetinin düşmesine sebep olan ekonomik krizle, Arjantin yeni bir politikanın doğuşuna tanıklık etti. Bankaların kapılarını kapatması ve işsizliğin artması ile süpermarketler yağmalandı, orta sınıf sokaklara döküldü, sendikalar buna destek verdi ve ülkenin dört bir yanında işsizler sokağa çıktı. Büyük şehirlerde yerel halkın bundan sonra ne yapılması gerektiğine dair tartışmalarının sonucunda halk meclisleri kendiliğinden ortaya çıktı. Ziyaret ettiğim bir komitenin 70 tane işçi üyesi vardı. İlk dikkatimi çeken şey ise insanların iç disipliniydi. Toplantılara hiç kimse alkollü gelemezdi. Saldırgan davranan herhangi biri atılırdı. Genel politikalar üzerine yoğun tartışmalar ve özellikle bir çok insanın katıldığı görüşmeler yapılıyordu. Bir komitede yanımda oturan adam ben İngiliz olduğum için yanımda oturmak istemediğini söylemişti. Nedenini sorduğumda bana Falkland Savaşından dolayı diye cevap vermişti (Falkland Savaşı: Arjantin ile İngitere arasında 1982`de yaşanan savaş). Ben de savaş sırasında hangi tarafta olduğumu, savaşa ve kendi hükümetime karşı yapmış olduğum kampanyaları anlatmıştım. Bu deneyim, bize halk meclislerinin içindeki ilerici unsurlara rağmen insanların kafalarını bulandıran o eski milliyetçi fikirlerin de hala var olduğunu gösteriyor. Geleceğe baktığınızda Güney Amerika için olası politik gelişmeleri olumlu görüyor musunuz? Biz bence yükselen direnişi kutlamalıyız. Bugün Güney Amerika`da 3 güç var. Bir yanda neo-liberal politikalara dönmek isteyen eski düzen savunucuları, diğer yanda yeni devlet reformistleri var. Bence her ikisi de bir yol ayrımındalar. Chavez`in Venezuela`daki sorunlara karşı getirmeye çalıştığı çözüm yeni bir reformizmdi. Chavez, iki darbe girişimine karşı hala ayakta olmasına rağmen, politikaları yüzünden sorun yaşayacağa benziyor. Bizim esas izleyip desteklememiz gerekense üçüncü güç. Bu güç, Güney Amerika politikalarında varlıklarını hissettiren militan işçi sınıfı ve topraksız köylülerdir. Gelecekteki mücadelelerin önünü açacak olan şey, Zapatistalar`ın 1994`teki isyanının ve Arjantin`de kurulan halk meclislerinin yaydığı yaratıcı güçtür. Önümüzdeki dönemde Latin Amerika`nın geleceğini bu üç grup arasındaki mücadele belirleyecektir. Arjantin`deki hareket bu üçüncü gücü temsil ediyor, dolayısıyla basit bir protesto dalgası olarak geçiştirilemez. Halk meclisleri göstermiştir ki, çözüm halka açık, kitlesel ve demokratik olmalıdır çünkü kapitalist bir devlet her zaman çoğunluğun ihtiyaç ve çıkarına karşı azınlığın çıkarını koruyacaktır. Böylesi bir alternatif sistemin enternasyonel ve sosyalist olması gerektiği tartışması, hareket içinde kazanılmak zorundadır. Porto Alegre de yapılan Dünya Sosyal Forumu`nda, reformist sosyal demokrat kanadın canını sıkan bir "Kapitalizmin yerini ne almalı" tartışması olmuştu. Bunun üzerine MST son toplantıda "başka bir dünya mümkün, fakat sadece sosyalizmle" yazılı bir pankart açtı. İşte bizim desteklediğimiz şey bu, Bu tartışmayı bugün Latin Amerika`da kazanmak zorundayız. Antikapitalist; Sayı 25; Eylül 2003
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||