Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Hepimiz Filistinliyiz

Mike Simons

İntihar saldırılarını anlamak

Bir insan nasıl olur da kendi üzerine yerleştirdiği bombalarla intihar saldırısı yapar? Ne tür bir kızgınlık ve çaresizliğin ürünüdür bir insanı intihar bombacısı olmaya iten? Bu soruların yanıtını Filistin halkının 54 yıldır çektiği eziyete bakınca anlamak mümkün olabilir.

İsrail devleti kurulduğu 1948 yılından beri uyguladığı terörle nedeniyle Filistinlilerden 4 milyonu mülteci durumunda.

İsrail, 54 yıldır işgal altındaki topraklarda yaşamaya mahkum edilen Filistin halkını bölgeyi kapatarak, insanların evlerini yıkarak ve rast gele öldürerek cezalandırıyor.

Yaratılan vahşet, intihar bombacısı olarak İsrail'e geri dönüyor. 54 yıl önce başlayan işgal durmak bilmiyor. Filistinlilere ait mini bir devlete bile tahammül edemeyen ve saldıran İsrail'i hedef alan intihar saldırılarının armasına şaşmamak gerekir.

Korsan İsrail devleti varlığını sürdürdükçe, Filistin'in işgali sürdükçe, bir halk kendi topraklarında esaret içinde yaşadıkça intihar saldırıları olmaya devam edecektir.

İntihar saldırılarıyla yaşanan vahşetin esas sorumlusu İsrail devletidir. Korsan devlet İsrail'in hamisi ABD ve onunla yakın ilişkiler kuran Türkiye gibi ülkelerin yönetici sınıfları da bu vahşetin sorumluları arasındadır.

Çözüm değil

Ne yazık ki daha çok kızgınlık ve çaresizlik içinde öç almaya yönelik intihar saldırıları sorunu çözmüyor. Hatta çözümü daha da zorlaştırıyor. Bu tür eylemler ne İsrail'i durduruyor ne de müttefiki ABD ve Türkiye gibi ülkelerdeki yönetici sınıfları sıkıştırıyor.

Bölgedeki farklı etnik ve dinsel kökenlerden insanların tarihte olduğu gibi birlikte ve barış içinde yaşayabilmesinin ön koşulu terörist-korsan İsrail devletinin ortadan kaldırılmasıdır.

Bu ise intihar eylemleriyle kazanmak bir yana bütün Filistin halkının dahi tek başına kazanabileceği bir mücadele değil. Filistinlilerin kurtuluşu bölge halklarının işgale göz yuman kendi yönetici sınıflarına başkaldırmasına, ABD' ve Avrupa'da Filistinlilerle dayanışmanın yükselerek İsrail'i besleyen emperyalist kanalların tıkanmasına bağlı.

Uluslararası düzeyde Seattla'dan Cenova'ya uzanan küresel direniş hareketi 11 Eylül sonrasında sadece savaş karşıtı bir harekete dönüşmekle kalmadı aynı zamanda Filistin halkıyla dayanışmanın canlı nüvelerini oluşturdu. Dünyanın dört bir köşesinden Ramallah'a giderek Filistin halkına canlı kalkan olmaya çalışırken kurşunlanan, sınır dışı edilen küresel direnişçiler bunun sembolü oldular.

Filistin halkının mücadelesine destek olmak için Türkiye'de yapabileceğimiz şey, tıpkı küresel direnişçilerin kendi ülkelerinde yapmaya çalıştığı gibi, savaşa karşı sesimizi yükseltmek ve Türk yönetici sınıfını İsrail'e olan ilişkilerini kesmeye zorlamaktır. Bu ise kitlesel eylemlerle, Türk sermayedarların kârlarına darbe vuracak grevlerle mümkün olabilir.

Asıl terörist kim?

Ramallah'daki Filistin komuta merkezine İsrail tankları saldırdığı 30 Mart'ta ABD Dışişleri Bakanı Powell yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Şaron'un terörizme karşı bir operasyon yaptığını söyledi. ABD, Arafat'tan da İsrail'e yapılan terörist saldırıların faillerinin bulunmasını istiyordu.

TV'ler bu haberleri verirken yaşananlar ve tarih bizlere başka bir şey anlatıyordu.

İsrail, emperyalist ülkelerin Ortadoğu'daki çıkarlarını kollamak üzere Filistin işgal edilerek kurdurulan korsan bir devlet. İngiliz devlet adamı Churchill, henüz başbakan olmadığı 1917 yılında "Düşman Arap denizinde dost bir İsrail devleti Birleşik Krallığın çıkarınadır" derken bu devletin kuruluş gerekçelerini ortaya koyuyordu. Bu politikalar sonucunda nüfusun ezici bir çoğunluğunu oluşturan 4 milyon Filistinli Arap sürüldü ve arkada kalanlar kendi topraklarında işgal altında yaşamaya başladılar.

1948 yılında İngiliz Valisi Filistin'den çekildiğinde saldırılar vahşete dönüştü ve hızla İsrail devleti kuruldu. Kurulma amacı emperyalistlerin çıkarlarını bölgede korumak olan İsrail devleti rolünü hemen yerine getirmeye başladı. 1957 yılında Süveyş Kanalı'nı devletleştiren Mısır'a karşı saldıran Fransız ve İngiliz uçaklarına İsrail uçakları da destek verdi. 1972 yılında Ürdün'de ayaklanan Filistinli mültecileriler bastırmak üzere Kral Hüseyin'e destek vererek üç binden fazla kişinin ölümüne yol açtı. 1982 yılında Lübnan'ı işgal etti ve sadece Sabra ve Şatilla katliamında 1900'den fazla Filistinli katledildi. Bu katliam, şimdiki İsrail Başbakanı Şaron tarafından yönetilmişti.

Şaron, "teröre karşı mücadele" ediyoruz derken yurdundan sürülen bir halkı her gün tank ve silahlarla öldürmekten bahsediyor. ABD gerçekten de terörist arıyorsa Beyaz Saray'a Pentagona ve İsrail hükümeti kabinesine bakmalıdır.

Bugün Filistinlilere yönelen vahşi terörün arkasında dünyanın en büyük petrol rezervini kontrol etmek üzere İsrail devletini tepeden tırnağa silahlandıran emperyalist devletler ve uluslararası şirketler var.

Terörist İsrail Ortadoğu'dan defol

İsrail tankları Ramallah'a girerken, aynı saatlerde Türk Genelkurmayı, hükümet ve bürokrasi, İsrail silah şirketine 680 milyon dolarlık ihale vermekle meşguldü.

İsrail'le yapılan her anlaşma ve bu paralar Filistinli çocukların üzerine gönderilen kurşunlar, Filistin köylerine atılan bombalar anlamına geliyor.

Bunun adı "terörizmle mücadelede devletlerarası işbirliği." Oysa gerçek terörist 56 yıldı işgal altında eziyet çeken ve çaresizce intihar saldırıları düzenleyen Filistinliler değil; korsan-İşgalci-terörist İsrail devleti ve onun sponsorluğunu yapan ABD, Türkiye gibi ülkelerin egemenleridir.

Timsah gözyaşları dökerek, "Filistin halkının yanındayız" diyen iki yüzlü yöneticilerimiz İsrail'e hiçbir yaptırım uygulamayacaklarını söylüyorlar.

Bizleri temsil ettikleri iddiasında olan bu yalancılar, büyük çoğunluğun talebini yerine getirerek, İsrail ile bütün anlaşmaları derhal iptal etmelidir.

Finansör Türkiye

Türkiye bölgedeki en yakın dostu olan İsrail ile ekonomik, askeri ve siyasi alanlarda sıkı bir işbirliği içinde. GAP'daki 6 sulama projesini İsrail'e veren, son zamanlardaki silah alımlarında İsrail'e bol ihale veren Türkiye İsrail ile ortak askeri tatbikatlar da yapıyor.

Daha önce F-4 modernizasyonu için İsrail IAI şirketine 1,2 Milyar dolar veren Türk Devleti son 2 ayda 105 Milyon dolar ve 600 milyon dolarlık iki askeri ihaleyi 6 ay evvel batma noktasına gelen İsrail'in devletinin silah şirketi IMI'a verdi. 8 Mart Cuma günü İsrail Ordusu 40 kişiyi öldürürken, Dışişleri Bakanı İsmail Cem taraflara "sükunet çağrısı" yaptı. Ama aynı saatlerde Savunma Sanayi İcra Komitesi üyeleri Başbakan Ecevit, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ve SSM (Savunma Sanayi Müsteşarlığı) Müsteşarı Ali Ercan bir araya gelerek 680 milyon dolarlık Tank Modernizasyon Projesi'ni İsrail'e verdiklerini açıkladılar. Emekçilere, öğrencilere, depremzedelere "para yok" diyenler, İsrail'e silah siparişi vermek için tonla parayı bulmakta sıkıntı çekmediler.

Siyonizmin tarihi

Ortadoğu'da sona ermesi mümkün görünmeyen anlaşmazlıklar nedeniyle her gün Yahudi ve Arap kanı dökülüyor. Ama durum hep böyle değildi.Yüz dört yıl önce birinci Siyonist Kongresi temsilcileri İsviçre'nin Basel kentinde toplandıkları zaman dünya Yahudilerinin büyük çoğunluğu Doğu Avrupa'da yaşamaktaydı. Filistin'de ise bir milyon Arap'la birlikte barış içinde yaşayan yalnızca birkaç bin Yahudi vardı.Birinci Siyonist Kongresi bu harmoniyi bozacak olayların başlangıcı oldu. Bu toplantının amacı Avusturya'da yaşayan Yahudi gazeteci Theodor Herzl'in düşünceleri etrafında bir hareket yaratmaktı. Herzl 1895 yılında anti-semitik (Yahudi karşıtı) propaganda dalgasının etkisi altında Fransa'da vatana ihanetten yargılanan bir Yahudi subayı olan Dreyfus'un davasını yayınladı. Dreyfus davasında teşhir edilen ırkçılıkla mücadele etmenin bir yolu olarak bazı Yahudiler sosyalist harekete katıldılar. Ama Herzl ve diğerleri anti-semitizmin kaçınılmaz ve mücadele edilemez olduğu sonucuna vardılar. Dreyfus davası ile ilgili olarak Herzl şunları yazıyordu: "Paris'de anti-semitizme karşı savaşmanın boş ve gereksiz olduğunu anladım."Siyonistler, ancak Avrupa'yı terk edip anavatanları Filistin'e yerleştikleri zaman barış içinde yaşayabileceklerini söylemeye başladılar. Herzl ise bunun ancak Araplarla Yahudileri birbirine düşürerek bölgede hegemonyasını sürdüren Avrupa'nın emperyalist güçlerinin desteğiyle başarılabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle Yahudilere karşı işlenen korkunç soykırımlardan birinin düzenleyicisi olan Çarlık Rusyasının ünlü İçişleri Bakanı Von Plehve'den bile destek istedi.

Soykırımlar yüzünden Doğu Avrupa'dan büyük Yahudi göçleri oldu, ancak Siyonistlerin istediği gibi Filistin'e değil. İlk Siyonist Kongresinden İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadarki süre içinde ABD'ye 3 milyon, Batı Avrupa'ya da 500 bin Yahudi göç etti. Göç eden Yahudilerin yalnızca yüzde 3'ü (120 bini) Filistin'e gitti. Birinci Dünya Savaşı'nda Araplar'ın Osmanlı'ya karşı başlattıkları isyandan sonra bölgenin kontrolünü İngilizler ele geçirdi. Filistin'e göçen Yahudiler İngilizleri hem kullandılar hem de onlar tarafından kullanıldılar. İngilizler böl-yönet taktiğiyle Yahudileri kullandılar. Bu yeni sömürgeciler Arap toprak sahiplerinden arazi satın aldılar. Filistinli çiftçileri yurtlarından attılar ve Arap nüfusa karşı sistematik bir ayrımcılık uyguladılar. Filistinlilerden boşalan yerlere bölgeye gelen Yahudileri yerleştirmeye başladılar. Bu yerleşimler Araplarla Yahudiler arasındaki ilk şiddet olaylarını başlattı ve bu şiddet bugüne kadar sürdü. Yine de İkinci Dünya Savaşı'na kadar Siyonizm düşüncesi Yahudiler arasında azınlıktaydı. Bu durum, Yahudilerin Nazilerce kitleler halinde imha edilmesinden ve Avrupa'daki Yahudilerin çoğunluğunun yok olmasından sonra değişti.

Bekçi Köpeği

Savaştan önce ve savaş sırasında müttefik ülkelerin liderleri Yahudi kıyımına kayıtsız kaldılar. Savaştan sonra ise Yahudi sorununu, daha doğrusu, soykırımdan kurtulan Yahudiler'in ne yapılacağı sorununu Filistin'de Yahudi devleti kurmaya karar vererek çözdüler.Yahudi olan ve olmayan büyük bir çoğunluğa göre her Yahudi'nin istediğinde gidebileceği bir anavatanının olması yeni bir soykırıma karşı tek sigortaydı. Ancak, maalesef "Yahudi sorunun" bu şekilde çözümü Filistin'in Arap nüfusunun aleyhine olacaktı. Dönemin İngiltere Başbakanı Winston Churchill, dünyanın en önemli petrol yataklarının bulunduğu bu bölgede İsrail Devleti'nin İngiltere'nin emperyalist çıkarlarının bekçi köpeği olarak kullanılacağını açıkça ifade etmişti. Churchill, "Düşman bir Arap denizinde küçük bir Yahudi dost yaratmaktan" bahsediyordu. Birleşmiş Milletler'in 1947 yılındaki paylaşım planı Filistin topraklarının %55'ini nüfusun sadece %30'unu oluşturan ve toprakların sadece %6'sını elinde tutan Yahudilere veriyordu. Ancak bu bile yeterli değildi. Savaştan sonra yeni İsrail Devleti Filistin'in %80'ini işgal ederek yaklaşık bir milyon Arap'ı yurdundan sürdü. İsrail'in ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann, Filistinlilerin bu kitlesel göçlerini "mucizevi başarı" olarak yorumluyordu. Ama bu bir mucize falan değildi. Kaba terör sayesinde başarılmış etnik bir temizlikti. İsrail ile Filistinliler arasındaki anlaşmazlığın temelinde yatan bu gerçeklik bugün de Ortadoğu'da kan dökülmesinin temel nedenidir.

 

Küresel direnişçiler Ramallah’ta

İsrail, Ramallah'ı işgale girişirken karsısında dünyanın dört bir yanından gelen eylemcileri buldu. Zira çoğu Avrupalı 600 uluslararası eylemci İsrail saldırılarına karşı kalkan olmak için Filistinli ailelerin yanına yerleşti.

Uluslararası Kamusal Koruma isimli grup üyeleri ziyaretlerinin daha ilk gününde İsrail'in Ramallah'ı yeniden işgal etmesine tanık oldu. Eylemciler arasında alternatif küreselleşme yanlılarının liderlerinden Fransız çiftçi Jose Bove de bulunuyor. Bove, "Burada kalacağız, Filistinlilere koruma sağlayacağız... İsrail Başbakanı Ariel Saron, eğer Ramallah'ı bombalarsa yüzlerce yabancıyı da bombalayacak" diye konuştu.

ABD'li bir Yahudi olsa da Siyonist olmadığını vurgulayan Karrin Wheeler ise, "Buradayım çünkü İsrail ve kendi hükümetime, terörün ve şiddetin kaynağının bizzat İsrail hükümetinin kendisi ve ırkçılık olduğunu söylemek istiyorum" dedi.

İtalya'dan gelen 200 kadar eylemcinin Ramallah'a girmesini engelleyen İsrail ordusu bölgeye girmeyi başarabilen direnişçilerin üzerine de ateş açtı. İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu yaralanan 7 küresel direnişçiden biri olan Avustralyalı Kate Edwards şunları söyledi: "Tanktaki adam bize geri dönmemiz için bağırıyordu. Bizim devam ettik ve o anda patlamalar başladı. Üzerimize gerçek mermilerle ateş açılabileceğini düşünmemiştim. Birkaç patlama daha duydum ve o anda karnımdan vurulduğumu anladım.

Antikapitalist; Sayı 15; Nisan 2002

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön