Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Savaş sonrası ABD emperyalizmi

ABD Ordusu Irak savaşından galip çıktı, fakat sorunları her geçen gün artmaya devam ediyor.
Saddam Hüseyin'in ordusunu yenilgiye uğratmak, her ne kadar Beyaz Saray'dakilerin umdukları kadar hızlı gerçekleşmediyse de, ABD emperyalizmi açısından basit bir işti. ABD'nin asıl sorunları şimdi başlıyor.

Bir yandan ABD'nin Irak işgalini devam ettirmesine karşı büyük bir direnişin işaretleri şimdiden görülürken, diğer yandan da ABD yöneticileri arasında bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda görüş ayrılıkları yaşanıyor. Mevcut durumu anlayabilmek için Irak savaşının nedenleri konusunda net olmamız gerekiyor.

Savaş karşıtı hareket çok haklı olarak savaşın petrol ve ABD iktidarı için olduğunu söyledi. Ancak kullanılan yöntemin neden savaş olduğu sorusunun yanıtı, yarım yüzyıldan fazla bir zamandır ABD kapitalizminin içinde bulunduğu uzun dönemli yörüngede yatıyor.

Yeni Bir Amerikan Yüzyılı mı?

İkinci Dünya savaşı sonrasında ABD dünya üretiminin yarısını gerçekleştiren, yerkürenin ekonomik anlamda en güçlü ülkesiydi. Ancak 90'lara gelindiğinde durum değişmişti. Tabii ki bu dönem boyunca ABD ekonomisi büyümeye devam etti, ancak diğer taraftan Avrupa, Japonya ve Çin'in büyüme hızındaki artış bu ülkeleri ABD'ye rakip duruma getirdi. Bu dönemde Paul Kennedy gibi birçok isim ABD'nin uzun vadeli güç kaybından söz etmeye başladılar. Savaş suçlusu ve hükümet danışmanı olarak bilinen Henry Kissinger şöyle diyor: "Soğuk savaşın bitişi bazı gözlemcilerin dünyayı 'tek kutuplu' ya da 'tek süper güç' olarak değerlendirmesine yol açtı. ABD soğuk savaşın başladığı dönemden farklı olarak bugün global ölçekte kendi taleplerini dayatabilecek kadar güçlü değil. ABD şimdiye kadar hiç olmadığı biçimde, farklı ekonomik güçlerle rekabet etmek zorunda kalacak."

ABD yönetimi, rekabet ortamından kazançlı çıkmak için askeri alandaki üstünlüğünü ön plana çıkarmak konusunda basınç hissediyor. Clinton yönetimi bu yönde hareket ederek NATO'yu doğu Avrupa'ya doğru genişletti, Füze Savunma Sistemi projesini başlattı (asıl olarak Çin'e karşı), Bosna'ya askeri müdahalede bulundu ve Sırbistan'a savaş açtı.

Bu yapılanlar Wolfowitz, Rumsfelt, Cheney ve onların akıl hocaları Richard Perle ve William Cristal'ın Yeni Amerikan Yüzyılı projeleri için yeterli değildi. Projenin temellendirildiği bildiride şöyle tartışılıyor: "Amerikan savunma ve dış politikası akıntıyla birlikte sürükleniyor. Yirminci yüzyılın sonuna yaklaşılırken, Birleşik Devletler dünyanın üstün gücü olarak duruyor... Bizler bu fırsatı kaçırma ve karşılaştığımız sorunlarla baş edememe tehlikesi içindeyiz."

Çözüm önerileriyse, silah harcamalarının arttırılması, teknolojik bakımdan üstün silah sistemlerine yatırım yapılması ve böylece istenilen her yere en kısa sürede ve en az zararla müdahale edilmesi yönündeydi. Müdahaleler listesinin en tepesinde Irak olmalıydı. 11 Eylül 2001 sonrası Amerika'yı süpüren panik havası içinde bu gündemi Beyaz Saray'dan uygulamaya başladılar.

Bu dönemde ABD'nin ekonomik alandaki sorunları 90'larla kıyaslandığında çok daha net hale geldi. Yeni teknoloji sektöründe yaşanan ekonomik patlamanın çöküşü sonrası ABD şirketlerinin gerçek karlarını %50 daha fazla gösterdikleri ortaya çıktı. ABD kapitalizminin normal işleyişini sürdürebilmesi dünyanın geri kalanından ( çoğunlukla doğu Asya), yılda 400 milyar dolar civarında aldığı borca bağımlı hale geldi.

Bush çetesinin ekonomik zayıflıklara verdiği yanıt askeri politikaların kullanımı oldu. Ülke içinde 80'lerin Reagan politikalarına geri dönüldü, ekonomik daralmadan kaçmanın yolu olarak askeri harcamalar müthiş arttırıldı, zenginlere büyük oranda vergi indirimleri getirdi.

Ülke dışındaysa, küresel gücüne yeniden ulaşabilmek için ardı arda askeri müdahaleler yoluyla bütün gelişmiş kapitalist devletlerin bağımlı olduğu petrol rezervlerine yöneldi ve ABD'nin yabancıların paralarını koyacakları en güvenli cennet olduğunu vurguladı. Bush'un savaşının ardında yatan mantık buydu. Ancak bu mantığın arkasında çok fazla problemli boşluk var.

İlk problem doğrudan Irakla ilgili. Rumsfeld askeri doktrini, büyük şehirlere girmek ve düşman hükümetleri etkisiz hale getirmek için Körfez savaşı döneminden farklı olarak kara kuvvetlerinin yerine (bu savaşta 200.000 kadar asker kullanıldı, 1991 Körfez Savaşı'nda üç katıydı) azami miktarda yüksek teknolojili silah kullanımına dayanıyor. Çünkü kullanılan asker sayısı artmak zorunda kalırsa, listedeki diğer tehlikeli ülkeleri tekrar eden savaşlarla tehdit etmek daha da zor olacaktı.

Ancak tek başına savaştan galibiyetle çıkmış olmak uzun vadede petrol denetimini ve diğer kapitalist ülkelerin kontrolünü garantileyemez. Uzun dönemli bir Irak işgalinin ötesinde bu garantiyi neyin sağlayabileceğini saptamak zor. Yerelde destek bulabilecek herhangi bir Irak hükümeti ABD için değil de kendi çıkarı için petrol fiyatlarını kolayca etkileyebilir.

Yerel hükümetleri etkisizleştirmek içinse aslında çok daha fazla sayıda kara kuvvetine ve dolayısıyla daha fazla harcamaya ihtiyaç vardır. Örneğin, Rusya 1956- Macaristan , 1968- Çekoslavakya işgalleri için ABD'nin Irak'ta kullandığı kara kuvvetlerinin iki katına ihtiyaç duymuştu; öyle ki bu iki ülkenin nüfusunun toplamı Irak'ın bugünkü nüfusunun yarısına eşittir.

İmparatorluk Çağı

Burada Avrupa ülkelerinin 1950'lerde ve 60'larda sömürgelerinden geri çekiliş nedenlerini hatırlamak gerekiyor. Modern ulusal kurtuluş hareketlerinin ortaya çıkışıyla bütün sınıfların her türlü hoşnutsuzluğu yabancı işgaline karşı nefrete dönüştüğü için sömürgeleri ellerinde tutmak giderek daha zor ve maliyetli hale geldi.

Aynı zamanda kapitalist ekonominin dinamikleri doğrudan ülke işgaline karşı işlemeye başlamıştı. En kazançlı pazarlar ve yatırımlar gelişmiş ülkelere kaymıştı. Bir asır önce emperyalist güçlerin sınır kavgalarına tanıklık eden Afrika kıtası, bugün yabancı sermaye yatırımlarının yalnızca %0.6'lık bir kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Latin Amerika için bu oran sadece %6'dır. Avrupa sömürgeciliği artık minimum bir direnişle karşılaşsa bile karlı bir iş değildi.

Bu durum, Bush çetesinin stratejisindeki ikinci probleme işaret ediyor: Ortadoğu, dünya kapitalizmi için Afrika ve Latin Amerika bölgesinin çoğunluğundan daha önemli. Ancak ABD kapitalizmi kanlı işgaller yolundan gitmeye devam ederse kazancının kayıplarından daha çok olacağının hiçbir garantisi yok. Petrol yataklarının kontrolü otomatik olarak savaşın maliyetini karşılamaya yetmeyebilir. Uzmanların tahminlerine göre, Irak'ta petrol üretimi ancak beş yıl içinde maksimum seviyeye ulaşacak ve bu tarihten sonra da ABD yerli sermayedarlarının hükümetten petrol fiyatlarını sürekli düşük tutma talebi nedeniyle işgal güçlerine kalan petrol karı sınırlı olacak.

ABD kuvvetleri Saddam'ın düşüşünden 24 saat sonra Şiilerin ve Sünnilerin direnişiyle karşılaştı. Eğer bu işgalci kuvvetler petrol üretiminin maksimuma ulaşacağı beş yıl boyunca Irak'ta kalmayı hedeflerse, bu direnişin hangi boyutlara taşınacağı tahmin edilemez. Küçük askeri bölüklerin varlığı bile sadece Irak'ta değil bütün bölgede büyük rahatsızlıklara yol açabilir. Suudi Arabistan'da sürekli bulundurulan 5000 ABD silahlı kuvvetleri sayısı bile El- Kaide'nin yükselişine neden oldu.

Bu faktörler, Bağdat üzerinden ABD yönetiminin neden ikiye bölündüğünü açıklamaya yarıyor. Bir kısmı, ne kadar zaman alırsa alsın ABD'nin kendi çıkarları doğrultusunda orta doğuyu yeniden şekillendirme misyonu olduğuna inanıyor. 1980'lerde Merkez Amerika'da ABD müdahaleleri ve iç savaşlar sonunda seçimler aracılığıyla bir çeşit meşruiyet kazanan ayrıcalıklı elitler tarafından yönetilmesinde olduğu gibi, ABD taraftarı istikrarlı rejimler yaratılabileceğini hayal ediyorlar. Diğer bir kesim ulus devletlerin oluşturulmasının yüksek maliyetlere mal olacağını, bu nedenle ABD'nin nasıl olursa olsun kukla bir hükümet oluşturduktan sonra derhal ülkeden çıkması gerektiğini savunuyor. Bundan başka her türlü yolun, Vietnam gibi bir bataklığa dönüşeceğini ve sahip olunanları korumak için bile çok daha fazla asker gerekeceğini söylüyor.

Büyük olasılıkla az sayıda askerle etkili bir işgali gerçekleştirmek için askerler öfkesi giderek artan halka karşı vahşice saldıracak bu durumda öfke çok daha fazla artacaktır. Eğer ABD Irak'ta kukla bir hükümet kurmaya karar verirse, Saddam'ın yaptığı gibi iktidarı orta ve üst sınıfı oluşturan Sünnilere bırakacaktır. Muhtemel Baath rejiminin aygıtlarını başka bir adla çalıştıracaktır. Tabiki bu durum Şii liderleri ve ülkenin alt sınıflarını yabancılaştıracak, ABD'nin varlığına karşı daha sert bir tutum almalarına yol açacak ve bu durum işgalin politik ve ekonomik olarak maliyetini çok daha fazla arttıracaktır.

ABD stratejisinin üçüncü problemi de , ABD kapitalizminin yüzleştiği sorunlar karşısındaki yetersizliğinden kaynaklanıyor. Yoğunlaşmış askeri gücünü ABD şirketleri için daha fazla kara dönüştürmekte çok zorlanacaktır. Şüphe yok ki ABD hükümeti bundan sonra üçüncü dünya ülkelerini pazarlarını dış sermayeye açmaya daha kolay "ikna" edebilecek, bu ülkelerin borçlarını ödemelerini ve IMF ne derse onu yapmalarını daha kolay sağlayacaktır. Şüphe yok ki petrol, silah ve inşaat sektörü karlarında bir miktar artış olacaktır. Ancak, bütün bunlar dünyanın geri kalan ülkelerinden karları zorla kopararak ABD'yi beş yıl önceki kar oranları düzeyine geri taşımaya yeterli olmayacaktır. Karlılık oranlarını yükseltmeden, askeri harcamalara ve vergi kesintisine devam edilmesi ülke ekonomisini daha iyileştirmeyecek aksine kötüleştirecektir. Dış ülkelerden borç alımı ülkeyi daha bağımlı hale getirecektir. Bu borç akışının içerde ve dışarıdaki krizlerden ne kadar etkileneceğini hayal etmek zor değil. Bu durum ABD yönetici sınıf arasındaki şimdi ne yapılacak konusundaki iç çatışmayı arttıracaktır. Proje çetesi askeri gücün daha fazla kullanımını savunurken diğer kesimlerin nereye gidildiği konusunda gerilimi artacaktır.

Bush'un çetesi ve generallerin zafer kutlamalarını mümkün olduğunca çabuk yapmaları gerekiyor, birkaç yıl içersinde kutlayacakları fazla bir şey olmayacak gibi görünüyor.

Chris Harman, Socialist Review, Mayıs 2003

Antikapitalist; Sayı 24; Haziran 2003

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön