Güncelleme:
06.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


BU SAVAŞI DURDURABİLİRİZ

Türkan Uzun
ABD ve Avrupa'da savaşa karşı hareket gün geçtikçe güçleniyor. Washington ve San Francisco'da yapılan ve yüz binleri bir araya getiren savaş karşıtı gösteriler Bush'u tam da kendi evinde vuruyor.

11 Eylül saldırısından sonra estirilen milliyetçilik histerisi karşısında ABD'de geri çekilen anti-kapitalist küresel direniş savaş karşıtlığı etrafında şekillenerek yeniden kitleselleşti. İngiltere'de Eylül ayı sonunda yüz binler Bush ve Blair'e "Hayır!" dedi ve Bush'un en yakın müttefiki Blair'in partisinden 100'ü aşkın milletvekili tabandan yükselen bu basınç sonucunda Başbakana karşı isyan etti.

Avrupa Sosyal Forumu etkinlikleri etrafından düzenlenen savaş karşıtı gösteri bir milyona yakın işçi, genç ve ezileni bir araya getirdi. Sosyal Forum önümüzdeki süreçte Avrupa çapında koordineli eylemlerin yapılması çağrısında bulunurken, bir dizi ülkede işçi sınıfı Irak savaşına genel grev ile yanıt vermeye hazırlanıyor.

ABD'nin Vietnam Savaşı'nı durduran kendi evindeki savaş karşıtı tutumdu. Vietnam savaş karşıtı hareket savaşın başlamasından beş yıl sonra sokağa çıkarken Irak savaş karşıtları daha şimdiden dünyanın her yerinde büyük kitleler halinde mobilize oluyorlar. Üstelik hareketin boyutu Vietnam savaş karşıtı hareketin en yüksek düzeyinden daha ileri bir noktada.

Savaşın ne zaman ve ne şekilde seyredeceğini kestirmek zor. Bush kendisi bile net bir yanıt veremiyor. Bu nedenle sürekli farklı senaryolar gündeme geliyor. Ancak net olan bir şey var o da ABD sermaye sınıfının ve Bush'un bu savaşa ihtiyacı olduğudur. Bu savaşı durdurmak için kendimize ve inşa ettiğimiz savaş karşıtı hareket dışında kimseye güvenemeyiz

Türk egemenlerini sıkıştıralım

Türkiye'de hemen herkes farklı nedenlerle de olsa Irak savaşına karşı. Generaller ve egemenlerin bir kesimi Irak savaşının bir Kürt devletinin kurulmasına neden olacağı için karşılar. Bizler ABD gibi bir askeri gücün değil bölge haklarının kendi kaderlerini belirlemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bir kesim ise "ABD nasıl olsa savaşa gidecek, buna ne biz ne başkaları direnebilir." diyerek, Kerkük ve Musul üzerinde egemenlik elde etme peşindeler. Kerkük ve Musul'da yaşayan Türkmenlerin son dönemde baştacı edilmesi de bu nedenledir. Bu kesimin hayalleri Irak'ta Türkmenler için de felaketten başka bir şey getirmeyecek olan bir iç savaş senaryosudur.

Türk egemenlerinin ne yapacağı konusunda da belirsizlikler ve farklı senaryolar var. Türkiye'nin doğrudan savaşa girmeyeceği sadece İncirlik gibi üslerin kullanılacağı, ancak bir Kürt devleti oluşumu yaşanırsa müdahale edileceği tartışılıyor.

Ancak net olan Türkiye'nin şu veya bu şekilde savaşa müdahil olacağıdır. Kamuoyu desteğini yitirmekte olan Bush, Türkiye'ye daha büyük bir rol biçmek isteyecektir. IMF'ye göbekten bağlı bir Türkiye egemen sınıfı ABD'den gelecek basınca direnemez. AKP ve yasaklı lideri Erdoğan'ın direnme niyetinde bile olmadığı görülüyor.

Dolayısıyla ne orduya ne de Erdoğan'a güvenebiliriz. Güvenemeyeceğimiz için de "nasıl olsa Türkiye savaşa girmeyecek" diye içimizi rahatlatamayız.

Daha fazla gecikmeden kitlesel savaş karşıtı bir hareket inşa etmeliyiz. Burada sadece ABD'nin savaşına "hayır" demek yetmeyecektir. İncirlik üssünün kullanılmaması ile birlikte Türkiye'nin Irak'a yıllardır sürekli uzanan elinin çekilmesini talep etmeli ve bu talepler etrafında en geniş birliği inşa etmeliyiz.

Savaşların kapitalizmin bir uzantısı olduğunu tartışan, küresel sermayenin ve IMF'nin yarattığı tahribat ile bombalar arasında sıkı bir ilişki olduğunu gösteren, sola çeken bir harekete ihtiyacımız var. Dünyada hızla gelişen bu hareketi bulunduğumuz alanda örelim.

1 Aralık "Irak'ta Savaşa Hayır" mitingi bu yolda atılan önemli bir adımdır. Savaşa ister hümanist ister anti-emperyalist her ne nedenle olursa olsun karşı çıkan herkes eylemde birleşmeli.

"Savaşsız bir dünya" bir koşulda mümkün: Bunun için mücadele edersek!

SONU OLMAYAN SAVAŞ

1990'lar boyunca küreselleşmenin ulus devletler ve sınıflar arasındaki çelişkileri sönümlendireceği ve savaşlara gerek kalmayacağı iddia edilmişti.

1990'ların gerçekliği bu iddiaları yalanladı. Küresel piyasaların genişlemesi yoksulluk ve işsizliğin yaygınlaşmasından başka bir şey ifade etmedi. 199O'lar 100 bini aşkın Iraklının ölümüne neden olan Körfez Savaşı ile başladı. Somali, Raunda, Liberya, Çeçenistan, Angola ve Türkiye'deki çatışmaların yaşandığı on yıl 1999 Balkan Savaşı ile sonlandı. 1990'ların ortasında savaş sonucu ölümlerle birlikte mülteci sayısı da yüzde 50 arttı. Küreselleşme refah ve barış ile değil yoksulluk ve savaş ile eş anlama geldi.

Petrol savaşları

Bu savaşlarda petrolün ve ABD'nin petrol bölgeleri üzerindeki egemenliğini kaybetmeme hatta güçlendirme amacının önce çıktığı artık netleşti.

"İnsani müdahale" olarak adlandırılan Balkan Savaşı da ABD'nin stratejik olarak Hazar petrollerine giden yolda ABD'ye yakın, istikrarlı yönetimlerin bulunduğu güvenli bir koridor oluşturma çabasına denk düşüyordu. Kazak, Türkmen ve Azeri petrol ve doğal gazını taşıyacak boru hatları kurulmasını içeren "İpek Yolu Stratejisi" 1998'de ABD Kongresi'nde kabul edilmişti. Güvenli koridor bu planın parçasıdır. Balkanlar da bu yolun üzerinde bulunuyor. Savaş sonrası ortaya çıkan haritalar, boru hatlarının tam da savaş bölgesinden geçmesinin planlandığını gösteriyor. İpek Yolu bölgede kendilerine göre yayılma planlarına sahip olan Rusya, İran ve Çin'in de kontrol altında tutulmasını öngörüyordu.

11 Eylül sonrasında ABD'nin "terörizme karşı Batı güvenliğini koruma" stratejisini yukarıda belirtilen çerçeve içinde ele almak gerekiyor. Ancak bu değerlendirme de yeterli değil. Stratejinin temel hatları ile geçerliliğini sürdürmekle birlikte ölçüt ve dozunda devasa bir tırmanış meydana geldi. 1990'lar boyunca sistemin istikrarı özellikle 1997 Güney Doğu Asya'da yaşanan ekonomik krize rağmen ABD'deki büyüme ile sağlanıyordu. Bu büyümenin spekülatif bir balondan ibaret olduğunu bu gazetenin sayfalarında sıkça tartıştık. 11 Eylül'ün yarattığı sarsıntı bu balonun büyüklüğünü gözler önüne serdi. Enron ve Worldcom gibi dünyanın en büyük şirketleri peş peşe batmaya başladı. Bu süreç ABD'nin dünyanın en büyük ekonomik gücü olması gerçekliğini değiştirmezken, büyüklüğü ve rekabet gücünün yaralandığını ortaya koydu. ABD ekonomik hegemonyası zayıfladı.

11 Eylül sonrasında stratejisi ABD'nin Hazar ve Irak petrollerine ihtiyacı ile dünyadaki hegemonyasını askeri bir şekilde sağlamlaştırma ve yaymaya dayanmaktadır. Bu nedenle dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alan Afganistan ağır bir şekilde cezalandırılarak, güçlenmekte olan Çin'e gözdağı verildi ve Bin Ladin unutuldu.

Irak'a saldırı hazırlıkları da ABD'nin dünya hegemonyasını silah zoruyla dayatma stratejisinin sonucudur. ABD, Irak'tan sonra yine tehdit olarak gördüğü ülkeleri de hedeflemektedir.

Afganistan ile başlayan süreç "Sonu olmayan savaş" olarak adlandırılmaktadır. Irak savaşının seyrini bilmemiz mümkün değil. Ancak kesin olan ABD'nin kendi iç dinamiklerinden dolayı savaşa gitmek zorunda kalacağıdır. Bu nedenle Irak savaşını tek başına ele alamayız. Önümüzdeki süreçte dünya politikasını savaşlarla belirleyecektir.

Türkiye egemenlerinin Irak ve diğer savaşların neresinde yer almak ve elde etmek istedikleri çıkarlardan bağımız bir savaş karşıtı bir birleşik cephenin örülmesi gerekmektedir.

Küreselleşmenin askerileşmesi olarak da ifade edilen bu gelişme dünya çapında savaşa ve ABD emperyalizmine karşı mücadele dalgasını yükselti. 21 Yüzyıla savaşların barbarlığının mı yoksal sıradan insanların barışının mı damgasını vuracağını dünyada ve Türkiye'deki mücadeleler belirleyecektir. Bu mücadelenin inşasının öznesi olmak zorundayız.

Antikapitalist; Sayı 20; Aralık 2002

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön