Güncelleme:
06.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


İran’a saldırı olur mu? Nasıl durdururuz?

ABD’nin bu yıl İran’a saldıracağı yönünde bilgiler yaygınlaşmaya başladı. ABD’nin bu konu üzerinde Türkiye askeri yetkilileri ve hükümeti ile bir anlaşmaya vardığı gözlemleniyor. Bu tehdit ne kadar gerçek ve ne kadar yakın? Böyle bir saldırıyı ve Türkiye egemenlerinin işbirliğini engellemek için neler yapılmalı? Fikret Başkaya, Mustafa Kahya, Kemal Okutan, Köksal Aydın, Hakan Tahmaz’ın bu konudaki görüşlerine başvurduk. Irak’ta İşgale Son Koordinasyonu, Jack Straw’un ziyareti nedeniyle yaptıkları basın açıklamasını platformun ortak görüşü olarak sundu.

Tülay Koçak, Ozan Ersan ve Çiğdem Özbaş

“ABD’yi Irak direnişi engelliyor”

Mustafa KAHYA (SDP Genel Başkan Yardımcısı)

Öncelikle, olası İran müdahalesini anlayabilmek için biraz geri dönüp, geçmişe bir göz atmak gerekir. Reel sosyalizmin gerileyişi ile sermaye neo-liberal politikalar olarak adlandırılan yeni saldırı silahını hızla kullanıma soktu. Böylece “tek kutuplu dünya”da pazar paylaşımı kavgaları başladı. Özellikle de dünya enerji kaynaklarının bulunduğu yerlerde bu kavga bir üst boyuta atlayarak savaşlara dönüştü. İşte olası İran müdahalesi de bu eksende ilerleyen bir projenin parçası olarak görülmelidir.

Irak direnişini görmeksizin, olası İran müdahalesinden bahsedemeyiz. Şunu bilmeliyiz ki Irak direnişi bu boyutta olmasaydı, İran veya Suriye’nin şimdiye kadar askeri müdahale ile karşı karşıya kalmış olma ihtimali çok yüksekti. Yani Irak direnişi, ABD’nin politikalarının önünde büyük bir engel olarak halen durmaktadır. Fakat bu ABD, İran’a saldıramaz anlamına gelmiyor. ABD bunun için “fırsat” kolluyor. Ayrıca bazı sol liberallerin dillendirdiği gibi ABD Irak’tan yakın gelecekte çekilecek iddiaları da yanılgıdan ibarettir. Irak işgalinin hegemonik boyutu düşünüldüğünde, milyonlarca insanın hayatı pahasına da olsa ABD, hegemonyasını kaybetme riskini göze alıp böyle bir işe girişemez.

Olası İran müdahalesi için Türkiye’de, anti-emperyalist-demokrasi cephesi oluşturulmalıdır. Bütün güçler birleşip demokrasi mücadelesi vermelidir. Böylesi bir birliğin oluşturulması için, milliyetçilikten arınmış, anti-oligarşik, anti-emperyalist ve sermaye karşıtı, kısa ve özlü bir program oluşturulmalıdır. Bu birlik yalnızca sosyalistler ile sınırlı kalmamalı, mümkün olan en geniş alana yayılmalıdır. Fakat motor güç sosyalistler olacaktır.

Türkiye’deki savaş karşıtı hareketin önemli ölçüde göz ardı ettiği bir unsur vardı: Kürt sorunu. Böyle olunca da verilen mücadele sağlıklı bir temelde gelişememektedir. Son dönemde CIA, FBI gibi güçlerin Türkiye ziyaretlerinin temelinde bu konu yer almaktadır.

Yapılan anketlerde Türkiye’de %86'lık ABD karşıtlığının bulunduğu saptanmıştır. Fakat bu sonsuza kadar böyle kalacak anlamına gelmiyor. Bu yüzde, ABD Kandil’e müdahale ederse, milliyetçi histeriyle tam tersine dönebilir ve ABD’yi destekleyen kesim bir anda %86'ya varabilir. Bu yüzden savaş karşıtı hareket Kürt halkını kucaklamak zorundadır.

Ayrıca savaş karşıtı hareketin bir diğer sorunu da bu hareketin içerisinde yer alan örgütler arasındaki rekabetçi tutumdur. Bu durumdan bir an önce kurtulup, birbirimizin rakibi değil, tam tersine birbirimizin müttefiki olduğunu kavramalıyız.

“Ne Bush, ne Ahmedinejat!”

Kemal OKUTAN (DTP ve eski HEP-DEP Gn. Sekr. Yrd. )

ABD, reel sosyalizm yıkılmadan önce desteklediği, halkların başına bela ettiği faşist diktatörlükleri bugün Yeni Dünya Düzenini zorladıkları için tasfiye etmeye çalışıyor. Özellikle Ortadoğu’nun bu gerici, çağdışı yönetimlerini bahane ederek buralara kalıcı olarak yerleşmek istiyor.

Bu durum bölgeyi, giderek de dünyayı tehdit ediyor. Peki yapılması gereken nedir? Demokratlar ve sosyalistler, emperyalist işgalci güçler ve gerici faşist diktatörlükler ikileminde nasıl bir tutum takınmalıdırlar? Her iki taraftan da bağımsız devrimci-demokratik tavır nedir? Yanıt verilmesi gereken sorular bunlardır.

Saddam yönetimini deviren ABD, şimdi İran üzerinden bölgeye egemen olmak istiyor. İran’ın askeri, tarihi konumu göz önüne alındığında bir Irak gibi kolayca pes etmeyecek olduğu gerçeği bölgeyi daha da büyük felaketlerle karşı karşıya bırakacaktır. Bir ABD- İran savaşına karşı çıkmak doğrudur. Eğer İran demokratikleşecekse bunu İran halkı yapmalı ve çabalar bu yönde olmalıdır. Burada desteklenmesi gereken de gerici İran rejimi değil başını açmak isteyen İranlı kadınlar, demokratik taleplerini yükselten öğrenciler ve genel olarak İran halkı olmalıdır. Burada temel şiar “Ne Bush, ne Ahmedinejat, yaşasın bölge ezilen halkları” olmalıdır.

Devrimciler Irak savaşında olduğu gibi MHP-İP-BBP-CHP bloku içinde yer almamalı, yeni bir demokratik anti-işgalci, İran halkıyla dayanışmacı bir blok oluşturmalıdır. Bu statükocu kızıl elma koalisyonu inkar temelindeki yaklaşımlarıyla hareket etmektedirler. Bunların anti-emperyalistliği sahte olup mevcut Türk egemen şovenizmini korumak içindir. Kaygıları ABD’nin bir gün bu statükoyu da sarsabileceğindendir. Bunlar ne halklardan yana ne de sol ideoloji sahibidirler.

Özet olarak işgal karşıtı ama, Molla rejimi yandaşlığına düşmeden demokratik birlik etrafında hareket edilmeli ve bu temelde bir cephe oluşturulmalıdır. Bölge halklarıyla dayanışma esas alınmalı, ancak gerici diktatörlüklerle aynı konuma düşülmemelidir.

“İran halkı yalnız değildir”

Irak’ta İşgale Son Koordinasyonu

Emperyalizm bu kez de İran’a kanlı elleriyle ‘demokrasi’ götürmek istiyor!

ABD ve AB emperyalizmi İran’ın nükleer enerji programını bahane ederek, İran’a yönelik kuşatmayı giderek daraltıyor. Senaryo aynı, roller aynıdır.

AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solano, artık İran’la konuşulacak bir şey kalmadığını söylüyor. Demokrasiden dem vurarak gerçek yüzünü gizlemeye çalışan AB emperyalizminin bu söylemi, ABD’ninkiyle aynılaşmıştır. İran’ın BM Güvenlik Konseyine havale edilmesi, kurtlar sofrasına atılarak emperyalistlerin saldırganlığına meşruiyet sağlamasının en önemli adımıdır. Afganistan ve Irak için de aynı yol izlenmiştir.

İran’a yönelik gerçekleştirilmek istenen saldırıda Türkiye işbirlikçi iktidarına da önemli roller biçilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın “İran uluslar arası kamuoyunun isteklerini dikkate almalı” sözü, niyetini göstermektedir. AKP, emperyalizm tarafından kendisine verilecek role hazırdır. Bu nedenle ülkemize Amerikalı generallerin, diplomatların biri geliyor biri gidiyor. Aynı şekilde Türk generaller de her uğursuz iş öncesi olduğu gibi Pentagon kapısına yüz sürüyorlar.

Tüm bu trafiğin ana gündem maddesinin İran olduğu açıktır. Medya İran’a yönelik tezgahlanan oyunda üzerine düşeni layıkıyla yerine getiriyor. Emperyalist basının başını çeken CNN, İran’la ilgili karalama haberlerini hızla yayınlamaya devam ediyor. Ülkemizdeki burjuva basın, İran’ın nükleer haritasını veriyor. İran’ın ‘bölge ülkeleri için bir tehdit oluşturduğu’ burjuva basının işbirlikçi kalemşörlerince daha sık gündeme getiriliyor.

Sözde uluslar arası kurum olan ama gerçekte doğrudan emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eden ve onların elindeki kitle katliam silahlarına ses çıkarmayan Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) yine devrededir. Filistin halkının kanını döken Siyonist İsrail, İran’da vuracağı 60’a yakın hedef belirlediğini açıklıyor. Irak işgalinde ABD’nin baş müttefiki İngiltere, İran konusunda katliama hazır olduğunu söylüyor.

Böylesi kirli bir atmosferde İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’ın geliş nedeni bellidir. Bugün ülkemizde kardeş halkların kanını dökme planları yapılmaktadır.

Sırada katil ABD’nin Dışişleri Bakanı Condaleeza Rice vardır. Geçtiğimiz günlerde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri büyükelçi Yiğit Alpagon, ABD Dışişleri Bakanının önünde el pençe divan emirlerini bekliyordu. Bizler bu karşılıklı ziyaretlerin halkların yararına olmadığını çok iyi biliyoruz. İşgaller, katliamlar, işkenceler… yine bölge halklarını beklemektedir.

Halkların baş düşmanı ABD ve AB emperyalistlerini ve onların yöneticilerinin ülkemiz topraklarına kanlı ayaklarını basmalarını istemiyoruz. Emperyalizmle işbirliği yapmak onursuzluktur. Ülkemizde bu onursuzluğun nişanını işbirlikçi iktidar yakasında taşımaktadır. Türkiye halkları ne emperyalizmden ne de onun katil temsilcilerinden halkların çıkarına bir şey beklememektedir. Katil Straw bir an önce ülkemizden defolup gitmelidir. Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı direnen devrimci, demokrat, yurtseverler olarak İran halkının yanında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyor, İran halkına yönelik tehditlerin son bulmasını istiyoruz.

“Gücünü örgütlü işçi sınıfından alan bir birlik oluşturmalıyız”

Köksal AYDIN (SES Genel Başkanı)

Kapitalizm sürdüğü müddetçe savaş, baskı ve korku da sürecektir. Bu savaş ve baskının son örneği olarak Irak işgali önümüzde durmaktadır. Ve belki de bunların bir devamı olarak İran müdahalesi gündemdedir. İran’a yapılacak olası müdahalenin sebebi olarak bu ülkenin geliştirebileceği nükleer silahlar gösterilmektedir.

Kabul etmeliyiz ki nükleer silahlanma dünya geleceği açısından en büyük tehditlerden birisidir. Fakat aynı zamanda bilmeliyiz ki nükleer silahlar emperyalizm tarafından üretilmiştir. Buradan anlıyoruz ki asıl sebep bu nükleer silahlar değildir. Irak işgalinin sebebi olarak da kitle imha silahları gösterilmişti fakat artık, bunun bir aldatmaca olduğu ABD halkı tarafından bile bilinmektedir. Asıl mesele, ABD’nin bölge enerji kaynakları üzerinde kurmak istediği hakimiyettir. Bu kabul edilemez.

Nükleer silahlar üzerine böylesi bir hassasiyet varsa, öncellikle bu hassasiyeti dillendiren ülkelerden kendi nükleer programlarından vazgeçmeleri talep edilmelidir. Yani başta ABD ve İsrail’in bu silahları yok etmeleri istenmelidir. Tabii ki aynı talep İran’a da yapılmalıdır.

Biz sömürünün, savaşların ve yoksulluğun olmadığı bir dünyanın küreselleşmesinden yanayız. Bu sebeple sendikalar böylesi bir duruma seyirci kalamazlar. Özellikle örgütlü güçlerinin bu konuya hassasiyetleri tam olmalıdır.

1 Mart 2003’de teskerenin reddini savaş karşıtı hareketin yüz akı olarak görmeliyiz. Bu kazanım ayrıca, yakın tarihimizin tek somut kazanımı olarak da gösterilebilir.

Fakat bu kazanımın devamını istediğimiz gibi getiremedik. Bunun temel nedeni ise hareket içerisindeki parçalanma ve bunun sonucunda birden çok platformun oluşmasıdır.

Savaş tüm dünya halklarına zarar vermektedir. Bu yüzden savaş karşıtı hareket tüm dünya ölçeğinde yürütülmelidir. Savaş karşıtı hareket tek merkezli olmalıdır. Bileşenler içerisinde kısmi görüş ayrılıkları olabilir fakat bunlar belirleyici olmamalıdır.

Türkiye’de, dünya savaş karşıtı hareketinin takvimine tam destek verilmelidir. Böylece tüm insanlığı tehdit eden savaşa karşı insanlık olarak karşı durduğumuzu göstermiş oluruz.

Bu tarihsel ve toplumsal sorumluluk kapsamında Türkiye’de, yalnızca sınıf temelli değil fakat toplumun tüm kesimlerine açık ve motor gücünü örgütlü işçi sınıfından alan bir birlik oluşturmalıyız.

“Irak işgalinin yıldönümünde ‘ABD Ortadoğu’dan Defol’ diyelim”

Hakan TAHMAZ (ÖDP Genel Başkan Yardımcısı)

Irak, özellikle seçimler sonrası kurtlar sofrasına atılarak biraz kanıksandı.

Kişisel kanım savaş karşıtı hareket bir bütün olarak sokaktan çekildi. Ciddi bir kırılma noktası yaşandı. ABD’nin politikalarına karşı ciddi bir huzursuzluk var ama hareket sokaktan çekiliyor.

Politik olarak Irak sorununu ABD’nin savaş politikalarında bir düğüm noktası olarak düşünüyorum. ABD müdahalesi anti-demokratiklik, diktatörlük, insan hakları, Irak’ın siyasal yapısı iddialarıyla hoş gösterilmeye çalışıldı. Savaş karşıtları Irak’ın seçilmiş olmasının bir petrol meselesi olduğunu söyledi. İran’ın gündeme gelmesi bu tezimizi daha da görünür kılan bir gelişmedir

İran’a saldırının ABD açısından askeri ve politik olarak kolay olmayacağını düşünüyorum. İran, Irak gibi bir devlet değil. Bölgedeki ilişkileri açısından da farklı bir konuma sahip. Türkiye’de hem savaş karşıtı muhalefet hem de devlet ve hükümet açısından dikkat çeken bir konu da İran tehditlerinin Irak kadar ciddiye alınmıyor oluşu. İslami kesimi etkileyen ise Şii-Sünni çatışması sorununun varlığı.

Afganistan, Irak, İran ve Suriye (İran kadar güncel ve gerilimli olmasa da); bu dörtlü üzerinden Ortadoğu haritasına, jeopolitik durumuna ABD’nin hegemonya kurma çabası Türkiye’nin önüne savaş gündemini çok daha açık bir şekilde koyuyor.

Bölgede halkların kardeşliğinin sağlanmasının Ortadoğu halklarının ortak paylaşımı açısından çok daha önemli hale geldiğini düşünüyorum.

Solun, İslami ve diğer toplumsal kesimlerin bir bütün olarak ABD yönelimlerine yeterli duyarlılık göstererek konumlanmadığı söylenebilir. Türkiye’de diğer toplumsal çatışmalar ve kaygılar daha öne çıkıyor.

ABD, İran’ı sıkıştırmak için dünya kamuoyunu yanına alma, BM kanalıyla baskı uygulama gibi taktikler geliştiriyor.

Bu durum karşısında savaş karşıtı direnci geliştirici bir hat izlemek gerekiyor. Bush politikalarının iflasına giden yol hızlandı. Bu sonuç moral ve siyasi açıdan önemli bir kazanım olacaktır.

Her şeyden önce Türkiye’nin bölgede ABD’nin müttefiki olmasının önlenmesi önemlidir

Filistin seçimlerinin sonuçları da İran açısından önemli. Tehdit ve saldırı politikalarına karşı Filistin halkının gösterdiği irade ABD politikalarına karşı yeni bir kamplaşmaya yol açacak, savaş karşıtlarının da işini kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır.

İslami kesimin tutumu benim için dikkat çekici. Bu bizim için önemli bir sorun. AKP’nin ABD politikalarının yanına yedeklenme sorunu önümüzde duruyor. Emperyalizme karşı mücadele burada öne çıkıyor. Yedeklenmiş olan AKP hükümetinin teşhiri ve bu politikaların değiştirilmesi mücadelesinin savaşa, emperyalizme ve Bush hayduduna karşı gelen bir politik çizgi olduğu kanaatindeyim.

Her şeyden önce ABD’nin politikalarını ters yüz edecek, büyük oranda sıkışmış olan ABD’nin Ortadoğu’dan çıkıp gitmesini sağlayacak olan bir hareket inşa etmek gerekiyor.

Irak’tan daha çok Ortadoğu merkezli bir muhalefeti inşa etmek gerekiyor. Bush’un, ABD askerlerinin Ortadoğu’yu terk etmesine yönelik bir kampanya gerekiyor.

Pratik bir adım olarak Irak işgalinin yıldönümü yaklaşıyor. İran’a yönelik tehditlere karşı, Ortadoğu’dan defol siyasetini genellemek gerekiyor. Kemalizm’in etkisi altındakiler ve İslami hareketin tabanındakiler sessiz kalmayı yeğliyor. “ABD Ortadoğu’dan Defol! Ortadoğu halkları kardeştir” anlayışının güçlendirilmesi gerekiyor. Irak işgalinin yıldönümünü bu amaçla kullanabiliriz.

Antikapitalist; Sayı 36; Şubat 2006

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön