Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Portekiz 1974: Kızıl Karanfiller Devrimi

Okulda bize öğretilen tarih içinde devrim gibi önemli gelişmelerden hiç bahsedilmez. Portekiz'i her yıl onbinlerce turistin ziyaret ettiği bir tatil ülkesi olarak biliriz. Ancak bundan 27 yıl önce, Nisan 1974'de 50 yıllık faşist diktatörlük alaşağı edildi. Vizyona yeni giren Nisan Devrimi adlı filmde de bu devrim konu ediliyor.

Monarşi'den faşist diktatörlüğe

Portekiz'de monarşi 1910 yılında devrilmiş ve bunu takip eden 16 yıl içinde 45 farklı hükümet kurulmuştu. 1926'da yapılan askeri darbe 1928'de Antonio de Oliveira Salazar'ı Maliye Bakanlığı'na getirdi. Salazar, Estado Novo (Yeni Devlet) partisi etrafında bir faşist kitle hareketi yarattı. Gücünü bu kitle hareketinden alarak yeni bir askeri darbe ile faşist diktatörlüğünü kurdu.

Bütün politik partiler ve sendikalar kapatıldı, grevler vs yasaklandı. Gizli polisin (PİDE) yargısız infazları, işkence ve keyfi tutuklamaları alabildiğine yaygınlaştı. Kısaca toplumsal muhalefet tümüyle susturuldu ve katledildi.

Bununla birlikte Salazar diktatörlüğü bir grup sanayici aileyi özendirdi. Bunlar orduyla ve devlet bürokrasisiyle iç içe geçmiş durumdaydılar. Ekonomiye bu oligarşik yapı hakimdi. Ne yabancı sermaye ne de başka özel girişimcilere fırsat veriliyordu. Portekiz sömürgeci bir ülkeydi. Afrika'da ve Uzak Doğu'daki sömürgelerinden ucuz hammadde alıyordu. Bu sömürgeleri sanayi ürünlerini satabileceği bir pazar olarak kullanıyordu.

Sömürgeler ayaklanıyor

1960'lara gelindiğinde Afrika'da sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş mücadeleleri gelişti. Luanda, Angola'da 1961'de kitlesel ayaklanmalar yaşandı. 1963'de Gine ve 1964'de Mozambik'de gerilla mücadeleleri başladı. Portekiz bu sömürgeleri elde tutabilmek için savaştı. Bu savaşlar bütçenin yarısından fazlasını eritiyordu. Bu nedenle yabancı sermayenin ülkede yatırım yapmasına izin verildi. Timex, Ford, General Motors, İTT ve Philips gibi sanayi devleri faşist bir dikatörlüğün sağladığı olanakları kullandılar. 1968'e gelindiğinde sanayi üretimine yapılan yatırımın yüzde 52.2'si yabancı sermayeye aitti.

Salazar'ın yerini Caetano alıyor

1968'de Salazar geçirdiği bir kaza sonucu felç oldu ve yerine Marcello Caetano geçti. Ekonominin tepeden tırnağa modernleşme ihtiyacı kendini dayatıyor ancak politik değişimler olmaksızın bu gerçekleştirilemiyordu. Varolan oligarşik ve baskıcı yapı modernleşmenin önünde engel teşkil ediyordu. Bu arada Portekiz'in en büyük iki holdingi CUF ve Champalimaud Portekiz'in Avrupa Ortak Pazarı'na girmesini ve Afrika'daki sömürgeler sorunun çözümü istiyorlardı. Afrika'nın artık elden gideceğini fark eden patronlar yüzlerini Avrupa pazarlarına çeviriyorlardı.

Caetano bir süre tepeden reform denemelerinde bulundu. Sansür hafifletildi, sendikalara ve seçimlere izin verildi. 1968'de devlet tarafından çok sıkı bir denetim altında da olsa ilk seçimler yapıldı.

Bu ortamda işçi ve öğrenci hareketi gelişti. Düzene karşı muhalefet Demokratik Seçim Komisyonu etrafında toplanıyordu.

İşçi mücadeleleri kazanım elde ediyor

Bu hareketten ve gelişen ekonomik krizden korkan Caetano 1970'de yeniden baskıcı yöntemlere geri döndü. Ancak işçi hareketi geri adım atmadı. 1970-73 yılları arasında her toplusözleşme döneminde tekstil sektöründe kitlesel grevler yaşandı. Başka sektörlerde de kendiliğinden ve kısa süreli grevler yaşanıyordu. 1973'de Portekiz havayolları TAP'de çalışan metal işçilerinin grevi ve bir Boeing 707'i işgal etmeleri tam bir dönüm noktası oldu. Grev 15 gün sürdü ve polisle çatışmak zorunda kaldılar. İlk kez bu grevde işçi komiteleri oluştu. Grevciler hem ücret artışı taleplerini kazandılar hem de tutuklanan, işten atılan grevcilerin serbest bırakılıp yeniden işe alınmasını sağladılar. Grev tam bir zaferle bitti.

Bu mücadelelerde “Intersindical” sendikalar konfederasyonu gelişti. İşçilerin yaşam standartlarını iyileştirme ve sendikal haklar etrafında mücadele eden 22 sendikadan oluşuyordu.

Politik muhalefetin kafası karışık

Grevciler ve Lizbon havaalanında çalışanlar arasında devrimci sol etkinlik kazandı. Ancak muhalefeti bir araya getiren Demokratik Seçim Komisyonu net politik fikirlere sahip olmaktan çok uzaktı. Şiddet kullanıp kullanmama, yarı-legal politik faaliyet ve iç demokrasi gibi konularda bir dizi bölünme yaşandı. Maoistler dışındaki bütün devrimci sol ve 1973'de kurulan Sosyalist Parti bu muhalefet hareketindeki bölünmeler sonucu ortaya çıktı. Adından çok farklı olarak Sosyalist Parti küçük burjuva reformist bir parti yapısına sahipti.

Bunların dışında eski bir Komünist Partisi vardı. Uzun yıllar faşist diktatörlüğe muhalefet etmesinden dolayı işçiler arasında itibarı yüksekti. Ancak diğer komünist partiler gibi son derece stalinistti. Portekiz'i geri bir ülke olarak tespit ediyordu. Portekiz'in sosyalizme hazır olmadığını ve farklı sınıfları bir araya getiren ulusal birlik yönetimine ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyordu. Yani milli demokratik yönetim çizgisine sahipti. Komünist partisinin devrim öncesinde 5 bin üyesi olduğu tahmin ediliyor.

Bunun dışında yine 1970'lerin başlarında gelişen maoist bir akım sözkonusuydu. Komünist Partisi gibi Üç Dünyacı ve milli demokratik devrim çizgisine sahiptti.

Portekiz'de sosyalist devrimin söz konusu olduğunu tartışan sadece küçük bir grup troçkist (PRP) vardı. Bunlar Dördüncü Enternasyonal'in çizgisinde ortodoks troçkistlerdi ve bunların da kafaları çok karışıktı. PRP işçi sınıfı içinde devrimci bir parti inşa etmekten ziyade askeri stratejilere önem veriyorlardı. Küba'daki gibi gerillanın yönetime el koyması ile sosyalizmin inşa edilebileceği yanılgısına kapılmışlardı. Bütün bu grupların devrim stratejileri 1974-75'de çok önemli sonuçlar doğuracaktı.

Portekiz diğer Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında ekonomik olarak daha geri bir ülke olmasına rağmen çok ciddi bir işçi sınıfına sahipti. 10 milyonluk nüfusun yüzde 25’i çalışıyordu. Bunların 1 milyonu ise sanayi işçisiydi. Ülkenin güneyindeki tarım alanlarında büyük toprak sahipleri tarım işçisi çalıştırıyordu. Sadece Kuzey şeridinde daha ziyade küçük toprak mülkiyeti yaygındı.

1917 Rus Devrimi'ni gerçekleştiren işçiler Portekiz'deki kadar toplumsal bir egemenliğe sahip değildiler. Portekiz işçi sınıfı çok daha güçlüydü. Ancak işçi sınıfı iktidarını hedefleyen bir devrim stratejisi Portekiz'de başarıya ulaşabilirdi.

Ordu'nun durumu ve darbe

Sömürge savaşlarındaki yenilgiler ordunun itibarını eritiyordu. 1974'ün ilk aylarında Guinea'da bağımsızlık mücadelesi veren PAIGC hareketinin zaferi artık an meselesi sayılıyordu. Mozambik'teki FRELİMO hareketi de büyük bir saldırı başlatmıştı. Çatışmalarda 13 bin Portekiz askeri öldü. Napolyon savaşlarından beri Portekiz en büyük kayıplarını veriyordu. Ordu tabii ki bu başarısızlıkların sorumlusu olarak görülüyordu. Ordu içi huzursuzluk hat safhadaydı. Subaylar bu durumu o kadar onur kırıcı buluyorlardı ki, Lizbon sokaklarında üniformalarını giymekten utanıyorlardı.

Yenilgilerin ve yiten itibarın sonucu orduda subay sıkıntısı çekilmeye başlandı. Subay açığını kapatmak için Temmuz 1973'de zorunlu askerlik yapanların arasından hızlı terfiler yapıldı. Üniversiteden atılıp askere alınanlar aniden düşük rütbeli subay oldular. Ancak bu yeni pozisyonları çok da sağlam değildi. Ordu, sadece yüzbaşı rütbesinin üzerindekilere iş güvencesi veriyordu. Bu daha alt rütbedekiler arasında öfkeye neden oluyordu.

Eylül 1973'de Askeri Birlikler Hareketi kuruldu. Onları bir araya getiren ordunun sömürgelerde savaşları yitirmesi ve kendilerinin bu ordu içindeki pozisyonlarının hiç sağlam olmamasıydı. Hiçbirisi ne sosyalistti ne de Afrika'daki bağımsızlık mücadelelerine sempatileri vardı. Karma ekonomiye sahip burjuva demokratik bir düzen istiyorlardı. Bunun için de "demokrasi, gelişme ve sömürgelerden ordunun çekilmesi" programı ile 25 Nisan 1974'de askeri bir darbe yaptılar.

50 yıllık faşist diktatörlük o kadar zayıflamıştı ki, düşük rütbeli subayların müdahalesi karşısında direnç gösteremedi. Ancak cuntacıların amacı yönetimi devralmak değildi. Bu nedenle İspanya'da faşist Franko rejimi için savaşmış, kahraman olarak bilinen ve artık Champalimaud Holding'in başkanı olan General Antonio de Spinola'nın liderliği almasını istediler. Böylece geçici bir hükümet kuruldu.

Kızıl karanfiller devrimi

Subaylar cuntası toplumda uzun yıllardan beri biriken öfkenin açığa çıkmasına yol açtı. Darbenin ilk saatlerinde egemen olan çekingenlik çabuk geçti, Portekiz ve Lizbon sokaklarında tam bir sokak şenliği yaşanmaya başladı. İnsanlar askerlere kızıl karanfiller veriyor, devrim ve barışı kutluyorlardı. İşçiler işe gidiyor ama üretim değil kutlamalar yapılıyordu. Bu bayram havası 1 Mayıs'a kadar sürdü. İlk kez özgürce 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. 100 bini aşkın bir kalabalık Lizbon sokaklarını kızıl bayraklarla donattı. Yarım yüzyıllık kabus sona ermişti. Toplumda geçmişi temizlemek ve güzel bir gelecek için çok yoğun bir umut havası hakimdi. Bu ortamda varoşlarda yaşayan yoksul halk şehir merkezlerinde yapılmış yeni konutları işgal ediyordu. Toplam 2 bin 500 işgal yaşandı. Ülkenin güneyinde tarım işçileri büyük toprak sahiplerini defedip toprağı kooperatifler şeklinde işlemeye başladılar. Sağlık ve kültür merkezleri mantar gibi çoğalıyordu. Aşağıdan toplumsal bir yeniden yapılanma hızla yayılıyordu. Toplum çok hızla politize oldu. Yedi yaşındaki çocuklar bile ülkede ne olup bittiğini, hangi politik partilerin neyi önerdiğini ve kendilerinin neden hangi partiyi desteklediklerini ifade ediyorlardı. En önemli mücadeleler ise fabrikalarda başladı. Bayram havası hızla mücadeleye dönüştü. İşçiler kendi durumlarını iyileştirmek için ücret artışı talep ediyordu. Devrimci durumun yaşandığı 18 ay boyunca her sektörde işçiler mücadele ettiler. Ancak mücadele ekonomik taleplerle sınırlı değildi. İşçiler fabrikalardan faşistlerin temizlenmesini istiyorlardı. Sanemento (temizlik) akımını yarattılar. Orta ve büyük çaplı işyerlerinde bütün idareciler eski faşist yönetimlerle ilişkileri olduğu için temizlik hareketi idarecilerin ve patronların toptan defedilmesini beraberinde getirdi. Böylece 500'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinin yüzde 50'si işçilerin öz yönetimine geçti. Daha küçük işletmelerde patronların çoğu kaçtıkları için çok daha yaygın bir işçi kontrolü söz konusuydu.

Spinola'nın Geçici Hükümet'i işçilerden gelen bu denli yoğun basınca dayanamıyor, fabrikaları ve bakanlıkları işgal eden işçilerin taleplerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Hükümetin uygulamaya sokmak istediği bazı grev yasakları vs, daha yazıldıkları mürekep kurumadan işçiler tarafından çöpe atılıyordu. Portekiz'de tam bir ikili iktidar söz konusuydu.

İşçi iktidarının temelleri

İşçilerin mücadeleleri sırasında sınıfın kendini örgütleme organları ortaya çıkmaya başladı. İlk önce seçilmiş işçi komisyonları bir işyerindeki mücadeleyi koordine ederken daha sonraları bu işyerleri ve sektörler arası bir örgütlenmeye dönüştü. Özellikle sanayi işçileri Lizbon etrafında birbirlerine çok yakın çalıştıkları için birbirlerinin mücadelesinden hızla öğreniyor ve demokratik bir şekilde işyerlerinden seçilmiş inter-empresa (fabrikalar arası) örgütlenme aracılığı ile deneyimlerini hızla genelleştirebiliyorlardı. İnter-empresa'lar tam da işçi konseyleriydiler ya da Rusya'daki adıyla sovyetler. Bunlar işçi sınıfının iktidar organı olmaya adaydılar. Bunlar Komünist Partisi'nin egemenliği altındaki sendikalar konfederasyonu Intersindical'den bağımsız organlardı.

25 Nisan müdahelesinin hiç farkında olmayarak ve hatta istemeyerek serbest bıraktığı toplumsal enerji elde edilen demokrasiyle yetinmiyor, kırda ve kentte işçiler kendilerinin kontrol ettikleri bir düzene doğru ilerlemek istiyorlardı. Kapitalizme karşı baş kaldırıyorlardı.

Subay hareketinden bağımsız sadece askerlerden oluşan bir taban örgütlenmesi (SUV) gelişiyordu. Bunlar devrim sırasında radikalleşen askerleri örgütlüyorlardı.

Böylesi bir toplumsal devrim yaşanırken nasıl oldu da Portekiz işçi sınıfı Kasım 1975'de yenildi?

Darbeler

Toplumsal hareketin patlaması, Portekiz ekonomisini modernleştirmek ve Avrupa Topluluğu'na dahil olmak için darbeci subayları ve General Spinola'yı destekleyen egemen sınıf için tam bir sürpriz oldu. Toplumsal mücadeleler karşısından egemen sınıf tüm egemenliğini yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Her egemen sınıf gibi de sonuna kadar savaştı.

Toplumsal hareketi durdurmak için iki darbe girişiminde bulundu. Ancak işçiler askerlerin yardımı ile bu girişimleri durdurdular. Spinola ikinci darbe girişiminden sonra ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Tabandan gelen basınç karşısında hiçbir hükümet dayanamıyordu. 18 ay içinde altı ayrı hükümet kuruldu.

Toplumsal kutuplaşma 25 Nisan darbesini gerçekleştiren ve son geçici hükümetin başı olan Askeri Birlikler Hareketini de çatlattı. İçinde düzeni korumak isteyen ve egemen sınıfla işbirliği yapan bir kanat gelişti.

Kuzey Portekiz'deki küçük toprak sahipleri devrimden pek bir kazanım elde edememiş ve sola karşı tepkisini ortaya koymaya başlamıştı. Sağ için burası bir dayanak halini aldı.

Böylece Ekim 1975'den sonra sağ güçler mevzi kazanmaya başladılar. 25 Kasım'da düzene ve orduya sadık birlikler, devrim taraftarı radikal askeri birliklere ve işçilere karşı harekete geçtiler. O ana kadar iki darbe girişimi durdurmuş işçi-asker bu kez felç oldu. Kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyordu. Güçler dengesi düzeni yeniden her ne pahasına olursa olsun korumak isteyenlere geçti. 25 Kasım'ı takip eden dönemde sistem yavaş yavaş istikrarını kazandı.

Portekiz'in dersleri

Devrimci durumun yaşandığı 18 ay boyunca işçi sınıfı içinde etkinliği olan partilerin renkleri belli oldu. Kızıl Karanfiller devriminin yenilmesinde bütün politik partilerin çok önemli etkisi vardır.

Komünist Partisi İntersindical aracılığı ile sendikalı işçiler arasında büyük bir etkinliğe sahipti. Geçici hükümetlerin çoğunluğunda da yer aldı. KP'nin stratejisi farklı toplumsal sınıfları bir arada tutmak olduğu için işçi mücadelelerini sürekli geri çekmeye çalışmaktı. 25 Nisan 1974 sonrası işçilerin üretime devam etmesi için çok uğraştı. Ancak işçi konseyleri inter-empresalar güç kazandıkça taktik değiştirdi. Daha sol bir söylem ile işçi komitelerini, mahalli ve her sınıftan insanın bulunduğu halk meclislerin içinde eritmeye çalıştı. Yer yer de başarılı oldu. KP halk meclislerinin işçileri, askerleri ve mahalle halkını bir araya getirerek mücadelede birliği sağlayacağını tartışıyordu. Ancak bunlar sınıflar arası farkları görmezden gelen ve işçilerin gücünü yok eden örgütlenmelerdi.

Sosyalist bir devrim stratejisine sahip olmadığı için de devrimin ileriye atılmasına liderlik etmek gibi bir politikası yoktu. Düzeni korumaya çalışıyordu. 25 Kasım'da iki saatlik bir genel grev çağırdı ama işçileri aşırı solun maceracılığına kapılmamalarına karşı uyardı. Bunun anlamı devrimi savunmaya çalışan işçi ve askere KP'li işçilerin sırt çevirmesiydi.

Sosyalist Parti'nin fabrikalarda bir tabanı yoktu. Bu nedenle çok fırsatçı bir şekilde KP'nin politikalarına ve stalinizmine muhalefet edebiliyordu. Ancak demokrasi söylemini çok kullandığı için de işçi kitleleri arasında güven veren bir parti itibarına sahipti. Sosyalist Parti hükümette olduğu ve hatta istifa ettiği anlarda bile sağın gelişmesine çok büyük katkıda bulundu. Zaman zaman sağın silahlanmasını sağladı. 25 Kasım'da harekete geçen orduyla işbirliği yaptı.

50 yıllık faşist diktatörlüğün altında ezilmiş işçi kitlelerinin hafızalarında reformizmin ne denli sınıf haini olabileceğinin dersleri yoktu. Sosyalist Parti'nin söylemi makul görünüyordu. Sosyalist Parti KP'nin stalinist bürokratizmi ve devrimci maoist grupların "aşırılığı"na karşı bir alternatif olarak taban edindi.

Devrimci maoist sol da KP'ye karşı muhalefet ediyordu. Farklı maoist gruplar birleşerek Birleşik Demokratik Cephe'yi kurdular. Üç dünyacı oldukları için sosyalizm gündemleri yoktu. İnter-empresa işçi konseylerinin içinde güçlüydüler. Ne var ki İntersindical sendikalar konfederasyonu KP egemenliği altında olduğu için bunların içinde çalışmayı ve işçileri birleştirmeyi reddediyorlardı.

Troçkist PRP'nin kafa karışıklığı, devrimci durum sırasında hızla örgütlenmesinin önünü tıkadı. İşçi sınıfının kurtuluşunun ancak kendi eseri olacağı konusunda net değildi. Küba ve gerilla taktiklerine yüzünü dönmüştü. Bu nedenle işçilerden ziyade askerler arasında örgütlenmeye çalışıyordu. İngiltere'deki kardeş örgütümüz SWP (o zamanlar Uluslararası Sosyalizm) PRP'yi işçi sınıfı merkezli politikalara çekmek için çok çaba gösterdi. Ancak PRP kolaycı bir askeri çizgiden uzaklaşmadı.

Portekiz 1974, net politikalara sahip bir devrimci işçi sınıfı partisinin olmadığı ve mücadeleye liderlik etmediğinde en büyük devrimci kalkışmaların bile kaybedileceğinin kanıtıdır.

Devrimin motoru ordu muydu

Portekiz devriminin motorunun ordu ve askerler olduğu sıkça ifade edilir. İlk söylenmesi gereken her devrimde ordunun ikiye bölündüğüdür. İşçi sınıfının gücünü ispatladığı noktadan sonra askerlerin bir kısmı süngülerini indirir ve devrim saflarına katılırlar. Portekiz'de ise askerler başından itibaren bir rol oynadılar. Darbeyi geçekleştiren cuntacılar demokrasi istiyorlardı ve tabii ki bu faşist diktatörlüğe karşı bir başkaldırıydı. Ancak işçi sınıfı ve kitlelerin ayaklanması ve mücadelesi olmasaydı bu hareket çok hızla yenilgiye uğrayabilirdi. Türkiye'de de 1960 darbesi sonrası radikal subaylar ordudan çok hızla temizlendiler.

Askeri Birlikler Hareketi'ni oluşturan nedenleri daha önce belirtmiştik. Bunlar ne solcuydular ne de devrimci. Ama kitlelerin gerçekleştirdiği devrim sırasında bir kısmı radikalleşti.

Devrim sırasında fabrikaları işgal eden işçiler, toprak işgallerini yapanlar tarım işçileri, konut işgallerini gerçekleştirenler varoş halkıydı. Askerler bu harekete silahlı destek verdiler. Karşı darbelerin başarısızlığa uğraması için de silahlı destek verdiler. Dolayısıyla ordu hareketin motoru değil destek gücüydü.

Devrimin askeri bir darbe ile başlamasının hareket üzerinde olumsuz bir etkisi de oldu. İşçiler ve mücadele eden kitleler ordu ve askerler konusunda hayallere kapıldılar. İlk aylarda ordunun her kesimi çok popülerdi. Bu da orduya yönelik tutarlı politikaların gelişmesinin önünde bir engel teşkil etti. Gerçekçi bir strateji radikalleşen askeri birliklerin süngülerini ordunun üst yönetimine çevirmelerini içerirdi. Bu, düzeni korumaya çalışanları silahsızlandırır ve etkisizleştirebilirdi. Ancak hiçbir parti bu perspektife sahip değildi.



Nisan Devrimi Filmi

"NİSAN DEVRİMİ" filmi 1974'de Portekiz'de yapılan ve tarihe "karanfiller devrimi" diye geçen devrimi anlatıyor..

Her yerde yaşanan senaryo Portekiz'de de yaşanıyor. Aynı kesim polis tarafından ezilmekte, oradaki memurlar işçilerin de hakları yenmekte ve yine devlet insanları sömürmektedir.

Halk bu olaylardan bıkar ama sesini çıkartmaktan çekinir ve birilerinin bunlara karşı çıkmasını bekler. Askeriyede bir grup subay devrim yapma konusunda birbirini ikna eder. Önce herkesin de bildiği ülkedeki sorunları anlatırlar, neyi nasıl yapacaklarını, amaçlarını anlatırlar. Askerleri ve aynı düşüncede olan insanları ikna eder ve bir çatı altında toplarlar. Ordunun sahip olduğu silahları, topları ve tankları toplarlar ve iktidarı ele geçirmek için yola koyulurlar. Ayaklanmak isteyenler her şeyi yaptıklarını, halkı da ikna ettiklerini, tek yapılması gerekenin iktidarı ele geçirmek olduğunu ve bu silahları saldırmak için değil korunmak için aldıklarını söylerler. Düşüncelerinde şiddet olmadığını ve kan bile akmadan devrimi gerçekleştirmek istediklerini söylerler.

Başkentteki arkadaşları radyo istasyonunu işgal ederler Halk onlara desteğe gelir. Akşam olur geceyi geçirirler halk eşliğinde ve neler yapılacağını bundan sonra nasıl özgür ve eşit yaşayacaklarını anlatırlar birbirlerine. Halk dünden razıdır. Polislerden, haklarının yenmesinden, faşistlerin korkusundan bıkmışlardır ve herkes sesini duyurur.

Diğerleri de başkente varınca halkın desteğini görürler. Tanklar, askerler, arkalarından da halk hükümet binasına doğru yola koyulurlar. Sloganlar ve zafer işaretleri eşliğinde devam ederler. Gittikçe halkın çoğaldığı görülür, çoğu insan devrimi ister.

Sabah erkenden yola koyulurlar halkla beraber hükümet binasına gelirler. Hoparlörle bağırıp kimseyi öldürmeden dışarı çıkıp teslim olmalarını ister, süre verirler. Bir şey yapamayan başbakan, bakanlar vb. emirleri altındaki askerlere hükümet binası önüne gelen halk ve askerlerin üzerine ateş açılması emrini verirler. Fakat bu askerler de ayaklanmacı askerlerin ve halkın yanına geçerler. Gizli polis ve istihbarat örgütü üyeleri göstericiler üzerine ateş açar ve insanlardan bazıları ölür. Dışarıda, binaya girip herkesi öldürmek isteyen insanlar durdurulur. Bir elçi silahsız olarak binaya girer. İçeridekiler öldürülmedikleri için teşekkür ederek iktidarı bırakır ve teslim olurlar. Devrim gerçekleşmiştir.

Filmde o kadar güzel olaylar sahneler var ki, izlemek görmek gerekir. Filmde tamamen Portekizliler oynuyor. Devrim yapmanın mutluluğu içerisinde sevinçlerini filme yansıtmaları da filmi güzel kılan noktalardan biri. Film gösterime girdiği zamandan beri eleştirmenlerinden tam not alarak birinci sıraya geçmiştir. Filme herkesin gidip bir şeyler kapmasını tavsiye ederim.

Antikapitalist; Sayı 5; Şubat 2001

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön