Güncelleme: 14.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
İmparatorluk:Yeni Komünist Manifesto Mu?Antonio Negri ve Michael Hardt'ın yeni kitabı etrafında esen ilgi fırtınası dünyada gelişen anti-kapitalist hareketin gücünün bir ifadesi. Negri ve Hardt, yükselen anti kapitalist hareketi destekliyor ve kendilerini bu hareketin içinden ifade ediyorlar. Cenova direnişi sonrasında hareket hakkında şunları yazdılar: "Başlı başına bu protestolar da küresel hareketlerin en belirgin
amaçlarından biri küreselleştirici süreçlerin demokratikleştirilmesi.
O yüzden bunlara küreselleşme karşıtı hareketler değil, küreselleşme yanlısı
ya da alternatif küreselleşme hareketleri denilmesi gerekiyor. Bu zenginler
ile yoksullar, güçlüler ile güçsüzler arasındaki eşitsizlikleri ortadan
kaldırmayı ve kendi geleceğini belirleme olanaklarını artırmayı amaçlayan
bir küreselleşme. Bu hafta sonu Cenova'dan yükselen pek çok sesten tek bir sonuca varacaksak, bu, farklı ve daha iyi bir geleceğin mümkün olduğudur. Küreselleşmenin bugünkü biçimini destekleyen uluslar üstü ve uluslararası güçlerin muazzam gücünün farkına varanlar direnmenin boşuna olduğunu göreceklerdir. Ama bugün sokaklara dökülenler alternatiflerin mümkün olabileceğine, siyasette 'kaçınılmazlık'ın son söz olmayacağına inanacak kadar aptaldır. 1960ların paradoksal idealizminden kalma bir ruha sahip yeni bir siyasal eylemci türü doğmuş bulunuyor. Bugünün gerçekçi eylem çizgisiyse, görünüşte mümkün olmayanı istemeyi, yani yeni bir şeyi istemeyi gerektiriyor." Alıntıdan da anlaşılacağı gibi Negri ve Hardt bizim saflarımızda. Ancak anti-kapitalist hareket pasifizmden anarşizm ve reformizme kadar çok çeşitli fikirlerle dolu. Bu, hareketin gücünü sağlayan özelliklerinden birisi. Ancak mücadele sürecinde eylemler hakkında farklı fikirlerin farklı pratik sonuçlar yarattığını görüyoruz. Hangi yoldan gideceğimizi seçmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle bütün bu fikirleri tartışmak ve pratikte test etmek zorundayız. İmparatorluk kitabı "yeni hareketin Komünist Manifestosu" olarak okuyucuya sunuldu. Sorulması gereken soru şu: Bu fikirler yeni mi, hareketin gelişimi için bir yol gösteriyor mu? Negri'nin diğer kitapları gibi bu kitap da kalın, kullanılan cümleler uzun, dili anlaşılması zor. Sadece bu kriterlerle baktığımızda bile bu kitap yeni bir Komünist Manifesto değil. Marks ve Engels'in kaleme aldığı Komünist Manifesto işçi hareketinin ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere, işçiler tarafından okuması için hazırlanmış kısa, net ve anlaşılır bir kitap. Negri ve Hardt, bir dizi tez ortaya koyuyorlar: 1-Ulusal devlet yok olmuştur: Devletlerin egemenliği artık ortadan kalkmıştır. Güç sistemi ise herhangi bir devlet ile özdeşleştirilmesi mümkün olmayan gayri şahsi, dağınık ve soyut bir "İmparatorluk" olarak karşımıza çıkıyor. 2-İşçi sınıfı bitmiştir. Sanayi işçisi ortadan kalkmıştır. Negri ve Hardt'ın işçi sınıfına yaklaşımları zaten düşmancadır. Örgütlü işçileri "kulak"lara benzetirler. (Rus zengin köylüleri için kullanılan bu terimi seçerek işçilerin sistem tarafından satın alındığını ima ediyorlar.) 3-İşçi sınıfı enternasyonalizmi bitmiştir: Mücadeleler tamamen yerel ve birbirleriyle ilişkisizdir. Ulus-DevletOldukça şaşırtıcı olan, Negri'nin yeni dünya düzeninin merkezine gerçek bir küresel güç olarak Birleşmiş Milletler'i yerleştiriyor olması. Birleşmiş Milletler hakkında şöyle yazıyor: "…biz Birleşmiş Milletler ve uluslararası düzen projesiyle salt kendi içinde bir amaç olarak değil, geçiş aşamasını uygun bir küresel sistem yönünde destekleyen somut bir tarihsel kaldıraç olarak ilgileniyoruz." (Sayfa 29, Bölüm 1. Dünya Düzeni) Negri artan küreselleşme ve dünya ekonomisinin içiçe geçişiyle kapitalist devletler arasındaki ilişkiyi birbirine karıştırıyor. Bu yeni bir karışıklık değil. Ekonomik küreselleşme süreci 150 yıldır yaşanıyor. İmparatorluk ve "Ultra Emperyalizm"85 yıl önce Kautsky de Negri gibi aynı hatayı yapmıştı. Onun "İmparatorluk" a verdiği ad "Ultra Emperyalizm"di. Kautsky, küreselleşmenin kapitalist devletler arasındaki askeri çatışmaları bitireceğine inanıyordu. Rosa Lüksemburg ise ekonomik kriz söz konusu olduğu zaman küreselleşmenin savaş eğilimlerini azatmayacağını tam tersine arttıracağını tartıştı. 1911'de yayınlanan "Barış Ütopyaları" makalesinde Lüksemburg, Kautsky'nin görmek istemediği devletler arasındaki çatışmaların arttığını ifade ediyordu. Kautsky, Avrupa Milletler Birliği'nin barışın güvencesi olacağını düşünüyordu. Rosa (90 yıl önce!) şunları yazıyordu: "Burjuva politikacıları ne zaman Avrupalılık fikrinin şampiyonluğunu yapsalar açık veya gizli bir şekilde 'sarı tehlike' veya 'kara kıta'ya karşı bir tutum alırlar. Yani her zaman emperyalist bir dışlama yapılır." Lüksemburg, o dönemin emperyalist çatışmalarını sıralayarak Kautsky'e şu soruyu sorar, "burjuva gelişim sürecinde savaş eğilimlerini bastıracak bir barış eğiliminden bahsetmek nasıl mümkün oluyor?" Ağustos 1914'de Birinci Dünya Savaşı barbarlığının başlaması Rosa'yı trajik bir şekilde doğruladı. Birleşmiş Milletler ve emperyalizmBelki de dünya o günden bu yana değişti. O zaman 1945'ten bu yana dünya tarihinde yaşanan gelişmelere bir bakalım. Birleşmiş Milletler dünyadaki askeri egemenliğin eski imparatorluklardan (asıl olarak İngiltere) ABD'ye geçişini garantilemek üzere 1945'de San Francisco'da kuruldu. ABD'nin Kore Savaşı Birleşmiş Milletler bayrağı altında yapıldı. 1960 ve 70'lerde Birleşmiş Milletler Rusya'nın askeri gücü nedeniyle bu kadar açıkca ABD kontrolü altında değildi, ancak Doğu Bloku'nun çöküşü sonrası Körfez Savaşı ve Balkanlarda olduğu gibi emperyalist müdahalelerin üzerini kapatan (öncelikli olarak ABD çıkarları) bir incir yaprağı haline geldi. ABD 11 Eylül sonrası savaşa hazırlanırken bu incir yaprağına bile ihtiyaç duymadı. Bush "bizi desteklemeyen her devlet düşmanımızdır" diyor. Bu bir İmparatorluk değil, emperyalizmdir. Emperyalizm küçük ve büyük çatışmalı güçlerden oluşan bir ağdır. En büyük güç ABD'dir. Ancak her zaman, her istediğini, istediği gibi yapamaz. İç çatışmalar bir gerçekliktir. Bush'un Star Wars kalkanı gerçek bir silahtır ve hedefi ABD'nin en çok korktuğu kapitalist rakibi Çin'dir. ABD ekonomisinin zayıflaması ve askeri üstünlüğünün devamının birleşkesi daha az değil daha fazla çatışma ve savaştır. ABD'nin kukla bir yönetim kurmak hedefiyle açlıktan ölen Afganlılara karşı açtığı bir savaş sürecindeyiz. Ulusal çatışmaların bittiği tezi tarihin testinden geçememiştir. Negri, "İmparatorluk kolonyalizm ve emperyalizmin sona erdirilmesinde bir rol oynamış olabilir" diyor ve devam ediyor: "Biz tıpkı Marks'ın kapitalizmin kendinden önceki toplum biçimleri ve üretim tarzlarından daha iyi olduğunu vurguladığı anlamda İmparotorluğun daha iyi olduğunu iddia ediyoruz… Aynı şekilde bugün biz İmparatorluğun modern iktidarın zalim rejimlerini ortadan kaldırdığını ve aynı zamanda özgürlük potansiyelini çoğalttığını görüyoruz." (Sayfa 68, Bölüm 1.3) Bunu ABD bombardıman uçaklarından kaçan bir Afganlıya söylemek mümkün mü? Negri solu "yereli savunmak"la suçluyor. Aslında kullanması gereken kavram milliyetçilik. Modern dünyada yerel çözümlerin mümkün olmadığı doğru. İşçi sınıfı sınırları kapatıp ticaretten vazgeçerek kendini uluslararası kapitalist sistemden koruyamaz. Ancak Türk işçilerinin bütçenin IMF gibi dış güçler tarafından belirlenmesine, Afganlı ve Iraklıların ülkelerinin bombalanmasına karşı tepkileri direnişin başlangıç noktaları. Negri onlarla tartışmak yerine, bu mücadeleleri reddediyor. Ezilenlerin milliyetçiliğiyle ezenlerin milliyetçiliği aynı şeyler değildir. İşçi sınıfıNegri işçi sınıfının artık önemli olmadığını düşünüyor. Fabrika işçilerini referans göstererek şöyle yazıyor: "Günümüzde bu işçi sınıfı neredeyse sahneyi terk etti. Varlığı son bulmadı, ama kapitalist ekonomideki ayrıcalıklı konumunu ve proleteryanın sınıf bileşimindeki hegomonik konumunu yitirdi." "…ayaklanma halindeki emeğin ortak arzularını iletme ve tercüme etme temelindeki enternasyonal mücadeleler devri artık kapanmıştır." "Dahası, bu mücadeleler başka bağlamlarla iletişim kurmayı başaramamakla kalmamış yerel iletişim bile sağlayamamıştır, bu yüzden sıklıkla doğdukları yerde kısa sürede parlayıp sönmüşlerdir." Negri bir dizi örnek veriyor; Tianenman Meydanı, Filistin intifadası, Chiapas'daki Zapatista'lar, 1995 Fransa grevleri, 1996'da Kore grevleri... Negri, "Bu olayların hiçbiri bir mücadeleler devresine esin kaynağı olmamıştır, çünkü ifade ettikleri arzular ve ihtiyaçlar farklı bağlamlara aktarılabilir değildir" diyor. (Sayfa 77-78 Bölüm 1.3) Fransız sosyoloji profesörü Pierre Bourdieu anti-kapitalist hareketin liderliğindeki entellektüellerden biridir. Bourdieu ortodoks bir Marksist değildir. Onun Aralık 1995'de patlak veren grevler hakkında 1996 sonunda ne yazdığına bir bakalım: "Aralık 95'deki sosyal hareket, çapı ve her şeyden öte hedefleri itibariyle eşi görülmemiş bir hareketti... Hareketin Fransa'da yükselmesi tesadüf değildi. Fakat gözlemcileri şaşırtması gereken hareketin beklenmedik tarzlarda devam ediyor olması. Kamyon şoförlerinin grevi! Kim bu tarzda bir eylem umabilirdi ki? Hareket ayrıca Avrupa'da da devam ediyor. İspanya'da Yunanistan'da Almanya'da Fransız hareketinden ilham alınarak ve onunla ittifak kurarak eylemler başlatıldı. Kore'deki eylem ise sembolik ve pratik nedenlerle daha da önemlidir." Kim haklı, Negri mi Bourdieu mu? 1996'dan bu yana örnekler çoğaldı. Seattle önemliydi çünkü ilk kez geleneksel mavi yakalı işçiler kitlesel bir şekilde anti-kapitalist eyleme katıldılar. Cenova bu örneği daha da güçlendirdi. Cenova'daki yüzbinlerce göstericinin çoğunluğu işçi, Negri'nin "kulaklar" diye gördüğü sendika üyeleriydi. Negri yanlış savlarda bulunuyor. Anlaşılması zor bir dille süslediğinden bazen bu temelsiz savları araya sıkıştırabiliyor. Negri şöyle yazıyor: "Detroit araba fabrikası 1930'larda küresel ekonominin tepesindeydi. 1990'ların fabrikası ister Sao Paolo Kentucky ya da Vladvostok'ta olsun, küresel ekonominin yüksek değerli hizmet üretimi karşısında önemini yitirdi." Gerçekte ise ABD'de bugün 1979'dakine göre 20 bin daha fazla otomobil işçisi var. Negri'nin de sözettiği gibi imalat sanayi ve işçileri 1979'dan bu yana Brezilya, Kore, Türkiye gibi ülkelerde hızla çoğaldı. Uluslararası işçi sınıfına milyonlarca işçi katıldı. Negri "yüksek değerli hizmet üretimi" derken neyi kastediyor? Dünya işçi sınıfına çok sayıda hizmet sektörü işçisinin katıldığı doğrudur. Peki bu insanlar ne tür işler yapıyorlar? Mc Donalds'ın yerlerini temizlemek, Amazon.com'un sayfasını düzenlemek gibi, gıda ve dağıtım işlerinde çalışıyorlar. Bankacılık işinde çalışıyor, gelen telefonlara yanıt veriyorlar. Garanti bankası telefon merkezinde çalışan bir üniversite mezununun aylığı 220 milyon. Bunların hepsi düşük ücretli işler-Mc işler. Negri kitabını yazarken New York ve Frankfurt'ta bir avuç borsacının ya da internet.com şirketlerinde çalışmakta olan üst düzey yöneticilerin aldığı azami maaşlara bakarak yanıldı. Şimdi onlar işsiz. Düşük ücretli hizmet işçilerinin tek çıkış yolu kollektif olarak örgütlenmek, sendikalaşmaktır. Ve bu süreç başladı. Paris'te Mc Donalds işçilerinin o meşhur grevi kazandı. Britanya'da telefon merkezi işçileri sendikalaşıyor. Negri işçi sınıfına bakıyor ve görmüyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası mücadelelerini referans verirken "Afrika ve Latin Amerika'da yükselen kurtuluş mücadeleleri 1960'larda dünya çapında bir patlamaya evrildi" diyor. Peki Negri'nin ülkesindeki, İtalya'daki patlama neydi? 1969 dan 71'e kadar kitlesel işçi sınıfı mücadeleleri, fabrika işgalleri, grevler, sokak gösterileri yaşandı. Negri ne bunlardan sözediyor, ne de bu dalganın geri çekiliş nedenleri üstünde duruyor. İşçi sınıfı enternasyonalizmiMarks devrimi bir "köstebek" ile simgeleştiriyor. Köstebek bazen yüzeye çıkar, bazen de yıllarca ortadan kaybolur. Bu sırada ise yeraltında tünneller açıyordur ve zamanı gelince yine yüzeye çıkar. Marks, "Yaşlı köstebek iyi kazmışsın" der. Negri ise "Marks'ın köstebeği sonunda öldü" diye yazıyor. Negri onun yerine ne koyuyor? "Köstebeğin yapılı tünellerinin yerini yılanın sonsuz dalgalanmaları aldı" diyor. Negri'ye göre artık sistemin saldırılması gereken zayıf bir halkası yok. Dolayısıyla strateji ve taktik geliştirmek de mümkün değil. Her mücadele kendi başına duruyor. "Önem kazanmak için her mücadele doğrudan İmparatorluğun kalbine tüm gücüyle vurmalı" diyor. Zapatistaların kimseye ilham vermediği gerçekten iddia edilebilir mi? 1999'dan beri anti-kapitalist hareketin büyüyüşü tek başına duran eylemlerin bir sonucu mu? Negri'nin illüzyonlarıNegri bütün küreselleşme mitlerini yutmuş. İmparatorluğu "merkezi olmayan sermayenin evrensel egemenliği" olarak ifade eden Negri'ye göre, sistemin merkezi ve zayıf halkaları yok. Belli bir düşmanımız da yok. Kapitalist sınıf ve devletin silahlı güçleri artık düşmanımız değil. Daha da önemlisi bizim tarafın sisteme saldırabilecek anahtar bir gücü ve kuvveti de yok. Negri'nin kapitalist sistem konusundaki illüzyonları daha da ileriye gidiyor. İş dünyasının artık ırk ve cins ayrımcılığı yapmadığını iddia ediyor: "...korporasyonların basitçe toplumsal cinsel ve/veya ırksal ötekini dışlayarak çalışmadıklarını açık olarak görürüz... Korporasyonlar kendi alanlarındaki farklılıkları kapsamayı gözetir ve böylelikle korporasyonun çalışma mekanlarında yaratıcılığı, özgür iletişimi ve çeşitliliği yüksek düzeye çıkarmayı amaçlar. Farklı ırklar, cinsler, ve cinsel yönelimlerden insanlar potansiyel olarak korporatif yapıya dahil edilir; işyerlerindeki gündelik rutin işler beklenmedik değişiklikler yapılarak ve bir eğlence ortamı yaratılarak canlandırılır." (Sayfa 171, Bölüm 2.4.) Bahsedilen "eğlence dolu" şirketlerin alanı olan ABD'de siyah bir işçinin ortalama ücreti beyaz bir işçininkinin yüzde 72'si düzeyinde, siyahların işsiz olma olasılığı beyazlara göre 2.15 kat fazla. Negri'nin ABD'nin rolü konusunda da ciddi illüzyonları var: "Körfez Savaşı'nın önemi ABD'nin, kendi ulusal saiklerinden hareketle değil; küresel hak adına, uluslararası adaleti sağlayabilecek tek güç olarak tarih sahnesine çıkışından gelir. Kuşkusuz, daha önce de bir çok güç olur olmaz evrensel çıkarlar için hareket ettiği iddiasında bulunmuştu ama ABD'nin bu yeni rolü farklıdır. Belki de en doğrusu, bu evrensellik iddiasının da yanlış olabileceği; ama yanlış olsa bile yeni bir biçimde yanlış olacağını söylemektir. Dünya polisi ABD emperyalist çıkarlarla değil, emperyal çıkarlarla hareket ediyor. Bu anlamda Körfez Savaşı gerçektende, George Bush'un iddia ettiği gibi, yeni bir dünya düzeninin doğuşuydu." (Sayfa 195, Bölüm 2.5.) Böylece ölen 200.000 Iraklı'nın aileleri ABD hükümetini veya George Bush'u, hatta müttefiklerini suçlamamalı. Onlar sadece. kimliksiz bir dünya düzeninin savunusu için polisiye bir faaliyette bulunmuşlardı. Negri'nin strateji ve taktikleriNegri bizim tarafımızda. Ancak karşı tarafın söylediği çok sayıda yalanı bu denli yuttuktan sonra hareketimizin strateji ve taktikleri konusunda ne önerebiliyor? Önerileri çok muğlak. "Cumhuriyetçilik" ve "çeşitlilik"ten bahsediyor ve işçi sınıfı yerine amorf bir "komünist olma" halini koyuyor. Özelleştirmecilerin sloganı ile büyük hükümete hayır demeliyiz diyor. "Güçlü hükümet devri bitti! diye bağırma sırası bize geldi. Bu slogan niye muhafazakarların ayrıcalıklı mülki olsun ki?" diyor. (Sayfa 355, Bölüm 6C - Kitabın Amerikan baskısında "big government" olarak geçen ifade Türkçeye "güçlü hükümet" olarak çevrilmiş. Büyük ve güçlü arasındaki anlam farkı çevirmenin dikkatinden kaçmış görünüyor.) Negri, hizmetlerin (kapitalist) devletin elinde olmasının kendi başına iyi birşey olmadığını görmekte haklı. Ancak hizmetlerin kesilmesi ve işçilerin işten atılmasına neden olan özelleştirmeler etrafında bir mücadele üzerinde durduğumuzda Negri'nin sloganları yolumuzu açmıyor. Negri'nin sendikalara karşı tutumu umutsuzluğunun tipik bir göstergesi: "ABD proleteryasının Avrupa ya da başka yerlere göre düşük partileşme ve sendikalaşma oranı yüzünden zayıf olduğu yolundaki ortak kanıya rağmen, belki de tam da bu nedenler yüzünden güçlü olarak görmeliyiz. İşçi sınıfının gücü temsili kurumlarda değil, bizatihi işçilerin uzlaşmazlığı ve otonomluğunda yatar." (Sayfa 282, Bölüm 4B.) Ancak Seattle direnişine katılan işçiler sendikalıydı. Amerikan işçi sınıfının uyanışı sendikaların da yeniden güçlenmesiyle paralel yürüyor. Patronlarını yenen UPS işçileri sendikalıydı ve bu düzeyde bir örgütlenme olmadan kazanamazlardı. Negri gördüğü gerçek mücadelelerden hoşlanmıyor. Ne öneriyor? Çok az şey. Önerdikleri "Radikal cumhuriyetçilik", "komünist olmak" ve "Assisili Saint Francis'e öykünmek" (Sayfa 412, Bölüm 4E) Negri ve hareket11 Eylül sonrası Bush'un savaş ilanının ortasındayken, internet balon ekonomisi çökmüşken, dünya ekonomisi çok geleneksel bir şekilde resesyona doğru giderken Negri'nin bir çok fikri şimdiden eskimiş görünüyor. Uluslararası düzeyde sert ve ani dönüşlerlerle karşı karşıya olduğumuz bu dönemde kendimiz hakkında doğru fikirlere sahip olmalıyız. Anti-kapitalist hareketin birleşenlerinin büyük bölümünün savaş tehdidine karşı verdiği tepki, kendisini savaş karşıtı hareketin içine atmak oldu. Ancak bazıları kafa karışıklığıyla tepki verdi. 11 Eylül sonrasında İtalya anti-kapitalist hareketin liderlerinden Luca Casarini Negri'nin terminolojisini kullanarak "İmparatorluk sadece ABD hükümeti değil, İmparatorluk aynı zamanda Usame Bin Ladin" diyor. Buradan, "bırakalım birbirlerini yesinler" sonucu çıkıyor. Negri'nin fikirleri hareketi güçlendirmiyor, silahsızlandırıyor. Negri İtalyan devletinin bir tutsağı. Yalan yanlış iddialarla hapsedildi. Özgür bırakılmasını istiyoruz. Negri bizim tarafımızda ancak onun karmaşık ve yarım yamalak fikirleri mücadelemizin önünü açmıyor. Yazının başında iki sorumuz vardı. "Fikirleri yeni mi" ve "anti-kapitalist hareketin gelişimi için bir yol gösteriyor mu?" Bu fikirler hiç de yeni değil ve bu fikirler anti kapitalist harekete yol göstermekten ziyade ancak bir çıkmaz sokağı işaret ediyor. Notlar:Kitap bir hayli pahalı (13 milyon). Kitabın İngilizcesini internetten indirebilirsiniz: http://www.hup.harvard.edu/ pdf/HAREMI.pdf Yayıncılar anti-kapitalist hareket içindeki tartışmaları yaymak konusunda ciddiyseler aynı olanağı Türkçe de sağlamalarını umut ederim. Kitabın iki yazarı olmasına rağmen sadece yerden tasarruf etmek amacıyla Negri'nin adını kullandım.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||