Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Karşı Fikri Söylemenin Yasak Olduğu Bir Tartışma:

ERMENİ MESELESİ

Ermeni meselesi Türkiye'nin en yasaklı konularından birisidir. Özal "bir Kürt kimliğinden" bahsedebildi ama hiç kimse Ermeni soykırımından "sözde" olmadığı taktirde serbestçe bahsedemez. Belge Yayınlarının sahibi Ermeni meselesi ile ilgili "Soykırım" adlı kitabı bastığı için bir yıl hapse mahkum oldu.

Tartışılamaz gerçek

Osmanlı döneminde Anadolu'da 2 milyonun üzerinde bir Ermeni nüfusu vardı. Şimdi yalnızca İstanbul'da 20 bin kadar Ermeni kaldı. Türkiye'nin başka hiçbir yerinde yoklar. Artık Anadolu topraklarında 2 milyon değil sadece 20 bin Ermeni yaşadığı tartışılmaz bir gerçek. Ama nasıl olup da bu duruma gelindiğini tartışmak ise yasak.

Karşılıklı iddialar

Ne kadar insan öldü, nasıl öldü, ne kadarı sınır dışı edildi, ne kadarı göç etti? Bu konuda Türk devletinin iddiası şöyle: "Ermeniler Ruslarla ittifak kurdu ve Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda bir Ermeni devleti kurmaya çalıştılar. Aslında, Ermeniler Türkleri katlediyorlardı. Osmanlı Devleti tarafından hiçbir ölüm teşvik edilmedi. Ölümlerin çoğu savaş koşullarında açlık ve hastalıklar yüzünden oldu."

Ermenilerin konuya ilişkin iddiaları ise şöyle: "2 milyon insan öldü. Bu ölümler herhangi bir Ermeni ayaklanmasından önce başladı."

Bu iki fikir dizisinin hangisinin ne kadar doğru olduğunu tartışmak çok zor. Çünkü Türkiye'de bunu yapmak yasadışı. Yabancı tarihçilerin büyük bir çoğunluğu bir tür büyük soykırım olduğu konusunda hem fikir. En Ermeni karşıtı resmi Türk tarihçileri bile o dönemde ölen Ermenilerin "sadece" 300 bin kişi olduğunu söylüyorlar. Demek ki en azından 300 bin kişi öldü.

Osmanlı'da Ermeniler

Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler millet-i sadıka, yani "sadık topluluk" olarak bilinirlerdi. Ermeniler Anadolu topraklarında binlerce yıl barış içinde yaşadılar. Birden değişmediler. Ancak, Abdülhamit'in imparatorluğu bir arada tutmak için Türk-İslam milliyetçiliğini yaratma çabaları ilk 1890'da İstanbul'daki Ermenilere karşı bir temizliğe dönüştü. Ermeni milliyetçileri de bu dönemde bağımsızlık için bombalamalar gerçekleştiriyordu. Polis tarafından teşvik edilen Ermeni karşıtı saldırılarda binlercesi öldü. 1915'de Osmanlı devleti büyük bir Ermeni nüfusu Türkiye'nin doğusundan zorla göç ettirme kararı aldı ve bu bölgeyi Ermeniler'den temizledi.

Zorunlu göç ve katliamlar

Zorunlu göç ile katliamı ayırt etmek zordur. Devlet bir nüfusu başka bir bölgeye taşımaya giriştiğinde büyük ölçüde ölümler kaçınılmaz olur. Stalin 2.Dünya savaşında Kırımlı tatarları sınır dışı ederken yarısı öldü. Hatta Hitler'in Yahudileri öldürmesi onları Doğuya sürme planı biçiminde başladı. Bu pratik olarak zor hale gelince soykırım başladı. Naziler ölüm programına savaşı kaybetmeye başlayınca başladılar. Bunun bir örneği Çekoslovakya'daki Terezin kampıdır. Burası bir ölüm kampı değildi. Transit kamptı, gaz odaları yoktu. Ancak 35 bin Yahudi açlık ve hastalık nedeniyle o kampta öldü. Onlar çok haklı olarak Nazilerin öldürdüğü 6 milyon Yahudi'nin içinde sayılıyorlar. Eski Yugoslavya'da etnik temizlik aynı biçimde göründü. Çok sayıda insanı, belki de binlerce yıldır yaşadıkları yerden sürmek isteyen devlet işlemin hızını artırmak için öldürebilir yada öldürülmelerine göz yumabilir. O koşullarda öldürmek sürmekten daha kolaydır. Siyonistler Arapları İsrail'in dışına çıkarmaya zorladıklarında Deir Yassin'deki 400 Arap'ın 270'ini katlettiler.

Etnik temizliğin başladığı her durumda kurbanlar kendilerini savunmak için şiddete başvuruyorlar. Örneğin Filistin Kurtuluş Örgütü ya da Hamas bu tür bir savunmanın yeri geldiğinde pek çok bireysel şiddet eylemine başvurabileceğinin önemli kanıtlarıdırlar.

Niye etnik temizlik?

Etnik temizlik yapan devletler bu hareketlerini her zaman kurbanın saldırganlığından ve düşmanlığından bahsederek haklı çıkarırlar. Gerçek neden ise iki yönlü. Birincisi, günah keçisi yaratmak. Krizdeki bir devlet etnik bir azınlığı günah keçisi yapmayı uygun bulur. İkinci neden, toprak. Eğer üzerinde yaşayan nüfus memnuniyetsiz ise potansiyel olarak o toprak üzerindeki kontrolü devam ettirmek zordur. Bu nedenle İsrail, Yahudi yerleşimcileri Batı Şeria'ya taşıdı.Türk devleti de Kıbrıs'a Kıbrıslı olmayan Türkleri gönderdi. Nedeni, bölgeyi elde tutmaktı. Peki bu politika orada yaşayan nüfusa yardım ediyor mu? Hayır, sadece yönetici sınıfın çıkarlarına hizmet ediyor.

Bölge ve egemenlik

Ordu bu meselenin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini söylüyor. Açık ki böyle bir tehdit yok. Türkiye sınırları içinde zaten önemli bir Ermeni nüfusu yok. İstanbul'da 20 bin kadar Ermeni yaşıyor. Ermenistan, iki Türkçe konuşan ülke (Türkiye ve Azerbaycan) arasında sandviç gibi kalmış bir toprak parçasında kuşatılmış 3 milyon 700 bin nüfusu olan (İstanbul nüfusunun yarısı kadar bile değil!) küçük bir ülke. Türkiye'nin yaklaşık yüzde 3.5'u kadar bir alana sahip. İçerde ve dışarıda Ermenilerin gerçek bir tehdit olmadığı açık.

Ancak Türk patronları, ordu ve hükümet bölgede egemen güç olmak istiyorlar. Türkiye Irak'a tekrar tekrar saldırdı, Talabani ve Barzani'yi tehdit etmeye devam ediyor, Suriye sınırına asker yığdı ve suyun çoğunu kesti. Türkiye'deki güvenlik güçleri Azerbeycan'da darbe girişiminde bulundu. Türkiye orta doğudaki en silahlı ve saldırgan güç olan İsrail'in bölgedeki en önemli askeri dostu. Türkiye'nin saldırgan askeri politikaları Türk patronlarının bölgedeki yatırım ve ticari ilişkilerinin gelişimini desteklemek üzere düzenlenmektedir.

Bu politika aynı zamanda en büyük güçlerin desteğine de bağlı. Türkiye komşularına ve Türki cumhuriyetlere hükmederken Amerika ve Avrupa'nın onay ve silahlarına ihtiyacı var. Türkiye büyük güçlere "dünyanın bu kısmını ben sizin için yönetirim" diyor. Bunu yapabilmek için gücünü göstermek zorunda. Bunun için bazen büyük güçleri bile tehdit etmek durumunda kalıyor. Bu eşitsiz bir ilişki, ama yine de ilişki.

Bu ilişkide Ermeni meselesi sadece bir sembol. Büyük güçler de birbirleriyle rekabet halinde. Fransa, Amerika, İngiltere, Almanya hepsi Türkiye'nin silah alımından pay almak istiyorlar. Türkiye ise bölgedeki egemenlik talebine onay istiyor. Yabancı devletlerin bu onayı ifade etmesinin bir yolu da Ermeni meselesinde Türk resmi bakışını kabul etmeleridir.

Bugünkü görevimiz

Medya bu meseleyi "yapmadığımız" bir şey için Türkiye'nin onuruna sürülen bir leke olarak tanımlıyor. Elbette "biz" yapmadık. Şu anki Türkiye nüfusu Ermenilere yapılanlardan şu anki Alman nüfusunun Hitler'in Yahudi soykırımından sorumlu olduğundan daha fazla sorumlu değil.

Fakat başka bir mesele var. Bu tür soykırımlar dünyada devam ediyor. Gelecekteki soykırımları nasıl durduracağız? Tarih boyunca tüm bu soykırımlar egemenlik kurmak isteyen yayılmacı milliyetçi devlet politikalarının sonucu.

Geçmişte MHP Kürt sorununu birkaç ay içinde çözmekten bahsettiğinde başka bir katliamdan bahsediyordu. Sivas, Çorum, Maraş'daki katliamları unutmayalım. O zaman hedef Alevilerdi. Şimdi Sivas'ta çok az Alevi kaldı. Etnik olarak temizlendiler.

Katliamları durdurmanın yolu nedenlerine bakmaktan geçiyor. Yönetici sınıflar kendi aralarındaki rekabetin bedelini bize ödetmek istiyorlar. Bu nedenle yeni bir soykırımın gerçekleşmesini engellemenin garantisi neo Nazilerin tekrar yükselişini bütün dünyada durdurmaktır. Bizim görevimiz yeni katliamların yolunu açacak milliyetçi histeriye karşı mücadele etmektir. Osman Durmuş deprem sonrası Ermeni kanı ve doktoru istemediğimizi söyledi. Çok sayıda insan bu duruma tepki gösterdi. Şimdi neden bu olayı unutuyoruz. Ermenilerle, Yunanlılarla, Iraklılarla, Suriyelilerle bizim alıp veremediğimiz bir şey yok. Bankaların içi boşaltılıp bizi soyanlar ve buna göz yumanlar şimdi bir halka karşı milliyetçi bir histeriyle bizleri kör etmek istiyorlar.

Antikapitalist; Sayı 5; Şubat 2001

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön