Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Kemalizm İlerici Mi?

Her egemen sınıf kendi çıkarlarını savunmak üzere kullanacağı ideolojiler yaratır. Bu nedenle de genellikle tarihi yeniden yazmak zorunda kalır. Bu fikirleri kullanarak işçi sınıfını böler ve direnişini törpülemeye çalışır.

Milliyetçi ideolojiler

Yıllarca İngiliz öğrencilere dünya nüfusunun üçte birine Britanya İmparatorluğu’nun “medeniyet” götürdüğü öğretildi. Gerçekte ise İngiliz egemen sınıfı kölecilik ve baskıyla kendisini zenginleştirmişti. Demokrasi ve medeni değerlere zerre kadar değer vermeden dünyanın üçte birini kana boğdu. Yunanistan’da okul kitapları Yunan devleti ve dilini muhteşem Antik Yunan Çağına bağlar. Ancak Yunanistan’ın bağımsızlığı için Osmanlı İmparatorluğuna karşı mücadele edenler Yunanca değil Arnavutça konuşuyorlardı. Modern Yunanca egemen sınıfın Antik Helende ve şu anki Yunanistan’ın bazı bölgelerinde konuşulan lehçenin yapay bir şekilde birleştirilmesi ile oluştu. Türkiye’de de 75 yıl önce Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte geldiği iddia edilen özgürlük, demokrasi ve modernleşmenin Mustafa Kemal tarafından getirildiği öğretilmektedir.

George Orwell, “geçmişi kontrol eden bugünü de kontrol eder, bugünü kontrol eden de geleceği kontrol eder” der. Bütün uluslarda egemen sınıf ideolojileri geçmişi sistematik olarak yeniden yazar. Bunun amacı, egemen sınıfı en olumlu açıdan göstererek onun amaç ve fikirlerinin geçmişten bu yana hep bir süreklilik içinde olduğunu göstermektir. Bu biçimiyle Türkiye’nin resmi tarihi diğer uluslarınkinden hiç farklı değildir.

Cumhuriyetçilik

Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’yı bölen Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen emperyalist güçler arasındaydı. Bu nedenle daha önce sahip olduğu toprakların çoğunu yitirdi.

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a “ayak bastığında” imparatorluk tarafından Doğu’daki Üçüncü Kolordu’yu teftiş etmek üzere görevlendirilmişti. Milliyetçiler, İmparatorluk topraklarını korumada başarısız olduğunu gördükleri İstanbul Hükümeti’ne karşı başkaldıran Mustafa Kemal’in etrafında toplandılar. Bu arada Halife-Sultan’ı da tanımaya devam ediyorlardı.

İstanbul Hükümeti ile ilişkiler gerginleşip kopunca Şeyhülislam milliyetçilere karşı fetva çıkardı. Milliyetçiler de Ankara Müftüsünden fetva alarak İstanbul Hükümeti’ni vatan haini olarak ilan ettiler.

Savaşın boyutları

Kurtuluş Savaşı çok sınırlı bir savaştı. İki yıl içinde sadece 60 günlük bir çatışma yaşandı. Resmi rakamlara göre 9 bin 167 asker öldü. Bazı kaynaklar İstiklal Mahkemeleri’nde savaşa karşı çıkmak ya da işbirliği yapmayı reddetmekten dolayı çok daha fazla insanın yargılanıp infaz edildiğini iddia ediyorlar.

Etnik Temizlik

1906’da Türkiye’yi oluşturan sınırların içinde yaşayan nüfusun yüzde 10’u Rum, yüzde 7’si Ermeni, yüzde 11’i de Musevi idi. 1927’de ise Müslüman olmayan nüfusun toplam içindeki payı yüzde 2.6’ya düşdü. Rum ve Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu ticaretinin çoğunu kontrol ediyorlardı. Savaş sırasında Müslümanlar tarafından bunlara el koyuldu. Bu süreç devam ettirilerek İkinci Dünya Savaşı sırasında Varlık Vergisi konuldu. Bunu 5-6 Eylül 1955’deki katliam ve 1964’deki sürgünler takip etti. İstanbul’da bir zamanlar 120 bin olan Rum nüfusu şimdi sadece 2 bin.

Demokrasi(sizlik)

29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesi Mustafa Kemal’in iktidarını sağlamlaştırmasında bir yeni aşamaya denk düştü. Şeyh Sait Kürt ayaklanması kanlı bir şekilde bastırıldı ve liderleri öldürüldü. İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu. Takrir-i Sükün Kanunu uyarınca 660 kişi idam edildi. 1946’ya kadar Türkiye resmi olarak tek parti devletiydi. Dersim İsyanı kanlı bir şekilde bastırıldı ve Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümünde Kürtçe konuşulması yasaklandı.

Tarih yeniden yazılıyor

Tarih yeniden yazılmaya başlanıyor, CHP’nin ilk kongresi ikinci kongre olarak ilan ediliyordu. Çünkü Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin 4-11 Eylül tarihli Sivas Kongresi, CHP’nin ilk kongresi olarak gösterilmek isteniyordu. Böylece Sivas Kongresi ve CHP arasında aslında olmayan doğrusal bir bağ kuruldu. Kemalizm bir ideoloji olarak yapılandırılmış ve altı ok ile sembolize edilmişti.

Esneklik

Her egemen sınıf ideolojisi gibi gerçek hayatta Kemalizm de istikrarsız. Mustafa Kemal 1923’de cumhuriyetçi oldu. O zamana kadar Osmanlı hükümetinin sınırlarını ve çıkarlarını savunuyor ancak başarısızlıklarını eleştiriyordu. Laiklik hiçbir zaman devletle dinin gerçekten birbirinden ayrılması anlamına gelmedi. Laiklik kimi zaman dinin bastırılması, kimi zaman da dinin devlet eliyle kullanılması anlamına geliyordu. Devletçilik ve milliyetçilik 1930 ve 40’lar boyunca ekonominin dünya piyasalarından izole bir şekilde devlet kontrolü altında geliştirilmesi demekti. Ekonomiyi dışa açan ve NATO üyeliğine başvuran yine 1946-50 yılları arasında CHP hükümetiydi.

Dolayısıyla uygulamalarda ne bir süreklilik ne de istikrar sözkonusu. Kemalizmde tek istikrarlı yön, bu ideolojinin düzenli olarak Türk egemen sınıfın çıkarlarını savunmak için kullanılmasıdır.

Kemalizm “ilerici” mi?

Bugün Kemalizmin ilerici olduğu konusunda hayaller var. Bunun nedeni Stalinizmin milliyetçilik ve devlet mülkiyeti konusunda solda yarattığı kafa karışıklığıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri işçi sınıfının örgütlenme hakları saldırı altındadır. 1960’lardan buyana hangi haklar elde edildiyse bu işçilerin mücadelesi sonucu olmuştur. Sol üzerinde Kemalizmin etkisi işçi sınıfı mücadelelerini frenleyen sonuçlar doğurmuştur çünkü bütün Türklerin yani işçilerin ve patronların çıkarları ortak varsayılmaktadır.

Niye 75’nci yıl bu kadar şaşalı

Dünya ekonomisi derin bir krize yuvarlanıyor. Türkiye egemen sınıfını iki konu son derece korkutuyor. Birincisi işçi sınıfının bu krizin faturasını ödemeyi reddetmesi. İkincisi ise yoksullaşan toplumsal kesimlerin islamcılara olan desteğinin artması.

Kamuoyu yoklamaları, Refah Partisi’nin kapatılması, Recep Tayyip Erdoğan’ın hapis cezasına çarptırılması ve yüzlerce destekçinin tutuklanması şeklinde seyreden islamcı harekete karşı yaşanan saldırılara rağmen Fazilet Partisi’ne olan desteğin azalmadığını gösteriyor. Resmi kaynaklar bile Türban eylemlerine yarım milyon kişinin katıldığını itiraf etmek zorunda kaldılar. Gerçek rakamın çok daha yüksek olduğunu tahmin etmek zor değil.

Cumhuriyetin 75’nci yılı etrafında yapılan propagandanın amacı islamcı harekete yapılan baskıların desteklenmesini sağlamak. İzmit SEKA fabrikanın işgali gibi işçi sınıfı direnişlerinden dikkati uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Bunlardan en önemlisi ordunun siyasete müdahalesini meşrulaştırmak ve haklı göstermek çabasıdır. Medya açıkça 75’nci yıl yürüyüşlerinin “27 Mayıs 1960’dan bu yana ordu ve halk arasındaki en büyük birliğin” ifadesi olduğunu yazıp söyledi. Bunun “çağdaşlık”, demokrasi, ve özgürlük ile ne alakası var. Şu anda gerçekleşen Kemalist propaganda dalgasının ardında yatan ordunun siyasete müdahalelerine karşı direnmeliyiz.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 10; Kasım 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön