Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


TÜRKİYE’DE 68 HAREKETİ VE DENİZLER:

Devrimci İrade Yeterli Mi?

Deniz ve arkadaşlarının toplumsal çıkarlar uğruna gösterdikleri mücadele kararlılığı, cesaret, dürüstlük ve idam sehpası karşısında bile boyun eğmez tutumları ölümlerinden 30 yıl geçmesine rağmen onların devrimin sembolü olmasını sağlıyor. Dünyada Che, Türkiye'de Deniz yaşadıkları dönemde gösterdikleri mücadele kararlılıkları nedeniyle birer kahraman olarak ele alınır ve çoğunlukla onların mücadelesinden ders çıkarılmadan cesaretleri nedeniyle bu güne ışık tuttukları anlatılır. Oysa bu gün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesine sahip çıkmak için onların mücadelesini önce anlamak sonra neden kazanamadığını sormak ve derslerini değerlendirerek yola devam etmek gerek.

Türkiye'de 68

1968 tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de daha önceden mayalanmaya başlamış bir çok olgunun bir patlama şeklinde yoğunlaştığı, daha sonraki oluşumların ilk filizlerini verdiği, olağan dışı bir dönemdi.

1961'de Türkiye İşçi Partisi kuruldu ve 1965'te on beş TİP'li milletvekili TBMM'ye girdi.1968'e gelindiğinde başlayan üniversite işgalleri hızla yayılarak başta öğrenciler olmak üzere toplumun bütün kesimlerinde hızlı bir isyan dalgasına dönüştü. Fikir Kulüpleri Federasyonu ile başlayan öğrenci örgütleri önce Dev-Genç, sonra THKO, THKC gibi radikal sol örgütlere dönüşüyordu.

1970 yılı 15-16 Haziran'ında işçiler DİSK'in kapatılmasını protesto etmek için asker ve polisle çatışarak İstanbul-İzmit yolunu felç ediyor, karakolları kuşatıyor ve kaymakamlık binalarını ateşe veriyordu. Bu aslında Türkiye'de işçi hareketinin en önemli ayaklanmalarından biriydi.

Bu heyecanlı kabarış sürecinin sona erişi nasıl oldu?

15-16 Haziran işçi ayaklanmasını bastırmak üzere ilan edilen sıkıyönetim karşısında DİSK liderliği işçileri fabrikalarına geri dönmeye çağırdı ve devlete teslim oldu. 12 Mart 1971'de ordu muhtırasıyla TİP kapatıldı. Ordu müdahalesine karşı bir demeç dışında TİP'den kitlesel eylem çağrısı gelmedi. TİP ve DİSK liderlerinin kuzu kuzu devlete teslim olduğu bu ortamda, gençlik liderleri de işçi sınıfı ve kitlesel mücadeleden hızla koparak maceracılığa (adam kaçırma, banka soygunu, silahlı mücadele, vb) sürüklendiler. Yönetici sınıf 6 Mayıs 1972'de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam ederken 68 ve sonrası gelişen toplumsal mücadeleden intikamını alıyordu. Gençlerin sahip olduğu yaygın destek idamları durdurmak üzere kitlesel bir mücadeleye dönüşmedi.

Tarih nasıl böyle şekillendi, bu kararlı kuşak üzerinde hangi fikirler egemen oldu?

Altmışlı yılların sonunda Türkiye'de sosyalist sol çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu ve hareketin ilk yükselişi öğrenciler arasında yaşandı. Okul işgalleri ve boykotlar Haziran 1968'de 'Eğitimde Reform' talebi etrafında ilk olarak Ankara Üniversitesi DTCF'de başladı. Bir gün sonra Hukuk ve Fen Fakültelerine sıçradı. Bir taraftan da ABD karşıtı anti-emperyalist protestolar yükseliyordu. Bu protestolarda bir önceki kuşağın Kemalist ve milliyetçi fikirleri ve orduyu ileri bir güç olarak gören darbeci geleneğinin etkileri hala sürüyordu. Örneğin İTÜ Talebe Birliği'nin hazırladığı NATO karşıtı bir afişte 'mehmetçik heykeli figürü' kullanılmıştı. 68 sonbaharında gerçekleştirilen Mustafa Kemal yürüyüşüyle Demirel hükümeti Ata'ya şikayet ediliyordu. "Bağımsız Türkiye için ikinci kurtuluş savaşı" söylemi ile hareket ediliyordu.

Kitlesel düzeyde reform talebiyle başlayan öğrenci hareketi içinde doğrudan öz yönetim organları olarak 'forum'lar ortaya çıktı. Bütün kararlar bu doğrudan organlar içinde alındıkça aşağıdan demokrasi zemini oluşuyordu. Bu süreç kendiliğinden bir şekilde sosyalist solda egemen olan bürokratik ve yukarıdancı TKP-TİP geleneğinin de mezarını kazıyordu.

27 Mayıs 1960 darbesini desteklemiş, ordunun ilerici olabileceğini savunan aydınların adresi olan TİP, genç bir kuşağın devrimci umutlarını burjuva parlamentosuna hapsetmek istiyordu. Buna karşı öğrenci hareketi içinde daha radikal fikirler güç kazanıyordu. Kitlesel mücadelenin gücü genç bir kuşağı devlet karşıtı fikirlere doğru yönlendiriyordu.

1956'da Macaristan'da, 1968'de Çekoslovakya'da işçi ve öğrenci ayaklanmalarının Sovyetler Birliği'nin tank paletleri altında ezilişini gören gençler, devrimci umut için yüzlerini Latin Amerika'da gelişen anti-emperyalist gerilla mücadelelerine ve Castrocu 'gerillacılık' hareketine döndüler.

Öğrenciler ve İşçiler

Bu gün solda gördüğümüz bütün örgütlerin temeli bu dönemdeki tartışmalarda doğdu. FKF ve onun içinden doğan Dev-Genç bir öğrenci örgütlenmesiydi. THKO, THKC ve TİKKO da bu kaynaktan doğdu. Yani Türkiye'de radikal sol yükselen bir öğrenci hareketi içinde şekillendi. Ne var ki aynı dönemde gelişen işçi hareketi ile öğrenci hareketi arasındaki bağı kurabilecek Marksist fikirlere sahip bir parti yoktu.

Bu noktada öğrencilerin toplumsal konumuna bakmakta fayda var. Toplumsal bir kriz sırasında öğrenciler önemli bir rol oynayabilir. Ancak öğrenciler ne krizin motorudur ne de krizi çözme gücüne sahipler. İlk patlayan olabilirler ama bu ancak bir termometre gibi hastanın ateşini gösterir. Onu iyileştiremez.

Kapitalizm hasta yatağında yatarken onu öldürecek olan güç işçi sınıfındadır. Bu dönemde dünyanın geri kalanında olduğu gibi Türkiye'de de öğrenci hareketiyle birlikte işçi hareketi de hızla büyüdü.

Türk egemen sınıfı işçi hareketinin yükselişini durdurmak ve dişlerini sökmek için DİSK'i kapatma girişiminde bulundu. İşçilerin buna yanıtı Türkiye'deki en büyük kalkışma oldu. İzmit, Adapazarı- İstanbul hattında fabrikalarından boşalan işçiler İstanbul'un merkezine ulaşmalarını engellemeye çalışan asker ve polisle çatıştılar, göz altına alınan işçilerin serbest bırakılması için Kadıköy Kaymakamlığını ateşe verdiler.

15-16 Haziran'daki ordu barikatlarını darmadağın eden işçi ayaklanması DİSK liderliği tarafından durdurulabildi.

15-16 Haziran direnişi soldaki krizi artırdı ve bölünmeleri hızlandırdı. TİP ve Dev-Genç'in öne çıkardığı slogan 'ordu-işçi el ele' oldu. Oysa işçiler orduyla çatışarak sendikalarını savunmak zorunda kalmışlardı. Ordunun ilerici bir güç olduğunu savunan çizgiye karşı solun diğer kanadı da Latin Amerika ve Küba devrimlerinin etkisiyle halk orduları oluşturmak gerektiğini savunuyordu. Deniz, Mahir ve Kaypakkaya bu kanadın liderleriydiler. Türk ordusunun karşısında başka bir ordu kurmaya giriştiler. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu gibi örgütler oluşturarak hem öğrenci hareketinden hem de yükselen işçi hareketinden kendilerini kopardılar.

İşte bu dönemde işçi sınıfının değiştirici gücünü gösterecek bir devrimci Marksist örgütlenmenin yokluğu yeni ve devrimci bir kuşağın gerillacılığa savrulmasına neden oldu. Parlamento yoluyla ve ordunun desteğiyle devrim olmayacağı fikri doğruydu. Fakat küçük ve seçkin devrimcilerden oluşan bir azınlık ordusunun halk için devrim yapabileceği ve kapitalist dünyada tam bağımsız bir Türkiye kurabilecekleri iddiası bu gençlerin çok kısa sürede kitle hareketiyle bağlarını koparmasına neden oldu.

TİP politikalarının kitlesel hareketin önünü açmak yerine tıkaması ve solda işçi sınıfı merkezli Marksist bir örgütlenmenin olmayışı genç bir kuşağın maceracılığa sürüklenmesine olanak sağladı.

68'in dersleri

68 hareketi ABD'nin Vietnam'a karşı yürüttüğü savaş karşısında radikalleşen, bütün dünyada kapitalizmin sömürü ve ezme ezilme ilişkisini durdurmak için kitlelerin tarih sahnesine çıktığı en son ve en büyük yangındı.

Tüm dünyada ve Türkiye'de kitle hareketinin hızlı yükselişi kadar bir buhar gibi hızla dağıldığını da görmek zorundayız. Böyle dönemlerde kitlelerden kopuk ordulara değil bu kitlelerin içinde olan ve onların devrimci enerjilerine yön verebilecek kitlesel devrimci partilere ihtiyacımız olacak. Bunun için bu günden alanlarımızda yaptığımız her kampanyada birleştirmeyi öğrenmeliyiz. Her tartışmada sosyalizmin çoğunluğun iktidarı olacağını ve bunun için bu çoğunluğun kurtarıcılara değil devrimci fikirlere ihtiyacı olduğunu anlatmak zorundayız. Bu günden her mücadelenin içinde yer almak, bunların başarılı bir şekilde sonlanması için uğraşmak ve bu mücadelelerin genelleşmesi için çalışmak zorundayız.

Profesyonel 'arabulucu" sendika bürokratları, reformist ve Stalinist politikacıları tarihin çöplüğüne atabilmek için Marksist fikirlere ve pratikte alternatif olabilmek için devrimci partiye ihtiyacımız var.

“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” diyen; sosyalist bir devrimin ancak "büyük çoğunluğun, büyük çoğunluk çıkarına olan öz-bilinçli, bağımsız" hareketiyle mümkün olduğunu savunan, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtarıcılara değil mücadelelerinde onlara rehberlik edecek devrimci bir partiye ihtiyaç duyduğunu anlatan, "kurtuluşun ne yerel ne de ulusal bir sorun, modern dünyanın bütün ülkelerini kapsayan toplumsal bir sorun olduğunu" açıkça ifade eden "Ne Washington, Ne Moskova: Uluslararası Sosyalizm" sloganıyla örgütlenen, gerçek Marksist bir geleneğin yokluğunun acısını 68 kuşağı ödedi. Yeni bir kuşağın daha bu bedeli ödemesine izin vermeyelim.

Deniz Gezmiş (1947-1972)

1965'ten sonra Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) kurucu ve yöneticilerindendir. 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne giren Gezmiş, henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965'te Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) Üsküdar ilçesine üye oldu. Daha sonraları, Hukuk Fakültesi'nde birlikte olduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukuklular Örgütü'nü kurdu.

30 Mayısta 6. filoyu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içindeki etkinliği giderek artan Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. Öğrenci haklarının elde edilip, işgalin bitirilmesinde etkili oldu.

TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyerek, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasını sağladı.

Devrimci Öğrenci Birliği'ni (DÖB) kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜ ÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşünü düzenledi.

İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Martta girişmiş oldukları hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hastaneden kaçarak, Haziran sonunda Filistin'e gitti. Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Gezmiş, 1 Eylül 1969'da Üniversiteyi işgal ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi.

20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürmeyi planladı. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu.

11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara'da İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yer aldı. 4 Mart 1971'de ABD'li dört erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulunan Gezmiş, erlerin serbest bırakılmasından sonra Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Gemerek nahiyesinde Yusuf Arslan'la birlikte yakalandı. 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 davasında TCK'nın 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı. 6 Mayıs 1972'de idam edildi.

Antikapitalist; Sayı 16; Mayıs 2002

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön