Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


1968: Son Büyük Kavga

Mayıs 1968 herkeze başka bir şey çağrıştırıyor. Burjuva basını “hippi” öğrencileri öne çıkarmayı yeğlerken, artık saçları ağarmış o 68 kuşağı da “ah ne günlerdi” diye nostalji yapıyor.

68’i anmımsamanın ötesinde hareketinin derslerini çıkarmak ve bunları gelecek mücadelelerin önünü aydınlatacak bir meşale olarak kullanmak gerekiyor. İlk tespit ise 68’in sınıf karekteri üzerine olmak zorunda. Mayıs 68 salt bir öğrenci ayaklanması değil, onlyıllar boyunca sesiz kalmış hatta düzenle uzlaşmış gibi görünen işçi sınıfının düzene karşı gücnü gösterdiği bir hareketti. Üniversiteler ve fabrikalardaki mücadelenin eşzamanlılığı bir toplumsal patlamaya dönüştü. Ve asıl bu nedenle bugün hatırlanan bir “hareket” haline gelebildi, mücadele tarihimizde önemli bir yer edindi.

1968`de birçok ülke gösterilerle çalkalandı, hükümetler sallandı. Dünyanın en küçük uluslarından birinin, Vietnam`ın köylü gerillaları dünyanın süpergücü, ABD`ye kafa tuttu. ABD`de siyahların yaşadığı gettolar, barışçı yollardan mücadelenin simgesi olan siyah lider Martin Luther King`in öldürülmesini protesto etmek için ayaklandı. Berlin, öğrenci ayaklanmasının merkezi haline geldi. Rus tankları Prag`a girerek sözde komünist olan hükümeti halkın taleplerine fazla ödün verdiği için devirdi. Meksika`da olimpiyatların yapılabilmesi için hükümet yüzden fazla göstericiyi katletti. Hepsinden önemlisi Fransa`da hayat, o güne kadarki en büyük genel grevle felç oldu ve hükümet paniğe kapıldı.

1968`de dünya 1917`de veya 1789`da olduğu gibi altüst olmasa da ciddi bir biçimde sarsıldı. 68 yılının mücadeleleri insanlara dünyanın değiştirilebileceği umudunu ve güvenini verdi.

1968 olaylarını hazırlayan çelişkiler, 68 sonrasında da patlamaya devam etti. Mayıs`da Fransa`daki genel grevi 69`da İtalya`daki işçi mücadeleleri izledi. Mart 1968`de Varşovadaki öğrenci gösterilerini 1970 ve 71`de işçilerin ayaklanması ve Dayanışma hareketinin ortaya çıkışı izledi. 68 öğrenci gösterileri ve ardından gelen grevler İngiltere`de 1974`te hükümeti devirdi. Kasım 1973`te Atina Politekniğindeki ayaklanma Yunanistan`daki askeri rejimin sonuna işaret ediyordu. 1974`te Portekiz`de ikili iktidarın ortaya çıkması ve 1976`da İspanya`da Franko diktatörlüğüne son veren mücadeleler aynı sürecin devamıydı.

1968 yılının mücadeleleri sadece Avrupa ve ABD ile de sınırlı değildi. Hindistan`da binlerce öğrenci rejime karşı sokağa çıktı, Brezilya`da askeri diktatörlüğe karşı ilk gösteriler oldu. Arjantin`de kitlesel bir işçi ve öğrenci mücadelesi ortaya çıktı. Şili`de sağ hükümet grevler ve işgaller karşısında sarsıldı. Filistin`de El Fetih, Filistin Kurtuluş Örgütü`nü devaralarak İsrail birliklerine karşı ilk büyük mücadelesini gerçekleştirdi. 68 ve sonrasındaki mücadeleler dünyadaki devrimci dalganın bir parçasıydı.

Mayıs 68’de Fransa’da Devrimden Bahsediliyordu

Mayıs 1968 Fransa’da öğrenci hareketiyle başladı. Paris`teki öğrenci hareketi Mayıs ayına gelinceye kadar çok küçüktü. 22 Mart 68`te Paris’teki Nanterre üniversitesinde Viyetnam`daki savaş karşıtı göstericilere yapılan baskıyı kınamak için işgal kararı alındı. Kampüsün 12 bin öğrencisinden sadece 142`si buna katıldı. Hareketi büyüten hükümetin bu küçük azınlık karşısında gösterdiği şiddetli tepki oldu.

Polis gösterilere saldırdı, göz yaşartıcı gaz kullandı. 10-11 Mayıs akşamı polisin göstericilerin yolunu kesmesi üzerine öğrenciler barikatlar kurdular. Binlerce polis bütün gece öğrencilerle ve o güne kadar artık gösterilere katılmaya başlamış genç işçilerle savaştı.700 civarında gösterici yaralandı. Sendika konfederasyonları o gece toplantı halindeydi ve baskının boyutları karşısında 13 Mayıs için bir günlük genel grev çağırdılar.

İşçiler Eyleme Çıkıyor

13 Mayıs gösterileri Paris 1944`te Nazi işgalinden kurtulduğundan beri en büyük gösterilerdi. Yüzbinlerce işçi, işyeri ve sendika pankartları ile yürüyüşe katıldı. Polis bu kez müdahale etmedi. Komünist Parti ve en büyük sendikal federasyon CGT, Nanterre`de başlayan öğrenci gösterilerine muhalefet etmişlerdi. Ancak gösterilerin ikinci gününden itibaren işyerlerinde gösterilere destek verenlerin sayısı artmaya başladı. Komünist partili bir aktivist işçiler arasındaki ruh halini şöyle anlatıyor: “Büyük gösterilerin olduğu günlerde militanların işe gitmemesi kriz haline gelmişti. Hasta olduklarını söylüyor, bunu hem işverene hem de parti şeflerine karşı bahane olarak kullanıyorlardı”. Aşağıdan gelen bu baskının sonucunda hem KP hem de sendika bürokratları tavır değiştirmek zorunda kaldı. 13 Mayıs gösterisi olaysız dağıldı. Herkes olayların bittiğini düşünüyordu.

Bu arada Batı Fransa`daki bir fabrikada işçiler bir süredir her Salı günü onbeş dakikalık grevler yapıyorlardı. Grevin amacı ücret kesintisini önlemek ve çalışma saatlerini azaltmaktı. Ancak o Salı günü Nantes işçileri 15 dakika sonunda işe dönmeyi reddettiler. Menejerleri bürolarına hapsettiler ve o gece 2000 işçi işgaldeydi.

Yakınlardaki Renault işçilerinin sadece üçte biri 13 Mayıs genel grevine katılmıştı. Genç bir işçi şöyle diyordu: “ertesi gün basından eylemleri okuduğumuzda biraz utandık. Bizim dışımızda herkes eyleme çıkmıştı. İlk fırsatta durumu düzeltmeye karar verdik”. Çarşamba günü fırsat ortaya çıktı. Sendika konfederasyonları sosyal güvenlik yasalarındaki değişikliklerle ilgili protesto eylemleri çağırmıştı. Renault işçileri planlanan bir saatlik grevi uzatmaya karar verdiler. Öğlen saatlerinde komşu Nantes işçilerinin işgali haberleri geldi. Genç işçilerin önderliğinde bir gösteri Renault`nun da işgal edilmesiyle sonuçlandı. İşgaller önce Renault`nun diğer fabrikalarına sonra diğer sektörlere yayıldı. Birkaç gün sonra demiryollarından limanlara basından bankalara ve sigorta şirketlerine kadar her yer işgal altındaydı ve 11 milyon işçi grevdeydi.

Hayat durmuştu. Kısa süre içinde petrol sıkıntısı başladı. Tiyatrolar, sinemalar ve müzeler bile greve çıktı. Televizyoncular ve gazeteciler sansürü protesto ederek iş bıraktılar. Muhalif mimarlar meslek odalarını işgal etti, devlet planlama teşkilatı çalışanları ve istatistikçiler iş bıraktı, doktorlar sağlık hizmetlerinin örgütleniş hiyerarşisini protesto ederek harekete katıldı. Sanat öğrencileri ve ressamlar hareketi destekleyen binlerce poster üretti. Film yapımcıları “rekabetçi” Cannes Film festivalinden çekildi. Profesyonel futbolcular Futbol Federasyonu binasını işgal ettiler. Küçük çiftçiler dayanışma ilan etti.

Yönetim felç oldu

Öte yandan işadamları ve küçük esnaf kitlesi, polis ve ordu hükümeti desteklemeye devam etti. Ancak bu hükümetin felç olmasını engelleyemedi. İşveren ve işçi temsilcileri arasında sağlanan anlaşma işyerlerinde kabul görmedi ve grevler devam etti. Ulusal bir hükümet oluşturma çabaları da boşa çıktı. Devlet başkanı nereye gittiğini kimseye haber vermeden ortadan kayboldu. Bütün bunlara rağmen hükümet ayakta kaldı. Rejim akıntıyı geriye çevirmeyi ve grevlere son vermeyi başardı. Nasıl oldu da egemen sınıf kontrolü hızla tekrar ele geçirdi?

Eylemler ve Sol

Mayıs`ın üçüncü haftasında dünya basını Fransa`da “devrimden” bahsediyordu. Aslında tek bir devrimci hareket yoktu. Hareket iki parçadan oluşuyordu: işçiler ve öğrenciler. Her ikisi içinde de devrimci fikirler dışında reformist fikirler de etkiliydi. Öğrenci hareketi hızla büyümüş ve devrimci öğrencilerin militanlığı devrimcilere hareket içinde önemli bir prestij sağlamıştı. Bundan yararlanarak yaygın bir propagandaya giriştiler. Yüzlerce eylem komitesi kuruldu. Bu komiteler her gün toplanıyor ve binlerce bildiri hergün Paris`in her tarafında dağıtılıyordu. 13 Mayıs`ta üniversite binalarının işgali ile bir örgütlenme merkezi ortaya çıkmış oldu. Sorbonne üniversitesinin büyük anfisi hergün toplumun nasıl devrimcileştirildiğinin tartışıldığı bir mekana dönüşmüştü.

Öğrenci hareketinin açmazı

Ancak öğrenci hareketinin hepsi devrimci değildi. Üç tane eğilim ortaya çıktı: İlki, toplumu değiştirebilecek gücün işyerlerinde olduğunu düşünen anarşist, maosit ve troçkist gruplardan devrimcilerdi. İkinci eğilimi öğrenci iktidarını kuracaklarını iddia ediyordu. Ancak öğrenciler sınav sisteminden nefret etseler de hepsi okulu bitirmek ve iş bulabilmek için sınavları geçmek zorundaydılar. Birçok öğrenci işgallerden çekilip sınavlara hazırlanmaya koyuldu.

Bu durum işgale devam edenler arasında ise üçüncü bir eğilimin yayılmasını hızlandırdı: reformlarla sınav sistemini ve üniversitedeki yönetim sistemini yeniden düzenlemek. Sorbonne`un işgalinden bir hafta sonra işgale katılımda zayıflama görüldü. Öğrenci iktidarı şiarını savunanlar gerçekle yüzyüze geldiler-öğrencilerin iktidar gücü yoktu.

Komünist Parti satıyor

O sırada işyeri işgallerinin yayılması öğrenciler içinde reformist eğilimin eylemlere hemen egemen olmasını önledi. İşçi hareketi öğrenci eylemlerinden ilham almış ve etkilenmiş olsa da kendine has bir dinamiği vardı.

İşçilerin de Gaulle rejiminden hoşnutsuzlukları daha uzun süredir devam ediyordu ve işçiler çok daha örgütlüydüler. Birçok işçi Komünist Partisi ve onun yönettiği sendikal federasyon CGT`yi kendi örgütü olarak görüyordu. KP Meclisteki etkisini arttırmak istiyordu. Sosyalist ve Radikal Parti`lerle seçim bloğu kurmayı amaçlıyordu. Bunu yapabilmek için işçi hareketi üzerindeki kontrolünü göstermesi gerekliydi. Kendiliğinden başlayan grevlerin kontrolünü ele geçirmek bunu yapmanın tek yoluydu. 13 Mayıs`taki genel grev bu amaca uygundu. Grevlerin ve işgallerin yayılması ise sorun yaratıyordu. Nanates`teki ve komşu Renault fabrikasındaki grevi desteklemek için hiçbirşey yapmadılar. Ancak hareket yayılınca kenarda durmak daha tehlikeli olabileceğinden onlar da harekete geçtiler. Parti ve sendika aktivistlerine, grevleri ve işgalleri yaymaları, grev komitelerini kendilerinin kurması ve işgallerin kendi kontrollerinde olmasını sağlamaları söylendi. Öğrenciler Sorbonne`dan yürüyüş düzenleyerek Renault grevlerinden birine destek için geldiklerinde KP militanları öğrencilerin işyerindeki işçilerle karşılaşmasını engelledi. Bu deneyim birçok işyerinde tekrarlandı. KP, devrimci öğrencilerin işçileri etkilemesine izin vermemeye kararlıydı.

Sendika temsilcileri ile işverenler arasında varılan anlaşmanın işyerlerinde kabul edilmemesi sendika bürokratları ve KP’yi panikledi. Hükümeti devirmek gibi bir niyetleri yoktu.

De Gaulle ülkeye döndükten sonra meclisi feshederek seçimlere gideceğini açıklarken, KP ve sendikalara da ya seçimleri destekleyin ya da iç savaş olacak mesajı verdi. KP ve sendika bürokrasisi için seçimlere hazırlık, grevleri biran önce bitirmek anlamına geliyordu. Üç gün içinde işçilerin temel sektörlerde işe geri dönmesi için bir plan hazırlandı ve anlaşma yapıldı. Hükümetin yapamadığını KP ve sendika bürokratları başardılar ve grevleri yavaş yavaş çözdüler ve sona erdirdiler. İşçilerin bir kısmı işe dönmeyi istemiyordu. Ancak bu militanların sayısı azdı ve kendi aralarında örgütlü değillerdi.

Hep aynı ders: devrimci partinin zorunluluğu

Mayıs olayları başladığında devrimci örgütler küçük ve işçi sınıfı içinde etkisizdi. Öğrenciler arasında örgütlenmeyi reddeden Lutte Ouvrierre`in önceli olan örgüt bile çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu. Sayıları hızla artan devrimci öğrencilerin işçi sınıfıyla bağları yoktu ve KP tarafından da bu bağların kurulması engelleniyordu. Ancak birçoğu Fransız işçilerinin sistem tarafından satın alınmış olduğunu düşünen üçüncü dünya milliyetçisi ve anarşist eğilimlerden etkileniyorlardı.

Sonuçta KP ve sendika bürokrasisi grevleri sadece ekonomik taleplerle sınırlamaya çalıştı. İşçilerin sosyal politik konularla ilgilenmediği propagandası yaparken, birçok devrimci de ekonomik mücadeleyi ciddiye almayarak soyut bir devrim propagandası ile kendini yalıttı. İşçiler ve soyut tartışmalar içinde devrimci politikalara ulaşmış olan öğrenciler aynı dili konuşmuyorlardı. Bu sorunlar ancak işçi sınıfının merkezi rolü konusunda net, sınıf içinde yaptığı çalışma ile örgütlenmiş ve kendini eğitmiş bir devrimci parti sayesinde aşılabilirdi. Böylesi bir parti hareketi birleştirebilir ve iç savaş veya seçimler ikilemi arasında sıkışan, KP tarafından satılan işçilere alternatifin kendi işyeri örgütlülükleri ve giderek kendi sınıf iktidarları olduğunu anlatabilirdi.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 4; Mayıs 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön