Güncelleme: 10.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
Sol MilliyetçilikTürkiye'de pek çok solcu, "Darağacında Üç Fidan" gibi kitapları
okuyarak, gerillacıların efsanevi mücadelelerine özenerek militan olmaya
karar vermişlerdir. Öğrendiğimiz ilk slogan da "Kahrolsun ABD Emperyalizmi,
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye"dir. Bu sloganın yaratıcısı olan anlayış,
Türkiye'yi ABD'nin bir sömürgesi olarak değerlendirir ve toplumsal muhalefetin
ilk görevinin bu ezilmişlikten kurtulmak için 'sınıflar arası ittifaklar'
kurmak olduğunu belirtir. Dolayısıyla gerçek marksist geleneğin özü olan
işçi sınıfının bağımsız bir sınıf olarak mücadele etmesi olgusunun üzerinden
atlar. Onlara göre Türkiye ve benzeri ülkelerde zaten kapitalizm doğru
düzgün gelişmemiştir, dolayısıyla bir işçi sınıfından bahsedilemez (aynı
üçüncü dünya milliyetçisi anlayış kapitalizmin göbeği olan batıdaki işçi
sınıfının da batı emperyalizminden pay aldığını ve 'satılmış' olduğunu
savlar!). Aslına bakılırsa bu militanlarca işçi sınıfı bitmiştir, ona
hiç bakmazlar.Türkiye, dünyanın en büyük yirminci 'kapitalist' ekonomisine
ve gene dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip. Böyle bir güce sahip
Türk egemenleri çıkarları emrettiğinde bölge halklarına korku salan hareketlerden
çekinmiyorlar; gerektiğinde Kıbrıs'ı işgal edip en büyük süper güç ABD'ye
bile kafa tutan Türk egemenleri değil midir! Türkiye, 1974'te Kıbrıs'ta sözde Barış Harekatı'na giriştiğinde, Türk solunun büyük bir kısmı ya tarafsız kalarak ya da doğrudan desteklerini açıklayarak kendi egemenlerini destekledi. Bu milliyetçi furya öyle bir hale vardı ki; DİSK'li işçiler daha 1970'de kendi sendika konfederasyonlarını kapatmak isteyen devlete ve onun ordusuna harekat sırasında bir günlük ücretlerini bağışladılar! Çünkü onlar için esas düşman ABD'nin uşaklığını yapan Yunanlılar'dı ve Türk ordusu da anti-emperyalist bir mücadele içindeydi. Yunanlılar, Kıbrıs Savaşı'nı kaybettiler. Yunanistan'da iktidarda olan askeri diktatörlük (Albaylar Cuntası) işçi ve öğrenci eylemleri sayesinde devrildi. Yunanlılar bunu başarabildiler, çünkü cunta Kıbrıs'ta sadece savaşı değil, kendi güçlerini de kaybetmişti. Bugün Yunanlı sınıf kardeşlerimiz kendilerine daha fazla güven duyuyorlar ve daha mücadeleciler. Bizim cephede ise değişen bir şey olmadı. Türk işçiler anti-emperyalist olarak gördükleri egemenlerini sonuna kadar desteklediler, egemenler savaşı kazandılar. Özgüvenleri de arttı ve 1980'de tarihin en vahşi darbelerinden birisine imza attılar. İşçi sınıfını ve tüm toplumsal muhalefeti darmadağın eden, toplumun ortalama yaşam standardını yarı yarıya düşüren 12 Eylül darbesi hepimiz için korkunç bir kabustu. Bir avuç azınlık zenginliklerine zenginlik katmayı başardılar, daha da güçlendiler. Bugün Türkiye'nin ekonomik kaynakları Yunanistan'dan kat kat fazla olmasına karşın, Yunanistan'da kişi başına milli gelir 16,000 $ iken Türkiye'de sadece 2,500 $. İşte güçlü Türkiye ve onun anti-emperyalist (ve halkçı) egemenleri! Politik hayat esas olarak sınıflar arasındaki mücadeleler dahilinde şekillenir. Sınıflar arası çatışma bir güçler dengesi üzerinde yürür. Dolayısıyla egemen sınıfın hangi alanda olursa olsun alacağı yenilgiler, bizim işimize yarar. Yunan patronları Türk patronlarından daha insaflı değil, ama şu anda Yunan patronları ile işçiler arasındaki denge işçi sınıfı açısından Türkiye'ye göre daha avantajlı. Türkiye'de bizlere Rumlar'ı, Ermeniler'i, kendi demokratik hakları için mücadele eden Kürtler'i düşman olarak sunan egemenler, bizi milliyetçi histeri sayesinde bölmeyi ve güçsüzleştirmeyi başardılar ve tarihinin en büyük krizinin faturasını bizlere kesiyorlar. Kendileri ise kriz sırasında bırakın yoksullaşmayı, daha da zenginleştiler. Sol, tüm keskin dönemeçlerde yanlış tutum almanın, vatanseverlik (milliyetçiliğin soldaki adı vatanseverlik) belasından bir türlü kurtulamamanın büyük payı olan ideolojik kriz içinde kıvranıyor. Gerçek Marksist geleneğin savunucuları açısından emperyalizm illetinden kurtulmanın yolu işçi sınıfının enternasyonalist birliğini öne çıkarmaktır. Çünkü ne batıdaki ne de üçüncü dünyadaki işçilerin emperyalizmden çıkarı vardır. Amerikan işçi sınıfını ele alalım: Vietnam Savaşı sırasında ABD emperyalizmi onlara ne kazandırdı? Vietnam'da ölen ABD askerleri arasında kaç tane ABD'li patron vardı! Veya bugünlerde ABD egemenlerinin artan silahlanma merakının faturası çoğu patronlardan toplanan vergiler sayesinde mi ödeniyor? Yoksa fatura ABD'li çalışanlara mı çıkartılıyor? İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra üçüncü dünya ülkelerinde ivme kazanan ulusal kurtuluş mücadeleleri, emperyalizmi zayıflatmıştır; ama yok edememiştir. Çünkü kurtuluş mücadelelerinin ardından kurulan iktidarların istisnasız hepsi (ister özel mülkiyete dayansın, ister devlet işletmeciliğine) kapitalist iktidarlardı ve kapitalist üretim ilişkilerinin tekrar tekrar üretilmesine neden oldular. Sonuçta bugün hala ister büyük (ABD, Britanya, vs.), ister küçük (İsrail, Türkiye gibi) olsun kapitalist devletler, dünyayı cehenneme çevirmek için ellerinden geleni yapabiliyorlar. Antikapitalist; Sayı 14; Mart 2002
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||