Güncelleme:
09.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?

İstikrarlı İstikrarsızlık

Dünya her geçen gün biraz daha istikrarsızlaşıyor. Savaşlar, kitlesel yoksulluk, artan eşitsizlik yerkürenin tahribi ile kol kola gidiyor.

Kapitalizm sıradan insanların yemek, barınma gibi en temel ihtiyaçlarına bile yanıt vermiyor. Dünyanın en zengin ülkesi olan ABD'nin en zengin eyaletleri California ve New York’ta elektrik kesintileri yaşanıyor, New York'un içme suyu toksik maddeler nedeniyle kullanılmaz hale geliyor. Tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye'de çocuklar açlıktan ölüyor.

Barış ve huzur içinde yaşama özlemimiz ise ABD'nin küresel hegemonya ve petrol çıkarları için kana boğuluyor.

İşimize, aşımıza, yaşamımıza yoğun bir saldırının olduğu bir dönemde yaşıyoruz.

Sistemdeki bu saldırganlığın temelinde ekonomik kriz yatıyor. Enron ve World Com gibi dünya devlerinin batmasının yarattığı istikrarsızlığın basıncı altında hareket eden yönetici sınıflar, kitlesel yoksullaştırma ve çevresel yıkım anlamına gelen neo-liberal politikalara hız vererek kârlılıklarını, rekabet güçlerini, hegemonya alanlarını artırmak için her yöntemi deniyor, denemek zorunda kalıyorlar.

Zayıflayan ABD'nin tehlikeli seçimi

Yıllardır emperyalist dünya sisteminin tepesinde olmasının avantajını kullanan ABD'nin rakipleri karşısındaki ekonomik üstünlüğü zayıflamaya başladı. Japonya, ABD ve Almanya-Fransa etrafında şekillenen ticaret blokları arasındaki dengeler değişiyor. SSCB gibi bir süper güç 1989 sonrası sahip olduğu yeri kaybederken Çin'in ve Avrupa Birliği'nin emperyalist hiyerarşi içindeki konumları hızlı bir şekilde güçleniyor. Doların Euro karşısındaki gerilemesi, dünya ticareti içindeki payı hızla yükselen Çin'in Microsoft yerine Linux'u tercih etmesi bu değişimin bazı göstergeleri.

ABD yönetici sınıfı, emperyalist hiyerarşi içindeki yerini ve buna bağlı kazanımlarını korumak istiyor. Ekonomik alandaki zayıflamasının yarattığı boşluğu askeri gücünü daha fazla kullanarak doldurmaya çalışıyor. ABD, 11 Eylül 2001'de New York İkiz Kulelerine yapılan saldırıyı fırsat bilerek "sürekli savaş" politikasına bu nedenle yöneldi. 11 Eylül olmasaydı belki de başka bir bahane bulacaktı.

Bush Doktrini olarak da adlandırılan bu yöntem, ABD'nin ekonomik olarak güç yitirmesine engel olamadığı gibi sistemdeki istikrarsızlığı da derinleştiriyor.

Kapitalizm: Yaralı kaplan

ABD'nin uluslararası rekabeti zayıfladığı ekonomik alandan askeri alana taşıma yönelimi insanlık için büyük bir tehlike yaratıyor. Halen dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücüne sahip olan ABD, emperyalist dünya sisteminin tepesindeki yerini korumak için elindeki güçleri kullanıyor. Dünyayı defalarca yok edebilecek sayı ve güçte kitle (hatta dünya) imha silahına sahip ABD'nin dünyada yarattığı tehlike ve istikrarsızlık her insanın geleceğini doğrudan ilgilendiriyor.

Yönetici sınıflar arasındaki rekabette genellikle son çözüm olarak görülen savaşların gittikçe daha sık yaşanması ve ABD'nin başı çekiyor olması kapitalist sistemin içinde bulunduğu zayıflığı gösteriyor. Kapitalizme ve savaşlara karşı yükselen uluslararası muhalefet ise "başka bir dünya"nın ipuçlarını…

Saldırı küresel; direniş de öyle

Kapitalist sistemin yarattığı kitlesel yoksullaşma, doğal dengelerin bozulması-çevre yıkımı ve savaşlar, yeni bir küresel muhalefet dalgası yarattı. İkinci Süpergüç sokağa çıktı.

Dünya Ticaret Örgütü'nün 1999 Kasımında Seattle'daki toplantısını engellemeyi başaran gösteri, bu yeni küresel muhalefetin sembolü oldu.

Anti-kapitalist hareket 30 yıl aradan sonra bütün dünyada yeni bir heyecan ve umut dalgası yarattı. Çünkü bu hareket çok farklı kesimlerin yerel ve küresel düzeyde bir araya gelerek kitlesel ama radikal bir biçimde küresel haydutlara karşı koyabileceğini kanıtladı.

Bu umut sayesinde, "başka bir dünya" hayali yıllardan sonra yeniden gerçekçi hale gelip güçlenmeye başladı. Seattle, Prag, Göteborg, Quebec, Porto Alegre, Cenova, Floransa süreci, küresel saldırıya kafa tutmak isteyenlere güç ve ilham verdi. Refah, demokrasi, özgürlük, eşitik talepleri bu hareketin odağını oluşturdu.

Neo-liberal politikalara kafa tutanları küresel ölçekte bir araya getiren, kapitalist sistemin sembolü olan kurum ve kuruluşları hedef alan anti-kapitalist hareket, Seattle'dan Cenova'ya, Porto Alegre'den Floransa'ya büyüyerek yol aldı.

Floransa'da 2002 Kasım'ında yapılan Avrupa Sosyal Forumu'nda Irak'a saldırıyı durdurmak hedefiyle 15 Şubat'ta Küresel Eylem yapılması kararlaştırıldı. 15 Şubat'ta dünyanın dört bir yanında 600'den fazla şehirde savaşa karşı sokağa çıkan milyonlar, tarihte bir ilki gerçekleştirdi.

Direnişin politikası

Küresel muhalefet, Seattle'dan 15 Şubat'a uzanan yolda birkaç kez ciddi olarak bocaladı.

Göteborg ve Cenova'da polisin göstericileri kurşunlaması ardından "şiddet", 11 Eylül ardından "islami hareket ve terör", son olarak da "savaş" konuları hareket içinde önemli tartışmalar yarattı.

Muhaliflere umut veren ve henüz emekleme aşamasında olan anti-kapitalist hareketin bu tartışmalardan büyüyerek çıkması kendiliğinden olmadı. Bocalayan hareketin her seferinde yeniden toparlanması hem fikirsel hem de pratik bir müdahale gerektirdi.

Şiddet tartışmasında İtalyan Rifondanzione'nin, savaş tartışmasında Uluslararası Sosyalizm Akımı'nın kritik katkıları olmasaydı ne Carlo öldürüldükten sonraki kitlesel gösteriler ne de dev 15 Şubat gösterileri olurdu. Anti-kapitalist hareketin Avrupa'daki en önemli örgütü Attac liderliğinin anti-kapitalist hareketin savaşa karşı mücadele örgütlemesini yanlış bulmasına karşın Floransa'daki 1 milyon kişilik yürüyüş ve 15 Şubat'ın gerçekleşmesi kendiliğinden olmadı.

Şimdi nereye?

Anti-kapitalist hareketin Irak'a saldırıyı önlemek için harekete geçme iradesi, kendisinden çok daha geniş bir kesimle mücadelede buluşturdu. Ancak Bağdat'ın düşüşü ardından bu kesim bir ölçüde geri çekildi. Anti-kapitalist ve savaş karşıtı harekete katkılarıyla kritik bir rol oynayan özneler Bağdat'ın düşmesinin savaşın bittiği anlamına gelmediğini vurgulayarak işgale karşı mücadelenin örgütlenmesi için çalışıyorlar. Bu çaba sayesinde bir çok savaş karşıtı koalisyonun devamlılığı sağlandı.

Süreç savaşın bitmediğini gösterdi. Bush ve Blair Irak'ta bir bataklığa saplandılar. 1 Mayıs'ta ilan ettikleri galibiyet havası, Irak halkının direnişi, kitle gösterileri ve hergün yaşanan çatışmalarla hızla söndü. Daha şimdiden Irak'taki ABD askerlerinin aileleri işgalin sona ermesi için örgütlenmeye başladı.

Bugün ABD'ye ikinci bir Vietnam Sendromu hediye! etmek mümkün ve gerekli. Küresel hareket G8 toplantısına karşı Cenevre'deki direnişte Irak'ta ve Filistin'de işgale karşı 27 Eylül küresel eylem çağrısı yaptı. Ancak tıpkı daha önceki küresel eylemler gibi, 27 Eylül'ün de ne kadar etkili, büyük ve küresel olacağı bugünden bu iradeye sahip olanların çabasına bağlı.

Kendisinden çok daha büyük bir savaş karşıtı hareket inşa etmeyi başaran anti-kapitalist hareketin şimdiki hedefi savaş karşıtı hareketin militanlarını işgale karşı harekete geçirmek olmalı. ABD'nin geçici askeri zaferi nedeniyle savaş karşıtlarının yaşadığı sıkışmışlığın üstesinden gelmek için, küresel savaş karşıtlığını işgal karşıtlığı üzerinden yeniden canlandırmak gerekiyor. Anti-kapitalist hareketin savaş karşıtı hareketi örmesi otomatik olmamıştı. Şimdi de savaş karşıtlığından işgal karşıtlığına geçiş için iradi bir müdahale gerekiyor.

Bush ve Blair bataklıkta

Küresel savaş karşıtı hareket, ABD daha Irak'a saldırmadan önce Bush ve çetesinin siyasi meşruluğunu sarstı. ABD ve İngiltere'nin siyasi alanda kaybedilmiş bir savaşı askeri alanda kazanarak durumu lehlerine çevirme umudu ise her geçen gün zayıflıyor.

Bir yandan Irak'a saldırıyı kabul ettirmek için söylenen yalanlar teker teker ortaya çıkıyor, bir yandan da Irak, askeri açıdan bir bataklığa dönüşüyor. Dünyanın en saygın Ortadoğu muhabirlerinden biri olan Robert Fisk, Irak'ta artık sivillere karşı bir savaş gerçekleştirildiğini yazıyor. Her gün 1-2 ABD-İngiliz askeri öldürülüyor, işgale karşı kitle göserileri yaşanıyor.

Bush ve Blair'in kendi ülkelerindeki siyasi popülariteleri ve destekleri düşme trendine girdi. İngiltere'de Blair'in gidip gitmeyeceği değil, ne zaman gideceği tartışılıyor.

İşgalin ABD ve İngiliz ekonomileri üzerindeki yükü her geçen gün artıyor. ABD'nin Irak işgali için ayda 3,9 milyar dolar harcadığı bildiriliyor. Bu ise ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı ve istikrarsızlığı derinleştiriyor.

Kendilerini dünyanın hakimi ilan edenler hem Irak'ta hem de kendi ülkelerinde sıkışıyorlar. Bu bataktan kurtulmak için de dünyanın her tarafından asker toplamaya çalışıyorlar.

Antikapitalist; Sayı 25; Eylül 2003

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön