Güncelleme:
09.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Birlik Olursak Kazanabiliriz

Sermayenin saldırısı karşısında işçi sınıfının birliği

Sermayenin, özelleştirme, sosyal güvenlik sistemini çökertme, sendikasızlaştırma, iş güvencesini gevşetme, ağır çalışma koşullarını dayatma, kamu çalışanlarının sendikal haklarını tanımama saldırısı karşısında, işçi sınıfının birlik eğiliminin güçlendirilmesi, saldırının püskürtülmesi ve yeni kazanımlar elde edilmesi için mücadele kaçınılmaz bir halde.

Kapitalist üretim süreci ve bölünme

Kapitalist üretim sürecinde işçi sınıfı parçalı bir görünüm sergiliyor. Kapitalist üretim süreci işçilerin ortakça (kollektif) davranmalarının maddi koşullarını yaratmıştır. Ama kapitalist rekabet ve iş bölümü sınıfın değişik düzeylerde bölünmesine yol açar.

İşçi sınıfı kapitalist üretim sürecinin yaygınlaştırdığı işbölümüne uygun olarak farklı sektörlerde, farklı işlerde, farklı işyerlerinde, farklı konumlarda, farklı ücret alarak çalışmaya zorlanır. Bu farklılıklar o kadar çoktur ki aynı işyerinde çalışanlar çoğu kez aynı sendika içinde bile olamaz. Vasıflı-vasıfsız, sendikalı-sendikasız, tahsilli-tahsilsiz, kıdemli-kıdemsiz, işçi-memur, sigortalı-sigortasız, Kürt-Türk, kadın-erkek, büyük işyeri-küçük işyeri, ağır sanayide çalışma-hizmet sektöründe çalışma, kamu sektöründe çalışma-özel sektörde çalışma, parti üyesi-politikayla ilgilenmeyen gibi onlarca farklılıktan sözedilebilir.

Sınıfın örgütlülüğünün zayıfladığı, mücadelenin yavaşladığı dönemlerde egemen sınıfın hegomanyası işçi sınıfı üzerinde hızla artar ve bu farklılıklar sınıfın genel örgütlenmesi, ortak olarak mücadeleye atılması önünde gerçek bir engel olurlar. Sınıfın bölünmüşlüğü egemen sınıfın fikri hegomanyasını güçlendirir ve bu bölünmüşlüğün çoğunluk tarafından benimsenmesi sağlanır.

Egemen sınıfın fikri hegomanyası

Egemen sınıf sürekli olarak işçilerin genel mücadelesini sekteye uğratmak, biraraya gelmelerini engellemek ister. Egemen sınıfın bu engelleme saldırısı kurulu düzene itaati telkin eden fikri hegomanyadan, yasal, siyasal alandaki düzenlemelere, fiziki saldırılara kadar uzanır. İşçi sınıfının patronlara karşı verdiği mücadele birlik hale gelme, bunun için örgütlenme mücadelesidir aynı zamanda.

Egemen sınıfın fikirleri, en başta da bu düzenin değişemeyeceği fikri, sınıf üzerinde değişik derecelerde etkili olur. Egemen sınıfın fikirleri, işçi sınıfının homojen olmamasını, çeşitli düzeylerdeki bölünmüşlüğünü bir kadermiş gibi benimsetmeyi sağlayabiliyor. Hatta herhangi bir sektördeki işçi sınıfı mücadelesine karşı diğer işçiler, yabancılaşmış bir tutum alabilirler. (Türkiye’de mavi yakalı işçilerin, beyaz yakalı işçilerin mücadelesini küçümsemesi, onları kendi sınıflarının bir parçası olarak değil egemen sınıfın benimsettiği “memur” olarak değerlendirmesi bu duruma iyi bir örnek oluşturur.) O kadar ki bazen de işçi sınıfının bir kesimi, bir başka kesime yönelen sermayenin doğrudan saldırısını dikkate almamakla kalmaz, destek bile verebilir.(Yine Türkiye’de özel kesimde çalışan işçilerin bir kısmının devlet sektörüne özelleştirme adı altında yönelen saldırının gerekçelerini benimsemesi bu duruma verilecek örneklerden biridir)

Türkiye işçi sınıfının parçalı görünümü

Türkiye’de işçi sınıfının parçalı görünümüne yol açan en temel bölünmüşlüklerin başında sanayide çalışan işçilerle, devlet kurumlarında ve bürolarda çalışan beyaz yakalı işçiler arasındaki bölünme gelir. Türkiye egemen sınıfı sınıfın bölünmesini kolaylaştıran fiziki koşulları, hukuki, politik, kurumsal alanda da güçlendirmiştir. Çalışan milyonlarca işçi en başta işçi ve memur olarak bölünmüştür. Bu bölünme hukuki statü, kurumsal statü, iş tanımı, ücret farklılıkları devlet tarafından abartılarak güçlendirilmiştir. Bu bölünmenin mavi yakalı işçilerce benimsenmesinde, beyaz yakalı işçileri “küçük burjuva” olarak nitelendiren anlayışların küçümsenemeyecek bir rolü vardır. Ancak beyaz yakalı işçiler 1980’lerin sonunda hızla yükselen mücadeleleri ile bu bölünmenin önüne geçmişlerdir.

İkinci temel bölünme sendikal örgütlülüğe sahip işçilerle, sendikal örgütlülük dışındaki, kadrosuz, sigortasız, çoğu yasal hükümler dışında çalışan, önemli bir kısımı taşeron işçi statüsünde ve bir kısmı geçici ve kısmı zamanlı olarak çalışan sanayi işçileri arasındaki bölünmedir. Yakın zamana kadar, sendikal mücadelede bu tür işçilerden uzak durulmuş, bu durumdaki işçiler sendikal alanı tehdit eden işçiler olarak olarak görülmüştür. Bu konumdaki işçiler de sendikalı işçileri, görece yüksek ücretleri ve sosyal koşulları nedeniyle ayrıcalıklı olarak görmekte, ortak mücadeleden uzak durmaktadırlar. Egemen sınıfın, işsizliğin yanısıra taşeron işçi çalıştırma tehdidi, sınıfın bu bölünmüşlüğünü güçlendirmektedir.

Devlet işletmelerinde çalışan işçiler ile özel sermaye işletmelerinde çalışan işçiler arasındaki bölünme de en önemli bölünmelerden birini oluşturur. Sendikal örgütlülük tarihsel olarak bu iki kesimin birliğini sağlayamamış, devlet işletmelerinde çalışan işçilerin hemen hepsi Türk-İş’te, özel kesimde çalışan işçiler ise DİSK ile Hak-İş’te örgütlenmişlerdir. Bu bölünmenin sonuçları özelleştirme saldırısı karşısında görülmektedir. Özel kesim işçileri ve sendikaları özelleştirmeye karşı destek vermekte tereddütlü davranmaktadırlar. Belli ki egemen sınıfın fikri hegomanyası aşılamamıştır.

Genelleşen mücadele birlik eğiliminı güçlendirir

Kapitalist sistemde işçi sınıfının mücadelesi çoğu kez birleşik, genel bir seyir izlemez. İki uzlaşmaz sınıfın patronlar ve işçilerin mücadelesi süreklidir ama hep aynı tempoya sahip değildir. İşçi sınıfının örgütlülük düzeyi ne kadar yüksekse mücadelenin genelleşmesi, toplumu derinden sarsması o kadar kolay olur. Mücadelenin genelleşmesi, farklı niteliklere sahip işçilerin aynı sınıfa ait olma(kendisi için sınıf olma) duygularını güçlendirir, bölünmeye ilişkin “an’daki çelişkileri, yapay gerilimleri” ortadan kaldırır çıkarlarının ortak olduğunu görmelerini sağlar. Tek bir işyerindeki grevde bile işçiler, yalnızca kendi patronları ile değil, bir bütün olarak sermayenin kendisi ile karşı karşıya olduklarını çoğu kez farkederler. Bu nedenle mücadelelerinin sınıfın genel desteği ile kısa sürede başarıya ulaşacağını görürler.

Mücadelenin genelleşmesi işçi sınıfının egemen sınıfın fikri hegomanyasından uzaklaşmasına, kendi hegomanyasının hızla toplum üzerinde etkili hale gelmesinin yolunu da açar. Genelleşen bir mücadelede işçiler en büyük güçlerinin birlik olduğunu, birlikte davrandıklarında, birlikte harekete geçtiklerinde neler yapmaya güçlerinin yettiğini görürler. Genelleşen bir mücadelede işçi sınıfının çeşitli düzeylerdeki bölünmüşlüğü kısa sürede ortadan kalkar. Mücadele en geri fikirlere sahip işçileri bile, sınıfın bir parçası olduklarını kavramalarına yardımcı olur.

Bölünme ve devrimci işçi partisinin önemi

Kapitalist sistemin ve onun devletinin sınıfı bölen, bölünmüşlükleri artıran eğilimlerine karşı işçi sınıfının mücadelesi gerekir. Ama bölmeye yönelik saldırılara, en başta da egemen sınıfın fikri hegomanyasına karşı, işçi sınıfının siyasi olarak örgütlenmesi gerekir. Devrimci işçi partisi egemen sınıfın fikirlerine karşı sınıfın bağımsız bir tutum almasına yardımcı olur. Sınıfın bağımsız tutumu, çıkarların ortak olduğunu, mücadalenin birlik eğiliminin artmasıyla başarıya ulaşabileceğini gösterir.

Devrimci işçi partisinin varlığı ile işçi sınıfı içinde bölünmeye yol açan bütün etkenlere ve bunu körükleyen egemen sınıfın fikirlerine karşı mücadele yürütülmesi kolaylaşır.

Devrimci işçi partisi sınıfın herhangi bir kesimine yönelen saldırının, aslında sınıfın ortak çıkarlarına yöneldiğini, bunun için de ortak mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koyarak, birlik eğilimini güçlendirmeye çalışır. Herhengi bir işyerindeki basit, sıradan gözüken günlük mücadele ile işçi sınıfının genel çıkarlarının nasıl ortak olduğunu ifade ederek, tek bir mücadeleye sınıfın genelini katmaya çalışır. Egemen sınfın hegomanyasına karşı yürütülen ideolojik mücadele sendikaları da etkileyerek birlik eğilimini güçlendirir.

Bütün bu nedenlerle, parçalı bir görünüm sergileyen, bu nedenle de egemen sınıfın saldırılarına karşı bütünsel bir tutum takınmayan Türkiye işçi sınıfının birliği için devrimci işçi partisine olan gereksinim çok büyüktür. Israrlı, uzun soluklu bir mücadele olmaksızın, öncü işçilerin devrimci marksist fikirlere kazanılması ve işçi partisinin oluşturulmasını başarmak mümkün olamaz.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 5; Haziran 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön