Güncelleme: 15.11.2006 |
|||
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
Neden AB Protestosu?Onbinlerce Fransız gösterici Avrupa'nın her tarafından gelen sendikacı
ve diğer protestocularla bir araya gelerek 6-7 Aralık'ta Nice kentinde
Avrupa Birliği Zirvesi'ne karşı gösteriler yapacaklar. Avrupa
Birliği'ne katılmanın bize toz pembe bir gelecek sağlayacağı iddia ediliyor.
Peki AB bu kadar güzelse Avrupa işçileri neden bu kadar öfkeliler? Avrupa'daki son gelişmeler Kuzey Amerika ile paralel ilerliyor ve bu da küreselleşme sürecinin bir parçası. Küreselleşme, işçi sınıfına saldırının kod adı haline geldi. Patronlar kendi krizlerini atlatmak ve kârlarını arttırmak için işçilerin kemerlerini sıkıyorlar. Kuzey Amerika'da bunun adı NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi). Sermaye, Kanada-ABD-Meksika arasında işçileri ve haklarını çiğneyerek serbestçe dolaşabiliyor. Bunun Avrupa'daki adı da Maastricht Anlaşması. Avrupa Para Birliği aynı rolü oynuyor. Hükümetlerin "uyum süreci" dedikleri şey kamu hizmetleri ve sosyal güvenlik harcamalarını kesmek. Bu saldırı büyük mücadelelere neden oldu. Alman işçilerinin hastalık süresince aldıkları ödenti ücretlerine eşitti. Bunu da 1956 yılında çelik işçilerinin 114 gün süren greviyle kazanmışlardı. Eylül 1996'da dönemin Başbakanı Helmut Kohl AB uyum sürecinin bir parçası olarak kamu harcamalarını kısan paketinde hastalık ödentilerinin ücretin yüzde 80'ine indirmek istedi. Daimler Benz patronu Jürgen Schremp bunu hemen uygulamaya sokarak hükümetten de hızlı davrandı. Ancak patlak veren grev dalgası patronlara geri adım attırdı. Fransa 1995'de sağ Başkan Chirac'ın seçilmesinden sadece altı ay sonra 1968'den sonraki en büyük grev dalgasıyla sallandı. İşçiler emekli aylıkları ve sosyal güvenlik harcamalarının kesilmesine karşı sokaklara döküldü. Grev ve gösteriler kitlesel mücadelelerin yolunu açarak Fransa ve Avrupa için bir dönüm noktası oldu. 1997'de Fransa merkezli çokuluslu şirket Renault Belçika'daki Vilvoorde fabrikasını kapatacağın açıkladığında Fransa, Belçika ve İspanya'da 20 bin işçi greve çıktı. 16 Mart 1997'de 70 bin Finlandiyalı, Belçikalı, İtalyan, Fransız ve Hollandalı sendika militanı protesto gösterisi yaptılar. Medya bu gösterinin "Sosyal Avrupa" istemini ifade ettiğini yazdı. Avrupa Birliği sadece işçi ücret ve haklarına saldırı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda ırkçılık ve göç kontrolüyle eşanlamlı. Çekirdek Avrupa ülkeleri arasında yapılan Schengen anlaşması bu ülkeler arasında serbest dolaşım sağlarken diğer yabancılara karşı girilmez bir kale oluşturuyor. Avrupa hükümetlerinin bu ülkelerdeki toplumsal sorunların sorumlusu olarak göçmenleri hedef göstermeleri faşist grupların tekrar başlarını kaldırabildikleri bir ortam hazırladı. Schengen anlaşmasıyla Avrupa'nın "geçişken" güney sınırlarını kapatılmasına yönelindi. Daha önce gevşek göç politikalarına sahip olan İspanya ve Portekiz "Iberia Kalesi"ne dönüştürüldü. İtalya ve Yunanistan çok daha sıkı göçmen politikalarına zorlandılar ve Balkanlar'dan kaçanlar için hapishaneden farksız kamplar kuruldu. Hükümetlerin ırkçı politikaları artan işsizlik ve çaresizlikle birleşerek toplumun tabanında ırkçılığın büyümesine neden oldu. İspanya'da 1999'da ilk kez Araplara karşı örgütlü ırkçı saldırılar yaşandı. Bunlar ırkçılık karşıtı gösterilerle kınandı. Almanya'da aşırı sağ çingenelere ve diğer azınlıklara karşı saldırılarda bulundu. Türklerin ve çingenelerin kaldığı oteller yakıldı. İşçi hareketinin yükselişi aşırı sağın gelişimini dizginledi. Grevler ve ırkçılık karşıtı gösteriler insanları aşırı sağın kollarına iten çaresizliğe bir alternatif oluşturdu. Bunun sonucunda Fransa'da faşist oylar en yüksek olduğu yüzde 15'ten geriledi ve Le Pen'in Ulusal Cephesi bölündü. Avusturya'da yüzde 23 oy alan Haider yüzbinlerin faşizme karşı sokağa dökülmesi sonucu istifa etmek zorunda kaldı. Ancak partisi hâlâ iktidarda. Avrupa iyiliksever bir toplum değil bir mücadele arenasıdır. Bu arenada işçiler ve patronlar dünyanın diğer herhangi bir yerindeki gibi benzeri konularda savaşıyorlar. Kâr mı yoksa insan ihtiyacı mı öncelik edilecek? Sınırlar patronlara açık ama yoksullara kapalı mı olacak? Uyum içinde mi yaşayacağız ya da patronların bizi birbirimize karşı kışkırtmasına izin mi vereceğiz? Fransa'da "dünya satılık değil" diyerek McDonalds'a saldıran ve küresel direnişin sembollerinden biri haline gelen Jose Bove, 4 Kasım'da İstanbul'da TÜYAP panelinde Bergama köylülerinin ve Fransız köylülerinin aynı şeyler için mücadele ettiğini söyledi: "Temiz hava, toprak, su ve kara değil insanlara öncelik verilmesi..." Türkiyeli patronların Avrupa patronlar kulübüne girmelerinin bize bir faydası yoktur. Bizim çıkarımız AB'ye karşı yapılan 6-7 Aralık Nice'deki gibi mücadeleleri desteklemektedir. Bunun en temel yolu da AB'nin "tam destek" verdiği Türkiye'deki istikrar paketine, IMF bütçesine, düşük ücretlere, özelleştirmeye karşı mücadele etmektir. Yöneticilerin çizdiği toz pembe bir gelecek yalanına kanmamak, AB'ye girmek için bizden istedikleri tavizleri vermemek, fedakarlık yapmamaktır. Antikapitalist; Sayı 3; Kasım 2000
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||