|
AVRUPA
BİRLİĞİ’YLE NE ZORUMUZ VAR?
SELANİK'TE NE İŞİMİZ VAR?
“AB demek insan hakları demek, devlette şeffaflık, yargı sisteminde reform
demek, daha fazla demokrasi demek, daha fazla özgürlük demek... mi acaba?”
- Türkiye nüfusunun %80'i AB taraftarı. Derin devletten, yoksulluktan,
işkenceden bıktık. AB refah, barış, demokrasi getirecek diye düşündüğümüz
için AB yanlısıyız. Bu kadar güzelse neden AB zirvesini protesto ediyoruz
ki?
- AB'yi daha çok egemen sınıfın reklamlarından tanıdığımız için konu
hakkında yanlış bilgileniyoruz. AB, ancak egemen azınlığa refah getirebilecek
bir ekonomik sistem. Kamu harcamalarında reform demek işten atılan işçiler,
bol özelleştirme, kısılan sağlık ve eğitim bütçeleri demek. Faizlerden,
silah harcamalarından bahsedilmiyor. Bunun sebebi, AB'nin de dünyanın
geri kalanı gibi ancak paraya para kazandıran, emeğin para etmediği bir
kapitalist işleyiş üzerine kurulu olması. AB'ye girmek, bu ekonomik dayatmaların
tümünün altına peşinen imza atmak demek.
- AB'nin getirdiği birtakım rahatlıklar olabilir. Örneğin vize problemi
olmaz, sınırlar açık olduğu için istediğimiz yerde çalışır, istediğimiz
yere yerleşiriz, istediğimiz okula gideriz. Ama kimdir bu fırsata sahip
olan? Yeterli imkanı olanlar. Yani parası olanlar. Yani TÜSİAD, Sabancı
ve Koç sülaleleri, ve benzerleri. Ne anladı fakir fukara bu işten? Bir
de Avrupa Kalesi mevzuu var. AB güçlü surlar aracılığıyla kendi sistemlerinin
mağduru olan göçmenleri ölüme gönderiyor. TIRlarda, gemilerde ölümden
kurtulup kale içine girebilenler ise sefalet kamplarında tutuluyorlar.
Tabii bu arada ırkçılık körükleniyor.
- AB'ye girmek demokrasi ve insan hakları demek değil. Bir AB ülkesi
olan Fransa'da işkence, ırkçılık devam ediyor. Ayrıca azınlık demokrasisi
olduktan sonra ne anladım ben bundan.
- AİHM'de hükümetine dava açmak için birkaç bin Euro harç yatırabiliyorsan
(mesela Tayyip gibi), avukatın varsa AİHM senin için adalet sürecini mis
gibi işletir. Bu arada adalet orada da mülkün temeli. Zaten biz deki yasalar
oralardan alınma değil mi!
- Bu ülkede AB karşıtı olan muhafazakarlar, faşistler, aşırı sağcılar
ve ordu ile ortak hiçbir yönümüz yok. Onlarla asla aynı kampta yer almayız.
AB karşıtlığımızın temelinde (İP, EMEP, TKP gibi) ulusal çıkarlar da yok.
AB, bolca reklamı yapıldığı üzere, sorunlarımıza çözüm dertlerimize deva
olmıycak. Refah, demokrasi ve daha fazla özgürlük mü istiyoruz? O zaman
mücadeleyi sermaye sınıfıyla aynı yerde durup veremeyiz, çünkü onların
gerçek talepleri bunlar değil. Oturup pasif pasif AB'nin bize demokrasi,
refah ve özgürlük getirmesini mi bekliycez, yoksa Fransa'daki, Ankara
ve İzmir'deki gibi çoğalıp büyüyerek mücadele mi edicez? Bu sistemde hak
verilmiyor, alınıyor. Gerçek çözüm, sistem karşıtı hareketleri ve işçi
sınıfının küresel direnişini büyütmekle gelecek.
- Selanik'te AB zirvesi toplanıyor. Adı üstünde, Avrupa'nın zirvesi,
yani tepemizde oturanlar, egemenler. Avrupa ordusu kurmaktan, krizi nasıl
aşacaklarından, özelleştirmelerden bahsedecekler. Bunlar bizler için daha
fazla işsizlik, cebimizden daha fazla silah, savaş uçağı, bomba parası
çıkması; eğitime, sağlığa, sosyal güvenlik haklarımıza daha az bütçe anlamına
geliyor. Biz de YOK ÖYLE YAĞMA!!! demeye gidiyoruz. Canlarını sıkmaya,
yollarını tıkamaya, sesimizi duyurmaya gidiyoruz. Başka Bir Dünya Mümkün
diyenler, neoliberalizm alternatiflerini tartışmaya gidiyorlar. Irkçılığa,
Avrupa ordusuna, Avrupa emperyalizmine, küresel savaşlara karşı küresel
direnişimizi Selanik'e taşıyoruz!
AZINLIK DEMOKRASİSİNE KARŞI DOĞRUDAN EYLEM
Kapitalizmde demokrasi dedikleri tam bir azınlık demokrasisidir. büyük
çoğunluğun dünyanın kaderinin belirlenmesinde hiç ama hiç söz hakkı yoktur.
bunun en açık kanıtı AB, DTO, DB, G8 gibi sermaye odaklarının toplantılarıdır.
bu toplantılarda bir araya gelen bir avuç yönetici, çok uluslu şirketler,
tekeller ve bankalar başta gelmek üzere zengin azınlığın çıkarları doğrultusunda
karar alırlar. ve ülkelerine dönen hükümet temsilcileri bu kararları uygulamaya
sokmaya çalışırlar.
işte 1999 kasımında Seattle’da başlayan WTO(Dünya Ticaret Örgütü) toplantısının
90 bin kişi tarafından kuşatılıp iptal ettirilmesiyle başlayan süreç,
doğrudan demokrasi için doğrudan eylem sürecidir. Cenova, Prag ve diğer
küresel direniş eylemlerinde yapılmaya çalışılan şey budur. Üstelik bunun
küresel birlikler yoluyla yapılıyor olması ezilenlerin tarihsel olarak
yakaladıkları oldukça üst bir boyuttur. Türkiye’den Selanik’e gitmenin
bir anlamı da bu paylaşımın bir parçası olmaktır.
Antikapitalist; Sayı 24; Haziran 2003
'Avrupa Birliği' sayfasına dön
sayfa başına dön |
|