|
Lenin 4:
Bolşevikler ve Dünya Devrimi
Lenin 4: Bolşevikler ve Dünya Devrimi kitabı, Tony Cliff'in dört ciltlik
Lenin biyografisinin son cildidir. Dört cilt tarihsel olarak birbirlerini
takip etmelerine rağmen her biri Lenin'in yaşamındaki belirli bir politik
dönemi kapsamaktadır ve bu nedenle diğerlerinden bağımsız olarak okunabilir.
ÖNSÖZ
Lenin, Ekim Ayaklanması’nın ertesi sabahı sakin ve soğukkanlı bir şekilde
“şimdi sosyalist düzenin inşasına girişeceğiz” dediği zaman, arkasında
cezaevi, sürgün, gizli faaliyet, göçmenlik, iktidarın henüz çok uzakta
olduğu günlerde baskı altındaki devrimcilerden kurulu bir partinin örgütlenmesi,
eğitilmesi ve ona öncülük edilmesi deneyimleriyle tüketilmiş çeyrek yüzyıllık
bir mücadele süreci vardı. Önünde ise, beş yıl boyunca sürdüreceği parti
liderliği, devrimci bir hükümetin sorumluluğu ve henüz kurulmuş Komünist
Enternasyonal’e önderlik görevi uzanıyordu.
Ardında bıraktığı uzun ve zorlu siyasi faaliyeti boyunca Lenin’e güç
kazandıran ve onu ayakta tutan büyük ideal, yeni bir sosyalist düzenin
kurulması idi. Yirmi beş yıl süresince, gerçekte olduğundan çok daha uzak
görünen bu amaç için olağanüstü bir gayretle çalıştı; 1917 Şubatı’na gelindiğinde
bile, ölmeden önce devrime tanık olacağına hâlâ inanmıyordu. Lenin ve
Bolşevikler, belirsizlikten iktidarın zirvesine doğru gerçekleştirdikleri
dramatik tırmanıştan sonra bir dizi yeni ve zorlu görevle yüz yüze kaldılar.
Ekonomisi yıkıma uğramış, ‘on dört ordu’nun saldırısına maruz kalmış,
geri ve muazzam büyüklükte bir ülkenin devlet aygıtını idare etmek durumundaydılar.
Sıfırdan başlayarak bir işçi ve köylü ordusu yaratmak, onu kendisinden
çok daha iyi donatılmış yerli ve yabancı ordulara karşı yönetmek zorundaydılar.
İktidara gelmesiyle birlikte devlete karşı ajitasyon ve örgütlenme faaliyeti
yürütme konumundan çıkıp, devleti yönetmek ve bu alanda işçilere önderlik
etmek durumunda kalan parti, işleyiş tarzını köklü bir biçimde değiştirmek
zorunda kaldı. Lenin ve diğer Bolşevikler, iktidar deneyiminden ve toplumda
güçlü bir temelden yoksun olmasına, söz etmeye değer bir zenginliğe ya
da kültüre sahip bulunmamasına karşın, proletaryanın devrimdeki yaşamsal
önemi ve sahip olduğu yönetme yeteneği konusunda hiçbir kuşkuya düşmediler.
Artık uykusundan uyanmış olan işçi sınıfının yaratıcı yeteneklerine büyük
bir güven duyuyorlardı. Partinin uzun mücadele yılları içinde oluşmuş
çelik disiplinine, proletaryanın cesaret ve kahramanlığına güvenen Lenin,
devletin idaresini ele almakta tereddüt göstermedi.
Henüz kurulmuş olan Komünist Enternasyonal’e öncülük etmek, Lenin’in
omuzlarına yüklenmiş bir diğer yeni ve zorlu görevdi. Rus Devrimi yurt
dışında büyük yankılar yarattı. Bir dizi ülkede devrimci marksistlerden
oluşmuş küçük gruplar kitlesel komünist partiler durumuna geldiler. Bu
genç, deneyimsiz partilerin eğitilmesi son derece güç bir görevdi.
Elinizdeki bu çalışma, Lenin’in iktidara yükselişinden ölümüne kadar olan
dönemi irdeleyen iki ciltten ikincisidir. Bu ciltler, Lenin’in parti,
hükümet ve Enternasyonal’in lideri olarak üstlenmiş olduğu üçlü görevi
yerine getirdiği bu dönemin belgelenmesi ve çözümlenmesi gereğinden doğan
zorunluluk dolayısıyla diğer iki ciltten çok daha geniş bir çerçeveye
sahip.
Lenin’in biyografisi ile işçi sınıfı tarihi arasındaki ilişki, sürekli
ve kalıcı bir özelliğine sahip. Biyografinin •Lenin: Parti’nin İnşası•
başlığını taşıyan birinci cildinde, proletaryanın partiyi nasıl yarattığını
ve partinin Lenin’i nasıl biçimlendirdiğini, bunun yanı sıra, Lenin’in
partiyi, partinin proletaryayı nasıl etkilediğini göstermeye çalıştım.
Burada, Lenin’in siyasi biyografisi ile işçi sınıfının siyasi tarihi iç
içe geçmiş olarak sunuldu. Lenin’in faaliyetleri ile partinin faaliyetlerinin
iç içeliği, "Lenin: Bütün İktidar Sovyetler’e" başlığını taşıyan
ikinci cildin konusu olan 1917 Devrimi’nde doruğuna ulaşıyordu. Eğer ilk
ciltte biyografi ile tarih birbiriyle tam olarak örtüşmemiş ise, Lenin’in
çabalarını partiyi sınıf içinde geliştirmek, işçi sınıfını değiştirme
ve toplumu dönüştürme mücadelesi içinde partiyi ve kendisini yeniden biçimlendirmek
doğrultusunda yönlendirmek zorunda olması bu durumun temel nedeni olarak
görülmelidir. 1917’de biyografik olanla tarihsel olan arasındaki iç içelik
öylesine eksiksiz durumdadır ki, Lenin parti ve proletarya içinde bütünüyle
erimiş görünür. Lenin’e 1917’deki gücünü ve muhteşemliğini kazandıran
şey, işçilerin gücü ve muhteşemliğidir.
Üçüncü ciltte biyografik olan ile tarihsel olan arasındaki ilişki yeniden
değişim gösteriyor. Ekim Devrimi’nden itibaren, Rusya’nın geriliğinin
ve köylü tutuculuğunun yakıcı gerçekliği ile uluslararası devrimin gecikmesi,
Bolşeviklerin nesnel koşulları biçimlendirmede giderek artan ölçüde etkisiz
ve yeteneksiz kalmalarına yol açtı. Sanki olayların akışı Lenin’i toplumsal
yaşamın dışına doğru itmişti. Bu noktada, tarihsel olanla karşılaştırıldığında
biyografik olan gözle görülür biçimde marjinalleşir. Lenin ve partisinin
kendilerinden kat kat üstün güçler karşısındaki zayıflığı Lenin’in yaşamının
bu dönemini trajik kılar; bununla birlikte, anılan dönemde Lenin, parti
ve proletarya tarafından gösterilen çaba ve özverinin boş yere olduğu
düşünülmemelidir.
Lenin, Prometheus’u çağrıştıran destansı mücadelesi boyunca geleceğin
Bolşevizme ait olduğu inancını bir an için bile yitirmedi. Rusya’nın görece
küçük proletaryası, uluslararası işçi sınıfının olağanüstü güç koşullarda
özgürlük ve işçi iktidarı için verdiği mücadele içinde neleri başarabileceği
konusunda çarpıcı bir örneğin yaratıcısı oldu.
Lenin’in yaşamının son birkaç yılında iyimserlik veren, kahramanca öğelerle
trajik öğeler çok karmaşık bir biçimde birbirleriyle iç içe geçer. Lenin’in
devletin, partinin ve Enternasyonal’in üzerindeki denetimi giderek zayıflar.
Dolayısıyla, bu ciltte, biyografik ve tarihsel öğelerin kritik diyalektiği
bunlardan ikincisinin birincisini hemen tamamen ortadan kaldırmasına neden
olur.
Bu kitap ve önceki kitabın yazılması oldukça güç gerçekleşti; bu, yalnızca
konunun genişliğinden (uluslararası alanda Rusya, parti, devlet ve Komünist
Enternasyonal) değil, daha çok tarihsel bir trajedi karşısında duyulan
-ama bu çalışmanın nesnelliğine gölge düşürecek yersiz bir hoşgörüye de
izin vermeyen- bir acıdan kaynaklanıyor.
1 (14) Şubat 1918’e öngelen olayların tarihlerini iki takvime göre veriyorum.
Bunlardan birincisi Jülyen ya da ‘Eski Tarz’ olarak adlandırılan takvimi,
parantez içinde verilen ikincisi ise Batı Avrupa ya da ‘Yeni Tarz’ olarak
isimlendirilen takvimi esas alıyor. Rusya’da Eski Tarz 1 (14) Şubat 1918’de
kaldırıldı ve Yeni Tarz takvime geçildi. Dolayısıyla söz konusu tarihten
sonra yaşanan olayların tarihleri yalnızca Gregoryan takvimine göre verildi.
***
Bu önsözü fırsat bilerek, Almanca’dan bir dizi metni çevirerek bana yardımcı
olan Mary Phillips’e, aynı yardımı Fransızca’dan yaptığı çevirilerle yapan
Donny Gluckstein’a, dört cildi sabırla gözden geçirip yayına hazırlayan
ve kitapların görsel yanına ilişkin değerli önerilerde bulunan Jo Bradley’e
teşekkür etmek istiyorum. Bu çalışmanın kimi bölümlerinin değişik versiyonlarını
sayısız kere ve çalışmanın bütününü en az üç kere daktiloya alan Chanie
Rosenberg’e çok şey borçluyum. Kitabı kaleme aldığım altı yıl boyunca
benden moral desteğini ve dostluğunu esirgememiş olması, Chanie Rosenberg’e
olan minnettarlığımı daha da artırıyor.
Tony Cliff - Londra,
Temmuz 1977
Kitabı almak için bize yazın..
'Antikapitalist yayınları'
sayfasına git
sayfa başına dön
|