Suçlu sıradan insanlar değil;
Piyasa ekonomisi dünyayı felakete sürüklüyor
Özlem Gitmez
BM Küresel Isınma Raporu açıklandı. Paris'te toplanan Hükümetler
Arası İklim Uzmanları tarafından gerçekleştirilen, dünyanın her yerinden
500 uzmanın yanı sıra hükümet temsilcilerinin de katılımıyla bir hafta
süren panel sonrasında sunulan rapor küresel ısınmanın etkilerinin vahametini
bir kez daha gözler önüne seriyor.
Raporun bu yıkımı önlemek için önerdiği çözüm önerisi ise
insanların günlük yaşamlarında almaları gereken bazı önlemlerden ibaret;
bireysel elektrik ve su tasarrufu gibi.
Elbette ki bu tür önlemler almak önemlidir, fakat küresel
ısınmayı durdurmanın önündeki asıl engel kâr ve rekabete dayalı piyasa
sistemidir. Her şirketin kâr amacıyla, rekabette arkada kalıp batmamak
için gerekirse dünyayı mahvetmekten çekinmediği piyasa ekonomisi koşulları
değişmedikçe bireylerin enerji tüketimlerini azaltması doğayı hızla felakete
doğru sürüklenmekten kurtaramayacaktır.
Alternatif enerji kaynaklarına yönelmek çevre tahribatının
büyük oranda önüne geçebilir. Bugün dünya ticari enerji talebinin yaklaşık
% 88'i fosil yakıtlardan geri kalanıysa nükleer ve hidrolik enerji kaynaklarından
karşılanmaktadır. Bu enerji kaynakları zaten küresel ısınmanın asıl nedenlerini
oluşturmaktadır. Oysa aynı enerji ihtiyacı yenilenebilir enerji kaynaklarından
da karşılanabilir. Bu nedenle enerji politikalarının acilen ve kökten
olarak değiştirilmesi gerekmektedir.
Alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesi önündeki en büyük engel
petrol şirketlerinin lobi faaliyetleri, devletlerin bu alana kaynak aktarmak
yerine silahlanmayı tercih etmeleri, her şirketin ise öncelikle insanlığı
ve yerküreyi değil kârlılığını düşünerek hareket etmesidir.
Bu durum, bireysel tasarruf tedbirlerinden çok daha önemlidir.
Maliyetlerini artırmamak için fabrikalarının bacalarına filtre takmayan,
atık su tesisleri kurmayan dünyanın tüm 'değerli' fabrikatörlerini, altın
çıkarmak için maden bölgesinde yer alan bütün eko-sistemi gözden çıkarmaya
hazır büyük altın şirketlerini ve bunlara ekonomik rekabet-ulusal çıkarlar
ya da rüşvet için göz yuman-teşvik eden (en az onlar kadar 'değerli')
devlet adamlarımızı es geçip bireysel tasarruftan söz etmek ikiyüzlülüktür.
AKP'nin enerji ve çevre bakanları, geçenlerde Kyoto Protokolü'nü
imzalayacaklarını söylediler. Ama her ikisi de çevrenin bu hale gelmesinin
faturasını sıradan insanlara kesmeyi tercih ediyorlar. İşin komik tarafı
AKP bir yandan çevreci gibi görünmeye çalışırken, bir yandan da nükleer
santral yapma derdinden vazgeçmiyor!
Çevre sorunu küresel muhalefetin başlıca gündemleri arasında
yer alıyor. Dünya çapında örgütlenen binlerce çevre kam-panyası ve örgütlenmeleri
var. Küresel muhalefet bize aslında çıkış yolunu işaret ediyor: Çevre
felaketlerini önlemek için bireysel çabaların önemini reddetmeden sorunun
esas kaynağı olan piyasa ekonomisine (kapitalizme) karşı birleşik mücadele.
Kaynaklarımızın yenilenebilir enerji kaynaklarının ve toplu taşımacılığın
geliştirilmesine ayrılmasını sağlayarak sorunun gerçekten çözülmesi için
kolektif mücadeleye ihtiyacımız var.
BM Raporu'nda neler yazıyor?
- Şimdiden hiçbir önlem alınmazsa 2095 yılına kadar, ortalama
sıcaklık 1980-1999 seviyelerine oranla 1,1 ile 6,4 derece arasında artacak.
Bunun dünyaya etkisi daha fazla sel, sıcak dalgası, kuraklık, daha kuvvetli
kasırgalar, buzul kütlelerinin daha hızlı erimesi ve deniz seviyesinde
140 cm.ye varan yükselmeler.
- Küresel ısınma nedeniyle 2030'a kadar 7 milyon insan su baskınlarıyla
karşı karşıya kalacak ve dünyanın en büyük organizması Büyük Resif (okyanuslardaki
canlılar için büyük bir besin kaynağı) tamamen kaybolacak.
- Eğer ortalama sıcaklık iki ile üç derece artarsa tüm Amazon ormanları
tehdit altında kalacak. Elbette küresel ısınmanın en büyük insani ve ekonomik
tahribi yine Afrika gibi en yoksul ülkelerde ve su kenarındaki Bangladeş
ve Büyük Okyanus'taki adalarda olacak.
Raporun bize gösterdiği manzara açık; acil önlemler alınmadığı
takdirde gezegenimiz ölecek. Fakat iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın
en büyük sorumlusu olan sera gazı emisyonunda % 5,2'lik bir azalmayı hedefleyen
Kyoto Protokolü'nü, hedefi küçük olduğu halde, sera gazı emisyonunda en
büyük payı olan Amerika ve Avustralya henüz imzalamadı. Rapora göre Türkiye
1990 - 2000 yılları arasında % 72,6 ile karbondioksit salınımında dünyada
en hızlı artış kaydeden ülke durumuna geldiği halde, henüz Türkiye de
bu protokolü imzalamayanlar arasında.
Rüşvete suç üstü
ABD kökenli petrol devi Exxon-Mobil bazı ekonomistlere ve
bilim insanlarına mektup göndererek BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği
panelinin raporuna karşı yazılacak her makale için 10 bin dolar para vermeyi
vaat etti. Bush'un "bilim" danışmanlığını yapan şirket de aynı
kurum tarafından finanse ediliyor.
Bu örnek, küresel ısınmayla mücadele etmenin yalnızca bireysel
önlemler alarak başarılabilecek kadar kolay olmadığını, Exxon-Mobil gibi
büyük şirketler ve bunların arkalarındaki devletleri zorlayacak kolektif
bir mücadeleye ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Hakikaten ‘Uygunsuz’ Gerçek
Çevre yıkımının gündeme taşınmasında Amerikan Demokratik
Parti'nin Bush karşısındaki eski başkan adayı Al Gore'un Uygunsuz Gerçek
adlı belgeseli de etkili oldu. Belgesel, küresel ısınmanın ne kadar büyük
bir tehdit olduğunu göstermesi, bir tartışma zemini yaratmış olması açısından
önemli. Belgesel çok samimi olmasa bile hükümetlerin ve bilim adamlarının
bu tahribatın etkilerini kamuoyuna göstermemek için yaptığı manipülasyonları
açıklıyor. Küresel ısınmadan çok Al Gore'un neden bu sorunla ilgilendiğini
açıklamakla uğraşan belgeselin en zayıf noktası çözüm için sadece 'bireysel'
önlemler önermesi.
Afrika’nın öfkesi:
2007 DSF Kenya’daydı
Forum ilk kez küresel olarak Afrika'daydı.
Kenya, kıtanın en büyüklerinden, kıtanın en yoksul, zenginle
yoksul arasındaki uçurumun en geniş olduğu, AIDS oranın en yüksek olduğu
ülkesi. Uzunca yıllar süren dikta ve işkence dönemlerinden geçti.
Socialist Worker muhabiri Charlie Kimber Dünya Sosyal Forumu
izlenimlerini şöyle aktarıyor:
"Dünya Sosyal Forumu (DSF) başlangıç yürüyüşü,
Kibera'nın gecekondu bölgelerinden başlayarak yerel halkın da katılımıyla
50.000 kişiye ulaştı. Kibera dışından gelen göstericilerin çoğu toprak
hakları, HIV/AIDS, Filistin ve Kuzey Sahra'nın kurtuluşu, ticaret, kadın
hakları ve daha pek çok acil konuyla ilgili forum delegeleriydi.
Organizasyon sorumluları, 1000'den fazla seminere; STÖ'ler, sendikalar,
borçlar silinsin kampanyaları, halk forumları ve çok sayıda diğer organizasyonlar
tarafından gerçekleştirilen büyük etkinliklere 80.000 kişinin katıldığını
bildirdiler.
Afrikalıların katılımı canlı, politik olarak çok açık ve acil olarak dünyayı
değiştirme yönündeydi. Forum ücretsiz olsaydı çok daha fazla sayıda Kenyalı
katılırdı. Kayıt parası çok sayıda insanın katılımını engelledi ve hafta
boyunca serbest giriş talep eden protestolar yapıldı.
DSF, Moi Spor Merkezi'nde gerçekleştirildi, sıralanmış oturaklar farklı
toplantılar için bölümlere ayrılmıştı. İçerdeki yüksek yiyecek fiyatları,
özellikle de yiyecek servisi yapan otelin Ulusal Güvenlik bakanına ait
olduğu bilgisi çoğunluğu kızdırdı (Zaten söz konusu yemek satılan yerler
forumun son gününde yağmalandı, Kenyalıların deyimiyle kamulaştırıldı.)
DSFler güçlü sosyal hareketlerin olduğu yerlerde, daha önce Brazilya ve
Hindistan'da olduğu gibi, çok daha başarılı oluyor. Ne yazık ki bu durum
henüz Kenya için geçerli değil, ancak DSF sonrası yüzlerce insan böylesi
hareketler inşa etmek üzere çok daha istekliydi. Her şeye rağmen tartışmalar,
yeni insanlarla tanışmak ve aktivistlerin birbiriyle ilişkiye geçmesi
açısından muhteşem bir fırsat oldu. Afrika ve dünya hareketi Nairobi'deki
DSF'yle çok daha zengin."
sayfa başına dön
|