Güncelleme:
07.05.2007
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Halkların kardeşliğini savunmak için

HEPİMİZ...

Herkesin bildiği bir şey var. Dünyada küçük bir azınlık büyük çoğunluğun sırtından geçiniyor. Sadece bununla da kalmıyor. Öyle akıl dışı, insanlığı mahfeden bir sistem ki, bir yandan üzerinde yaşadığımız yerküreyi yok ediyor, bir yandan da devletler ve onunla içiçe geçmiş ulusal-uluslararası şirketlerin rekabeti için savaşlar çıkmasına yol açarak milyonlarca insanın ölümüne neden oluyor. Birikim ve onu korumak üzere silahlanmaya dayanan ekonomi, milyarlarca insanı açlık sınırında yaşamaya mahkum ediyor.

Bu akıldışı ve insanlık düşmanı sistemin devamını isteyenlerin en çok kullandığı silah mağdurları birbirine düşman etmek. İnsanlığın zenginliği olan etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel, kültürel, cinsel yönelim, ulus vb noktalarda varolan farklılığımız, bizi yöneticilerin arkasına takacak düşmanlıklar için kullanılıyor.

Biliyoruz ki tükürsek boğarız. O kadar çoğuz. Ama birlikte davranmamız sistemin efendileri için öyle büyük bir tehlike ki, farklılıklarımızdan yola çıkarak düşmanlık yaratmak en çok kullandıkları silahları oluyor.

Kendi cinsel yönelimini ifade ederse işini kaybedebilecek bir eşcinselin, mezhebini saklamak zorunda hisseden bir alevinin, ana dilinde eğitim görme isteğini ifade edince "neden bölücülük yapıyorsun" diyerek susturulan bir Kürtün, Ermeni dölü, Kahpe Rum, Pis Yahudi, diyerek aşağılanan gayri müslimlerin, hırsız olarak etiketlenen Çingenenin, saçı uzun aklı kısa diye görülüp korunması gereken namus olarak ezilen kadınların durumunda olmak ister mi kimse? İstemez elbette. Bu memlekette Türk Sunni Müslüman eşcinsel olmayan orta yaşlı erkek olmak ezme ilişkisinden muaf olmak anlamına geliyor. Ama emekçilerin ezilmeden muaf kesimi diğer kesimlerin ezilip baskı altında tutulmasından bir yarar elde etmiyor. Aksine hep birlikte biraz daha berbat bir hayata mahkum oluyoruz. Birileri de çarkını çevirmeye devam ediyor.

Ermeni soykırımı olduğunu, Kürtlerin de bütün diğer uluslar gibi bir devlet kurma hakkı olduğunu söyleyebilme özgürlüğü ortadan kalktıkça tepemize daha çok biniyorlar.

Böl-yönet kirli politikasına karşı çözüm kimlik politikaları değil; aksine bütün ezilenleri kendiliğinden birleştirecek emek ve savaş karşıtı mücadelelerdir. Ancak unutmamak gerekir ki bu mücadelelerin bizi birleştirdiğini bilen yönetici sınıf her zaman Kürt kartını, Ermeni kartını, Müslümanlık kartını vb kullanacaktı. Her seferinde özenle birliğimizi korumak zorundayız. Birliği korumanın yolu da bölünmüşlüğe karşı ezilen kimliklerin yanında yer almaktır. Egemenlerin fikirlerine taviz vererek hareket etmek, ısınmak için sobaya dinamit atmaya benzer.

Ezilenlerin yanında olduğumuzu açıkça ifade etmek zorundayız. Yaşamın gündelik akışı içinde ezilerek dezavantajlı duruma getirilen kesimlere, "biz kimlik politikasına karşıyız, hepimiz insanız ve eşitiz" diyerek davranmak bu kesimleri anlamadığımızın en somut kanıtıdır. Kadın erkek eşit diyen erkekler kadınların ne kadar güvenini kazanabilir ki? Ezilmeye karşı isyan eden Kürtleri emperyalizmin maşası diye gören bir Türkün Diyarbakır halkını sınıf mücadelesine ikna etmesi mümkün mü?

Ezilenlerin kürsüsü olmayan, ezilenleri birleştiremeyen hiç bir toplumsal hareket toplumun genelinin yararına kalıcı bir kazanım elde edemez.

Hrant'ın hedef seçilmesi onun Ermeni olması ve resmi fikirlere itiraz etmesiyle ilişkiliydi. Kardeşliğe bu kadar önem veren Hrant etnik kimliğini insanlık kimliğinin üzerine koymasa da Ermeni olması yaşamının bir çok döneminde hayatını zorlaştırmıştır. Hrant'a etnik kimliği nedeniyle dezavantajlı durumda olmayı kabul edeceği bir kardeşlik önermek ne kadar saçmaysa, Kürtlere, kadınlara, bütün ezilen kimliklere ezilmişliğini görmezden gelerek, onları ezenlere açıkça itiraz etmeden kardeşlik önermek o kadar saçmadır.

Filistinliler, Iraklılar için gönül rahatlığıyla haykırdığımız "Hepimiz..." sloganının yüzbinlerce kiş tarafından Ermeniler için de sahiplenmesi bu yolda atılmış önemli bir adımdır. Egemenleri korkutup saldırmalarına neden olan şey işte bu gerçek kardeşliktir. Hepimiz Ermeniyiz'den Hepimiz Kürtüz'e uzanan yolu örerek korktuklarının başlarına gelmesini örgütlemeliyiz.

Solingen

Türk milliyetçilerin "Türkün Türkten başka dostu yoktur" propagandalarına en iyi yanıtlardan birisi 1993'te Almanya'da Türk asıllı 5 kişinin neo-nazilerce yakılarak öldürülmesine duyulan öfke ve tepki oldu. Yıllarca Solingen katliamının yıl dönümlerinde binlerce Alman "Hepimiz Türküz" diyerek yürüdü.

1968

"Hepimiz…" sloganının kökeni, Fransa'da Mayıs 1968 hareketinin dayanışma işareti olmasıydı.

22 Mart öğrenci hareketinin liderlerinden biri olan Daniel Cohn Bendit Fransa'da doğdu ve büyüdü, ancak hem Fransa hem de Alman vatandaşlığı vardı. 1933'de Nazizm'den kaçan bir Alman Yahudi ailesinden geliyordu.

Yükselen öğrenci hareketiyle karşı karşıya kalan hükümet sözcüleri Cohn Bendit'ten ısrarla Alman Yahudi diye söz etti. Hareketin buna cevabı ise bayraklarına "Hepimiz Alman Yahudi'yiz" yazmak oldu.

Bu olaydan itibaren, bu sloganın çeşitli versiyonları üretildi. 1968'de Vietnam savaşına karşı gösterileri bir muhafazakâr milletvekili "yurt dışından gelen pislikler" olarak tarif etti- cevap olarak üretilen slogan "Hepimiz Yabancı Pislikleriz" idi.

Lenin’in tavrı

Marksist gelenekte bunun en iyi ifadelerinden birisine Lenin'de rastlanabilir. Lenin 1902'de yazdığı 'Ne Yapmalı' kitapçığının bir yerinde "Sadece ücret talebiyle greve çıkan işçi, basit bir sendikacı olabilir; Yahudi katliamına karşı greve çıkan işçi ise gerçek sosyalisttir" demişti.

 

Marksizm ve Ezilenler

Tony Cliff'in Ağustos 1998'de gazetemiz aracılığıyla Türkiye'deki okurları için kaleme aldığı yazıyı bugünkü tartışmalara ışık tutacağı umuduyla özetle-yerek yeniden yayımlıyoruz.

Marksizm "işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacak" ilkesinden hareket eder. Ancak Marks'ın belirttiği gibi, toplumda egemen olan fikirler egemen sınıfın fikirleridir. Bu egemen fikirlerin önemli bir parçası da işçileri ırk, ulus ve cinsiyete göre ayırarak işçi sınıfını böler.

Siyahların beyazlar tarafından, kadınların erkekler, Kürtlerin Türkler tarafından ezilmesi işçi sınıfını böler ve bu "böl-yönet" politikası kapitalistleri güçlendirir.

Ezilmişlik, ezilen kesime dahil olan işçilerin yaşama koşullarını nasıl etki-ler? İngiltere'deki siyah işçiler, bir işçi olarak sömürülürler. Siyah olmaları ise sömürüyü daha da ağırlaştırır. Siyahların ücretleri beyazlara göre daha düşük, çalışma koşulları daha ağırdır. Daha kötü konutlarda yaşamak zorunda bırakılırlar ve başka ayrımcılıklarla karşı karşıya kalırlar.
Güneydoğu'da yıllardır bitmeyen savaş, Türkiye'de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerin en fakir semtler arasında yer alması, Kürt çocuklarının eğitim olanaklarının daha sınırlı olması, işsizliğin Kürtler arasında daha yaygın olarak hissedilmesi, büyük kentlerde vasıf gerektirmeyen düşük ücretli ağır işlerde çalışanların genellikle Kürt olması tesadüf değildir. Bunlar bir ezme ezilme ilişkisine işaret eder.
...
Ezen kesimde bulunan işçilerin çıkarı ne?
Peki ezme ilişkileri, ezen kesime dahil olan işçileri nasıl etkiliyor? Tabii ki bu işçiler kendilerini ezilen kesim karşısında "üstün" hissediyorlar. Ancak bu durumdan gerçek bir çıkarları var mı? Irkçılığın çok yoğun olarak yaşandığı ABD'nin güney eyaletlerinde beyaz işçiler siyah işçilere kıyasla daha iyi ücret aldıkları, daha iyi konutlarda yaşadıkları vs için siyahların ezilmesinden çıkar sağladıklarını düşünebilirler. Ne var ki kuzey eyaletlerindeki beyaz işçilerin yaşam standartları onlardan çok daha iyidir. Hatta kuzey eyaletlerinde yaşayan siyah işçiler, güney eyaletlerinde yaşayan beyaz işçilerden daha fazla ücret alırlar.
...
Güneydoğu'da süren savaşı destekleyen Türk işçileri devleti desteklerken kendi çıkarlarını koruduklarını düşünmekteler. "Vatanseverlik", "milliyetçilik" gibi duygularla hareket ederek Kürt hareketinin ezilmesini isteyen bu işçilerin savaştan somut bir çıkarları yoktur. Aksine savaşa verdikleri bu destek nedeniyle ciddi zarar görmektedirler. Savaşa aktarılan her kuruş özelleştirmeler, işsizlik ve eğitim-sağlık hizmetlerinin azaltılması olarak işçi sınıfına fatura edilmektedir.

Kadınların ezilmesinden erkeklerin çıkarı var mı?
Aynı ilişki erkek ve kadın işçiler arasında da geçerlidir. Erkek işçiler kadın işçilere göre daha iyi ücret alırlar. Böylece görünüşte erkek işçilerin kadınların ezilmesinden çıkarı vardır. Ne var ki bu çok yüzeysel bir yaklaşımdır. Erkek işçiler arasında şu tarzda konuşmaların geçtiğini duydunuz mu hiç:
"Sana harika haberlerim var! Eşimin aldığı ücret dilenciye sadaka diye bile verilmez. Çocuk yuvası ateş pahası. Özelleştirmelerden dolayı her an işten atılma korkusu içinde yaşıyor. Diğer hemcinslerimiz onu sürekli taciz edi-yorlar. Yeniden hamile kaldı ve bizim kürtaj yaptıracak paramız bile yok. Harika değil mi?"
Erkek işçiler arasında bu tür konuşmalar geçtiğini duysaydık kadınların ezilmesinden erkeklerin çıkarı olduğunu söyleyebilirdik.

Hepimiz aynı trendeyiz
Hepimiz kapitalizmin pis treninde yolculuk ediyoruz. Beyaz bir erkek olarak benim yerim cam kenarı. Kadın, Kürt veya siyah yolcu camdan uzakta, benden daha kötü koşullarda oturuyorlar. Ancak asıl problem trenin kendisi. Hepimiz bu trenin pisliğine katlanmak zorunda bırakılıyoruz. Treni istediği gibi kullanan patronlar üzerinde hiçbir kontrolümüz yok.
İşçi sınıfının en fazla ezilen kesimleri her zaman kapitalizmin en korkunç yönlerini yansıtırlar. Troçki, bu düzenin neden değişmesi gerektiği ve yeni bir topluma neden ihtiyaç duyulduğunu kavramak isteyenlerin dünyaya bir kadının gözüyle bakmalarının yeterli olacağını yazmıştı. ... Ezilen bir ulusu ve mücadelesini anlamak için Kürtlerin gözüyle Türkiye'ye bakmamız yeterlidir.

Böl-yönet taktiğine karşı birliği nasıl sağlarız?
Egemen sınıfın bölücü politikalarının bu kadar egemen olduğu bir dünyada işçi sınıfının birliğinin nasıl sağlana-bileceği sorusunun yanıtını bulmamız gerekiyor. Siyah ve beyaz işçiler arasında birlik için beyaz işçiler siyahların ezilmesine çok kararlı bir şekilde karşı çıkmak zorundadır. Kadın ve erkek işçiler arasındaki birliği sağlamak için erkek işçiler kadınların ezilmesine çok kararlı bir şekilde karşı çıkmak zorundadır. Erkek işçi ezenlerin bir parçası olmadığını, cinsiyetçi olmadığını kadın işçilere kanıtlamak zorundadır. Aynı şekilde Türk işçileri Kürtlerin ezilmesine ve savaşa karşı daha kararlı durmalıdır. Kürt ve Türk işçilerin birliğini sağlayabilmek için Türk işçileri şoven olmadıklarını ispatlamak zorundadırlar. Lenin 1902'de bunu şu şekilde ifade eder:

"İşçiler daha yüksek ücret için greve çıkarlarsa sendikacılık yapıyorlardır. Yahudilerin dövülmesine karşı greve çıktıklarında ise gerçek sosyalisttirler."

Siyah-beyaz, Türk-Kürt işçilerin birlikte gerçekleştirdikleri grev, ırkçılığın-şovenizmin altını oyar. Grev, egemen sınıfın bölmeye çalıştığı ke-simler arasındaki dayanışmayı güçlendirir. Bu nedenle grevin etkisi greve neden olan konunun sınırlarını aşar. İşçilerin bilincinde meydana gelen değişimler grevin en önemli kazanımlarıdır.
Ama bu dayanışma ırkçılık ya da savaş karşıtı bir gösteride de başlayabilir. Bu gösteride yakalanan dayanışma havası gelecekteki ekonomik mücadelelere de yansır.
...

Genç, siyah, kadın ve lezbiyen
Kısa bir süre önce Londra'da yaptığım bir toplantıda, "devrimci durum geldiğinde Londra İşçi Konseyi Başkanı 26 yaşında, siyah bir lezbiyen kadın olacaktır" demiştim. Bu karakteri özellikle seçtim. Çünkü bu özelliklerin her biri kapitalizmin tabularını yıkıyor. Bu tabulara göre genç kötüdür, siyah kötüdür, kadın kötüdür, lezbiyen kötüdür. Bugün en çok ezilenlerin profilini çıkarmak isteseydik, bu nitelikler öne çıkardı. Toplantıdan sonra genç ve siyah bir kadın yanıma gelip, "O benim. Gördüğünüz gibi siyahım, yaşım 26 ve lezbiyenim" dedi. Ben de ona, "üzgünüm kardeşim, fırsatı kaçırdın. Devrim 10 yıl sonra olacak ve sen o zaman yaşlanmış olacaksın!" dedim. Tabii ki bu söylediklerim dogmatik bir şekilde algılanmamalı. Londra İşçi Konseyi Başkanı 15 çocuklu 70 yaşında İrlandalı bir büyükbaba da olabilir!

Ezilenlerin kürsüsü olmalıyız
Bir devrimci ezilen kesimler üzerindeki her türlü baskıya aşırı düzeyde karşı çıkmak zorundadır. Beyaz bir devrimci ırkçılığa bir siyah devrimciden daha aşırı bir şekilde karşı çıkmalıdır. Hıristiyanlıktan gelen bir devrimci Yahudi düşmanlığına bir Yahudi'den daha kararlı bir şekilde karşı çıkmalıdır. Türk kökenli bir devrimci Kürtlerin ezilmesine Kürt devrimcilerden daha kararlı bir şekilde karşı çıkmalıdır. Erkek devrimciler kadınların aşağılanması ve taciz edilmesine hiçbir şekilde tahammül etmemeli, bu konuda kadın devrimcilerden daha kararlı tutum almalıdırlar. Partimiz ezilenlerin kürsüsü olmak zorundadır.


sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane