Güncelleme:
25.12.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Şimdi ne yapmalı?

Alternatif Yaratmak Mümkün

Sertuğ Çiçek

Türkiye'de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl olarak çözülmesini sağlayabileceğimiz yeni bir sürecin başındayız. Bu konuda ne AKP hükümeti, ne CHP, ne "1000 operasyon" yaptık diyen Susurluk devletinin simgesi olan Mehmet Ağar'ın DYP'sine güvenemeyeceğimiz ortada. Kürt sorununun, bölge halklarının barış içinde yaşayabileceği biçimde çözümünü emperyalistler de sağlayamaz. Emperyalistler halkların kardeşliğinden korkarlar ve onları düşman kamplara bölmek isterler. Bu nedenle ABD ya da AB'den gelen "çözüm" paketleri halkların barış içinde dostça ve eşit koşullarda yaşamasına hizmet etmez.
Kürt sorunu, Türkiye'deki bir çok sorunun; emekten, barıştan ve demokrasiden yana çözümü önünde duran en önemli engeldir. Aynı zamanda Ortadoğu'da kalıcı bir barış ve demokrasi yolunda da ciddi bir sorundur. Bu durumun sorumlusu ne Kürt halkıdır, ne de onun Türkiye'deki temsilcisi DTP ve Kürt hareketidir. Sorunu yaratan başta Türk Devleti olmak üzere bölge devletleri ve emperyalist ülkelerin onlarca yıldır uyguladığı inkar ve baskı politikalarıdır.
Bu nedenle sorunun çözümünde esas görev bölgedeki emekten, barıştan ve demokrasiden yana olan güçlere düşmektedir. Türkiye'deki Kürt hareketi, bir kez daha bu yönde adım atmamız için ateşkes ilanıyla bizlere alan açmaktadır. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
Barışın sağlanabilmesi, demokratikleşme yolunda adım atılması, emekçilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ABD'nin savaşlarının dışında kalınabilmesi aynı zincirin halkalarıdır. Türkiye solu ve özellikle sosyalist solu bu gerçekliğin üzerinden hareket ederek güçlü bir adım atmak zorundadır.
Solun ve sol değerlerin yeniden saygınlık kazanması için, öncelikle CHP'den usanıp sandığa bile gitmeye gerek görmeyen ve Türk solundan umudu kesen Kürt kesimlerde çözümün solda olduğu fikir ve hissini güçlendirmeliyiz. Bu nedenle basit, anlaşılır, net, kararlı ve görünür bir odak yaratmalıyız. Net talepler etrafında şekillenebilecek böylesi bir odağın Venezüella'dan İngiltere'ye, Tayland'dan Almanya'ya kadar başarılı örnekleri bize ilham vermelidir.
Bu örneklerin en belirgin ortak yanı, kamuoyu desteğinin sokakta, işyerinde, mahallede hayata müdahale etme çabası içinde yaratılmasıdır. Sokak mücadelesinin sandığa yansıtıldığı bu deneyimlerde elde edilen sandık başarıları da sokak mücadelesine yeni bir ivme katmak için kullanılmaktadır.
Türkiye'deki sol muhalefetin de ihtiyacı budur. Sol ve emek güçlerinin yeniden güven kazanması için böylesi bir odağa şiddetle ihtiyaç vardır. Ancak 2-3 aylık yada bir eylemlik geçici-bürokratik işbirlikleri bu ihtiyacı karşılayamaz. Türkiye'de de daha uzun vadeli ve sokakta ortak çalışma yapabilen işbirliklerine ihtiyaç vardır. Emek örgütlerinin bir kısmı ve sol siyasal yapıların çoğunluğu bu ihtiyacı tespit etmekte ancak somut adım atılamamaktadır.
Ateşkes ortamı ve 2007 genel seçimleri bize yeni ve büyük bir fırsat daha sunuyor. Şimdiden böylesi bir odak yaratmayı hedeflemeli, sokaktan sandığa doğru ortak bir kampanya için bütün gücümüzle çalışmalıyız. Seçimlerde elde edilecek sonuç üzerinden de bu odağı sokakta inşa etme kararlılığımızı sürdürmeliyiz.
Bu tür bir çalışmanın başarılı olabilmesi için hedef ve talepler çok net olmalıdır. Ne talep edildiği konusunda ortak bir zemin yaratmak, sonra da bu talep ve hedefleri en geniş kesimlere ulaştırmak için sokakta da ortak davranmak gerekiyor. Bu zeminin temeli ise emek, barış ve demokrasidir.
KESK, DİSK, TMMOB, TTB gibi emek örgütlerinin, ÖDP, EMEP, SDP, TKP gibi partiler ve diğer sosyalist sol çevrelerin Kürt hareketini de yanlarına alarak böyle bir odak yaratması hem mümkün hem de gereklidir. Türkiye'de hızla görünür bir alternatif haline gelebilecek böylesi bir odak sadece küskün solcuları harekete geçirmekle kalmayacak, islami kesimden milyonlarca kişinin kafasında da soru işaretleri oluşmasının, bu kesimleri de yeniden mücadeleye kazanmamızın kapılarını aralayacaktır.
Şimdi kolları sıvamanın zamanıdır.

Nerede ortaklaşmalı?

1. Emek
Her türlü sorun karşısında emek- sermaye ekseni temel alınmalıdır. Emekçileri bölen laik-dindar, Kürt-Türk, kadın-erkek, işçi-memur, Alevi-Sunni, eşcinsel-heteroseksüel, müslim-gayrimüslim gibi ayrımlara en ufak bir taviz verilmemeli. Emek cephesi toplumun büyük çoğunluğunu birleştirme özelliğine sahiptir.
Kürt sorununun çözümü de Türkiye'deki milliyetçi-ulusalcı fikirlerin etkisinin azaltılmasından, milliyetçi-ulusalcı cephenin zayıflatılarak emek cephesinin güçlendirilmesinden geçmektedir.
ABD'nin Ortadoğu'daki emperyalist müdahalelerine Türkiye'nin bulaşmasını engelleyecek güç yurtsever-ulusal vb cepheleri değil savaştan emekçilerin ve ezilenlerin zarar göreceğinin altını çizecek emek cephesi olacaktır.
Emekten yana olmak, öncelikle ve temel olarak neo-liberal ekonomi politikalarına net bir karşı çıkışı zorunlu kılar. Kamu hizmetlerinin özelleşti-rilmesi ve/veya ticarileştirilmesine karşı çıkmak, bütçeden silah ve faiz için ayrılan payın radikal biçimde azaltılarak eğitim, sağlık ve altyapı alanlarına kaydırılmasını talep etmek, uluslar arası sermayenin ülkeye giriş çıkışının denetlenerek emekçilerin yarattıkları kaynakların ulusal yada uluslar arası sermayeye aktarılması engellenmek zorundayız. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü karşısında açık bir tutum sergilenmelidir. Venezüella'da yaşananlar böylesi bir karşı çıkışın hayal olmadığının ipuçlarını vermektedir. Ayrıca Malezya gibi bazı ülkelerin daha yumuşak da olsa benzer bir program uygulayarak başarılı adımlar atabildiğini 1990'larda ve 2000'lerin başlarında gördük.
Emekçiler kendi sorunları etrafında, kendi çıkarları için ne kadar birleşirse, yöneticilerin derinleştirmeye çalıştığı laik-dindar, Türk-Kürt gibi bölünmelerin etkisi o denli zayıflar. İhti-yacımız olan budur.
2. Barış
Barışın sağlanabilmesi adalet ve eşitliğin sağlanmasına bağlıdır. Türkiye devletinin sorunun siyasi yollardan barış içinde çözümü için adım atmasını talep etmeli, savaşın hem Türk hem de Kürt halkına acı ve yoksulluk getirmekte olduğunu anlatmalıyız.
Başta Kürtler olmak üzere Türkiye'de yaşayan halklar ve azınlıkların temel insan hakları ve özgürlüklerine Türkler kadar sahip olması gerektiğini açık yüreklilikle ifade etmeli, bu eşitlik sağlanmadan özgürlük ve barıştan bahsedenlerin savaşı sürdürmek isteyenler olduğunu ilan etmeliyiz.
Ortadoğu ve dünyada barışın sağlanması için de öncelikli olarak ABD, İngiltere, İsrail ve Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelerdeki ve sınırlardaki askerlerin geri çekilmesi talep edilmelidir.
Bu askeri güçlerin barışa değil savaşa hizmet ettiği, barış için öncelikle işgallere ve tehditlere son verilmesi gerektiğini anlatmalıyız.
3. Demokrasi
Devlete karşı demokratik hak ve özgürlüklerin savunusu böylesi bir odağın ortak temelini oluşturmalıdır. Demokratik haklar, -burjuva demokrasisi bile olsa, kırıntı bile olsa- titizlikle savunulmalıdır. Devletin bireysel ve toplumsal yaşam alanlarında getirmeye çalıştığı her yeni sınırlamaya karşı ortak bir direniş hattı oluşturulmalıdır. Mevcut hakların kullanımı ve geliştirilmesinde en ufak kazanımlar bile küçümsenmemelidir.
Bu amaçla özellikle Kürt sorunu konusunda ve islami hareket konusunda devletin reflekslerine de net yanıt verilmelidir. Türban konusunda özgürlükçülüğün liderliğini yeniden sola kazandıracak net bir tutum alınmalıdır. Devletin yasağına karşı, "giyimime, düşünceme karışma, eğitime daha fazla kaynak aktar" şeklinde bir hat örülmelidir. Generaller başta olmak üzere YÖK, Danıştay, Yargıtay vb atanmış bürokratların seçilmişler -belediye başkanları, milletvekilleri, başbakan, TBMM başkanı vb- üzerinde kılıç sallamasına karşı demokrasi savunulmalıdır. Solu toplum gözünde devlet savunucusu haline getiren CHP yaklaşımından radikal olarak sıyrılarak devletin en temel kesimlerini oluşturan generaller, rektörler, yüksek yargı organı mensuplarıyla yan yana gelmekten titizlikle kaçınmalıyız.

AKP’ye güvenilmez

Türkiye solu ve Kürtler arasındaki eğilimlerden bir tanesi de AB sürecinin ve AKP iktidarının Kürt sorununun çözümünde olumlu adımlar atılmasında önemli katkılarda bulunacağıdır.
Oysa büyük sermaye, ordu ve kendi tabanı arasında sıkışan AKP hükümeti her tartışmalı konuda sonuç olarak ordu ve sermayenin emirlerine itaat etmektedir.
ABD yöneticileri ile yakın ilişki kurup uluslar arası sermayenin neo-liberal programını uygulayarak kendi seçmeninin bazı taleplerini yerine getirebileceği hesabı yapan AKP hükümetinin bu alandaki tek ‘başarılı’ icraatı kamu kurumlarında kadrolaşmadır.
Kürt sorununun varlığını tanıdığını söyleyen Başbakan, generallerin azarlaması sonrası hızla geri adım atarak bu konuda sertleşmiş, MHP'ye oy kaptırmama amacıyla Kürt sorununda daha milliyetçi-devletçi söylemlerle sarılmaktan geri durmamıştır.
Tüm bu gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki Kürt sorununun çözümünde AKP'ye güvenerek, onun peşine takılarak hiçbir adım atılamaz.

Ateşkese kurşun sıkılmasın

PKK'nin ilan ettiği ateşkesi sevinçle karşılıyoruz.
Çatışmalar nedeniyle ölümlerin duracak olması ateşkes kararını desteklemek için yeterlidir. Ateşkes kararı, oğlu, eşi, abisi, kardeşi, yeğeni, kuzeni, yakını çatışma hattında olan milyonlarca kişi için biraz olsun rahatlama yaratmıştır.
Ateşkesin yaratacağı ortam, Kürt sorununun daha rahat tartışılmasını sağlayarak siyasi ve barışçıl çözüm olanaklarını arttırıyor, Türkiye'deki demokrasi ve barış yandaşları için önemli bir fırsat yaratıyor. Kürt sorununun, iki halkın eşit haklara sahip olabileceği koşullar yaratılarak demokratik bir şekilde çözülebileceğini düşünenler ateşkese sahip çıkmalıdır.
Ne yazık ki yıllardır inkar ve imha politikalarında ısrar eden, son dönemlerde ülkücü çetelerin sırtını sıvazlayarak linçlerin önünü açan, provokasyonlarla Türk ve Kürt halklarını karşı karşıya getirmeye çalışan Türkiye egemenleri ateşkese kurşun sıkılmasını istiyorlar.
Yöneticilerin ve özellikle de generallerin ateşkese sırtını dönmesine izin vermeyelim. Her askeri operasyon ve sıkılan her kurşun, barış ve demokrasiden yana olan herkese yönelik bir saldırıdır. Savaş çığlıkları atanların sadece Kürt hareketine karşı savaşmadığını aynı zamanda Türkiyeli bütün yoksul ve emekçileri vurduğunu görmek ve göstermek her barışsever ve demokratın görevidir. Savaşın gerçek sorumlusunun ateşkese rağmen siyasi çözüm için adım atmayanlar olduğunu bütün topluma anlatmalıyız.
Yöneticilerin bu denli öfkeli ve retçi çıkışlarda bulunmaları ise bu kararın yöneticileri nasıl sıkıştırdığını gösteri-yor.
Türkiye egemenleri hem içeride hem de dışarıda bu kadar sıkışmışken, onları demokratik ve barıştan yana adımlar atmaya zorlamamız kolaylaşıyor. Bu fırsatın değerlendirilememesi Türkiye'deki Kürtleri daha fazla AB'ci, ABD'ci-Barzanici çözümlere yönlendirir. (Saddam'ın zulmünden kurtulmak için ABD işgalini destekleyen Barzaniciliğin Irak Kürtleri için hayırlı olmayacağı daha şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır.) Böylesi bir eğilimin güçlenmesi ise zaten Türk egemenlerinin provoke etmeye çalıştığı Türk-Kürt çatışmasına dönüşecek türde ciddi bir halklar boğazlaşmasına yol açabilecek koşulları oluşturur.
"Vatan sağ olsun diyemiyorum" diyen şehit yakınlarının arttığı ve bu tür tepkilerin büyük medyada yer bulmaya başladığı bir dönemde alınan bu ateşkes kararını barış ve demokrasi mücadelemiz için bir kaldıraç olarak kullanmalıyız. Ateşkese kurşun sıkılmasına karşı durmalı, Kürt sorununun siyasi platformlarda çözümü için DTP başta olmak üzere Kürt hareketinin muhattap alınmasını talep etmeliyiz.

 

Acil Demokrasi!

Çiğdem Özbaş PKK'nin ateşkes ilanı, bunun anlamı ve sonuçları üzerine DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş ile görüştü.

Bilindiği gibi bu ateşkes PKK'nin ilan ettiği beşinci ateşkes oluyor. Ancak bazı nedenlerle bugüne kadar ilan edilenlerden farklı olduğunu düşünüyoruz.
Birincisi; Kürt sorunu her zamankin-den daha fazla bölgesel ve uluslar arası bir sorun haline gelmiştir. İkincisi; Kürt sorununun çözülememesi nedeniyle başlayıp devam ettiğini düşündüğümüz çatışmalı süreç, bize göre başta egemen siyasal yapı olmak üzere Türkiye'yi bir bütün olarak oldukça zorlamıştır. Üçüncü olarak da; geldiğimiz aşamada Kürt sorunu demokratik ve siyasal bir çözüm olgunluğuna ulaşmıştır. Bu temel nedenlere bağlı başka birçok nedeni de bulunan son ateşkes kararını Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü için son derece önemli fırsat ve şans aralığı olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz.
Sıra demokratik kamuoyunda
Bu noktada sıranın bir bütün olarak Türk siyasal karar alıcılarına ve en solundan en liberal kesimlerine kadar demokratik kamuoyuna geldiğine inanı-yoruz. Bizce Kürt hareketi çok önemli bir adım atmıştır. Bu adımın daha önceki ateşkesler gibi yok sayılması veya görmezden gelinmesi yine bir bütün olarak Türk siyasal karar alıcıları ile biraz önce belirttiğim çevreler açısından telafisi imkansız sonuçlara yol açabilecektir. Biraz iddialı bir cümle kurduğumun farkındayım, ancak özellikle son dönemde görülen ve artış eğilimi gösteren linç olaylarının bir bütün olarak Kürt cephesinde çok hissedilmese de derin bir infial yarattığını belirtmek isti-yorum. Dışarıdan çok iyi anlaşılmamakla birlikte bizim bütün boyutlarını birebir gördüğümüz bu ruh hali Türkiye'nin yakın geleceği açısından büyük bir risk taşımaktadır. Herkes ve her kesimin bu tehlikeyi iyi analiz etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bütün bu nedenlere bağlı olarak iki temel konuda özgür bir tartışma ortamı yaratılarak savaşın sonuçlarının tümüyle ortadan kaldırılması ve acil demokratik reformlarının bir an önce hayata geçi-rilmesi üzerinde herkes görüş açıklamalı-dır.
Son ateşkes kararının bu çalışmalara büyük bir fırsat sunduğu kanısındayız. Burada bir ayrım yapmadan Türkiyeli sol güçlere, özellikle de sosyalist sola büyük bir görev ve sorumluluk düştüğü kanısındayız. Her şeyden önce sayısı 15-20 milyon ile ifade edilen bir halkın tarihsel ve güncel özgürlük problemine bir çözüm bulunması gerektiği konusunda başta Türk emekçileri olmak üzere bütün Türk kamuoyunu, geliştirilen manipülasyon ve dezenformasyondan kurtarmaları gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Birleşik bir hat şart
Bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmaları asla küçümsemiyor, büyük değer biçiyoruz. Ancak nedeni ne olursa olsun devam eden çatışmalı sürecin bu kesimden arkadaşlarımızın işini zorlaştır-dığının da farkındayız. Ateşkes kararı bu nedenle bu kategorideki arkadaşlarımız için ayrı bir önem taşımaktadır. Yine buna bağlı olarak bugüne kadar birbirinden bağımsız olarak gözlemlediğimiz barış ve diyalog çabalarının barış girişimlerinin bu yeni ateşkes kararı ile birlikte daha güçlü ve birleşik bir hat üzerinden yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. İçtenliğine ve kararlılığına inanmamıza rağmen ayrı ayrı yürüyen çalışmaların ciddi bir sonuç veremeyeceğinin bilinmesi gerektiğine inanıyoruz. Eğer Türkiye temel demokratik meselelerini çözmüş, bütün halkların kendi kimlikleriyle özgürce yaşayacakları bir ülke olacak ise bu en fazla sosyalist sol çerçevesinde değerlendirdiğimiz parti ve gruplar sayesinde olacaktır. Bu çevrelerin çok ciddi bir tarihsel miras üzerinde şekillendiklerini de biliyoruz ve bu mirasın geleceği fazlasıyla hak ettiğini belirtmek istiyoruz. Bu misyon layıkıyla yerine getiril-mez ve bu ateşkes kararı da geçmiş süreçlerin tekrarı olarak yaşanırsa en başta bu arkadaşlarımızın ütopyası zarar görmüş olacaktır. Çünkü Türkiye hiçbirimizin arzu etmediği, ama korkarım ki hiç birimizin de kontrol edemeyeceği, kazananı ve kaybedeni olma-yacak son derece tehlikeli bir halklar boğazlaşmasına sahne olabilir. Bunun uluslar arası ve bölgesel şartlarının fazlasıyla mevcut olduğunu görüyoruz.
İrlanda ve BASK sorunu ile örtüşmüyor
Ateşkes kararı ile birlikte en başta Kürt halkının ve demokratik kamuoyunun kimi haklı beklenti ve talepler içerisine girdiğine belirtmekte yarar var. Henüz yeni olması nedeniyle ateşkes kararının bundan sonraki sürecine ilişkin bir takvim belirtmek bugünden bakıldığında zor görünüyor. Hangi adım ve açılımların ne zaman gerçekleşmesi gerektiğine ilişkin bir ajanda sunmak bu nedenle gerçekçi değil; zira Kürt sorunu ağır ve karmaşık bir sorun. Çok kısa süreli bir beklenti süreci içinde olmadığımızı ifade etmekte yarar var. Özgünlükleri olmakla birlikte benzer yanları da olan kimi sorunların başka ülkelerdeki çözümü, örneğin Britanya'da İrlanda, İspanya Bask bölgesi gibi örnekleri birebir ele alıp bunlardan sonuç çıkarmak da Türkiye gerçeği ile esas itibariyle örtüşmüyor.
Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye'nin içinde bulunduğu irtica ve cumhurbaşkanlığı tartışmaları ve seçim atmosferi de düşünülerek bugünden yarına olmasa da bazı taleplerin karşılanması gerektiğine inanıyoruz.
Kalıcı barış koşulları sağlanmalı
Bu taleplerin kısaca yukarıda da belirttiğimiz gibi iki ana başlık altında sıralıyoruz. Bunlardan birincisi savaşın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına yönelik taleplerdir, ki bunları operasyonların bir an önce durması, koruculuğun lağvedilmesi, köye dönüşün bütün yönleriyle ele alınıp gerçekleştirilmesinin sağlanması ve en önemlisi de genel siyasi bir affın çıkarılması olarak özetleyebiliriz. Acil demokratikleşme olarak belirtmeye çalıştığımız ikinci başlık altında Kürt kimliğinin bütün yönleriyle tanınması ve anayasal güvenceye kavuşturulması ve buradan hareketle başta anadilde eğitim olmak üzere sadece öğretim değil; Kürt dilinin sadece bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde değil, aynı zamanda kamusal alanda kullanılmasının sağlanması gerekir. Seçim yasalarındaki değişikliklerle Kürtlerin siyasal temsiline olanak sağlanması öncelikli konular olarak belirtilebilir. Sonuç olarak şunu vurgulamak gerekir: Kürt sorunu Türkiye'nin coğrafi birliği içinde demokratik siyasal bir çözüme kavuşmadıkça ateşkesin kalıcı bir barışa evrilmesi mümkün olmayacaktır.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane