|
Şimdi ne yapmalı?
Alternatif Yaratmak Mümkün
Sertuğ Çiçek
Türkiye'de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl olarak
çözülmesini sağlayabileceğimiz yeni bir sürecin başındayız. Bu konuda
ne AKP hükümeti, ne CHP, ne "1000 operasyon" yaptık diyen Susurluk
devletinin simgesi olan Mehmet Ağar'ın DYP'sine güvenemeyeceğimiz ortada.
Kürt sorununun, bölge halklarının barış içinde yaşayabileceği biçimde
çözümünü emperyalistler de sağlayamaz. Emperyalistler halkların kardeşliğinden
korkarlar ve onları düşman kamplara bölmek isterler. Bu nedenle ABD ya
da AB'den gelen "çözüm" paketleri halkların barış içinde dostça
ve eşit koşullarda yaşamasına hizmet etmez.
Kürt sorunu, Türkiye'deki bir çok sorunun; emekten, barıştan ve demokrasiden
yana çözümü önünde duran en önemli engeldir. Aynı zamanda Ortadoğu'da
kalıcı bir barış ve demokrasi yolunda da ciddi bir sorundur. Bu durumun
sorumlusu ne Kürt halkıdır, ne de onun Türkiye'deki temsilcisi DTP ve
Kürt hareketidir. Sorunu yaratan başta Türk Devleti olmak üzere bölge
devletleri ve emperyalist ülkelerin onlarca yıldır uyguladığı inkar ve
baskı politikalarıdır.
Bu nedenle sorunun çözümünde esas görev bölgedeki emekten, barıştan ve
demokrasiden yana olan güçlere düşmektedir. Türkiye'deki Kürt hareketi,
bir kez daha bu yönde adım atmamız için ateşkes ilanıyla bizlere alan
açmaktadır. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
Barışın sağlanabilmesi, demokratikleşme yolunda adım atılması, emekçilerin
yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ABD'nin savaşlarının dışında kalınabilmesi
aynı zincirin halkalarıdır. Türkiye solu ve özellikle sosyalist solu bu
gerçekliğin üzerinden hareket ederek güçlü bir adım atmak zorundadır.
Solun ve sol değerlerin yeniden saygınlık kazanması için, öncelikle CHP'den
usanıp sandığa bile gitmeye gerek görmeyen ve Türk solundan umudu kesen
Kürt kesimlerde çözümün solda olduğu fikir ve hissini güçlendirmeliyiz.
Bu nedenle basit, anlaşılır, net, kararlı ve görünür bir odak yaratmalıyız.
Net talepler etrafında şekillenebilecek böylesi bir odağın Venezüella'dan
İngiltere'ye, Tayland'dan Almanya'ya kadar başarılı örnekleri bize ilham
vermelidir.
Bu örneklerin en belirgin ortak yanı, kamuoyu desteğinin sokakta, işyerinde,
mahallede hayata müdahale etme çabası içinde yaratılmasıdır. Sokak mücadelesinin
sandığa yansıtıldığı bu deneyimlerde elde edilen sandık başarıları da
sokak mücadelesine yeni bir ivme katmak için kullanılmaktadır.
Türkiye'deki sol muhalefetin de ihtiyacı budur. Sol ve emek güçlerinin
yeniden güven kazanması için böylesi bir odağa şiddetle ihtiyaç vardır.
Ancak 2-3 aylık yada bir eylemlik geçici-bürokratik işbirlikleri bu ihtiyacı
karşılayamaz. Türkiye'de de daha uzun vadeli ve sokakta ortak çalışma
yapabilen işbirliklerine ihtiyaç vardır. Emek örgütlerinin bir kısmı ve
sol siyasal yapıların çoğunluğu bu ihtiyacı tespit etmekte ancak somut
adım atılamamaktadır.
Ateşkes ortamı ve 2007 genel seçimleri bize yeni ve büyük bir fırsat daha
sunuyor. Şimdiden böylesi bir odak yaratmayı hedeflemeli, sokaktan sandığa
doğru ortak bir kampanya için bütün gücümüzle çalışmalıyız. Seçimlerde
elde edilecek sonuç üzerinden de bu odağı sokakta inşa etme kararlılığımızı
sürdürmeliyiz.
Bu tür bir çalışmanın başarılı olabilmesi için hedef ve talepler çok net
olmalıdır. Ne talep edildiği konusunda ortak bir zemin yaratmak, sonra
da bu talep ve hedefleri en geniş kesimlere ulaştırmak için sokakta da
ortak davranmak gerekiyor. Bu zeminin temeli ise emek, barış ve demokrasidir.
KESK, DİSK, TMMOB, TTB gibi emek örgütlerinin, ÖDP, EMEP, SDP, TKP gibi
partiler ve diğer sosyalist sol çevrelerin Kürt hareketini de yanlarına
alarak böyle bir odak yaratması hem mümkün hem de gereklidir. Türkiye'de
hızla görünür bir alternatif haline gelebilecek böylesi bir odak sadece
küskün solcuları harekete geçirmekle kalmayacak, islami kesimden milyonlarca
kişinin kafasında da soru işaretleri oluşmasının, bu kesimleri de yeniden
mücadeleye kazanmamızın kapılarını aralayacaktır.
Şimdi kolları sıvamanın zamanıdır.
Nerede ortaklaşmalı?
1. Emek
Her türlü sorun karşısında emek- sermaye ekseni temel alınmalıdır. Emekçileri
bölen laik-dindar, Kürt-Türk, kadın-erkek, işçi-memur, Alevi-Sunni, eşcinsel-heteroseksüel,
müslim-gayrimüslim gibi ayrımlara en ufak bir taviz verilmemeli. Emek
cephesi toplumun büyük çoğunluğunu birleştirme özelliğine sahiptir.
Kürt sorununun çözümü de Türkiye'deki milliyetçi-ulusalcı fikirlerin etkisinin
azaltılmasından, milliyetçi-ulusalcı cephenin zayıflatılarak emek cephesinin
güçlendirilmesinden geçmektedir.
ABD'nin Ortadoğu'daki emperyalist müdahalelerine Türkiye'nin bulaşmasını
engelleyecek güç yurtsever-ulusal vb cepheleri değil savaştan emekçilerin
ve ezilenlerin zarar göreceğinin altını çizecek emek cephesi olacaktır.
Emekten yana olmak, öncelikle ve temel olarak neo-liberal ekonomi politikalarına
net bir karşı çıkışı zorunlu kılar. Kamu hizmetlerinin özelleşti-rilmesi
ve/veya ticarileştirilmesine karşı çıkmak, bütçeden silah ve faiz için
ayrılan payın radikal biçimde azaltılarak eğitim, sağlık ve altyapı alanlarına
kaydırılmasını talep etmek, uluslar arası sermayenin ülkeye giriş çıkışının
denetlenerek emekçilerin yarattıkları kaynakların ulusal yada uluslar
arası sermayeye aktarılması engellenmek zorundayız. IMF, Dünya Bankası
ve Dünya Ticaret Örgütü karşısında açık bir tutum sergilenmelidir. Venezüella'da
yaşananlar böylesi bir karşı çıkışın hayal olmadığının ipuçlarını vermektedir.
Ayrıca Malezya gibi bazı ülkelerin daha yumuşak da olsa benzer bir program
uygulayarak başarılı adımlar atabildiğini 1990'larda ve 2000'lerin başlarında
gördük.
Emekçiler kendi sorunları etrafında, kendi çıkarları için ne kadar birleşirse,
yöneticilerin derinleştirmeye çalıştığı laik-dindar, Türk-Kürt gibi bölünmelerin
etkisi o denli zayıflar. İhti-yacımız olan budur.
2. Barış
Barışın sağlanabilmesi adalet ve eşitliğin sağlanmasına bağlıdır. Türkiye
devletinin sorunun siyasi yollardan barış içinde çözümü için adım atmasını
talep etmeli, savaşın hem Türk hem de Kürt halkına acı ve yoksulluk getirmekte
olduğunu anlatmalıyız.
Başta Kürtler olmak üzere Türkiye'de yaşayan halklar ve azınlıkların temel
insan hakları ve özgürlüklerine Türkler kadar sahip olması gerektiğini
açık yüreklilikle ifade etmeli, bu eşitlik sağlanmadan özgürlük ve barıştan
bahsedenlerin savaşı sürdürmek isteyenler olduğunu ilan etmeliyiz.
Ortadoğu ve dünyada barışın sağlanması için de öncelikli olarak ABD, İngiltere,
İsrail ve Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelerdeki ve sınırlardaki
askerlerin geri çekilmesi talep edilmelidir.
Bu askeri güçlerin barışa değil savaşa hizmet ettiği, barış için öncelikle
işgallere ve tehditlere son verilmesi gerektiğini anlatmalıyız.
3. Demokrasi
Devlete karşı demokratik hak ve özgürlüklerin savunusu böylesi bir odağın
ortak temelini oluşturmalıdır. Demokratik haklar, -burjuva demokrasisi
bile olsa, kırıntı bile olsa- titizlikle savunulmalıdır. Devletin bireysel
ve toplumsal yaşam alanlarında getirmeye çalıştığı her yeni sınırlamaya
karşı ortak bir direniş hattı oluşturulmalıdır. Mevcut hakların kullanımı
ve geliştirilmesinde en ufak kazanımlar bile küçümsenmemelidir.
Bu amaçla özellikle Kürt sorunu konusunda ve islami hareket konusunda
devletin reflekslerine de net yanıt verilmelidir. Türban konusunda özgürlükçülüğün
liderliğini yeniden sola kazandıracak net bir tutum alınmalıdır. Devletin
yasağına karşı, "giyimime, düşünceme karışma, eğitime daha fazla
kaynak aktar" şeklinde bir hat örülmelidir. Generaller başta olmak
üzere YÖK, Danıştay, Yargıtay vb atanmış bürokratların seçilmişler -belediye
başkanları, milletvekilleri, başbakan, TBMM başkanı vb- üzerinde kılıç
sallamasına karşı demokrasi savunulmalıdır. Solu toplum gözünde devlet
savunucusu haline getiren CHP yaklaşımından radikal olarak sıyrılarak
devletin en temel kesimlerini oluşturan generaller, rektörler, yüksek
yargı organı mensuplarıyla yan yana gelmekten titizlikle kaçınmalıyız.
AKP’ye güvenilmez
Türkiye solu ve Kürtler arasındaki eğilimlerden bir tanesi
de AB sürecinin ve AKP iktidarının Kürt sorununun çözümünde olumlu adımlar
atılmasında önemli katkılarda bulunacağıdır.
Oysa büyük sermaye, ordu ve kendi tabanı arasında sıkışan AKP hükümeti
her tartışmalı konuda sonuç olarak ordu ve sermayenin emirlerine itaat
etmektedir.
ABD yöneticileri ile yakın ilişki kurup uluslar arası sermayenin neo-liberal
programını uygulayarak kendi seçmeninin bazı taleplerini yerine getirebileceği
hesabı yapan AKP hükümetinin bu alandaki tek ‘başarılı’ icraatı kamu kurumlarında
kadrolaşmadır.
Kürt sorununun varlığını tanıdığını söyleyen Başbakan, generallerin azarlaması
sonrası hızla geri adım atarak bu konuda sertleşmiş, MHP'ye oy kaptırmama
amacıyla Kürt sorununda daha milliyetçi-devletçi söylemlerle sarılmaktan
geri durmamıştır.
Tüm bu gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki Kürt sorununun çözümünde
AKP'ye güvenerek, onun peşine takılarak hiçbir adım atılamaz.
Ateşkese kurşun sıkılmasın
PKK'nin ilan ettiği ateşkesi sevinçle karşılıyoruz.
Çatışmalar nedeniyle ölümlerin duracak olması ateşkes kararını desteklemek
için yeterlidir. Ateşkes kararı, oğlu, eşi, abisi, kardeşi, yeğeni, kuzeni,
yakını çatışma hattında olan milyonlarca kişi için biraz olsun rahatlama
yaratmıştır.
Ateşkesin yaratacağı ortam, Kürt sorununun daha rahat tartışılmasını sağlayarak
siyasi ve barışçıl çözüm olanaklarını arttırıyor, Türkiye'deki demokrasi
ve barış yandaşları için önemli bir fırsat yaratıyor. Kürt sorununun,
iki halkın eşit haklara sahip olabileceği koşullar yaratılarak demokratik
bir şekilde çözülebileceğini düşünenler ateşkese sahip çıkmalıdır.
Ne yazık ki yıllardır inkar ve imha politikalarında ısrar eden, son dönemlerde
ülkücü çetelerin sırtını sıvazlayarak linçlerin önünü açan, provokasyonlarla
Türk ve Kürt halklarını karşı karşıya getirmeye çalışan Türkiye egemenleri
ateşkese kurşun sıkılmasını istiyorlar.
Yöneticilerin ve özellikle de generallerin ateşkese sırtını dönmesine
izin vermeyelim. Her askeri operasyon ve sıkılan her kurşun, barış ve
demokrasiden yana olan herkese yönelik bir saldırıdır. Savaş çığlıkları
atanların sadece Kürt hareketine karşı savaşmadığını aynı zamanda Türkiyeli
bütün yoksul ve emekçileri vurduğunu görmek ve göstermek her barışsever
ve demokratın görevidir. Savaşın gerçek sorumlusunun ateşkese rağmen siyasi
çözüm için adım atmayanlar olduğunu bütün topluma anlatmalıyız.
Yöneticilerin bu denli öfkeli ve retçi çıkışlarda bulunmaları ise bu kararın
yöneticileri nasıl sıkıştırdığını gösteri-yor.
Türkiye egemenleri hem içeride hem de dışarıda bu kadar sıkışmışken, onları
demokratik ve barıştan yana adımlar atmaya zorlamamız kolaylaşıyor. Bu
fırsatın değerlendirilememesi Türkiye'deki Kürtleri daha fazla AB'ci,
ABD'ci-Barzanici çözümlere yönlendirir. (Saddam'ın zulmünden kurtulmak
için ABD işgalini destekleyen Barzaniciliğin Irak Kürtleri için hayırlı
olmayacağı daha şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır.) Böylesi bir eğilimin
güçlenmesi ise zaten Türk egemenlerinin provoke etmeye çalıştığı Türk-Kürt
çatışmasına dönüşecek türde ciddi bir halklar boğazlaşmasına yol açabilecek
koşulları oluşturur.
"Vatan sağ olsun diyemiyorum" diyen şehit yakınlarının arttığı
ve bu tür tepkilerin büyük medyada yer bulmaya başladığı bir dönemde alınan
bu ateşkes kararını barış ve demokrasi mücadelemiz için bir kaldıraç olarak
kullanmalıyız. Ateşkese kurşun sıkılmasına karşı durmalı, Kürt sorununun
siyasi platformlarda çözümü için DTP başta olmak üzere Kürt hareketinin
muhattap alınmasını talep etmeliyiz.
Acil Demokrasi!
Çiğdem Özbaş PKK'nin ateşkes ilanı,
bunun anlamı ve sonuçları üzerine DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş
ile görüştü.
Bilindiği gibi bu ateşkes PKK'nin ilan ettiği beşinci ateşkes
oluyor. Ancak bazı nedenlerle bugüne kadar ilan edilenlerden farklı olduğunu
düşünüyoruz.
Birincisi; Kürt sorunu her zamankin-den daha fazla bölgesel ve uluslar
arası bir sorun haline gelmiştir. İkincisi; Kürt sorununun çözülememesi
nedeniyle başlayıp devam ettiğini düşündüğümüz çatışmalı süreç, bize göre
başta egemen siyasal yapı olmak üzere Türkiye'yi bir bütün olarak oldukça
zorlamıştır. Üçüncü olarak da; geldiğimiz aşamada Kürt sorunu demokratik
ve siyasal bir çözüm olgunluğuna ulaşmıştır. Bu temel nedenlere bağlı
başka birçok nedeni de bulunan son ateşkes kararını Türkiye'deki Kürt
sorununun çözümü için son derece önemli fırsat ve şans aralığı olarak
gördüğümüzü belirtmek isteriz.
Sıra demokratik kamuoyunda
Bu noktada sıranın bir bütün olarak Türk siyasal karar alıcılarına ve
en solundan en liberal kesimlerine kadar demokratik kamuoyuna geldiğine
inanı-yoruz. Bizce Kürt hareketi çok önemli bir adım atmıştır. Bu adımın
daha önceki ateşkesler gibi yok sayılması veya görmezden gelinmesi yine
bir bütün olarak Türk siyasal karar alıcıları ile biraz önce belirttiğim
çevreler açısından telafisi imkansız sonuçlara yol açabilecektir. Biraz
iddialı bir cümle kurduğumun farkındayım, ancak özellikle son dönemde
görülen ve artış eğilimi gösteren linç olaylarının bir bütün olarak Kürt
cephesinde çok hissedilmese de derin bir infial yarattığını belirtmek
isti-yorum. Dışarıdan çok iyi anlaşılmamakla birlikte bizim bütün boyutlarını
birebir gördüğümüz bu ruh hali Türkiye'nin yakın geleceği açısından büyük
bir risk taşımaktadır. Herkes ve her kesimin bu tehlikeyi iyi analiz etmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Bütün bu nedenlere bağlı olarak iki temel konuda özgür bir tartışma ortamı
yaratılarak savaşın sonuçlarının tümüyle ortadan kaldırılması ve acil
demokratik reformlarının bir an önce hayata geçi-rilmesi üzerinde herkes
görüş açıklamalı-dır.
Son ateşkes kararının bu çalışmalara büyük bir fırsat sunduğu kanısındayız.
Burada bir ayrım yapmadan Türkiyeli sol güçlere, özellikle de sosyalist
sola büyük bir görev ve sorumluluk düştüğü kanısındayız. Her şeyden önce
sayısı 15-20 milyon ile ifade edilen bir halkın tarihsel ve güncel özgürlük
problemine bir çözüm bulunması gerektiği konusunda başta Türk emekçileri
olmak üzere bütün Türk kamuoyunu, geliştirilen manipülasyon ve dezenformasyondan
kurtarmaları gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Birleşik bir hat şart
Bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmaları asla küçümsemiyor, büyük değer
biçiyoruz. Ancak nedeni ne olursa olsun devam eden çatışmalı sürecin bu
kesimden arkadaşlarımızın işini zorlaştır-dığının da farkındayız. Ateşkes
kararı bu nedenle bu kategorideki arkadaşlarımız için ayrı bir önem taşımaktadır.
Yine buna bağlı olarak bugüne kadar birbirinden bağımsız olarak gözlemlediğimiz
barış ve diyalog çabalarının barış girişimlerinin bu yeni ateşkes kararı
ile birlikte daha güçlü ve birleşik bir hat üzerinden yürütülmesi gerektiğine
inanıyoruz. İçtenliğine ve kararlılığına inanmamıza rağmen ayrı ayrı yürüyen
çalışmaların ciddi bir sonuç veremeyeceğinin bilinmesi gerektiğine inanıyoruz.
Eğer Türkiye temel demokratik meselelerini çözmüş, bütün halkların kendi
kimlikleriyle özgürce yaşayacakları bir ülke olacak ise bu en fazla sosyalist
sol çerçevesinde değerlendirdiğimiz parti ve gruplar sayesinde olacaktır.
Bu çevrelerin çok ciddi bir tarihsel miras üzerinde şekillendiklerini
de biliyoruz ve bu mirasın geleceği fazlasıyla hak ettiğini belirtmek
istiyoruz. Bu misyon layıkıyla yerine getiril-mez ve bu ateşkes kararı
da geçmiş süreçlerin tekrarı olarak yaşanırsa en başta bu arkadaşlarımızın
ütopyası zarar görmüş olacaktır. Çünkü Türkiye hiçbirimizin arzu etmediği,
ama korkarım ki hiç birimizin de kontrol edemeyeceği, kazananı ve kaybedeni
olma-yacak son derece tehlikeli bir halklar boğazlaşmasına sahne olabilir.
Bunun uluslar arası ve bölgesel şartlarının fazlasıyla mevcut olduğunu
görüyoruz.
İrlanda ve BASK sorunu ile örtüşmüyor
Ateşkes kararı ile birlikte en başta Kürt halkının ve demokratik kamuoyunun
kimi haklı beklenti ve talepler içerisine girdiğine belirtmekte yarar
var. Henüz yeni olması nedeniyle ateşkes kararının bundan sonraki sürecine
ilişkin bir takvim belirtmek bugünden bakıldığında zor görünüyor. Hangi
adım ve açılımların ne zaman gerçekleşmesi gerektiğine ilişkin bir ajanda
sunmak bu nedenle gerçekçi değil; zira Kürt sorunu ağır ve karmaşık bir
sorun. Çok kısa süreli bir beklenti süreci içinde olmadığımızı ifade etmekte
yarar var. Özgünlükleri olmakla birlikte benzer yanları da olan kimi sorunların
başka ülkelerdeki çözümü, örneğin Britanya'da İrlanda, İspanya Bask bölgesi
gibi örnekleri birebir ele alıp bunlardan sonuç çıkarmak da Türkiye gerçeği
ile esas itibariyle örtüşmüyor.
Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye'nin içinde bulunduğu irtica ve cumhurbaşkanlığı
tartışmaları ve seçim atmosferi de düşünülerek bugünden yarına olmasa
da bazı taleplerin karşılanması gerektiğine inanıyoruz.
Kalıcı barış koşulları sağlanmalı
Bu taleplerin kısaca yukarıda da belirttiğimiz gibi iki ana başlık altında
sıralıyoruz. Bunlardan birincisi savaşın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına
yönelik taleplerdir, ki bunları operasyonların bir an önce durması, koruculuğun
lağvedilmesi, köye dönüşün bütün yönleriyle ele alınıp gerçekleştirilmesinin
sağlanması ve en önemlisi de genel siyasi bir affın çıkarılması olarak
özetleyebiliriz. Acil demokratikleşme olarak belirtmeye çalıştığımız ikinci
başlık altında Kürt kimliğinin bütün yönleriyle tanınması ve anayasal
güvenceye kavuşturulması ve buradan hareketle başta anadilde eğitim olmak
üzere sadece öğretim değil; Kürt dilinin sadece bireysel hak ve özgürlükler
çerçevesinde değil, aynı zamanda kamusal alanda kullanılmasının sağlanması
gerekir. Seçim yasalarındaki değişikliklerle Kürtlerin siyasal temsiline
olanak sağlanması öncelikli konular olarak belirtilebilir. Sonuç olarak
şunu vurgulamak gerekir: Kürt sorunu Türkiye'nin coğrafi birliği içinde
demokratik siyasal bir çözüme kavuşmadıkça ateşkesin kalıcı bir barışa
evrilmesi mümkün olmayacaktır.
sayfa başına dön
|