|
"Yargılayalalım;
Asmayalım, Besleyelim"
Çiğdem Özbaş, 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ile darbecilerin
yargılanması kampanyası ve siyasi süreçteki yeri üzerine görüştü.
Son gelişmeler de ortaya çıkardı ki, Türkiye'nin temel siyasi alandaki
problemi demokrasi meselesidir. Demokrasinin önündeki en önemli engel
ise askerin siyaset üzerindeki vesayetidir.
Kürtler barış çağrısı yapıyor, Türkiye'deki aydınlar barış çağrısı yapıyor.
Toplum iki savaştan geçti. Birincisi 70'li yıllardaki çatışma ortamı,
diğeri de Kürtlere karşı yürütülen savaş. Toplum yorgun; toplum savaş,
çatışma kavga istemi-yor; barış ve huzurlu bir şekilde güven içinde yaşamak
istiyor. Hatta son çatışmada ölen askerlerin ailelerinden bir kısmı "savaş
istemi-yoruz, çocuklarımız gereksiz bir savaşta öldüler" diyerek
sorunların bir an evvel barış ve demokrasi çerçevesinde çözülmesi gerektiğini
çığlık çığlığa dillendirdiler.
Peki buna verilen yanıt ne oldu? 12 Eylül günü 1980 darbesinin 26. yıldönümünde
bomba patladı, 8 kişi öldü. Tüm kuvvet komutanları sırasıyla "son
bir PKK'li kalmayana kadar savaşı sürdüreceğiz" dediler.
Aslında hükümet de savaşın zararlı olduğunu savaş ortamının yarattığı
kaosun hükümet etmeyi zorlaştıracağının farkında. Nitekim Başbakan Tayyip
Erdoğan PKK'nin ateşkes çağrısı karşısında "güvenlik görevlileri
durup dururken operasyon yapmaz" diyerek bir ölçüde olumlu bir gelişmeye
açık kapı bıraktı. Ancak askerin ona yanıtı da "sonuna kadar gideceğiz"
biçiminde oldu.
Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'de hiçbir temel sorun şiddet yoluyla
çözülemez. Askeri çözümlerde ısrar edildiği taktirde çatışma ortamına
kilitleniriz. Çatışma ortamı Türkiye'yi ABD ve İsrail politikalarına daha
kalıcı bir şekilde angaje eder. Türkiye'nin, Büyük Ortadoğu Projesi'nde,
Suriye'den İran'a ve diğer Ortadoğu halklarına karşı ABD'nin yanında mevzileneceği
bir süreç gelişiyor. Kısacası bağımsız bir iç ve dış politika - özellikle
de dış politika - olmaksızın Türkiye'nin, ABD'nin Ortadoğu'daki uzantısı
olacağı çok açıktır.
Ordunun yönelimleri karşısında AKP'nin tutarlı bir politika yürütmediği
ortada. AKP, elini güçlendirmek için Lübnan'a asker gönderdi. Hatta isyanı
bastırmak için Irak'a 5 bin asker gönderilmesini önererek ABD'ye sırtını
dayayan bir politika izliyor.
Halbuki bir yandan askere karşı demokrasi ve parlamentoyu savunurken diğer
taraftan da Ortadoğu halklarını karşısına alma pahasına ABD'nin yanında
tutum almaması gerekiyor. AKP gerçekten hükümet olmak istiyorsa, dayandığı
halk tabanının eğilimlerini ve parlamento çoğunluğunu göz önüne alarak
dışarıda ABD'nin savaş poltikalarının aracı olmamalı; içerde de askerin
baskısına boyun eğmemeli. Tabii ki onlara akıl verecek halimiz yok, ama
görüşümüzü söylüyoruz.
Demokrasi için darbeciler yargılanmalı
Bize gelince; biz bu ülkede demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamda
yaşamak istiyoruz. Halklarımızın geleceğine ilişkin kararlarda ABD emperyalizmi
ve onun ortaklarının karşısındayız ve ona alet olmayacağız. İçeride de
AKP'nin tutarsız pragmatik politikalarına karşı çıkıp eleştirerek bütün
bu tutarsızlıklarının dayanağı olan militarizme ve onun kristalleşmiş
ifadesi olan darbe rejimine karşı bir tavır geliştiriyoruz.
Gerçekten demokrasi istiyorsak hükümetler, parlamentolar,vb. kurumlar
hiçbir iç ve dış gücün vesayeti altında olmamalı. Bunun için de halen
süren, ülkenin geleceğini karartan darbe rejimi sorgulanmalı, Türkiye'nin
toplumsal ve siyasi hayatından silinmelidir.
Bu çerçevede eylül ayında darbecilere yönelik yoğun bir ‘Yargılayalım,
Asmayalım, Besleyelim’ kampanyası yaptık. Askerin siyasette devam eden
rolünü ve darbe rejimini bütün boyutlarıyla açığa çıkarmak, sorgulamak
ve yüzleşmek üzere standlar, atölye çalışmaları, sergiler, yürüyüş, radyo
ve TV programları, gazete dizileri ve toplantılardan oluşan bir dizi etkinlik
gerçekleştirdik.
12 Eylül'ün 26. yıldönümünde altı yıl boyunca sürdürdüğümüz tüm kampanyalardan
daha kalıcı sonuçları olan bir süreç yaşadık. Şimdi bunları değerlendiriyoruz.
12 Eylül'ü sadece yıldönümlerinde değil, 365 güne yayılacak şekilde sürekliliği
olan, kalıcı ve giderek tüm toplumda 'yargılansınlar' yönünde bir iklim
yaratacak hazırlıklar içerisindeyiz.
Kurumsallaşma süreci
Önümüzdeki dönemde bu çalışmayı İstanbul Meclisi Konferansı'nda gözden
geçireceğiz. Türkiye'nin bütün bölgelerindeki arkadaşlarımıza değerlendirme
toplantıları yaparak sonuçlarını Türkiye Meclisi'ne taşımalarını önereceğiz.
Ayrıca yüzlerce dostumuzu, binlerce 78'liyi bir araya getirecek bir dayanışma
gecesi örgütlemeye çalışacağız. Bilgi Üniversitesi'nde 13 atölye çalışması
yaptık. Bu atölye çalışmalarını önümüzdeki yıl boyunca İstanbul'un ve
Türkiye'nin her tarafına paneller ve toplantılar düzenleyerek yaymaya
çalışacağız. Atölye çalışmalarındaki tartışmaları da kitaplaştırmayı hedefliyoruz.
Sergilerimizi başta TÜYAP olmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerine ve
yurtdışına taşıyacağız.
78'lilere dönük bir çıkış yaparak çıtayı olabildiğince yükselttik. Bu
taleplerimizi kalıcı ve köklü kurumsal bir kimliğe dönüştürme çabası içinde
olacağız. 78'liler ve sorgulama hareketi değişik bölgelerde değişik biçimlerde
algılanıyor. Bir siyasi hareket gibi algılandığı da çok oluyor. 78 hareketinin
kendine has dili, tarzı ve duruşu var. Elbette yaptığımız siyasi bir iş;
ama sadece siyasi değil. Sosyolojiyi, psikolojiyi, kültürel ve sanatsal
alanları da kapsayan siyasi bir hareket olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu
özelliklerini titizlikle korumak ve Türkiye çapına yaymak için özel bir
çaba göstereceğiz.
Çaba ve çalışmalarımızda yanımızda olan, destek veren bütün kurum ve arkadaşlar
ile birlikte Antikapitalist üye ve okuyucularına da buradan teşekkür etmek
istiyorum.
86 doğumluyum; ben de 78’liyim
Dilan Gitmez
78'liler Girişimi’nin 2005'teki 'Paşa Paşa Yargılanacaksınız' ve bu yıl
yapılan 'Yargılayalım Asmayalım Besleyelim' kampanyalarında yer aldım.
Yaş olarak bir 78'li olamasam da birçok nedenle ben de 78'liyim diyebilirim.
Çünkü 78 kuşağının ve 12 Eylül 1980 darbesinin benim üzerimde de etkileri
söz konusu.
Öncelikle ben bir 78'linin çocuğuyum, bu nedenle de o dönemi ve darbeyi
ilk elden dinleme olanağına sahip oldum. Dolayısıyla darbenin hukuksuzluğunu,
işkencelerini, idamlarını ve yarattığı acıları küçüklüğümden beri biliyorum.
Fakat darbenin etkileri sadece yapıldığı dönemle sınırlı kalmadı. Darbeden
sonra toplumu sindirmek üzere, daha önce kazanılmış bütün haklar ortadan
kaldırıldı ya da sınırlandı. Bir yandan genel yoksullaştırıcı politikalar,
diğer yandan üniversiteleri gözetim altında tutabilmek için kurulan ve
üniversiteliler olarak bizi fazlasıyla ilgilendiren YÖK de bu darbenin
ürünü. Kısacası darbe hayatın her alanını etkiledi ve etkilemeye devam
ediyor.
Yaşananlar bizim tarihimizdir ve o tarihi sorgulamak zorundayız. Darbecileri
yargılamak için atılan her adım demokrasi için atılmış demektir.
78liler, Barışarock'taydı..
78'lilerle birlikte 'Yargılayalım Asmayalım Besleyelim' kampanyası çerçevesinde
çeşitli faaliyetler yaptık. Kampanyayı duyurmak üzere Taksim ve Galatasaray
meydanlarında masa açtık, el ilanları dağıttık. Beni en çok etkileyen
etkinliklerden birisi de Barışarock'ta düzenlediğimiz 12 Eylül söyleşisiydi,
ki orada düzenlenen en geniş katılımlı söyleşiydi. Burada gördük ki sıkça
söylendiğinin aksine gençler hepten apolitik ya da yozlaşmış değil. Böyle
bir darbenin yapıldığının ve bu darbenin etkilerinin hala sürdüğünün farkındalar.
Bunun sağlanmasında 78'liler girişiminin çok önemli bir katkısı var. Özellikle
son kampanya, atölye çalışmaları ve sergileriyle oldukça dikkat çekiciydi.
Demokrasi ve daha iyi bir yaşam için gençler olarak 78'lilerin kampanyalarına
destek vermeli, bu kampanyaları daha görünür hale getirmeli ve aktif olarak
içinde yer almalıyız.
sayfa başına dön
|